REZN, Martha Skye Murphy ve bu hafta başka ne dinlesek?
Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal
REZN, Martha Skye Murphy, Hermanos Gutiérrez, John Grant, Cola, µ-Ziq, Nubya Garcia, Isobell Campbell ve dahası…
Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.
ALBÜM: REZN – Burden
(Sargent House)
Illinois çıkışlı yeraltı metal dörtlüsü REZN’in geçen yılki uzunçaları Solace’ın kardeş albümü. İkisini eş zamanlı kaydetmiş olmalarına rağmen bunları çift hâlinde salıvermeye yanaşmayan ekip; bu iki işin arasında enstrümantal bilim-kurgucular Vinum Sabbathi ile Silent Future (2023) albümünü de çıkarmıştı. Genelde psikedelik / progresif yaklaşıma doom ve shoegaze tınılarını yediren REZN, bol reverb’lü yeni işinde düşük perdelerde gezinen groove’larıyla etkisi altına alıyor. Kasvete doygun olduğu kadar canlı; sert ama zarif anları da bol. Doğu yahut “desert blues” çağrıştıran melodiler, sarmallı devinimler… Dehlizlerden girip mağaralardan çıka çıka, kraterleri bir bir geride bırakarak gezegenin cehennem çekirdeğine iner gibi dinlemesi.
TEKLİ: Color Green – God in a $
(New West Records)
Color Green’den, yaz aylarına en güzel şekilde eşlik edecek bir gitar güzelliği. Los Angeles çıkışlı ekip sıcak havalar ve masmavi bir gökyüzüyle istemsizce gelen coşku ve yüksek modu besteye dökmeyi iyi biliyor hâliyle. Kendilerinin de zaten şarkıya bakışı tam olarak böyle: “’God in a $’ bir nostalji çağrıştırıyor; parça, dinleyeni gençlikteki aldırışsızlığa ve içgözlemin çok da umrumuzda olmadığı bir zamana götürmenin bir yolu.”

ALBÜM: Martha Skye Murphy – Um
(AD 93)
Murphy Um’ın belki dinlemesi en kolay albüm olmadığının, şu anki dikkat sürelerinin kısalığına ve bütün pazarlama numaralarına zıt düştüğünün farkında: “Dinleyicilerin kendilerini savunmasız bırakmaya istekli olmalarına bağlı. Onların teslim olabilmelerine ihtiyacım var.” diye anlatıyor dinleyiciyle yakalamak istediği dinamiği. Adını insanların düşünürken çıkardığı “um” sesinden alan albüm, Murphy’nin diyebildikleri kadar ağzından dökülemeyenler hakkında da. Düşünceli ve aslında sessizliği de içinde barındıran bu konsept, albümün sonik dünyasına da birebir yansıyor. Murphy’nin fısıldamaları, gülüşleri, alan kayıtları, kuş sesleri, ürpertici üflemeliler ve yaylılarla dolu dünyası alışılmamış bir işitsel manzara oluştururken, bir yandan da durup düşünmek belki sessizliği dinlemek için bir fırsat yaratıyor. Kaset teyp başlatma sesi ile açılıp durdurma tuşunun sesiyle kapanan albüm, kapak görselindeki yalan makinesinden de anlaşılacağı üzere demediklerimizin, diyemediklerimiz ve belki de sakladıklarımızın peşinde.
TEKLİ: Joan As Policewoman – Long For Ruin
([PIAS] / GRGDN Müzik)
Büyük incelikle büyüttüğümüz ve büyüdüğümüz, yaşamak denilen büyüleyici bir o kadar da zorlayıcı varoluş hâline kaygılı bir kaçamak “Long For Ruin”. Aynı zamanda Joan As Policewoman’ın Lemons, Limes & Orchids koleksiyonun da ilk sesi, bir nevi ilk yakarışı. “Dinlemekten, ortak noktalar bulmaktan, merhametten, iletişimden ve sevgiden uzaklaşma”nın umutsuzluğuna yaslanan parça, Joan’un derin lirikleri ile elektronik katmanlar ve soul melodileri ille sarılı, kırılgan ve içten. Eşlikçi video klibi ise şuracıkta.
ALBÜM: NxWorries – Why Lawd?
(Stones Throw Records)
Knxwledge’ın soul’dan synthwave’e pek çok türden kararında katkılarla kıvamını bulan imza lo-fi R&B prodüksiyonlarını, Anderson .Paak’ın her zamanki lezzetini taşırken, bakış açısı yetişkinliğe bir nebze yaklaşmış vokalleriyle buluşturuyor sekiz yıllık arayı kapatan bu albüm. Güven kırmanın bir ilişkiyi ne denli büyük ve geri dönüşü olmayan bir krize sokabileceği, insanın buna sebep olan korkunç davranışlarıyla yüzleşmesi, zaman geçip de aynı şüpheli, kaygan zeminde kalmanın hüsranı ve dahası var içeride.

ALBÜM: Cola – The Gloss
(Fire Talk)
Ought’tan Tim Darcy ve Ben Stidworthy’nin yanlarına bir de The Weather Station’ın davulcusu Evan Cartwright’ı alıp kurdukları Cola, ikinci stüdyo albümünde tempoyu bir tık düşürse de buna daha özenli, daha dolambaçlı, daha incelikli sonik dünyalar çizmek için başvuruyorlar ve işe de yarıyor. The Gloss Kanadalı ekibin hem beraber müzik yapan üç insan hem de kendi ses dünyalarından beklentilerinin olgunlaştığının bir kanıtı gibi. Bir yere koşmayan, herkesin enstrümanıyla keşfe çıkmasına izin veren, Darcy’nin sözleriyle daha da ilginçleşip derinleşen koleksiyonu bu yaz sık sık döndüreceğiz gibi duruyor.
TEKLİ: Art Brut – Home Altars of Mexico
(Alcopop! Records)
2000’lerin ortalarındaki Franz Ferdinand, Bloc Party gibilerin başı çektiği İngiliz menşeili hareketli indie rock soundunun önemli üyelerinden Art Brut, 2011’den sonra tek albüm yayımladı. 5 Temmuz’a yayımlanacak retrospektif, toplama albümle de sanırız elveda diyecekler. Bu toplamadan paylaşılan ilk teklii “Home Altars of Mexico”, 2005 yılından “Good Weekend” isimli teklilerinin B-yüzü olarak ortalığa salınmış zamanında. Art Brut’ün o cin fikirli, Syd Barret-vari yanını güzel yansıtan akustik bir numara. Hunhar gitar solosu da ayrı bir zevk. Dönemin nostaljisini yapmak için birebir.
ALBÜM: KNEECAP – Fine Art
(Heavenly Recordings / [PIAS] / GRGDN Müzik)
Kuzey İrlandalı rap üçlüsü KNEECAP, Birleşik Krallık’a ve kültürel hegemonyasına yaptığı her şeyler hareket çekmeye devam ediyor. Miksteypleri 3cag (2018) ile yeraltı rap sahnesinde büyük ses getirmiş ekibin ilk resmî stüdyo albümü, memleketleri Belfast’ta bulunan The Rutz adlı hayali bir pub’ı mekân ediniyor kendine. Mo Chara, Móglaí Bap ve DJ Provaí’den tür bakımından fazlasıyla ekletik, resmen “yok yok” bir dinleti bu. Folk tadı veren flüt ve keman seslerinin açılışı yaptığı albüm ağırlıklı olarak UK grime ve garage tınısından gitse de dub, 90’lar hip hop, R&B, house, hatta reggaeton’a bile dokunuyor akışında. İngilizce ve İrlanda Galcesi arasında gidip gelerek içki, madde bağımlılığı ve isyana dair retoriği politik başkaldırıyla eşleştirdikleri söylemleri, en umarsız hâlinde bile bilinçli. Aralar ve skitlerin söz konusu pub ortamını dinleyene hepten zerk ettirdiği albümde günümüzün önemli İrlandalı müzik oluşumlarından önemli katkılar var; Lankum’dan Radie Peat, Fontaines D.C.’den Grian Chatten mesela. Dinamitten daha patlayıcı bir debut sunan ekibin ağustosta izleyiciyle buluşacak bir uzun metraj projesi de mevcut. Kendi hikâyelerini kendi simalarıyla anlatacakları Kneecap filminde Michael Fassbender da oynuyor.

ALBÜM: Hermanos Gutiérrez – Sonido Cósmico
(Easy Eye Sound)
İsviçreli Hermanos Gutiérrez kardeşler 2017’den beri oldukça verimli bir şekilde albümler sunmaya devam ediyor. 6. albümleri Sonido Cósmico yılın ilgi çekici işlerinden biri. The Black Keys’ten tanıdığımız Dan Auerbach’ın prodüksiyonuyla gayet iyi çalınmış ve âdeta bir soundtrack edasıyla kaydedilmiş bir çalışma. Ry Cooder veya Calexico tatları da alabileceğiniz albüm tex-mex, latin soundları psikedelik bir örtünün altında minimal melodilerle akıtıyor. Terapötik bir etkisi de var. Özellikle tatil yollarında dinlemeye birebir. Ekvador asıllı Alejandro ve Estevan kardeşlerin eline sağlık.
ALBÜM: Fu Manchu – The Return Of Tomorrow
(At The Dojo)
İlk albümünün 30. yaşını kutlamaya hazırlanan köklü stoner rock grubu Fu Manchu, altı yıllık aranın ardından yeni bir uzunçalar da yayımladı. İki kısımdan oluşan albümün ardındakileri solist ve gitarist Scott Hill şu sözlerle detaylandırmış: “Birçok grubun janrları karıştırmayı sevdiğini ve bizim de daha önceleri bunu yaptığımızı biliyorum ama her zaman spesifik bir türü dinleme eğilimim var. Bu sebeple yedi sert fuzzy şarkının birinde, altı yumuşak(ça) şarkının diğerinde olacağı bir çift albüm yapmamız gerektiğini düşündüm. Belki benim bu şekilde dinlemeyi seven tek kişi olduğumu ortaya çıkaracak..”
TEKLİ: Nubya Garcia – The Seer
(Concord)
Esperanza Spalding, Richie Seivwright, Georgia Anne Muldrow gibi süper müzisyenleri konuk eden, prodüksiyonunu Rye Lane’in soundtrack’inde parmağı olan Kwes’in üstlendiği yeni Nubya Garcia albümü 20 Eylül’de dünyaya iniş yapacak. Bas ağırlığını koyan ilk notasından itibaren gizemli bir atmosfer kuran tanışma parçası “The Seer”; bundan sonra ne olacağını bilme arzusu, bugünden geleceğe dair ipuçları toplayarak doğru yolda olup olmadığını test etmek hakkında.

ALBÜM: The Decemberists – As It Ever Was, So It Will Be Again
(YABB Records)
Portland çıkışlı The Decemberists, beklentileri pek de karşılayamayan 2018 tarihli I’ll Be Your Girl albümünden sonra, bir saati aşkan As It Ever Was, So It Will Be Again ile çıkageldi. Sıcak-soğuk oyunu oynar gibi bir yaklaşıp bir uzaklaşan orta tempolu ses manzaraları parlak gitarlarla, tatlı üflemelilerle, country tonlarında dolanıyor. Silikleşen umutlarımızdan, neşeyle başlayıp trajediyle biten anlarımıza yönelik empati yapan, melodik bir anlatı. Macera dolu koleksiyonun alametifarikası en sona saklanmış, bizden söylemesi.
ALBÜM: MONO – OATH
(Pelagic Records)
Japonya çıkışlı post-rock efsanesi MONO’dan sıcakların amansızca bastırdığı yaz günlerinde tıpkı tepemize dikilen güneş kadar bunaltıcı; “Burada ne yapıyoruz?” temelli düşüncelerin yankısı niteliğinde 11 şarkılık bir koleksiyon. Albüm zeminine oturttuğu doğum, ölüm, zaman temaları arasında gezinirken, katman katman yerden ayakları kesilen nefesli ve yaylıların yanında titreşen dramatik gitarıyla oldukça hacimli; dinleyiciye meditatif bir armağan.
TEKLİ: IDLES – Mood Swings
(Partisan Records / GRGDN Müzik)
Orijinalinden daha iyi değilse de dinlemesi zevkli bir cover. Little Simz’in iki frekans arasında gidip gelen heykel gibi vokallerine karşılık, Joe Talbot devamlı biçim değiştiren endüstriyel çığlıklar arasında birkaç başka köşeye daha zıplıyor. İyi şarkıların iyi müzisyenler arasında dolaşması daima heyecan uyandırıyor.

ALBÜM: Isobel Campbell – Bow to Love
(Cooking Vinyl)
İskoç müzisyen Isobel Campbell önce Belle & Sebastian, ardından The Gentle Waves ile başladığı kariyerine 2000’lerin ortalarında solo olarak devam etme kararı almıştı. Ama onu dünyaya tanıtan işleri 2006-2010 arası Mark Lanegan ile ortak çıkardığı albümler olmalı. 2010’dan sonra bir on yıl sessizliğe bürünen ve açıkçası kendini unutturan Campbell, 2020’de pandemiye kurban giden There is No Other ile geri dönmüştü. Yeni albüm Bow to Love tüm kariyerinin bir özeti gibi. Sakin ama neşeli bir çalışma. Albümde elektroniğe göz kırptığı anlar en çok göze çarpan. Eğer Belle & Sebastian stili müzikleri seviyorsanız bu albümü de seveceksiniz.
TEKLİ: Painted Shield – Window
(Loosegroove Records)
Stone Gossard’ın Pearl Jam gitaristliği yapmadığı zamanlarda, 2020’den beri Painted Shield ile daha manalı işler yaptığını biliyor muydunuz? Tecrübeli besteci / vokalist Mason Jennings ve Brittany Davis katılımıyla oluşturdukları grup, dördüncü yılında üçüncü albümünü yayımlıyor. Painted Shield 3’den çıkan ilk tekli de “Window”. Önceki albümlerinde herhangi bir türe bağlı kalmadan gayet eklektik ürünler veren grup, bu şarkıda 70’lerin pop-rock soundlarına yakın duruyor. Harry Nilsson geliyor akla. Özellikle Davis ve Jennings’in beraber vokalleri oldukça başarılı. Ama prodüksiyonun biraz çiğ kaldığını eklemeli. Bakalım albüm bize neler sunacak.
ALBÜM: Otto A. Totland – Exin
(LEITER)
Elektronica ile neoklasik tınılar hattında üreten Oslolu duo Deaf Center’ın bir yarısından üçüncü solo albüm. Nils Frahm’ın Berlin’deki stüdyosunda üç günde kaydedilen 16 parçalık koleksiyon; piyanonun imkânlarından yararlanarak incelmiş armonik akışı ve dinleyenin etrafına bir koza örmüş, onu bir battaniyeye sarmış ya da anne karnına geri göndermiş etkisindeki korunaklı duygusuyla zihninize masaj yapıyor, şifa veriyor. Uykuyla derdi olanlar da kendisine başvurabilir.

ALBÜM: µ-Ziq – Grush
(Planet Mu)
Planet Mu’nun kurucusu ve 90’lardan bu yana IDM kültürünü şekillendiren figürlerden biri olan Mike Paradinas’tan yeni bir albüm. Grush’ı oluşturan parçalar, bir süredir µ-Ziq konserlerinde çalınarak son hâllerine ulaşmış. Paradinas’ın diğer son dönem işlerine kıyasla temponun bu kadar yüksek olması, canlı performans enerjisiyle bağdaştırılabilire elbet. Yer yer müzisyenin Tuskan Raiders işlerini anımsatan breakbeat numaraları da akışı lezzetlendiriyor.
ALBÜM: Fuzziliers – Sail The Seven Seas
(Bağımsız)
2020’de St. Petersburg’da kurulan ve üretimlerine İstanbul’da devam eden psikedelik rock grubu Fuzziliers’ın ilk uzunçaları. 60’lardan 90’lara, özellikle İngiltere ve civarlarında üretilmiş müziklerden ilham alan dörtlü, kendi bestelerinde de zamanları aşan bir füzyon yaratıyor. Ada vapurundan Karga sahnesine, İstanbul manzaralarıyla dolu “This Is Love” klibi de hemen burada.
ALBÜM: John Cale – POPtical Illusion
(Domino / GRGDN Müzik)
Besteci ve The Velvet Underground’un kurucu üyesi John Cale, solo diskografisini genişletmeye devam ediyor. 2023 başlarında övgüler toplayan albümü MERCY’yi yayımlayan Galli müzisyen, POPtical Illusion adlı yeni koleksiyon için arayı açmadı. Prodüktörlüğünü John Cale ve uzun süredir beraber çalıştığı Nita Scott’un üstlendiği albümde Animal Collective, Sylvan Esso, Laurel Halo ve Thei Shi’nin de katkıları bulunmakta. Kapak görseli de Björn Copeland’dan.

ALBÜM: John Grant – The Art Of The Lie
(Bella Union)
John Grant diskografisinin altıncı stüdyo albümü, tabii BBC Filarmoni Orkestrasıyla kaydettiği konser albümünü de sayarsak yedinci. Müzisyenle özdeşleşen kara mizah tonu yine yerli yerinde, akışta ışıltılı funk kesitleri ve atmosferik baladlar kol kola. Ivor Guest’in prodüktörlüğünü üstlendiği albümden önce John Grant’i Teenage Kicks köşemizde ağırlamıştık. Buradan okunabilir.
TEKLİ: Gizli Geçit – Bakımsız Aşk
(Artechin Records)
Gitarda Serkan Ertekin, basta Ozan Musluoğlu ve davulda Hakan Ertekin’den oluşan yeni bir grup Gizli Geçit. İlhamını rock, caz ve küresel müziklerden alan grubun ilk teklisi “Bakımsız Aşk”, daha fazlası için merak uyandıran bir tanışma merasimi. Üçlünün ilk albümü de 2025’te yayında olacak. Takipte kalmakta fayda var.
ALBÜM: Liz Lamere – One Never Knows
(In The Red Records)
Suicide solisti merhum Alan Vega’nın eşi Liz Lamere’in ilk albümü Keep It Alive’ı (2022) takip eden One Never Knows’u ona adamış. 2016’da vefat eden Vega’nın 30 yıllık solo kariyeri boyunca işlerinde onunla birlikte deney hâlinde olan ve ona eşlik eden Liz Lamere, zamanında punk gruplarında davul da çalmış. Avukat, besteci ve boksör olan Lamere aynı zamanda Vega’nın gün yüzü görmemiş kimi işlerinin toplandığı Insurrection’ın ortak prodüktörü. Dinamik beatler üzerine yaptığı endüstriyel süslemelerin, oyunbaz ve kurnaz vokaline iltifatta bulunduğu 24 dakikalık albüm melankolik bir atmosfere çağırıyor.