Radiohead sergisi KID A MNESIA’dan kurgu ve duygu notları

18 Kasım’da çevrimiçi ortamda erişime açılan Radiohead sergisi KID A MNESIA: Exhibition, 1994’ten bu yana grubun görsel tasarımlarının ardındaki isim Stanley Downwood ile bir başka ortak yapım. Projeyi bir müze-sergi, dijital sanat yerleştirmesi ya da bir oyun olarak tanımlamak mümkün. 

Aslında Radiohead ve Downwood’un ilk tasarımı, Londra’nın merkezinde yer alacak bir müze-sergi projesini fiziksel olarak hayata geçirmekmiş. Konseptini klasik mimariye sahip Victoria & Albert Müzesi’ne çakılan brütalist uzay aracı olarak düşünmüşler. Kırmızı büyük konteynerleri bir araya getirerek yaratılacak olan bu çelik kabuğun New York, Tokyo ve Paris’e deniz yoluyla ulaştırılabilmesi bile konuşulmuş. Victoria & Albert Müzesi’nin böylesi bir proje için yeterli büyüklükte olmaması, Royal Albert Hall ihtimalinin Westminster konseyince yok edilmesi ardından da COVID-19 salgınıyla birlikte bu müze-sergiyi inşa etme fikrinden vazgeçilmiş, zamanla da böylesi bir yapının gerçekte var olmaması fikri daha da benimsenmiş. Ekibin yine sık sık işbirliği kurduğu isimlerden ses mühendisi Nigel Godrich, Sean Evans, Christine Jones gibi sanatçılarla genişleyen proje kadrosu, iki yıllık Zoom görüşmeleri üzerinden ilerletilen tasarım sürecinin sonunda Epic Games’in dağıtıcılığını üstlenmesiyle birlikte projeyi sonlandırmış.

Meraklılarına, Radiohead sergisi KID A MNESIA’nın tek bir ziyaretle tamamen anlaşılmasının zor olduğu notunu önden düşmek gerek. Bir labirentin içinde kaybolarak yapılan bir gezinti şeklinde tasarlanmış olması, ilk ziyarette çoğu detayın kaçırılmasına sebep oluyor.

Radiohead sergisi

Proje hakkında çıkan ilk haberlerden bu yana, üzerinden 20 yıl geçmiş ve kitlesi tarafından iyice sindirilmiş bu iki albüm hakkında bir dijital serginin projelendirilmesi, haksızlık eden bir tabirle ifade etmek gerekirse yeni bir Star Wars filmi haberinin yarattığı bıkkınlıkla karışık bir duyguyu da hissettirmiyor değildi. Üzerine bu dijital projeden ne beklememiz gerektiği, yaratıcı ekibin kendisi tarafından da cevapsız bırakılınca kafalardaki soru işaretleri bir hayli artmıştı. Ancak sergiyi bir defa ziyaret ettikten sonra, öncesinde hissedilen bu olumsuz duyguları bir kenara bırakıyoruz. İçinden çıkılamayan bu Radiohead labirenti, sağlam metaforlar, mekânsal ve sessel tasarımlarla özgün bir deneyim sunmakta.

Radiohead’in 4. ve 5. stüdyo albümleri olan Kid A ve Amnesiac’a 20 yılın ardından yeni bir bakış sunan, “If You Say the Word”ü gün yüzüne çıkaran ve geçtiğimiz günlerde Guy Pearce’li klibiyle son yıllardaki birbirine kesintisizce eklemlenen gündelik mekânlar cehennemi yaratılarına bir yenisini “Follow me Around”la ekleyen KID A MNESIA çalışması, bu sergi ile birlikte grubun üretimlerine tamamlayıcı bir bakış yakalamızı sağlamış. 

Albümü mekânsallaştıran Radiohead sergisi, dijital arayüzde yaratmak istediği atmosfer neyse onu yaratıyor. Mekânsal tasarımındaki görsellik bir yana albümdeki parçaları aynen albümdeki versiyonlarıyla dinleyerek ilerlediğimiz sıkıcı bir kurguda olmaması, projenin en güçlü noktalarından. Sergideki yorum, bu parçaları bir soundscape (ses manzarası) tasarımına dönüştürmüş. Mekânlar arasında gezinirken parçalar da birbirine akan/sızan, geçişken yorumlamalara sahip. Böylelikle atmosferin temel unsuru olarak sergide yerini almışlar.

Yıllar içinde kendi dinamikleriyle dönüşürken, bitmek bilmeyen depresyonlar, içinden çıkılamayan açmazlarla dolu anlatımlarının mekânsal karşılığını detaylı bir yaratıcılıkla bu sergide buluyor Radiohead. Yer yer pis, yıkık, eksik, karamsar ve karanlık; yer yer de kör edici, yabancılaşmayı uç boyutlara taşırcasına temiz, minimal. Boş mekânların zıtlığının dinamizmi, hayatta iki uç arasında çaresizce mekik dokuyup umutsuzluğa kapıldığımız duygu durumunu gözler önüne seriyor. Krizlerin, karanlık saatlerin içindeyken nasıl hissediyorsak, müze-sergiyi gezerken de öyle hissediyoruz. Mekân, rahatlıkla Radiohead’in bunca yıldır haykırarak, inleyerek duyurmaya çalıştıklarının başka bir medyumdaki izdüşümü olarak okunabilir.

Biz de sergiye yapılan gezintiyi daha anlaşılır kılmak adına, kurgusunu duygu durumu notlarıyla masaya yatırdık.

Radiohead sergisi - kapı
Radiohead sergisi deneyiminden notlar

Başlangıçta tekinsiz, ağaçların iç içe geçtiği boğucu bir ormanın içindeyiz. Ormanda duyabileceğimiz türden seslerle çevriliyiz. Ne yöne gideceğimize karar vermek için etrafa bakınırken üzerinde kırmızı ışık yanan bir kapı görüyoruz, ışık bizi kendine çekiyor ve bizi içeriye davet ediyor.

İçeriye girer girmez, KID A albümünün de açılış parçası olan “Everything in its Right Place” çalmaya başlıyor. İki sahanlığın bağladığı her biri 9 basamaktan oluşan merdivenleri tırmandığımızda bir tür giriş kapısını görüyoruz. Hemen sağ yanında birazdan deneyimleyecek olduğumuz serginin metni yer alıyor. 

Kapılar içinde kapılar var
Tuzak kapılar var
Kendi kendine açılan kapılar var
İçeriye alan, dışarıya çıkaran ancak asla açılmayan kapılar var
ve tuzak kapılar var, asla geri dönmene izin vermeyen

KID A MNESIA Sergisi

Bu bir oyun değil
Acele etme
Başlangıcındasın
Yani bir sonu da olmalı

Kimi mekânlar bir anlam ifade edecek
Kimileri asla anlamlı olmayacak

Sonra görüşürüz

Kapının sol tarafında ise sergi boyunca sıklıkla karşımıza çıkacak olan -aslında biraz da galeri, müze planlamasında hemen girişte yer alan mağazaları da anımsatan- internet mağazasına yönlendiren QR kodların ilkini görüyoruz. Bu kapı bizleri ileride etkileyici bir atriyuma açılacak olan koridora yönlendiriyor. Tüm sergiye bir tür prelüdü, yaratıcı ekibin tabiriyle “Eşik”i oluşturan bu koridor, ışık oyunlarıyla baş döndürerek bizleri geçiriyor. Kırıklı planından bir altıgen piramidin içinde ilerlediğimizi hissediyoruz. 

Radiohead sergisi mekân planı
Radiohead sergisi şarkı dağılımı

Artık atriyumdayız. Burada “Kid A” kulaklarımızı doldururken, tıpkı sözlerindeki “The rats and the children will follow me out of town” (Fareler ve çocuklar beni kentin dışına kadar takip edecek) bölümünde olduğu gibi Thom Yorke’un hipnoz edici sesi iyiden iyiye bizi etkisi altına alıyor; tekinsiz, karanlık depresif labirentte, müzik, inleme, çığlık sesleri eşliğinde kaybolmaya hazırlıyor.

Atriyum kalbinde devasa bir piramit var. Bu monumental kütlenin çeperinde, piramidin içinde yer aldığı altıgen planlı boşluğun duvarlarına neredeyse yapışarak ilerlemek durumunda kalıyoruz. Atriyumun içinde bulunan diğer figürlerle rahatsız karşılaşmalar da yaşayarak girişlerinde “In Limbo” ve “The National Anthem” yazan kapılarla bize iki seçenek sunulduğunu görüyoruz. Oyun boyunca her bir geçişte/kapıdaki yazılarda KID A MNESIA albümünden farklı bir parça yer alıyor zaten.

Radiohead sergisi

Atriyum serginin planlamasında önemli de bir merkez. Burada sirkülasyon seçimlerin biraz daha kullanıcıya bırakıldığı, sözünü ettiğimiz bu iki kapıdan birini seçerek yapacağımız gezinti şekliyle tezat oluşturan atriyumdaki piramidin içine girdikten sonra kullanıcıya çok daha az seçim şansı bırakan, onu içine çeken, hatta yer yer zaman-mekânı büken, geri kalan kısma göre daha aydınlık, eğrisel formlara daha çok rastladığımız mekânlardaki psikedelik yolculuk arasında farklılıklar var. 

Seçimin biraz daha bize kaldığı gezintide “In Limbo”yu çarpıcı bir şekilde hissettiren, sayısız eskiz, not, çizimle dolu kâğıtların uçuştuğu, bir tür kriz anını yaşatan “Kâğıt Odası” belki de en etkileyicilerden. “Pixel Antrepo”, “Eko Odası” (“Packt Like Sardines in a Crushd Tin Box” eşlikli, merkezindeki dinamik kübik yerleştirme galerinin ses tasarımının en etkileyici noktalarından biri); içinde sayısız televizyonun bulunduğu ve telefon kulübesindeki ahizeyi kaldırdığımızda Thom Yorke’un “It’s holding on!” kısmını bağırdığını duyduğumuz “Televizyonlar” (“The National Anthem” eşlikli); piramidin alt kısmında yer alan, duvarlarında farklı türden kapıların yer aldığını ifade eden sözlerin tekrar ettiği “Metal Mahzen”, içindeki tek sandalye ve Radiohead arşivindeki görüntülerin döndüğü bir ekrandan oluşan “Küçük Sinema” ve bu mahzenin kenarından açılmış, bizi girişteki ormanın alt kısmına çeken “Downbrow” (“KID A” eşlikli) bir tünele açılıyor; içinde yukarıya doğru bir çekim alanı varmış gibi hissettiren “Hayalet Odası” (“KID A” eşlikli) bu gezintideki diğer mekânları oluşturuyor.

Radiohead sergisi
Büyüleyici piramit kurgusu

Piramit ise başka bir kurguda. Kalbinde kesik olarak tabir edebileceğimiz geçişler “Yeşil Fosfor” (“Idioteque” eşlikli), “Boş Bodrum” (“How to Disappear Completely”/ “Pyramid Song”/ “You and Whose Army” eşliğiyle, kullanıcının kendisini tamamen yaratıcı ekibin ellerine teslim ettiği etkileyici görsel şov sunuyor), “Mavi Dikenler” (“Like Spinning Plates” eşlikli, son derece psikedelik, zaman-mekânı bulandıran bir tünel) gibi mekânlara açılmamızı sağlıyor. Piramidin içindeki iki devasa figür, labirentin merkezindeki minotor-vari varlıklarıyla zaten hakim olan karanlık, ürkütücü atmosferi biraz daha uç noktalara taşıyor. Piramidin merkezinde ise “Asansör” var. Sanki 2017 tarihli “Lift” klibindeki asansörün içine bizi çekiyor. İçinde altı kat tırmanırken “Pulk Pull Revolving Doors/True Love Waits”i duyuyoruz. Devamında kemerli, dairesel planlı, gezintinin en aydınlık mekanlarından olan “Rotunda”ya (“Hunting Bears” eşlikli) çıkıyoruz. 

Radiohead sergisi turunda Rotundadan ilerleyip, merdivenleri tırmandığımızda, KID A albüm kapağının peyzajını gözler önüne seren, albüm kapağının topografyasını deneyimleten “Peyzaj Galerisi”ne ulaşıyoruz. Burası bir tür uğurlama mekânı aslında. Çünkü ilk defa kullanıcıya, sergiyi gözünden deneyimlediği bir yaratık-bedenin içinde olduğu burada açık ediliyor, bir kırılma ânı yaşatıyor. Bir anda bu bedenin içinden çıkıp dağlık peyzajın üzerinde havada asılı kalıyoruz. Bir yükselişe geçtiğimiz “Ascension”, “Motion Picture Soundtrack” eşliğinde. Asansör durduğunda, kendi gölgemizin de farkına vararak tekrardan yaratık bedenine giriyoruz, peyzajdan yansıyan ışıklarla aydınlanan bir koridora ulaşıyoruz. Burası bizi kapkaranlık bir geçide aktarıyor. Bu karanlıkta başımızı bükerek ilerlerken, tıpkı bir filmin sonu gibi, projede emeği geçenlerin isimlerinin zemine yansıdığı, “Everything in its Right Place”den kopuk bölümler duyduğumuz son yolculuğa çıkıyoruz.Tünelin sonundaki beyaz ışık bizi başladığımız yere, tekinsiz ormanın içine yeniden çıkarıyor. 

Yazı: Biçem Kaya