Run The Jewels ses yükseltiyor: ”Strateji geliştirin, örgütlenin, harekete geçin”

Her cümleye 2020 atmosferinden söz ederek başlamaktan başka çaremiz kalmadı sanırım. Aslında dünya önceki yıldan (yıllardan) çok farklı bir durumda mı tartışılır. Irkçılık, sağcı-popülist liderler, insan haklarını hiçe sayan, yerkürenin farklı coğrafyalarında acımasızca can alan dünya düzeni 1 Ocak 2020’de ani bir KHK ile hayatımıza girmedi. İnsanlık tarihi kadar köklü ve giderek daha da sistematikleşen bir korku ve baskı rejiminin içinde yaşıyoruz. Fakat galiba bu yılın farklı olduğunu düşünmemizin sebebi tam manasıyla bıçağın kemiğe dayandığını hissetmemiz. Bu köşeye sıkışma hissi kitleselleşir ve organize olursa pozitif bir eksen kayması yaşanabilir dünyada belki de, tersi bir durumda ise kısa-orta vadede ulus devletler güvenlikçi politikalarla kitlelerin kontrol edilebildiği bir ortam yaratmak isteyeceklerdir. Karamsar tablolar çizmek istemem, ama gerçekten kaçmanın kimseye bir faydası yok artık. Görünen gerçekle yüzleşip harekete geçmenin tam zamanı. Run The Jewels üyesi Killer Mike’ın George Floyd’un katledilişinin ardından yaptığı epik konuşmada ara ara tekrar ettiği bir cümle tam da bu sebeple başlıkta: ”Strateji geliştirin, örgütlenin, harekete geçin.” Tek şansımız bu, kitleselleşen “yeter artık” hissinin organize olmasından başka çaremiz yok. 

Yazı: Berk Sayan

Amerika’da şu an yaşanan başkaldırının, yaşanan trajedinin ağırlığı kadar Covid-19 sebebiyle bu seviyeye ulaştığına dair ciddi ipuçları var. Protestoların tetikleyicisi olan George Floyd’un ölümü ne yazık ki ilk değil, bunu hepimiz biliyoruz. Bu protestolarda sıkça anılan Breonna Taylor ve Ahmaud Arbery bu yılın ilk üç ayı içinde öldürüldüler ve geniş kitlelerin dikkatini çekemediler ne yazık ki. 2014’te “I Can’t Breathe” diyerek yardım istemesine karşın canından olan Eric Garner için Killer Mike’ın yazdığı sözleri şu an George Floyd’u da anarak dinliyoruz mesela. Grubun yeni albümü RTJ4’un 6 numarası “walking the snow”da şöyle diyor Mike: “And every day on evening news they feed you fear for free / And you so numb you watch the cops choke out a man like me / And ’til my voice goes from a shriek to whisper, ‘I can’t breathe’ / And you sit there in the house on couch and watch it on TV”(Her gün haberlerde seni bedavaya korkuyla besliyorlar / Ve sen de polislerin benim gibi bir adamı boğmasını hissizce izleyebiliyorsun / ‘Nefes alamıyorum’ diye haykırmaktan fısıldamaya geçerken sesim / Sen evinde bir kanepede oturup bunu TV’den izliyorsun.) Ne Garner’ın ne de her yıl polis şiddetine maruz kalan tüm diğer ötekilerin ardından şimdikine benzer nitelikte güçlü bir hareket doğmadı. Covid-19 ağırlıkla siyahların çoğunlukta olduğu düşük gelirli gettolarda sert bir şekilde hissediliyor, ölüm oranları çok yüksek ve ülke geneline yayılan bu kara tablo bıçağı kemiğe dayandıran itici unsur gibi. Virüs insan ayırt etmiyor safsatası çok yaygın bir batıl inanç ve epey müridi var. Mike da tam bu noktadan bakarak virüsün sınıfsal ayrımcılığa, ırkçılığa ve politikaya alet edileceğini başta hiç düşünmediğini söylüyor ve ekliyor: “Ama bunu tahmin etmeliydim çünkü AIDS’i görmüştüm.” Amerikan rüyasının gerçek yüzü gördüğümüz şeyler ve şu an yakın mesafeden bir yüzleşme yaşanıyor. Zack De La Rocha, Rage Against The Machine şarkısı “Know Your Enemy”yi elden geçirse tüm bu yaşananları anlatır ve yine sözünü şöyle tamamlardı: “All of which are American dreams”. (Hepsi Amerikan rüyaları) Konu isyan etmek olunca Zack de la Rocha hâlâ tüm zamanların en iyi MC’lerinden biri ve bunu albümde yer alan “JU$T”ın sonunda mikrofonu kısa süreli de olsa devraldığında bir kez daha hatırlatıyor.

Run The Jewels yeni albüm RTJ4 ile tam yerinde tam zamanında bir kez daha ses yükseltiyor. Onlar rüzgârın estiği yöne eğilerek yazmadılar tabii ki bu sözleri, grup ilk üç albümünde de derdini altını çizerek anlatıyordu. Ancak bu kez hiciv dozu daha düşük, 40 yaşlarında iki erişkinin yaşamlarını ve hayata bakış açılarını dolandırmadan anlattıkları şarkılar dinliyoruz onlardan. Biraz usanmış belki ama inançlarını kaybetmemiş bir şekilde mücadeleye devam ediyorlar. Zaten Killer Mike siyah hakları konusunda sıkı çalışan bir aktivist. George Floyd’un ardından Atlanta’yı saran ve henüz Amerika’nın geri kalanına yayılmamış olan ayaklanmayı “dindirmek” için yaptığı konuşmada kent insanlarına kendi yaşam alanlarını yağmalamamaları, yakıp yıkmamaları, bunun yerine örgütlenerek ve strateji kurarak harekete geçmeleri konusunda çağrıda bulunmuştu. Albümde ise itidal yanlısı olduğu pek söylenemez. 

Run The Jewels’da prodüksiyonun bütün sorumluluğunu üstlenen EL-P ise grubun müziğinin çevresine sardığı janjanlı ambalajı bu kez dengeli kullanıyor. Öze iniyor ve daha az sentetik bir estetik inşa ediyor. Kültürün geçmişinden farklı stillerin de izlerini taşıyan güncel bir beat anlayışı sunuyor. İyi bir matematiği var albümün, geçmişi güne bağlayan keyifli güzergahlarda mekik dokuyor. Mesela daldan dala konarak ilerleyen “goonies vs E.T.”nin 50. saniyesinde bir anda taarruza geçen oldskool ruh buna güzel bir örnek. Bu anlamda albümün röntgenini çeken en güzel değerlendirmelerden biri 90BPM tayfasından Kayra’dan geldi. Kayra’nın attığı tweet şöyle: “Run The Jewels şarkılarındaki trafik öyle bir akıyor ki iki kişi değil de işin içinde De La Soul, A Tribe Called Quest gibi daha kalabalık bir ekip var havası esiyor. El-P’nin zamansız, kendi güncelini oluşturan prodüksiyonları ve düzenlemeleriyle şarkıların enerjisi hiç düşmüyor.” Kayra’nın bahsettiği kalabalık ekip havasının bir sebebi de tabii ki DJ Premiere, Zack de la Rocha, Mavis Staples ve Greg Nice gibi köklü isimlerle birlikte 2 Chainz, Pharrell Williams, Gangsta Boo, Matt Sweeney, A$AP Ferg, Stuart Bogie ve Josh Homme gibilerin verdiği destek. Eski RTJ’lere kıyasla bu kez öncekiler kadar “catchy” ve parlayan “yıldız şarkı” yok. RTJ4’daki şarkıların hepsi aynı ligin klas ve saygın oyuncuları olarak müthiş bir takım oyunu ortaya koyuyorlar. Bu şarkıların en büyük özelliği cesaret aşılıyor olmaları. Başını eğene, gözünü kapatana içindekini çıkarması için motivasyon kaynağı olma gücüne sahipler. Grup bu albümde oldskool hip hop ruhuna daha fazla referans vermesinin yanında isyanın sesi olarak, kuruldukları ilk günden beri rap’in çıkış noktasına en yakın duran isimlerin başında geliyor. Az önce bahsini geçirdiğimiz “goonies vs. E.T.” de bunun güzel örneklerinden biri olarak düzenin manipülatörlerini, yani geleneksel ve dijital medyayı ifşa ediyor: “Ain’t no revolution that’s televised and digitized / You’ve been hypnotized and Twitter-ized by silly guys”. (Hiçbir devrim televizyonda olmayacak ya da dijitalleşmeyecek / Siz aptal insanlar tarafından hipnotize ve Twitter-ize edildiniz)

Albümün politik anlamda dile getirdiği en doğru şeylerden biri ise eskimiş sanılan bir gerçeğin ayan beyan gün yüzünde olduğunu salık veriyor olması. Sosyalizmin tüm iddiası hâlâ geçerli. Tüm bu mücadelenin temeli sınıfsal bir ayrıma dayanıyor, sınıf mücadelesi bakış açısıyla bakmazsak eğer, her kurduğumuz strateji eksik kalacak. Run The Jewels burada asıl düşmanı, yani sermaye sahiplerini işaret ediyor, “Look at all these slave masters posin’ on yo’ dollar” (Senin paranın tepesinde poz vere köle efendilerine bir bak) diyerek. Aynı şarkıda (“JU$T”) El-P de sınıf farkının insanları kriminalize etmek için nasıl kullanıldığını şu sözlerle anlatıyor: “Where murderous chokehold cops still earnin’ a livin’ / Funny, how some say money don’t matter / That’s rich now, isn’t it, get it? Comedy / Try to sell a pack of smokes to get food / Get killed and it’s not an anomaly / But hey, it’s just money”. (Ölüm saçan boğucu polislerin hâlâ geçimini kazanabildiği yerde / Bazılarının para önemsiz demesi komik / Bu zenginlik, öyle değil mi? Komedi. / Yemek almak için bir paket duman satmaya çalış / Öldürül ve bu bir anomali olmasın. / Ama hey, bu sadece para meselesi.) Ekibin bu bakış açısını derinleştirmesinin etkenlerinden biri de Killer Mike’ın Bernie Sanders’ın kampanya sürecinde aktif rol almış olması muhtemelen. Amerika’da ön seçimler bu yaşananlardan sonra gerçekleşseydi belki Bernie, ipi göğüslerdi. Zaten şu an sokaktaki halka en çok destek olan siyasiler onun cephesinden Alexandria Ocasio-Cortez gibi tüm ötekilerin sesi olmaya çalışan isimler. Bu olanlar Trump’ın tahtını altından çekecek mi zaman gösterecek. Değneğin diğer ucunda da artık Joe Biden’ın durduğunu da unutmayalım. Onun seçilmesi dünyanın eksenini belki biraz daha çekilebilir bir noktaya taşıyabilir, fakat iktidarı döneminde Afganistan’daki işgali derinleştiren, Ferguson olaylarının ve az önce adını geçirdiğimiz Eric Garner cinayeti gibi birçok vakanın yaşandığı Barack Obama hükümetinin ikinci adamıydı Biden. Demokratlık ile maskelenmiş biçimde Amerika’nın genetik iktidar kodlarına sıkı sıkıya bağlı olacağı aşikâr Biden yönetiminin büyük bir değişimin öncüsü olmasını beklemek aptallık olur.

Bizi bu duruma taşıyan havayı iyi koklayan Run The Jewels ikilisi hemen albümün açılışında polislere karşı kurmaca bir mücadelenin içine giriyor. Bu kurmaca mücadelenin gerçek hayattaki karşılığı tüm dünyayı etkisi altına almış polis devletleri ve güvenlik politikaları. Bu boğucu ortamda Trumpizm canavarı giderek devleşti ve artık kendini yeme noktasına gelmiş gibi görünüyor. Bizim de pek aşina olduğumuz kutsal kitap kartını oynaması ve elinde İncil ile televizyon karşısına geçmesi bundan. Trump sonrası dünya ne vadede biraz olsun ‘normalleşebilir’ bu belirsiz. Amerika’nın eğer değişirse güncel politikası dünyanın geri kalanına nasıl yansır, burada bunu nasıl hissederiz vakti gelince göreceğiz. Ancak Erdoğan hükümetinin son yaptığı “yatırımlara” bakılırsa güvenlik politikaları katılaşarak devam edecek gibi. Emniyet Genel Müdürlüğü geçtiğimiz günlerde 1 milyon adet plastik mermi, 103 bin 500 adet gaz bombası gibi kalemlerin bulunduğu büyük bir ihale açtı. Baskıcı bir polis devletinin gölgesi altında yaşıyoruz uzunca bir süredir zaten. Amerika’da beyazların -bir kısımının- yaşadığı ‘aydınlanmayı’ burada yaşayamadık üstelik henüz. Black Lives Matter paylaşımları yapan ve ırkçılığa karşı olduğunu söyleyen birçok Türkiyeli, geçtiğimiz günlerde parkta Kürtçe müzik dinlediği gerekçesiyle kalbinden bıçaklanarak öldürülen 20 yaşındaki Barış Çakan’ı görmezden geliyor, Adana’da bir polis tarafından yüzü dönük olmasına karşın göğsünden vurularak öldürülen 19 yaşındaki Suriyeli genç Ali El Hemdan’ı yok sayıyor. Oysa Ali sadece 20 yaşın altında olduğu için sokağa çıkma yasağı sebebiyle ceza yememek için kaçıyordu. Özellikle son 10 yılda yaşadığımız onca olay esnasında bıçak kemiğe defalarca dayanmasına rağmen bir yılgınlık var üzerimizde ve atamıyoruz. Sanki Gezi’de ne kazandığımızı tam idrak edemedik. Üstüne 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar döneminin sonunu getirmiştik, onun da tadını çıkaramadık. O seçim birileri için yok hükmündeydi ve o şekilde davrandılar, ardından yaratılan kaos ortamıyla direncimiz iyice kırıldı ve ayağa kalkmakta zorlanıyoruz. Belki bize de bir Run The Jewels lazımdır bu ölü toprağını üzerimizden atmak için.