Bir aile mirası: Randy Esen ile yeni albümü Not Alone üzerine

Röportaj: Deniz Taşar - Fotoğraf: Selin Alemdar

*Bu röportajın orijinal dili İngilizcedir; şuradan okunabilir.

İki hafta önce, evimin salonunda çok kıymetli Randy Esen ile oturup, fırından taze çıkmış tatlılar ve kahve eşliğinde, yakında yayımlanacak olan yeni albümünü dinleme zevkine sahip oldum. Onu tanıyan her müzisyen, bu deneyimin ne kadar değerli olduğunu hemen anlayacaktır. Bu muhteşem parçalar üzerine yaptığımız uzun konuşmalar, bitmek bilmeyen yazı düzenlemeleri ve nihayet geçen yayın tarihinin ardından, sizlerle bu inanılmaz albümü dinlerken okumanız için sohbetimizi paylaşmaktan gurur duyuyor; sizleri, Randy’nin deyimiyle bir miras projesi olan bu albümün her parçasının arkasındaki hikâye ve anlama derinlemesine dalmaya davet ediyorum.

Fotoğraf: Selin Alemdar – Makyaj sanatçısı: İsmail Bozkuş

Randy Esen: Bu albüm, salgından hemen önce yaptığım bir projeden doğdu. Orijinal bestelerimi yapmaya karar verdiğimde, şimdi içinde Elif Çağlar’ı da konuk eden “Not Alone”, o dönemde yazdığım ilk şarkılardan biriydi. Taksi beklerken sokakta yazdığım ve aynı zamanda albüme adını veren bu parçayı oldukça karanlık bir dönemden geçerken bestelemiştim. 

Şarkıyı dinledikten sonra büyülendim ve albümün geri kalanını duymak için sabırsızlandım. Şarkının dinleyiciyi şaşırtan ilk dizesinden, Elif’in Randy’nin vokalleriyle muhteşem bir şekilde iç içe geçen güçlü sesine kadar, dinleyiciyi içine çeken bu ürpertici ve güzel parça hakkında daha fazla bilgi almak için ona sorularımı sormaya başladım.

R.E.: Bu performansı ilginç kılan, Elif’in sesimi çok iyi tanıyor olması ve bazen nerede onun sesinin başladığı ve benimkinin bittiğinin belli olmaması ama bu şarkının konsepti için bunu istedim.

Deniz Taşar: Onun sesi sanki senin hayalet bir uzantın gibi. Vokallerin kullanımı incelikli ve çok güçlü duyuluyor. Bu şarkı albüme adını veriyor ve aynı zamanda bir video klibi de var. Bu hikâye nasıl ortaya çıktı?

R.E.: Evet. Aslında parçanın video klibi de bu kavramı temsil ediyor. Hikâyenin tamamını ben yazdım ve aynı zamanda bu videonun da sponsoru olan Akbank Sanat’taki işleriyle bilinen Gizem Bilgen’i buldum. Kendisi bu videoda da harika işler çıkaran mükemmel bir koreograf. Videonun modern dansa dair ögeler içereceğini her zaman biliyordum çünkü parça oldukça teatraldi ve ben de eskiden modern dansla ilgileniyordum. Mesaj aslında oldukça açık. Hepimiz bazı çelişkilerle yüzleşiyoruz: “Minnettar ve umutlu olmak, nazik olmak ama aynı zamanda sisteme karşı durmak.” Hangi yaşta ya da hayatın hangi döneminde olursak olalım, bu içsel çatışmayla hepimiz mücadele ediyoruz. Kendimi çok yalnız hissediyordum, oysa elbette birçok insan vardı hayatımda, bir arkadaşım “Yalnız hissediyor olabilirsin ancak tek başına değilsin.” demişti.

D.T.: Elif’i bu parçaya dâhil etmeye nasıl karar verdin?

R.E.: Elif’in sesi nezaketi, umudu ve mutluluğu temsil ediyor çünkü çok cömert bir ruhu var ve sevgi dolu. Elif umut dolu olan tarafken ben; öfkeli, kızgın olan tarafım. Bunu vokal sololarımızda duyabilir, videoda da görebilirsiniz. İki kadın var; biri genç, diğeri yaşlı; o, beyazlar içinde dans eden bir kadın tarafından temsil ediliyor ama aynı zamanda üçüncü bir dansçı daha var ki o da eziyeti / ızdırabı temsil ediyor. Elif umudu temsil ediyor ve içimizdeki öfkeyi, kızgınlığı ve umutsuzluğu söküp atmaya çalışıyor. Dolayısıyla Elif, bu rol için en doğal seçimdi.

D.T.: Şarkı nasıl ortaya çıktı? Bazı vokaller doğaçlama mı, bu parçanın aranjmanını kim yaptı?

R.E.: Bu parçanın aranjmanı tamamıyla oğlum Cenk Esen’e ait. Elif’le yaptığımız değiş tokuşlu sekiz ölçülü sololar hariç, tüm bu satırları nota nota Elif için o yazdı. Kerem Can Dündar ve ben bu şarkıyı birlikte çalıyorduk ancak Cenk düzenlemesini yapıp bu hâline getirene kadar parça bir türlü oturmamıştı.

D.T.: Peki şarkıyı yaratım sürecinde hayal etmek ve şu anda olduğu yere getirmek nasıldı? Fikir nereden geliyor?

R.E.: Yalnız hissettiğim bir gündü, taksi bekliyordum ve zihnimde bu melodi vardı; ses aralıklarını kullandığım bir şeyler yazmak istedim ve sözcükler bir anda beliriverdi. Şarkıyı yazdım ve notalarını çıkardım, Kerem Can ile beraber çalmayı denedik; bir süre sahnede de çaldık ama şarkı ancak Cenk düzenlemelerini yaptığı zaman bizi tatmin etmişti. Cenk’in bu parçaya ruhani bir yaklaşımı vardı ve düzenlerken kadanslar üzerine düşünüyor, kilise müziklerinden ilham alıyordu. Şarkıyı değiştirdi ve bu, işe yaradı. Ben güçlü vokaller istiyordum ve bunu da yaptık. Bu şarkıda her şeyi Cenk aranje etti, notaları değiştirdi ama her zaman benim vizyonuma da sadık kaldı. Cenk sadece bu parçanın değil tüm albümün prodüktörü aslında; Aydın Esen de idari yapımcılığını üstlendi.

D.T.: Gerçekten harika, Cenk’i tüm albüm için tebrik ediyorum. İlginç bir şekilde, bu parça tam da senden duymayı beklediğim gibi bir parça olmuş. Yaptığın vokal hareketleri o kadar incelikli ve zor ki, alışık olmayan bir kulağı yer yer zorlayacak türde. Dinleyiciyi tehlikeli sınırlarda gezdiriyorsun gibi.

R.E.: Evet, hakikaten. Yaptığımız müziği tanımlayacak bir tür yok aslında. Bir şey seçmemiz gerektiği için modern caz olarak adlandırdık ama bu bir Esen müziği, bu Randy’nin müziği. Oldukça kişisel, umarım duygusal ve müzikal anlamda birilerine ulaşabilir. 

D.T.: Doğru insanlara ulaşacağına eminim. Elif’in bir zamanlar senin öğrencin olduğunu hatırlıyorum, doğru mu?

R.E.: Evet, uzun yıllar önce öğrencimdi. O sıralar Cenk’e hamileydim ve Bilgi Üniversitesi’nde ders veriyordum. Şimdiyse arkadaşım, akıl hocam, her şeyim!

D.T.: İnanılmaz bir döngü gerçekten! Şimdi Cenk büyüdü ve bir zamanlar öğrencin, şimdilerde ise bizim gibi çoğu şarkıcıya da ilham olmuş çok değerli bir müzisyen olan Elif’le ortak parçanızın da yer aldığı bu albümün yapımcılığını üstleniyor. Parçadaki vokal soloları senin derslerinde yaptığımız, senin stilini taklit ettiğimiz ama bir yandan da yaratıcı ve özgün olmaya çalıştığımız doğaçlama egzersizlerini hatırlattı bana. Ve bu benzer etkileşimi bu kez Elif gibi kıymetli bir vokalle gerçekleştirişini duymak çok özel.

R.E.: Evet ve Elif çok saygılı olduğundan ve sesimizi ayrı ayrı duyurmak istediğimizden, ona kendi tarzını korumasını ve parlamasını hatırlatmak zorunda kaldık. Ve o tabii ki hızlı replikleri ve kendine has stiliyle belirdi. 

Bu güzel hikâyeyi duyduğumda ve Randy ile Aydın’ın oğulları Cenkin bu albümün yapımcısı olduğunu öğrendiğimde, Cenke de ulaşıp bazı sorular sormak istedim.

D.T.: Bunun gibi ağır ve derin temalara dokunan, oldukça kişisel bir albüm üzerinde  çalışmak ve ailece üretmek nasıl bir süreçti?

Cenk Esen: Ailenle felsefi ve kişisel derinliği olan sanatsal üretimler yapmanın en güzel tarafı, insan olarak birbirini çok iyi tanıyor olmak. Ailemle büyüdüğüm için doğal olarak; düşüncelerinin kaynaklarını hissedebiliyor, anlıyor ve empati kurabiliyorum ve bu, müzikte her zaman yardımcı oluyor. Akraba olduğumuz için benzer ortamlarda bulunduk ve genellikle aynı düşüncelerde birleştik, elbette kendimizi farklı düşündüğümüz anlarda da bulduk ve böyle anlarda bunu konuşma fırsatımız oldu. Bu bana her zaman çok ilginç gelmiştir; en yakınlarınla müzik yaparken birbirinizi çok iyi tanıyor olmanız, müziğin derin anlamları üzerinde çalışırken epey yardımcı oluyor.

D.T.: Albüme adını veren parça “Not Alone” için ilhamın nereden geliyor? Duyduğuma göre parçayı epey değiştirmişsin.

C.E.: Tekrar tekrar dönen bir formu vardı parçanın ama yeni hâlini dinlediğinizde, yaklaşık iki dakikada bir form iki kat daha hızlı oluyor. Düzenlemedeki bu yaklaşımımda Miles Davis’in Kind of Blue albümündeki “Blue in Green”den ilham aldım. “Blue in Green” oldukça yavaş başlıyor, Miles’ın solosu biraz hızlanıyor ardından Coltrane’in solosu daha da hızlanıyor; piyano devreye girdiğinde epey hızlanmış oluyor. “Not Alone”da da annemin ve Elif Çağlar’ın vokal sololarına geldiğimizde formun dört katı hızına çıkıyoruz ama aynı akorlar dönmeye devam ediyor; dolayısıyla o parçanın büyük bir ilham kaynağı olduğunu söyleyebilirim.

Albümü dinlemeye devam ettiğimizde, Dila Bahar‘ın konuk şarkıcı olarak yer aldığı; aranjmanı, elektronik ses düzeni ve prodüksiyonunu Randy ve Aydın’ın diğer oğulları Aykan Esen‘in üstlendiği ikinci parça geliyor. Just Losing” de pandemi döneminde yazılmış ve sevgi, takdir, övgü ve saygıyı başka yerde arayan kadınları, özellikle de sosyal medyadaki genç kadınları fark etmekle birlikte gelen hüsran ve hayal kırıklığını konu ediniyor. “Ben de bir zamanlar oradaydım.” diyor Randy, “Bu tür şeyleri kendi dışımızda arayacaksak hepimiz kaybederiz.”

D.T.: Tamamen farklı ama yine de oldukça sen. Üstelik parçanın biraz popa kayan yanlarını da oldukça beğendim. Parçanın final kısmı, seyircinin müziğe tamamen teslim olduğu, sizinle birlikte sallanıp şarkı söylediği nokta gibi geliyor.

R.E.: Kesinlikle. Canlı çalarken bu kısmı uzatacağız ve herkes şarkı söyleyip doğaçlama yapacak.

D.T.: İki vokalin kullanımının bir kez daha birbirine karıştığını duymak da çok ilginç. Şarkı, genç kadınlara yönelik ve sen de bir genç kadını konuk ediyor, onunla birlikte söylüyorsun

R.E.: Evet ve bu hoşuma gitti, sadece ben söylemek istemedim. Benim stilime çok yakın şarkı söylüyor ama yakından dinlerseniz, sesinin daha nazal ve cümlelerinin de biraz farklı olduğunu duyacaksınız. Elif ile yaptığımız gibi birlikte şarkı söylüyoruz; oldukça benzer bir durum ama o çok genç, tavrımı ve sesimi çok iyi bilen, hiçbir zaman öğrencim olmamış bir hayranım. Buradaki konsept oldukça basit. “I’ve been there too, now me and you”. (Ben de oradaydım, şimdi sen ve ben.) Sana vaaz vermiyorum, sadece söylüyorum; seni anlıyorum, sadece artık bunu yapmamaya çalış. Ben hâlâ bununla mücadele ediyorum, albümün son şarkısı da bununla ilgili aslında. Bu şekilde albüm de kendi içinde bir döngü oluşturuyor.

O kadar güçlü ve güzel ki. Tüm outro başlıbaşına bir an ve şarkı çok farklı stillerin benzersiz bir birleşimine sahip olsa da bu son kısım bana Robert Glasper havası veriyor -ki buna bayıldım!- Cenk de hemfikir ve Glasper’ı bir ilham kaynağı olarak adlandırıyor. Hazır parça üzerine konuşuyorken, stüdyodan da bu komik ânı paylaşıyor.

C.E.: “Just Losing”de vokalistlerin çıkış bölümlerini kaydediyorduk; annem ve Dila iyi kayıtlar alıyordu ama ben mutlu değildim çünkü sevimli değil, seksi hissettirmesini istiyordum. Bu yüzden birkaç denemeden sonra ses kabinine gidip Saygın’a (kayıt mühendisi Saygın Özatmaca) kayda devam etmesini söyledim ve “I’ve been there too…” kısımlarını kendi sesimle kaydettim ve bunu parçanın içinde tuttuk. Parçanın son 30 saniyesini çok dikkatli dinlerseniz, kayıtta benim sesimi de duyabilirsiniz. Çok komik bir hikâyeydi. 

Bu parçanın prodüktörü Aykan olduğundan, tabii ki daha fazla bilgi için kendisine ulaştım. İlhamını ve yaklaşımını nereden aldığını ve bir aile olarak çalışmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istedim.

D.T.: Şarkıda birçok harika şey oluyor. Bu parça üzerinde çalışmak nasıldı? Bu süreçte sana müzikal anlamda ilham veren şeylerden biraz bahsedebilir misin?

Aykan Esen: “Just Loosing” groove dolu bir parça. Derin bir bas altyapısı ve aktif, düz davul bölümlerinden oluşuyor. Müziğimize İngiltere etkilerinin girdiğini söyleyebilirim. Özellikle sonlara doğru İngiliz drum & bass ve garage etkileri var. Albümü kaydetmek için stüdyoya gittiğimizde stüdyoya gittiğimizde parça henüz pek hazır değildi. Jasper (Williamson), Şam (Şamil Oymak), Kerem (Can Dündar), Erman (Dirikcan) gibi tüm müzisyenler gelmeye başladı; büyük bir müzisyen partisi gibiydi ve prodüksiyonun yüzde 60-70’ini bitirmek için Babajim Stüdyoları‘ndaki diğer odalardan birine kaçmak zorunda kaldım. Tüm bu müzisyenlerin etrafta olması, diğer şarkılar için yaptıklarını duymak ve o günlerde orada olmak, olabilecek en ilham verici şeydi. Sadece dizüstü bilgisayarım, kulaklıklarım ve küçük klavyemle odalardan birine, yukarı çıktım ve herkesten ilham alarak ama aynı zamanda gerçekten odaklanmak ve albümü tamamlamak için onlardan kendimi izole ederek prodüksiyonu bitirdim. Parçanın tonunu şekillendiren sözler Randy tarafından çoktan hazırlanmıştı.

Parçanın karanlık bir yanı var ama aynı zamanda umut dolu. Tüm bunların yanında Dila Bahar ve Anıl Tuncer gibi müzisyenlerin stüdyoda bizimle olması harikaydı. Çok tatlılardı ve böyle bir projenin bir parçası olmaktan dolayı çok mutlulardı. Şarkıyı onlara ilk gösterdiğimde çok gergindim. Bu kadar efektle dolu, çılgınca bir parça hakkında ne düşüneceklerini merak ediyordum. Duyar duymaz eşsiz olduğunu düşündüler ve anında bayıldılar. Dila içeri girdi; farklı farklı sesler ve efektler kaydettik. Onları aldım ve tüm parçaya yaydım. O gün stüdyoda harika zaman geçirdik.

Aykan gülerek ekliyor: “Sanıyorum Cenk, parçanın vokallerine dâhil olduğundan bahsetmiş, sürekli daha seksi duyulmasını istiyordu.”Ve şarkının kendisi için önemini anlatmaya devam ediyor: “Bu parça benim için özellikle anlamlı çünkü ilk kez ailemin tamamı, prodüksiyonunu benim üstlendiğim bir şarkıda yer alıyor. Bunu yapmaya hazır hissetmem sadece 29 yılımı aldı.”

D.T.: Prodüktörlük sürecinde başrolü üstlenmek nasıldı? Süreç hakkında paylaşmak istediğin başka detaylar var mı?

A.E.: İlk kayıttan beş altı ay sonra annem Londra’ya geldi. Şarkıda gerçekten bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorduk ve Şükran Günü’nde birlikte vakit geçirirken, Cenk harika bir piyano girişi çaldı. Sadece o intro, benim için tüm parçayı kurtardı. Bir de tabii parçanın sonunda yaptığı o küçük solo ile babamın dokunuşu. Harika müzisyenlerin bu ufak dokunuşları, bu müziği bir araya getiren şey. Onlarla çalışabildiğim ve onlara ailem diyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.

D.T.: Şimdi biraz da aile olarak çalışmanın nasıl olduğunu öğrenmek istiyorum özellikle böylesine derin anlatılarda?

A.E.: Bizim ailemizde, bizim müziğimizde temalar her zaman ağır, ciddi ve duygu dolu olmuştur. İnsanları mutlu etmek için çabaladığımızı söyleyemem; biz daha çok hayatın gerçekleriyle, hikâyelerimizin gerçekleriyle ilgileniyoruz. Bunu bir aile olarak birlikte yapmak, beni ve erkek kardeşimi genel olarak daha duygusal müzisyenler yaptı; her zaman ciddi temaları ele almaya çalışıyorduk çünkü büyürken ailemizden gelen bu etkiyi görmek, her şeyin belirli bir bir düzeyde ve duyguda olması için bir istek yarattı. Hepsini birlikte yapmak – ve sanırım bunu ilk kez gerçekten birlikte yaptık çünkü Behind the Light and Shine albümünde yan müzisyenler ve yardımcı mühendislerdik ama bu albümde gerçekten beraberdik – ve bir yılı aşkın süredir stüdyoda çok duygusal, zor temalarla çalışmak farklı ve güzel bir deneyimdi. Hepsini bir arada yapmak nadir görülen bir şey; bunun bir parçası olmaktan gerçekten gurur ve mutluluk duyuyoruz.

Ağır temalar demişken, sırada Randy ve Kerem Can Dündar tarafından yeniden düzenlenen ve trompette muhteşem İmer Demirer‘in yer aldığı bir Joni Mitchell şarkısı var. İstismarı bir tema olarak ele alan ve dinleyiciyi bunun arkasındaki anlamı istediği gibi okumaya davet eden karanlık bir parça. Randy, “Bazı insanlar için bu şarkı bir kalp kırıklığıyla ilgili olabilir ama benim için bundan daha derin. Pek çok başka insan için birçok değişik anlama gelebilir ve gerçekten bu farklı tepkileri ve gerçekten bu farklı tepkileri görmeyi merak ediyorum. Joni Mitchell’ın sözleri inanılmaz, ve gerçekten sevdiğim o outro dışında şarkının vokalleri oldukça sade.” diyor ve gülümseyerek ekliyor: “Hayatımın geri kalanında outro söyleyebilirim.”

“Man from Mars”ı dinledikten sonra nerede olduğumu hatta röportaj yapıyor olduğumuzu unuttum çünkü kendimden geçmiştim. Konuşmaya devam ediyoruz.

D.T.:  İlk yarısında sakinlik ve huzur verdi, negatif hiçbir şey yoktu, ardından tıpkı suyun altındaymışım, bir şeyleri görüyor ancak ulaşamıyormuşum gibi bir umutsuzluk hissi ele geçirdi beni. Sanki bir şeyler oluyor ve ben durduramıyormuşum gibi.

R.E.: Başlangıçta huzurlu hissettiğini duymak ilginç ve umutsuzluk hakkında söylediklerinde çok haklısın. Su altında süzülüyor olmak, tam olarak hissettirdiği şey bu. Huzurlu ancak ardından endişe beliriyor. Burada herkesin gösterdiği inanılmaz performanstan ve “Just Losing”de kullandığımız elektronikler dışında, tüm bu albümün canlı olarak kaydedildiğinden bahsetmem gerek. Bu parça da dâhil olmak üzere geri kalan her şey tamamen stüdyoda canlı olarak kaydedildi.

D.T.: İnanılmaz. Kendini toksik bir ilişkide kaybetmeyi anlatmanın inanılmaz bir yolu bu. En azından benim açımdan; her şey güzel başlıyor ama sen farkına bile varmadan boğuluyorsun. Bu parça kesinlikle hassas kalpler için değil. 

“Borrowed Time”a geçelim. Parça, Aydın Esen’in bir piyano solosuyla başladığı için burada onun hayranlarını büyük bir sürpriz bekliyor. Randy parçayı 2015’te anne ve babasını kaybettikten sonra yazdığını söylüyor ancak yıllardır üzerinde çalışıyormuş. “Salonda Aydın’a küçük karaladığım bir nota kâğıdını verdim ve ‘Bununla bir şeyler yapar mısın lütfen?’ dedim. Aydın bu çok sade parçayı aldı ve insanların duymaktan çok mutlu olacağına inandığım piyano solosu ve programladığı seslerle başka bir hâle getirdi ve tabii ki Jasper Williamson‘ın arkada hafifçe duyulan davul performansıyla birlikte.”

D.T.: Şarkının ismi çok güzel. Peki Borrowed Time’ın ardında yatan anlam nedir?

R:E.: Parçanın ismi “Borrowed Time” (Ödünç Zaman) ve ardında epey bir hikâye var. Annem ve babam 2015’te vefat etti ve ilk albümüm Behind the Light and Shine’ı onlara adadım. Babam bakım evindeyken, hemşireye ne kadar vakti kaldığını sorduğumda bana, artık ödünç bir zamanı yaşadığını söyledi. Yani parçanın ilk mısrası babam hakkında ve insanlara “Carpe diem” demekle ilgili. Hayat değerli, hayat kısa, bu yüzden fırsatınız varken tadını çıkarın. İkinci bölüm ise annem ve ona nasıl yetişemediğimle ilgili, “she was swept away without my final glance”, yani ona son kez bakamadan uçup gitti; birkaç saatle kaçırdım. Yani bu parça annem ve babamın ölümüyle ilgili farklı hikâyelerden oluşuyor.

D.T: Ölümden, yastan, aileden ve özlemle mücadeleden bahsederken bile parça insanı iyi hissettiren, ona umut veren bir mesaja ve duyguya sahip olmayı başarıyor.

R.E.: Evet, karanlığın içinden diyorum ki “Yaşa, tadını çıkar”.

Şarkıyı dinledikten sonra yine büyülenmiştim. “Ve karşınızda Aydın Esen!” diye bağırdım. Bir yandan da gülüyorduk çünkü hiçbir şey beni az önce duyduklarıma hazırlayamazdı.

D.T: Of, bu gerçekten beklenmedikti. Sesin bir çapa gibi bizi sabit tutuyor ve bu dalgalı denizden senin vokallerine tutunarak çıkmaya çalışıyoruz.

R.E.: Evet, ayakta kalmaya devam edebilmek için. Burada karmaşık çok fazla duygu var. Ve gittikçe artıyor. Şarkı zamanla ilgili, zamanın nasıl geçtiğiyle ilgili. Bu yüzden cümlelerim ve zamanlamalarıyla çok fazla oynuyorum, boşlukları kullanıyorum; bazen geç, bazen çok erken giriyorum vokallere. Bunlar hep Aydın’ın “Birinci vuruşlarda söyleme” demesiyle oldu. 

D.T: Vokaldeki beklenmedik iniş çıkışlar beni hayatın planlarımıza uymadığı ve bir şeylerin  beklediğimiz gibi olmayacağı üzerine düşündürdü.

R.E.: Evet, hepimiz pamuk ipliğine bağlıyız.

Bu güzel parça bizi, iki bölüm hâlindeki albüm finaline taşıyor. Onu dinlemeye hazırlanırken tarçınlı çöreklerimizden bir ısırık daha alıp kendimizi hayattan, yazmaktan, büyümekten ve tüm bu zorlu işlere rağmen hayatta kalmaktan bahsederken buluyoruz. “Neyseniz o olun.” diyor Randy. “Artık o kadar da genç olmayan ve hâlâ büyüdüğünde ne yapacağına karar vermeye çalışan bir kadın olarak size tavsiyem bu.” Heyecanlanarak ekliyorum: Evet çünkü bunun bir sonu yok.”

R.E.: Evet, hiçbir zaman bitmiyor. Çabalamaya hep devam ediyorsun. Son parçada bunun üzerinde duracağız.

D.T.: Müzisyenlerin kalpleri hep genç kalıyor gibi hissediyorum.

R.E.: Hayatta kalabilmek için öyle olmak zorunda değil miyiz? 

D.T.: Ve bir yandan yaşlı ruhlarmış gibi de.

R.E.: Evet ve bu çok enterasan bir çelişki. 

D.T.: Her zaman yaşlı bir ruhum olduğunu hissettim ama aynı zamanda hiçbir zaman büyümeyecek bir çocuk gibiyim.

R.E.: Ve bence bu harika bir kombinasyon, haklısın. Yoksa bu kadar zorlu bir işte nasıl hayatta kalacaksın? Seni tekrar ve tekrar denemeye teşvik edecek o çocuksu ruhuna tutunmak zorundasın ama aynı zamanda olgun bir ruhun olmalı ki böylece performanslara, kayıtlara ya da her ne yapıyorsan ona derinlik katabilesin.

Son şarkı “Clenched I”ın ilk yarısını çalarken, Randy bana bunun arkasındaki hikâyeyi anlatmaya başlıyor ve ilk kez bambaşka bir Randy duyuyoruz; belki daha genç bir versiyonu, James Taylor ve Tori Amos gibi müzisyenleri dinleyen bir şarkıcı – söz yazarı. Bu sefer başka ses yok, sadece piyanoda o var. Sanki o yalnızken ve müziğini yazarken, onun sürecini gizlice izliyormuşuz gibi şeffaf bir an. Savunmasız ve büyülü. Randy’nin güçlü sözleri ve baştan sona tüylerinizi ürperten vokal performansıyla baş başasınız.

R.E.: Bu şarkıyı bir kafede otururken yazdım. Bir bilinç akışıydı. Gerçekten sinirliydim. Bazı insanların davranışlarından dolayı mutsuzdum. Beklediğim övgü, sevgi ve takdiri alamıyordum ve bu beni çok üzdü; hayal kırıklığına uğradım, mahvolmuş hissediyordum. Kendimi zaten yeterince mutlu edebiliyorken bunu başkalarından bekleyerek hata ettim. “Just Losing”de de vermek istediğim mesaj tam olarak buydu: Mutluluğu kendimiz dışında hiçbir yerde aramamalıyız. Bunca güzellik içinde, sahip olamadığım şeye odaklanmak, beni kendime düşman etti ve kendimden şüphe duymama neden oldu. Bu şüphe içimde yeterince anlaşılamama ya da sevilmeme korkusuna dönüştü. “Fear lies deep, it never sleeps.” (Korku derinlerde yatar, asla uyumaz.)

Randy’nin ilham kaynaklarıyla ilgili öğrendiklerimin ardından, Cenk’e albümdeki parçaları ve bir bütün olarak albümü üretme yaklaşımındaki müzikal ilhamlarının ne olduğunu soruyorum.

C.E.: Vokallerle ilgili olarak, ilham kaynaklarımızdan bazıları Flora Purim ve Joni Mitchell oldu. İkisini de çok seviyoruz ve ailemin hayatları üzerindeki etkileri, özellikle annemin hayatı üzerindeki etkileri büyük. Onların müziklerini dinliyordum ve bundan ilham alıyordum. Ama tabii ki hepimiz Aydın Esen müzik okulunun birer mensubuyuz. Zaten o da parçalara hep rötuşlar yaptı ve bana tavsiyeler verdi. Ondan neler öğrendiğimi çok iyi bildiğim için müziğin ve özellikle de bu müziğin ondan ne kadar ilham aldığını biliyorum. “Clenched”e gelince, parçada büyük bir hayranı olduğumuz Şam yer alıyor. O ve eserleri, Kendrick Lamar gibi bir sürü rapçinin yanı sıra benim için de büyük bir ilham kaynağı.

R.E.: Parçayı Cenk’le birlikte düzenledik. Ona “Clenched II”dan bahsederken, Türkçe bir şeyler söylemek istediğimi ama henüz tam olarak hazır olmadığımı söylemiştim. Bu yüzden parçada, sözlerimi yansıtan ama tamamen kendi stillerinde çok daha sinirli, kızgın rap bölümlere yer vermeye karar verdim. Kendi sesime benzeyen sesler, akıcı vokaller istemiyordum; keskinlik, karanlık ve öfke istiyordum. Bu yüzden vokal olarak benim oldukça zıttım olan, kendisini ve sözlerini çok beğendiğim Çağıl Kaya’ya gittim ve ondan bir şeyler yazmasını istedim. Cenk de Şam’a gitti ve ikisi de bu parça için birer bölüm yazdı ve birlikte kaydettik. 

D.T.: Vokaldeki kontrast kulağa harika geliyor ve sonlara doğru duyduğumuz fısıldamaları çok sevdim. Parçayı hazmetmesi güç ancak yine de pozitif bitiyor. Ne yolculuk ama!

R.E.: Mükemmel bir iş çıkardılar ve iyi bir denge kurduk. Fısıltılarla sakinliyor, “Clenched I”daki temalara geri dönüyoruz, müzik ve sözler bir sonuca bağlanmış oluyor. Ardından albümde söylediğim son sözle karşılaşıyoruz: “Needing time”. (Zamana ihtiyacım var.) Bu, büyüdüğünde ne yapacağını hâlâ anlamaya çalışan, 65 yaşındaki biri için çok anlam yüklü bir laf.

Cenk bana, Not Alone’u annelerinin doğum günü olan 1 Mayıs 2022’de kaydetmeye başladıklarını söylüyor. Kaydın ilk günü doğum günü pastası yerine çeşit çeşit dürüm yemişler ve bu albüm süreci onlar için hiç unutulmayacak bir kutlamayla taçlanmış. Bu kaydın her yerinde karşılıklı saygı, sevgi ve ilhamı hissetmek mümkün. Bu, Cenkin ilk albümünde (It’s A Family Thing) söylediği gibi, “bir aile meselesi” ve Randy’nin bu albümde dediği gibi, “bir miras meselesi”. Randy bunu bir aile olarak yapmanın en güzel hediye olduğunu söylüyor. 

Öte yandan, albümün hazırlanması biraz zaman almış çünkü her şeyin tam da istedikleri gibi olması için süreci aile içinde tutmuşlar. Düzenleme ve prodüksiyonda Cenk’in, miksajın çoğunda Aykan’ın, bazılarında ise Aydın Esen’in yardım eli uzatması ve tabii ki harika Randy Esen’in güzel müziğine hayat verirken, projenin vizyona uygun ve sorunsuz ilerlemesini sağlamasıyla bir sihir yaptıklarını düşünüyor Randy ve bunu başarabildikleri için onlara “sihirbaz” diyor.

Bu albüm, hızlı üretim ve tüketim çağında tam da ihtiyacımız olan şey çünkü bizi durduruyor, tüm dikkatimizi üzerine çeviriyor, düşündürüyor, gerçekten hissetmemizi ve özümsememizi sağlıyor. Üst düzey bir müzisyenlik ve ham duygularla dolu bir albüm. Hayat  ve zamanla ilişkimiz üzerine düşünmeye teşvik eden felsefi bir konsept üzerine kurulu. İnsanın zaman ve sanatla böyle bir ilişki kurabilmesi vakit alıyor çünkü deneyime ve hikâyelerle dolu bir hayata ihtiyaç var. Olgunlaşmak ve çiçek açmak için de.

11 Temmuz’da Moda Sahnesi‘nde gerçekleşecek albüm lansman konserinde bu şaheseri canlı olarak dinleyeceğimiz için çok heyecanlıyım; biletleri burada. Efsanevi Esen ailesini ve harika konuklarını, sihirlerini icra ederken izleyecek olmak muhteşem olacak. Bu açık ve içten sohbet için tüm Esen ailesine ve özellikle Randy’ye çok teşekkür ediyor ve sizi bu inanılmaz albümün yaratacağı derin duygularla baş başa bırakıyorum. Bu gerçekten de unutulmaz bir deneyimdi.

Çeviri: Asena Büyük