Divamızın mutfağındayız: Róisín Murphy anlatıyor

Röportaj: Cem Kayıran - Fotoğraf: Nik Pate

90’lar dans müziği denince akla gelen ilk gruplardan Moloko’yla hayatımıza giren ve moda anlayışı, sahne şovları ve ihtişamlı prodüksiyonlarıyla electro-popun favori divalarından olan Róisín Murphy, 7 Haziran’da bir kez daha İstanbul’da. Bu aralar iliklerimize kadar yaşadığımız neşe ve umut arayışını bir geceliğine olsa da karşılayacağına şüphe yok; etkisinin haftalarca süreceğine de. PSM Loves Summer by %100 Müzik serisi kapsamında gerçekleşecek konserin biletleri burada.

Konser öncesi Róisín Murphy’ye bağlandık; eylüle randevu verdiği yeni albümü Hit Parade’i, sosyal medyayla ilişkisini ve konserlerinde yaratmayı arzuladığı atmosferi konuştuk. 

Kesişmeler ve keşifler

Hit Parade, Róisín Murphy diskografisinin sekizinci uzunçaları olacak. Her daim kendini ve ifade biçimlerini tazelemeyi / çeşitlendirmeyi önceliklendiren bir müzisyen olarak yine ses dünyasına ilişkin yeniliklerle karşımıza çıkması şaşırtıcı değil elbet. Öncelikle, albüm Ninja Tune etiketiyle yayımlanacak. Şarkı yazarlığı ve prodüksiyon ortağı da 90’lardan bu yana techno tandanslı prodüksiyonlar üretmeye devam eden Hamburg çıkışlı DJ Koze. 

İkilinin yolları bundan yedi sene önce, DJ Koze’nin Knock Knock albümü için Róisín Murphy’den şarkı yazmasını istemesiyle kesişmiş. Sürecin sonunda DJ Koze, “Bunlar çok güzel oldu ama ben bir Róisín Murphy albümü yapmak istiyorum” teklifiyle çıkagelmiş. Şarkıların yaratım aşamalarını ikisi de yaşadıkları yerlerde; birbirlerinden ayrı çalışarak geçirmişler. “Bir kısmı Londra’daki evimin oturma odasında, bir kısmı Ibiza’da, bir kısmı Minorka’da yazıldı” diyor Murphy. Bu deneyim, kendisi adına da epey öğretici olmuş. Heyecanla anlatıyor:

“Müzik prodüksiyon programları kullanmaya başlamak önemli bir dönüm noktasıydı. DJ Koze beni, kendi başıma aynı anda şarkı yazıp kayıt yapmak konusunda motive etti. Bu benim için bir ilkti ve süreç boyunca sesim, armoni ve şarkı yazarlığım hakkında çok fazla şey keşfettim. Normalde insanların önünde yapmaya cesaret edemeyeceğim şeyler de denedim. Kendine böyle bir alan tanıyorsun yalnız olunca. Fazlasıyla özel ve şahsi bir alan.”

İkilinin bir mektup arkadaşlığı gibi ilerleyen kayıt ve prodüksiyon faslı yıllara yayılmış. Kendilerine bir sınır veya baskı unsuru yaratmadan, parçaların kendi zaman çizgisinde ortaya çıkmalarına imkân tanımışlar. İşten ziyade bir hobi gibi olduğundan bahsediyor. Hatta bir yandan Róisín Machine albümünü de hazırladığı bir döneme denk geldiği için kendisini kreatif anlamda daha özgür bıraktığı bir yaklaşım benimsediğine şüphe yok.

DJ Parrot (Richard Barratt) eşliğinde kaydettiği önceki albümü Róisín Machine, disco müziğin altın çağına duyulan ortak hayranlığın bir çıktısıydı. Róisín Murphy’nin tabiriyle “spesifik bir albümdü”. Geçmişe, yaşanmışlıklara, kulüplerin tarihine dair bir manzara resmediyordu. Hit Parade ise yanımızda taşıdıklarımızla çok daha farklı bir ilişki kuruyor anlaşılan: 

“Bir açıdan kesinlikle benzersiz, asla başka biri gibi tınlamıyor. Bir yandan da akışı boyunca tüm açılarıyla herkesin bağ kurabileceği aşinalıklar ören ipler sallandırıyor. Şarkıların hepsi bunu farklı şekillerde yapıyor ve DJ Koze bu konuda inanılmaz yetenekli. İhtiyaç duyulan dengeyi müthiş bir şekilde idrak ediyor. Bana göre pop müzik böyle olmalı. Pop şarkılarının cesur olduğunda en iyi hâllerine ulaşabileceğini düşünüyorum.” 

Aynı anda iki albüm birden hazırlamak da 30 yıllık kariyerinde yaşamadığı duygular tatmasına sebep olmuş. İnsanlardan Róisín Machine albümüne ilişkin övgüler aldığı sırada içinden “Siz bir sonraki albümü dinleyin esas” diye geçirdiğini anlatıyor kahkahalar eşliğinde. 

Róisín-leşen modernite

Hit Parade’den dinlediğimiz ilk iki parça, “CooCool” ve “The Universe” hem cool bir yumuşaklık hem de alabildiğine geniş bir ses paletiyle karşılıyor. Janr referansları saymaya hiç girmeyelim ama Róisín Murphy külliyatı için en yeni karşılaşmalardan biri soul hissiyatı kesinlikle. Geri kalan 11 şarkıda nerelere savrulacağız, merak etmemek elde değil. Kendisi de bu merakı usta işi bir tasvirle harlıyor: “Ön kapıdan giriyorsun ve sonrasında nereye gideceğini asla kestiremiyorsun. Sihirli bir albüm.”  

Albümün esas meselesinin modern müzikle bir iletişim kanalı yaratmak olduğunu söylüyor İrlandalı müzisyen. Hip hop’la, Amerikan prodüksiyonlarıyla ve küresel müziklerle bir bağ kurma biçimi tanımını yapıyor. Müziğin doğasına dair yaşadığı birtakım aydınlanmalar bu yönelimlere yol açmış. 

“İster Afrika müzikleri olsun, ister Belçika’dan ya da İtalya’dan müzikler olsun, ister reggae olsun… Kendi müzik dünyamda hepsi arasında bağlar kurmaya başladım. Bir noktadan sonra aslında her janrın birbirinin kuzeni olduğunun farkına varıyorsun. Albüm de tam olarak bundan bahsediyor. Tabii ki soul veya hip hop gibi referanslar var ama daha çok modernite, hatta hipermoderniteyle ilgileniyor.”

Anaakımla oldum olası dirsek temasını korusa da içinden geleni yapmak, kendi kurallarını kendi belirlemek konusunda kararlılığını asla kaybetmedi Róisín Murphy. Modern olana uyum sağlamak yerine onu Róisín-leştirmek tam olarak yaptığı. Kliplerini çekiyor, kapaklarının grafik tasarımlarıyla ilgileniyor, sahnede giydiği her şey bizzat ellerinden çıkıyor. Her şeyin kreatif direktörü. Hâliyle sektörün modernleşirken ortaya çıkardığı yeni pratikler ve dayatmaların, onun için herhangi bir müzisyene kıyasla çok daha kabarık bir dosyaya evrildiğini düşünebiliriz. Fakat işin aslı, bunların her biri onun için yeni oyun alanları demek.

Sosyal medya kullanımı, buna yerinde bir örnek; zira o da Instagram için “Bana çok yakışıyor” diyor. Sayfasına girip biraz scroll yaptığınızda Meksika konserinden önce kuliste reggae dinleyip dans ederken ya da evinde bir şampanyayla single’ının çıkışını kutlarken Róisín’e eşlik edebilirsiniz. Evet, paylaşımlarını izledikten sonra ona ismiyle hitap edebilecek kadar yakın hissediyorum. Sosyal medyayla kurduğu ilişkiyi bakın nasıl döküyor kelimelere:

“Instagram yıllar içinde bir eskiz defteri oldu benim için. Telefonumda onlarca uygulama var ve bunlarla denemeler yapmayı çok seviyorum. Bununla uğraşmaktan çok keyif alıyorum. Pozitif şeyler için kullanıyorum. Politika hakkında konuşmak için iyi bir alan olmadığını birçok kez kanıtladı zaten. Eğer yapabiliyorsam, biraz neşe katabilmek niyetim. Kendime dair de epey açığım. Beni makyajsız görebilirsiniz, çantamı toparlarken görebilirsiniz, en ışıltılı hâlimle görebilirsiniz, dans ederken görebilirsiniz, ciddiyken görebilirsiniz, öyle görebilirsiniz, böyle görebilirsiniz… Ama her şeyi görmüyorsunuz tabii. Buraya eğlenceli ve yaratıcı ne koyabilirim, bunu düşünüyorum. Bana dair her şeyi oraya dökmekle kesinlikle ilgilenmiyorum. Eğer merak ediyorsanız onların hepsi şarkılarda var zaten.”

Hislerimiz ortak

Bu cevabın vardığı nokta, çok önemsediğim ve merak ettiğim bir konuyla temas ediyor. Nitekim Róisín Murphy parçalarını barındırdığı mesajlardan ya da kurguladığı bağlamlardan ayrı ele alamayız. Yıpranmış bir tonda açtığı “CooCool”da, onun sesinden duyunca çok daha fazla anlam taşıyan nasihatler veriyor örneğin: “İçindeki çocuğu kucakla, biraz çıldır, kontrolden çık.” Kaslarını gevşetip iyi hissettiğinden emin olmak isteyen bir dans müziğinden bahsetmediğimizin kabulüyle, şarkı yazarlığını kendini aynalamanın bir yolu ya da kolektif olarak paylaşılan hisleri, arayışları yankılama biçimi olarak ele aldığını sorduğumda çok net bir yanıt veriyor:

“Bence en iyi şarkılar bunun ikisini birden yapabilenler. Hem kişisel hem evrensel olabilmek, yapmaya çalıştığım şey bu oluyor. Yazdığım her şarkıda bunun dengesini kurmayı gözetiyorum; sihir ancak bu şekilde ortaya çıkıyor.” 

Şarkıları, şovları, kostümleri ve temsil ettikleriyle; kendi olmaya, kalıplara sığmamaya sıkı sıkı bağlı oluşuyla, dünyanın dört bir yanında bir kuir ikonu aynı zamanda Róisín Murphy. Beş yıl kadar önce The Guardian’a verdiği röportajda “Bir gey ikonu olduğumu fark ettiğimde kendimi evde hissetmiştim” demiş; bir sonraki yıl Pink News’a cis hetero bir kadın olsa da hayatı boyunca drag sanatıyla bağ kurduğunu anlatmıştı. Sıradaki buluşmamızın Onur Ayı’na denk gelmesi de coşkuyu katmerliyor elbet. Hislerimiz ortak:

“Konserlerim her şey ve herkes için açık bir alan. Gittiğim her şehirde ilgi çekici, farklı ve özgür kalabalıklardan oluşan dinleyicilerle buluşabilmek, dürüst olmak gerekirse hayatımın en büyük lütfu. Konser deneyimini özgürlüğe açılan bir pencere olarak görüyorum. Yaptığım her şey, yazdığım tüm şarkılar, hepsi iradeyle ilgili sorulara bağlanıyor aslında. Yeni şarkılarım da hür iradeyle dolup taşıyor. Kime âşık olacağımız bir seçim değil. Gey olsan da karşı cinse ilgi duysan da. Hiç, sıfır, asla! Şarkılarımın büyük kısmı aşkın hayatına girmesine izin vermekle âlakalı. Serbest bir alan burası. Bunu gittiğim her yerde mümkün kılmayı istiyorum. Bana ve konserime geldiğiniz zaman, tam anlamıyla özgür bir yerde olacağız.”