RASTGELE: Zeynep Ocak’a göre politik doğruculuğu farklı açılardan tartışan 10 başyapıt

Sinema, televizyon ve eğlence kültürü üzerine farklı formatlarda programlar ve canlı yayınlar yapan Kutsal Motor ekibinden Zeynep Ocak; karakteristik stili, mizahı, yorumları ve çeşitli formatlarda âdeta parladığı moderatörlüğüyle YouTube’un renkli ve sevilen simalarından biri. Zeynep, yıllar önce video serileri ve özel röportajlar kapsamında Bant Mag.’da beraber üretimlerde bulunduğumuz da bir dostumuz. Rastgele köşemiz için kapısını çaldığımızda politik doğruculuğu farklı açılardan tartışan film, dizi ve stand-up şovlardan leziz bir seçkiyle çıkageldi. Söz Zeynep’te…

In the Basement

“Kendi toplumunun yer altına gömdüğü ‘hobileri’ ne kadar korkutucu ve rahatsız edici olduğuna bakmadan soğukkanlı bir mesafeyle gözler önüne seren belgesel, Ulrich Seidl’ın bütün filmografisi gibi sersemletici bir etkiye sahip.”

Anthony Jeselnik: Thoughts and Prayers

“Katıksız bir provokatör olan Jeselnik, ofansif mizahın sabrını belki de en fazla zorlayan stand-up’çılardan. Thoughts and Prayers’ın korkusuzca karşısına dizdiği hedefler arkadaş sohbetlerinde bile rahatça dile getirilebilir gibi değil. Çocuk ölümlerinden terör saldırılarına gerçek bir mayın tarlası.”

The Square

“Sanatı ve yapılma biçiminin kararını tekeline alan ayrıcalıklı beyaz sınıfın kendi sığ sularında yüzerken toplumsal hayatın gerçeklerinden habersizliği ve haberdar olmak zorunda kaldığında yaşadığı o şaşkın sarsılma. İlk dakikada başlayan yüksek sesli kahkahalarımla domine ettiğim salonda filmi benimle izleyen herkesten özür dilerim.”

Who is America

“Sacha Baron Cohen bu sahte belgeselinde yalnızca Amerikan halkını değil bürokratları da içine alan ve her karede dozu artan küçük düşürücü milliyetçiliği, başkası adına utanmak dışında yapacak bir şeyi kalmayan izleyicinin karşısına çıkarıyor.”

In Bruges

“Martin McDonagh yanlışlıkla bir çocuğu öldüren kiralık katilin vicdan muhasebesini olabildiğince karanlık ve şeffaf bir şekilde film noir dünyasına yedirirken, ortaçağdan kalma şehirde suç, ceza, takıntılar, travmalar ve cüce karakter üzerinden kurduğu ofansif mizahı filtrelemeden hikâyenin önemli bir parçası yapıyor.”

The Act Of Killing

“Zamanında büyük tartışmalara sebep olan bu belgesel, kurgusal bir hikâyenin içinde bile izlemeye çok zor tahammül edebileceğimiz bir meseleyi, soykırımı merkeze aldığı yetmiyormuş gibi, bıçağın en keskin tarafına, katillere mikrofon uzatıyor. Kan donduran gerçeklikle burun buruna geçen bir 2 saat.”

I Love Dick

“Cinsel arzuların sınır tanımayan bir mizahın içinde tersyüz edildiği dizide ana erkek karakter bir penisten ibaret! Her bölüm rahatsız etmekten ve seyirciyi dürtüklemekten çekinmeden tabuları yıkarak ve feminizm tartışmalarını daha da alevlendirerek ilerliyor.”

Ramy

“Ne kökleriyle bağ kurabiliyor, ne de doğup büyüdüğü çevreye ait hissedebiliyor. Müslüman inancının gerektirdikleri ve kendi arzularının boğucu çatışmasına seyirciyi tanık ederek büyük bir dürüstlükle kendi yazıp kendi oynuyor. Özellikle Strawberries bölümü TV tarihinde kara mizahın en cüretkâr örneklerinden biri. Kardeşimizsin Ramy Youssef.” 

I May Destroy You

“Son yıllarda nihayet sayısı artan TV’de kadın temsiliyeti işlerinin en güçlüsü. Kadın-Erkek, Siyah-Beyaz, Yetişkin-Çocuk… Var olan bütün eşitsizlikleri ve çatışmaları altına üstüne getiren ve bu kadar zor bir metnin altından insana dair empatisini kaybetmeden kalkan, tecavüz travmasının etkilerini bütün şeffaflığıyla paylaşıp yenilikçi bir dilin peşinden koşan bir mucize I May Destroy You.”

Ve elbette
Hannah Gadsby: Nanette

“Politik doğruculuk, ifade özgürlüğü, dilin kullanımı ve mizahın sınırlarına dair tartışmaları bitiren ve yeni tartışmalar yaratmayı başaran, sanat tarihi ve tarih yazımına tekme tokat girişen Hannah Gadsby’nin olağanüstü manifestosu yaşadığımız çağın en önemli kaynaklarından biri olarak parlıyor ve yukarıdaki bazı örnekler de dahil olmak üzere sanat, sinema ve medya tarihindeki birçok esere yeniden bakmak gerektiğini hatırlatıyor.”