Bir bilim kurgu efsanesi yaratmak: RoboDoc

Yazı: Utkan Çınar

Eastwood Allen ve Christopher Griffiths’in yönettiği RoboDoc: The Creation of RoboCop, adından da anlaşılacağı üzere RoboCop filminin perde arkasına götüren 4 bölümlük bir belgesel serisi. 60’tan fazla röportaj ve bol miktarda arşiv görüntüsü barındıran seride, orijinal filme eli değmiş hemen herkes karşımıza çıkıyor. 

Ne hakkında?

Hollandalı yönetmen Paul Verhoeven tarafından çekilen ve 1987’de yayımlanan; tarihin en başarılı bilim kurgu filmlerinden biri olarak görülen Robocop’un yaratılış ve çekim sürecinin anlatıyor.

Zaman dilimi ve mekân

Filmin yazarlarından Ed Neumeier’in 1981 yılında Blade Runner’ın setinde takılırken Robocop fikrinin aklına düşmesiyle başlıyor ve 1987’de filmin vizyona girmesine kadar gidiyoruz. Film Detroit’te geçse de asıl çekim mekânı olan Dallas’tayız.

İlk intiba?

102 dakikalık bir film için 4 saatlik bir belgesel fikri duraklatsa da ilk bölümde fikrin filizlenme aşamasının güzel, dinamik bir montajla; yazarların samimi anlatımlarıyla kotarılması sizi kolayca içine alıyor.  

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Robocop’u izleyip sevdiyseniz pek bir şey bilmenize gerek yok. Henüz izlemediyseniz ve ismi nedeniyle filmin sıradan bir robot polis hikâyesi olduğunu düşünüyorsanız; belgesel sonrası için hazırda tutmanızda yarar var. 

Belgesel nasıl yöntemler/malzemeler kullanıyor? 

Hiçbir masraftan kaçınılmamış. Tüm oyuncu kadrosu, Verhoeven, yapımcılar, filme herhangi bir katkısı olan ve yaşayan herkes konuşan kafa olarak olaya dâhil. Biz filmleri genelde hep yönetmen veya oyuncular olarak hatırlarken ne kadar çok beynin bir araya geldiğini, kolektifliğin gücünü görmek her zaman keyif veriyor. Aynı olayı “farklı” anlatan isimler arasında eğlenceli montajlar; filmin ve fikirlerin esinlediği eski yapımların görüntüleri derken hiçbir eksik yok. 

En çok neyi sevdin?

Her ikisi de çok enteresan kişilikler olan yönetmen Verhoeven ve başrol Peter Weller’ın kemale ermiş yaşlarına rağmen enerjileri ve heyecanları harika. Neredeyse tüm ekibin yaşananları dünmüş gibi büyük keyifle ve mizahi şekilde anlatmaları çok güzel. Ayrıca 80’ler, synth bazlı müzikleri oldukça kaliteli; çekim notları, senaryo ve storyboardların bize eşlik edişi de gayet iyi kotarılmış. Ayrıca filmin mizahı, sistem eleştirisi, distopyası, hümanizmi özellikle Weller sayesinde hak ettiği vurguyu almış. Aklınızda bir soru kalmıyor.

En az neyi sevdin?

Bazen filmle ilgili bir konunun bitişi ile diğerine geçiş arasında ritim kaybına uğrayabiliyor ama bu biraz da bu soruya cevap bulmak amaçlı bir zorlama sanırım. Son olarak -sevmeme demeyelim de- ekibin neredeyse tamamının yer aldığı belgeselde; filmin önemli oyuncularından Miguel Ferrer’in 2017’deki vefatı nedeniyle yer alamaması üzücü. 

Modunu nasıl etkiledi?

Robocop’u çıktığında ilk defa 8-9 yaşında, komşuda video kasetten izlemiş ve sonrasında bolca da döndürmüş bir hayran olarak sıkılmadan çok keyifli zaman geçirdiğimi söylemeliyim.

Kimler sever?

Bilim kurguyu seven herkes için ideal. Ayrıca projelerin gelişmesi, tasarım, oyunculuk, yapımcılık gibi konulara profesyonel anlamda yaklaşmak isteyen herkes için de öğretici anlar var içinde. Sinemanın, neredeyse diğer tüm sanat dallarını nasıl içine alabildiğini çok net görüyorsunuz.

Bunu seven şunları da sever 

Aynı dönemde öne çıkan başka bir bilim kurgu klasiği de Terminator idi tabi. 2022 tarihli belgesel Jurassic Punk, sinemadaki dijitalizasyonun başlangıcını yapan bir dahi olan Steve “Spaz” Williams’ın Terminator ve ardından Jurassic Park ile tüm dengeleri değiştirmesinin hikâyesini anlatıyor. O da es geçilmemesi gereken oldukça başarılı bir yapım. Filmlerin arka planındaki işçiliğe tanık olmak için birebir. Yapım süreçleriyle ilgili bir başka önerim ise Jodorowsky’s Dune olur tabii ki. Yönetmen Alejandro Jodorowsky’nin Dune’u, başarısızlıkla sonuçlanan, filme uyarlama çabasını anlatan yapım da yine perde arkasında dönenler, yaratım süreciyle ilgili çok keyifli bir iş. Biraz daha zorlarsak, yine 2022’den The Godfather’ın yapımını anlatan dizi The Offer’ın da bahsini geçirebiliriz. 

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar… 

Bu oldukça kanlı, vahşi ve sert filmi, belgeselde de bahsi geçtiği üzere o yaştaki çoğu ABDli çocuk gibi 8-9 yaşında izlemiş olmam, şimdiden bakınca inanması güç geliyor. Çoğu yerde +13, +17 gibi yaş sınırlamaları olan filme bu kadar kolay ulaşabilmemiz o dönem için oldukça şaşırtıcı. Bir psikopata dönüşmeme nedenimizin de Verhoeven’in aşırı şiddet mizansenlerinin yabancılaştırıcı etkisi olduğunu düşünüyorum. Dijital öncesi efektlerin gerçekçiliği, ne kadar iyi yapılsalar da hep soru işareti hâliyle. Ya da o dönem ekran görselliğiyle ilişkimizin şimdiki yoğunluğun yanında hiçbir şey olması da bunun bir nedeni olabilir. Ayrıca nostaljiyi, “eskiden iyiydi” geyiğini hiç sevmesem de günümüzdeki süper kahraman / bilim kurgu filmlerine bakınca Robocop’taki harbiciliği ne kadar özlediğini de fark ediyor insan. Her şeyin formül üzerinde işlediği şu zamanlarda “daha çok kan” diye bağıran, ödün vermeyen Verhoevenlere ihtiyaç var sanırım.