Sahne önü ve arkası seveceğiniz kadınlarla dolu bir oyun: “Güle Güle Diva”

Sevilen oyun yazarlarından Firuze Engin; Güle Güle Diva ile ele aldığı her bir kadını bir tiplemenin çok daha ötesine geçirirken, bu kadınlara hayat veren Selen Uçer de müthiş incelikli bir performans sunuyor. DasDas’ta sahnelenen oyunu bu sezon kaçıranlar seneye mutlaka yakalasın.

Yazı: Hande Sönmez

Yirmi yıl sonra sahnelere dönen diva Şennur Selen, kimliği annelikle sınırlı Ayşegül, işinde pek başarılı başhekim Sevilay, sert ve disiplinli başhemşire ve daha pek çok kadını bir hastane odasında buluşturan Güle Güle Diva; sahne önü ve arkasında kadınların eli olan bir oyun. Yazar Firuze Engin, birbirinden renkli ve komik on bir karakter yazmış ve bu karakterlerin her birini çok sevdiğini oyununun her anında anlayabileceğiniz Selen Uçer’e emanet etmiş.

Araftaki Günseli
Sahneye adım atınca bir kapının önündeki bir sandalyede oturan Selen Uçer (adının Günseli olduğunu oyun başlayınca öğreniyoruz) ile karşılaşıyoruz. Sanki o hepimizden önce oradaymış ve es kaza önüne geçecek biri olursa “yalnız ben sizden öndeydim” diyecek gibi bekliyor sırasını. Bu sıranın “öbür hayata” açılan kapı olduğunu söylüyor sonra. Yani hem o hem de seyirci olarak biz bir nevi araftayız. Günseli; literal olarak da arafta olmasına arafta ama en çok da yaşarken arafta, yani iki hayat arasında kalmış. Günseli, hem kendi hikâyesini hem de ölmeden önce hastanede yaşanılanları anlatmaya başlıyor. Hastanede hikâyelerini dinlediğimiz her bir kadın kusuruyla, günahıyla, sevabıyla çok iyi yazılmış karakterler ve bir kadın yazardan bekleyeceğimiz üzere bir dayanışma için bir aradalar…

Fazlasıyla komik, kararınca hüzünlü
Kimi zaman Ayşegül ve ilgisiz kocasına, kimi zaman gülme krizi tutan Zuhal Hemşire’ye, kimi zaman divalığı hakkıyla yaşayan Şennur Selen’in hallerine güldüğümüz Güle Güle Diva; her kesimden kadının sesini sahneye taşımaya özen göstermiş gibi. Bekâr ve başarılı, evli ve huzurlu, evli ve mutsuz, herkesçe tanınan ama herkese/her şeye yabancı vb. pek çok kadının hissettiklerine odaklanan oyunda; toplumsal önyargılarla ilgili de çokça malzeme bulmak mümkün. Örneğin; “Başhekim Sevilay bekâr tabii ne yapacak işi yok ancak sanat sepet” gibi bir yargıya ya da “Ay bu adam evli ama karısı şişman tabii mutsuzdur ondan bana yazıyor” gibi şekilci çıkarımlara rastlamak mümkün. İşte tüm bunları dinlerken bolca kahkaha atarken içinizin hafif cız ettiği anlar da hemen peşinizden geliyor. Bu kadınların hepsi hem bir hastanede hem de bir ortak amaçta buluşuyor; herkesin hayran olduğu diva Şennur Selen’i kurtarmak için… Kurtarma operasyonu ise apayrı bir hikâye. Onu Günseli’den dinlemeniz lazım.

Uçer, her bir karakterin sesi olmuş
Selen Uçer’in saniyeler içinde dönüştüğü her bir kadını eksiksiz biçimde yorumladığı ve 90 dakika boyunca her birinin ışığını yansıttığı ve onların sesi olduğu için kutlamak lazım. Uçer; Firuze Engin’in çok sevdiği kadınlarına gözü gibi bakmış. Oyunun bana kalırsa tek nazar boncuğu; 90 dakika süresince seyirci konsantrasyonun zaman zaman bozulması. Belki görünürde değil ama sahnede büyük bir kalabalık var. Biraz daha kısaltılma yoluna gidilirse seyirci dikkatini daha üst seviyeye taşımak mümkün olabilir.