Basılı arşivlere nostaljiden uzak bir güzelleme: Rastlantısal Orman sergisindeyiz

Röportaj: Commentarivm, Ekin Sanaç

Sonic Youth’un kendi yayımladığı fanzini Sonic Death, Bob Dylan’ın korsan basılan romanı Tarantula ya da Ed Templeton’ın ergenlikte sigara içme zevkini kayıt altına aldığı meşhur fotoğraf kitabı Teenage Smokers… Kreatif direktör Demet Müftüoğlu Eşeli ve film yapımcısı Alphan Eşeli tarafından 2009’da kurulan ISTANBUL’74’ün Rastlantısal Orman: Bir Okuma Odası (Random Forest: A Reading Room) sergisinde karşınıza çıkan kütüphanede bulunan zengin seçkiden sadece birkaç ismin bahsini geçirmek her ne kadar mantıklı olmasa da bu yayınlar, birçoğu daha önce görüp dokunmadığımız (ve bir daha karşılaşma şansımızın epey düşük olduğu) parçalardan oluşan, keşfe açık arşive dair biraz fikir verebilir.

Rastlantısal Orman sergisi; interaktif düzende sunduğu seçkisindeki yapıtları okuma odasında inceleyebildiğiniz, dönemler arası tesadüfi ya da şaşırtıcı geçişlere olanak tanıyan, içinde kaybolunası ve sıra dışı bir nadir kitap kütüphanesi misali İstanbul Bebek’te, 19. yüzyıldan kalma etkileyici bir binayı mesken edinerek 17. İstanbul Bienali’ne paralel olarak kapılarını açmıştı. İsminin kusursuzca çağrıştırdığı üzere bu kütüphanede Türkiye’den ve dünyadan sanatçı, yazar, yönetmen ve müzisyenler tarafından üretilen metinler, sanatçı kitapları, çeşitli arşivler, albümler, kataloglar, antolojiler, denemeler, günlükler, raporlar, belgeler, grafik yapıtlar, resimli kitaplar, dergiler ve türlü efemera bir arada.

Bu arşivin arkasındaki isimler, New Yorklu sanatçı ikilisi Freeman & Lowe. Sanat pratiklerinde mekânlar ve objeler üzerinden kurmaca ve tarihsel bağlamı olan hikâyeler yaratan Jonah Freeman ve Justin Lowe, sergide Türkiye’den ve dünyadan kült yayınları ve önemli arşivleri kendi tasarladıkları bir enstalasyonda izleyiciye açıyor. Serginin interaktif tasarımının temeliniyse 20 bini aşkın imajı düzenleyerek hazırladıkları duvar kâğıdı oluşturuyor.

Freeman & Lowe, bu sergi için Johan Kugelberg ile beraber çalışmış. İsveç doğumlu müzik tarihçisi ve altkültür eserleri koleksiyoncusu Johan Kugelberg’in 20. ve 21. yüzyılın akımlarına odaklanan sergiler üretmek ve yayınlar yapmak üzere 2010’da harekete geçirdiği Boo-Hooray, Rastlantısal Orman’ın kürasyonundan sorumlu. The Make-Up ve Weird War gibi gruplarla punk sahnesinin tozunu atmaya 80’lerin sonunda Washington D.C.’de başlayan Ian Svenonious ve Michelle Mae’in beraber sahnelediği ESCAPE-Ism projesinin performansıyla start veren ve ilerleyen günlerde zihin açıcı başkaca etkinlik ve performanslarla yoluna devam eden Rastlantısal Orman sergisini deneyimlemek isteyen nadir kitap ve arşiv meraklıları için Nef Bebeköy’ün kapıları kasım sonuna kadar açık.

Serginin sanatçıları ve küratörleriyle Rastlantısal Orman’ı konuşmaları için, kendileriyle benzer heyecan ve motivasyonlarla hareket eden, İzmir’de yerleşik DIY girişim Commentarivm ekibinin kapısını çaldık. Commentarivm, müzikten eleştirel teoriye, mimarlıktan çağdaş sanata farklı alanlarda dergiler, fanzinler, yayınlar, kitapları, kayıtları ulaşılabilir kılan bir mekân olmanın ötesinde kendisi de yayın yapıyor, proje üretiyor, sergiler ve sanatçı misafir programları düzenliyor. Geçtiğimiz ay Borga Kantürk’ün The Library of Short Distances: En Route sergisini açan Commentarivm, şu sıralar Thurston Moore’un önsözünü yazdığı Dave Markey kitabını basmak üzere ve yeni mekânına taşınma telaşında. Commentarivm faaliyetlerini Instagram hesaplarından ve Commentarivm web sitesinden takip edebilirsiniz.

Jonah Freeman, Justin Lowe ve Johan Kugelberg, Commentarivm’in sorularını cevapladı. Ardından biz de ISTANBUL’74 kurucularından Alphan Eşeli’yle sergiyi kurcaladık. 

Jonah Freeman yanıtlıyor

Röportaj: Commentarivm

Yüzlerce seçili yayın, dergi, fanzin ve el yapımı sanatçı kitabına yer veren bu projeye başlamaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Rastlantısal Orman adı nereden çıktı?

Heykel yerleştirmesi olarak bir kütüphane yaratma fikri 2009 yılında, Deitch Projects’teki Black Acid Co-op sergimizle başladı. O zamandan beri, tamamen kendi hazırladığımız materyallerden; yerleştirmelerimizdeki kurgusal evrenlerin parçası olarak hayal ettiğimiz kitap ve dergilerden oluşan birkaç kütüphane yarattık. Çocukluğumdan bu yana kitaplara karşı bir fetişim var. Üniversiteden beri kitap koleksiyonumu evden eve taşıyorum. Dolayısıyla sanatçı kitaplarıyla bir sergi yapma fikri bir süredir aklımı kurcalıyordu. 2017 yılında ISTANBUL’74’ten Demet ve Alphan, İstanbul Bienali sırasında ortak bir şeyler yapmayı teklif edince de bunun bu fikri geliştirmek için mükemmel bir fırsat olduğunu düşündüm. O sıralarda [William S.] Burroughs’un Elektro Devrimi‘ni okudum ve yazılı dilin insan bedenindeki mutasyonlu bir virüsten kaynaklandığına dair düşünceleri kitaplar ve okuma hakkında bir sergiyi ateşlemek için doğru nokta gibi göründü. Yeni kitle iletişim araçlarının kolektif ruh hâlini nasıl da histeriye ve kafa karışıklığına doğru yönlendirdiği üzerine kafa yoruyordum. ABD 2016 seçimlerinin üzerinden henüz kısa süre geçmişti ve bilgi karışıklığı konusu hızla yükselmekteydi. Gerçekte neler olup bittiğini anlamak ne kadar zor olsa da (hâlâ da öyle) bu mesele, içeriktense medyanın formuyla ilgili gibi görünüyordu. Sergi o yıl değil de ancak beş yıl sonra gerçekleşebildi ve tüm fikirler daha da oturmuş ve daha da zamanlı hissedildi. Basılı medya artık ana medya aracı olmayabilir ama öyle olduğu zamanlar bundan çok da uzun zaman önce değildi. Kimileri yazılı dilin uygarlığımızın DNA’sına işlediğini söyler. Dolayısıyla bu proje, arkadaşlarımızdan bir dolu radikal basılı materyal toplamanın yanı sıra genel anlamda bilgi akışı hakkında bir diyalog başlatma, Burroughs’un dediği gibi karşı anlatılar ya da bilgi amaçlı oyunlar üretme, onların yayılmasını ve kataloglanmasını sağlama potansiyelini de taşıyordu. İster tarihten bir alt kültürün kalıntılarına yer versin, ister yasaklanmış bir kitap ya da nadir olması nedeniyle ana akımda yer almamış bir sanatçı kitabı olsun; malzeme toplama konusunda alt kültürlere odaklandık.

Rastlantısal Orman ismi, makine zekâsıyla ilgili araştırmalardan geliyor. Veri biliminde sınıflandırma tahminleri için kullanılan bir algoritma türüne verilen başlık; daha doğru tahminler yapmak için büyük ağaç gruplarını kullanan bir tür karar ağacı. Veri yığınları arasında bir bilgeliğe işaret ediyor. Başta bu başlığı serginin temelini oluşturan duvar kâğıdı işi için bulmuştuk. Duvar kâğıdının tasarımı, görsel arşivimizdeki tüm parçaların algoritmik olarak üretilmiş bir kompozisyonuna dayanıyor. Bu başlık sonradan referansları ve çağrışımları sebebiyle bir kütüphane için de çok uygun göründü. Serginin kürasyon sürecinde basılı malzemeye odaklanırken gözümüzün önünde olup biteni kaçırmamamız da önemliydi; basılı sözcüklerin değil de algoritmik kararların egemen olduğu dünyaya doğru bir değişim.

“Sanatsal deneyimler genellikle sadece bakmakla ilgili oluyor. Rastlantısal Orman ise tasarımı gereği çok daha davetkâr bir sergi.”

Rastlantısal Orman, beton yığını bir metropolün içinde yer alan mikro bir ormana kuruldu. Bu muhteşem tarihî binayı İSTANBUL’74 ile birlikte sergi için devraldınız. İzleyici ve serginin içeriğiyle temaları arasında kurulan bağlantıları nasıl değerlendiriyorsun?

Benim için bunu cevaplamak zor çünkü bence ortada bir bağlantılar spektrumu var. Seçkimizin nadir ve el yapımı parçalardan oluşmasına özen gösterdiğimiz için büyük bir kısmının birçok izleyicinin daha önce görmediği şeylerden oluştuğunu zannediyorum. Benim gözlemlediğim kadarıyla herkesin ilgisi yoğun. Serginin çoğumuz için alışılmadık bir deneyim sunduğunu düşünüyorum ki bunun; yani bilgiyi dokunsal bir şekilde, bir madde olarak incelemenin, artık pek sık karşılaştığımız bir şey olduğunu düşünmüyorum… Geleneksel sanatsal deneyimler genellikle sadece bakmakla ilgili oluyor. Rastlantısal Orman ise tasarımı gereği çok daha davetkâr bir sergi.

Eminiz ki koleksiyon seçkisindeki bazı materyallerin sende özel bir yeri vardır. Birkaç tanesini seçerek bizle hikâyelerini ya da özel olma nedenlerini paylaşabilir misin?

Sadece birkaçını seçmek zor. Elbette Johan ve Boo-Hooray sergiye deneyimlenmesi harika kitaplar getirdiler. Müthiş bir sanatçı kitabının tüm o dokunsallığını ve güzelliğini taşıyan Charlene Von Heyl kitabını da çok sevdim. Güncel medya ortamını anlama ve kataloglama adına çok önemli işler yaptıklarını düşündüğüm Joshua Citarella/Do Not Research ve New Models’ın sergiye dâhil olmayı kabul etmesi de beni çok heyecanlandırdı. Boccaccio’nun 1567 tarihli Decameron’u, 1967’den The Society of the Spectacle ya da 1994’ten The Sonic Death fanziniyle onun işlerinin aynı odada olması harika. Çünkü bütün bu eserler arasında bir geçiş var. Belki bariz ya da gerçek anlamda bir geçiş değil ama ismine yaraşır olması için Rastlantısal Orman’ın böyle bir kapsama sahip olması önemliydi.

Justin Lowe yanıtlıyor

Röportaj: Commentarivm

Jonah [Freeman] ile birlikte arşivinizden imajları Rastlantısal Orman’ın duvar kâğıdı olarak kullanmak üzere derleme sürecinizden biraz bahsedebilir misin bize?

Jonah ile birlikte taradığımız görselleri kullanarak kolajlar yapıyorduk. Böylelikle kurgusal ürünler için kurgusal etiketler ya da kurgusal bir kitaplık ya da DVD dükkânı için kurgusal kitap kapakları hazırlarken aynı görselleri ölçeklendirerek onlardan farklı baskılar üretebiliyorduk. İşe karton kapaklı kitapların kapaklarını tarayarak başlamıştık. Sonrasında farklı dönemlerden reklam gibi imajları arşivleyen kitapları taramaya ve oradan fotoğraf kitaplarına, kataloglara geçtik. Nihayetinde de hiyerarşi yıkıldı ve her şey oyuna dâhil oldu. 15 yıl içinde devasa bir arşivimiz olmuştu. İmajları yazdırdıktan sonra kesmek kolay olsun diye grid şeklinde, aralarına eşit boşluklar koyarak düzenliyorduk. Genelde kesilecek o kadar çok kâğıt oluyordu ki onlara bakıp üzerindeki imajları uzun uzun incelemek için epey zamanımız oluyordu. Böylece yalnızca arşivden eserler oluşturmak yerine arşivin kendisinin de bir eser olabileceğini keşfettik. Elbette bunun için bir kavramsal çerçeveye ihtiyaç duyacaktık. Bir noktada Jonah bu çerçeveyi çözdü ve onu Rastlantısal Orman olarak adlandırdı; kendisinden de dinlediğiniz üzere.

“Umuyorum ki niceliği ve çeşitliliği ile Rastlantısal Orman sergisi, sanatçı ve koleksiyoncuların neyin mümkün, değerli ve güvenilir olduğu konusundaki düşüncelerinin genişlemesine katkıda bulunabilir.”

Dijital devrim ya da çevresel sorunlar gibi nedenlerle basılı mecraların azaldığı bir dönemde sınırlı sayıda baskılara ve sanat yayınlarına dönük algı, sanat eseri olarak görülmelerinden dolayı pozitif olarak değişti. Sanat yayınları, bir anlamda tüketim alışkanlıklarına karşı zamana meydan okuyarak değerlerini artırdılar. Rastlantısal Orman’ın basılı sanat yayınların değeri üzerinde sence nasıl bir etkisi var?

Umuyorum ki niceliği ve çeşitliliği ile Rastlantısal Orman sergisi, sanatçı ve koleksiyoncuların neyin mümkün, değerli ve güvenilir olduğu konusundaki düşüncelerinin genişlemesine katkıda bulunabilir. Bu koleksiyonda genç, genç olmayan, hevesli ve meraklı olanlar için yol gösterici olabilecek ve keşfedilmeyi bekleyen pek çok yol var.

Eminiz ki koleksiyon seçkisindeki bazı materyallerin sende özel bir yeri vardır. Birkaç tanesini seçerek bizle hikâyelerini ya da özel olma nedenlerini paylaşabilir misin?

Beni en çok heyecanlandıran, bu sergiye özel hazırlanmış olan iş. Hepsi olmasa da bir kısmı tek bir masada toplanıyor. Birleştikleri ortak nokta, “kitap” diye düşünebilecek şeyleri el yapımı ve daha maceracı bir tarafa çekme eğiliminde olmaları. Jennifer Herrema’nın kendine özgü stilindeki memento mori’si, dünyanın son rock’n’roll grubu Royal Trux’a arşivsel bir bakışı madde etkisinde bir genç tarafından hazırlanmış bir tracker keeper klasör estetiğinde sunuyor. Aşırı derecede orijinal ve sahici. Satış amaçlı hazırlanmamış. Burjuva zevklere ve beklentilere orta parmağını gösterirken, Netflix veya HBO’daki bir rock belgeselinden çok daha fazla şeyi, çok daha anlamlı bir şekilde aktarıyor.

Johan Kugelberg cevaplıyor

Röportaj: Commentarivm

2017 yılında katılımcısı olduğun Rastlantısal Orman’ın küratörüne dönüşme sürecini biraz anlatabilir misin?

2017’de bu iş aklımı çeldiğinde sadece bir katılımcıydım. Justin ve Jason’la Montauk’ta takılıyorduk, onlar seçkiyi hazırlıyorlardı ve sonra bana bu işe daha çok dâhil olmak isteyip istemediğimi sordular. Rastlantısal Orman ismini duyduğumda, “Vay be, bir kütüphane için ne kadar iyi bir metafor.” diye düşündüm. Çünkü her şey ağaçlardan elde edilen kâğıtlardan elde ediliyor. Bir kütüphanede meydana gelen her şey, rastgele ormanda da meydana gelir; fikirler çaprazlama gelişir; düşünceler, vizyonlar ve sanatsal kavramlar birbirinin üzerine biner ve yeni şeylerin olmasını zorlamaksızın yeni şeyler oluverir.

“Çok esaslı kitapları, çok esaslı olması gereken kitapları ve henüz çok esaslı kabul edilmeyen kitapları bir araya getirmemiz şarttı.” 

Rastlantısal Orman’ın kürasyonunun müzik tarihi ile olan yakın ilişkisini kaçırmak imkânsız. Sergiye Ian Svenonious gibi müzik, yeraltı edebiyatı ve çağdaş sanat alanlarında bir rockstar’ı davet etmek harika bir fikir. Bir müzik tarihçisi ve yazar olmanın serginin kürasyonuna neler kattığını düşünüyorsun?

Tüm kitapları Jonah ve Justin ile birlikte toplayıp seçtim. Ben aslında bir müzik tarihçisi değilim; yazdığım kitapların çoğu müzikle ilgili değil. Ian ve ben arkadaşız. Ian’ın yazdığı her şeyi çok seviyorum. Sahneye çıktığında ise büyüleniyorum. Son yıllarda birlikte çok vakit geçirmeye başladık ki bu biraz komik çünkü yaklaşık 20 yıldır aynı yayınlara katkıda bulunuyoruz. Ama hiç tanışmamıştık. Bence bu işe dâhil olmamızın esas nedeni, Ian’ın neslinin önde gelen bağımsız yazarlarından biri ve aynı zamanda da harika bir performans sanatçısı olması. Daha da önemlisi, kendisi kültür alanında berbat olmamayı başaran bir düşünür ki böyle bir zamanda bazıları kolaylıkla berbat olabiliyor. Ian mükemmel bir sanatçı. Favorilerimden.

Eminiz ki koleksiyon seçkisindeki bazı materyallerin sende özel bir yeri vardır. Birkaç tanesini seçerek bizle hikâyelerini ya da özel olma nedenlerini paylaşabilir misin?

Hem kütüphanenin tamamına sirayet eden hem de benim kitap seçerken dikkat ettiğim konulardan biri, alt ve üst seviyelerin bir arada olması gerekliliğiydi. Çok esaslı kitapları, çok esaslı olması gereken kitapları ve henüz çok esaslı kabul edilmeyen kitapları bir araya getirmemiz şarttı. Gündelik hayatın bir parçası olan rastgele düşüncelerin de bu seçkide kendine yer bulabilmesi önemliydi.

Sergideki en eski kitap, Boccaccio’nun Decameron’unun 16. yüzyıl başlarından kalma bir kopyası. Elbette dinî bir metin değil. Dindışı olan ve veba salgını döneminde yazılmış bir metin. Tabii ki COVID metaforunu da kaçırmadık. Ama sadece bu da değil. Aynı zamanda siyasetçilere, rahiplere, zenginlere, toplumsal çelişkilere sözünü söyleyen ve bunu Benny Hill tarzı fena bir komediyi de içine katarak yapan, o kadar kışkırtıcı bir metin ki…

Bob Dylan’ın ilk romanı Tarantula da sergi dâhilinde. Birçoğunuz onu müziğiyle tanıyor olabilirsiniz ama aslında kendisi 1973’te bir roman yazmıştı. AJ Weberman isimli bir hayranı bir gün Dylan’ın çöplerini karıştırırken kitabının kopyasını buluyor ve bunları West Village’da satıyor. Yani aslında Bob Dylan’ın kitabının ilk baskısı derme çatma bir korsan kopya.

Tom Blake’in Hawaiian Surfboard’u da baştan sona çok özel bir kitap. 1938 yılında kendisi yayımlamış. Sörf üzerine basılmış ilk kitap. Tüm kitapların kapaklarını kendisi elle, stencil ile hazırlamış. Aşırı ender rastlanan bir kopya. Eğer bu kitap Amerikan futbolu, Avrupa futbolu, buz hokeyi, beyzbol ya da başka bir takım sporu üzerine olsaydı değeri yüz binlerce dolar ederdi. Çünkü fanatiklik devreye girerdi.

Sergideki sanatçı kitaplarının arasında aynı zamanda arkadaşımız olan sanatçı ve fotoğrafçı Ed Templeton’ın en ünlü kitapları da var. Ed, en bilinen kitabı Teenage Smokers’ta sigara içip havalı görünen gençleri belgeliyor. Halbuki kendisi vegan ve sigara vs. kullanmıyor. Ama bu gibi kimlik/varoluş hâllerini fetişleştiriyor. Bu kitabın ilk versiyonu 1998’de bir fanzin formatında ve sadece 100 kopya olarak basılmıştı. Birkaç yıl sonra ise ilk kez kitap formatında yayımlandı ve tabii ki şu anda bu kitap, fotoğraf kitabı koleksiyoncuları arasında çok aranan bir parça. Sonrasında Ed bir bakıma kendi işini ticarileştirmenin yolunu aradı ve büyük bir yayınevinden bastırarak bir devam kitabı hazırladı. Velvet Underground and Nico albümü gibi. İsmi Teenage Smokers Volume Two idi. Tabii bu ikinci kitabı gören herkes “Ah, bu serinin ilkini edinmem gerek” diye düşünmeye başladı. Sonrasında bir nevi benzer bir pozisyon alarak ve kendi işine söz söyleyerek Teenage Kissers adlı bir kitap yaptı ki bu bence epey tatlı bir hareketti.

Alphan Eşeli yanıtlıyor

Röportaj: Ekin Sanaç

Rastlantısal Orman’daki yayın arşivi seçkisi çok uzun bir zaman çizgisinde farklı anlara, sanatçılar tarafından özel olarak ve alışılmış dışında kurgulanmış bir dizilimle temas ediyor. Kuşaklararası geçişler ve diyalog ihtimalleri özellikle dikkat çekici. Rastlantısal Orman’ın İstanbul’da kurulumunun ve eski Fransız Yetimhanesi Nef Bebeköy’ü nasıl mesken bellediğinin hikâyesini, serginin kimyasına mekânsal olarak nasıl yaklaştığınıza dair detayları öğrenebilir miyiz?

Rastlantısal Orman sergisi aslında bizim 2017 yılından beri Freeman ve Lowe ile beraber kurguladığımız bir projeydi. Ancak araya maalesef pandemi girdi. 2022 yılının Mayıs ayında sanatçılarla bir sohbet sırasında proje yeniden doğdu diyebiliriz. Ardından Johan Kugelberg’in de dâhil olması ile beraber sergi bugünkü şeklini aldı.

Farklı ve özgür düşünceleri ticari kaygılardan uzak ve taviz vermeden yansıtan bakış açılarına, özellikle bu tarz film ve müziklere küçük yaştan itibaren hep ilgi duydum. Bu çizgide ilerleyen ve üreten sanatçılara, fikir önderlerine her zaman çok saygı duyarım. Kendi yaptığım filmlere ve ISTANBUL’74 bünyesinde gerçekleştirdiğimiz projelere de bu tarz eserler ve sanatçılar her zaman ilham kaynağı olmuştur. Bu sergideki kitapların, fanzinlerin bir kısmı da bu karşıt kültürün bir arşivi veya bu tarz üretimlerin belgelenmiş şekilleri diyebiliriz. Bu eserlerin İstanbul’da Freeman ve Lowe’ın tasarladıkları bir enstalasyon etrafında Türkiye’deki sanatseverlerle buluşması çok heyecan verici. Bu hepimiz için tam anlamıyla içimize sinen ve derinden inandığımız bir proje oldu.

Serginin yer aldığı, mimarisinden ve hikâyesinden çok etkilendiğimiz bu binaya Nef Bebeköy ev sahipliği yapıyor. Sergi, 19. yüzyılda “Sœurs de la Charité” topluluğuna bağışlanan 16 yapılık kompleksin en büyük mekânında gerçekleşiyor. 1840-1864 yılları arasında Saint Benoit Fransız okuluna ev sahipliği yapmış ve daha sonra 1940 yılına kadar yaklaşık 1 asır boyunca yetimhane olarak kullanılmış. Restorasyondan geçen 170 yıllık bu göz alıcı tarihî yapı, eşim Demet Müftüoğlu Eşeli’nin uzun zamandır hep bir sergi için kullanmak istediği bir mekândı. Bu projeye nasip oldu. Gerçekten çok özel bir lokasyon. Sanatçılar da mekândan çok etkilendiler, zaten etkilenmemek mümkün değil. Adım attığınız anda insanı etkisi altına alan bir büyüsü var. Sadece sanatçılara da değil, projede yer alan herkese mekânın çok ilham verdiğini düşünüyorum. Bütün ekip yüreğini koydu ve ortaya çok özel bir iş çıktı.

“Dinleme Odası’nda çağdaş klasik müzikten, 1980’ler Brezilya post punk’ına kadar uzanan bir seçki var. Ziyaretçilerin de ilgisini çekeceğini umuyorum.”

Rastlantısal Orman’ın okuma odasına eşlik eden işitsel odada bulunan plak seçkisini bir araya getiren düşüncelerin, hislerin ya da akışın detaylarını öğrenebilir miyiz? Kişisel olarak anlamlı ve önemli olan yol göstericiler nelerdi? En özel olanlardan biri ya da birkaçına dair mini hikâyeler ya da bazı ilginç bilgiler dinleyebilir miyiz?

Buradaki plak seçkisi tamamen içgüdüsel olarak gerçekleşti diyebilirim. İlk seçtiğim plak Pierre Schaeffer’indi. Belki sergide kolaj eserlerinin olması, belki serginin cut up tekniğinin ustası William Burroughs’tan esinlenmesi bilinç altımda “musique concrete” tarzında bir plak seçmeme neden oldu. Geri kalan seçkiyi de bu plağın etrafında şekillendirdim. Benim için çok keyifli oldu. Dinleme Odası’nda çağdaş klasik müzikten, 1980’ler Brezilya post punk’ına kadar uzanan bir seçki var. Ziyaretçilerin de ilgisini çekeceğini umuyorum.

Sergideki 1980’ler Brezilya post punk plaklarının enteresan bir hikâyesi var. 2011 yılında São Paulo’ya gitmiştim. Orda şehir merkezinde Galeria Do Rock adında bir alışveriş merkezi var. Yaklaşık 500 civarında dükkân var. Özelliği hepsinin müzik dükkânı olması. Müzikseverler ve benim gibi plak kollektörleri için bir cennet. Brezilyalı kadın punk grubu Mercenárias’ın plaklarını ararken girdiğim dükkânların birinde Baratos Afins plak şirketinin sahibi ile tanıştım. Türk olduğumu anlayınca hemen Barış Manço ve 1970’ler Türk müziği üzerine koyu bir sohbete daldık. Ardından konu Mercenárias ve Brezilya punk müziğine gelince birden çok heyecanlandı. Kendisinin eskiden Baratos Afins adlı plak şirketinin sahibi olduğunu ve birçok punk grubunun onun tarafından nasıl keşfedildiğini anlatmaya başladı. Sohbet 1980’lerdeki São Paulo müzik sahnesinden, Kurt Cobain ile olan tanışmasına kadar devam etti. Kendi koleksiyonundan bana Fellini, Kafka, Smack gibi daha önce hiç duymadığım grupların plaklarını hediye etti. O yüzden, bu plakların arşivimde özel bir yeri var. Müzikseverler bu nadir plakları sergide dinleyebilirler.

Rastlantısal Orman yayınlar seçkisinin ‘74 Lounge’daki etkinliklerle de pekişen Türkiye’den olan parçalarının kürasyonunda nasıl ilerlediniz? Bu sergi esnasında ISTANBUL’74 için bu sergiden sonrasına uzanacak buluşmalar, ortaklıklar, yeni yollar, ihtimaller şekillendiği oluyor mu?

Rastlantısal Orman sunduğu seçki kapsamı ile dünyanın dört bir yanından kült yayınları, sanatçı kitaplarını, çeşitli karşıt ve alt kültürlere ait yayınları ve fanzinleri bir araya getiriyor. Türkiye’den eserler içinde aynı yaklaşımı benimsedik. Arşivleri ile katkıda bulunanlar arasında Sakıp Sabancı Müzesi gibi kurumların yanı sıra Ali Akay gibi önemli fikir önderlerinin koleksiyonlarından parçalar yer alıyor. Diğer yandan Erman Akçay, Gökçe Mine Olgun, Suhan Sürmeli, Volkan Yalçın, Emre Varışlı, Yamaç Kona, Uluer Oksal Tiryaki ve 160. Kilometre yayınevi gibi bağımsız yayıncılar ve fanzin yayıncıları da seçkide yer alıyor. Farklı uçları temsil eden böylesine geniş bir seçkiyi bir arada sunmak zaten bu serginin temel fikirlerinden biri.

Serginin çevresinde tasarladığımız performanslar ve buluşmalar ile farklı perspektifleri bir araya getirmeye devam ediyoruz. ESCAPE-Ism ve Michelle Mae’nin müzik performansı ile başlayan bu etkinlik dizisi, Şevket Akıncı ve Selin Baycan’ın çok önemli yönetmen Werner Herzog’un Lessons of Darkness filmi esnasında gerçekleştirdikleri görsel-işitsel performans ile devam etti. Kasım ayında ise Robert Montgomery ve Greta Bellamacina ile bir ortaklığımız olacak. Serginin, İstanbul’dan sonra Berlin’e taşınması da bizi heyecanlandıran gelecek fikirler arasında.