“Sanat tarihi yazımının derinleşmesine katkıda bulunmak”: Arter’in Yayınlar ekibi yanıtlıyor

Arter Yayınları, koleksiyonundaki yapıtları mercek altına alan “Yakın Plan” ve koleksiyon sergilerinin arka planındaki düşünce süreçlerinin takip edilmesini sağlayan kitaplardan oluşan “Arka Plan” yayın dizilerinin yanı sıra programındaki sergilere ve sanatçılara odaklanan kitaplar da hazırlıyor. Arter’in sanat etrafında yeni metinlerin üretilmesine ve tartışmaları teşvik etmeye katkı sunan yayıncılık anlayışının arkasındaki motivasyonları ve Dolapdere’deki yeni mekâna taşınmalarıyla birlikte ne gibi adımlar attıklarını Arter’in İletişim Direktörü ve Genel Yayın Yönetmeni İlkay Baliç, Yayınlar Koordinatörü Süreyyya Evren ve Editörü Sena Danışman’a sorduk.

Fotoğraf: flufoto

Arter yayınlarının mekânla, koleksiyonuyla ve sergileriyle ne şekillerde ilişkilendiğini biraz açabilir misiniz? Yayınlarınız sergilere eşlik etmenin ötesinde onlara bağlı ya da onlardan bağımsız nasıl işlevlere sahip?

İlkay Baliç: 2010 yılında İstiklal Caddesi’ndeki binamızı açtığımızda, gerek yapıtlar gerekse sanat yazını anlamında yeni üretimlere destek vermek, misyonumuzun kalbinde yer alıyordu. 2010-2018 yılları arasında bu misyon doğrultusunda Arter’de gerçekleşen her bir sergi için, o serginin kavramsal çerçevesine gerek editoryal yapı gerekse grafik tasarım anlamında yanıt veren, yeni metin siparişleri ve yeni tasarım arayışları içeren, Türkçe ve İngilizce yayınlar yaptık. Bu yayınlardan bazıları sanatçı kitabı formunun, kimisi katalog konvansiyonunun sınırlarında dolaştı ancak her biri o serginin bağlamına kendine özgü, özgün bir karşılık üretti. Bu dönemde toplam 35 sergi ve bu sergilere eşlik eden 37 yayın yapmışız.

Yeni binamıza taşınmadan önceki yıllarda, Süreyyya’yla ve program ekiplerimizle birlikte çok disiplinli bir sanat merkezine dönüştüğümüzde yayıncılık anlayışımızın hangi yöne evrilebileceğine dair kafa yorduk. Neticede yılda 3 ila 5 arası sergi yaptığımız, toplam 800 metrekare galeri alanı sunan binamızdan, toplamda potansiyel sergileme alanı 4.000 metrekareyi aşan, koleksiyonumuzdan ve koleksiyon dışından yılda 9 ila 12 sergi yapmayı öngördüğümüz yeni bir binaya taşınacaktık. Koleksiyonumuz etrafındaki yayıncılığımız nasıl olmalıydı? Her bir sergi için yayın yapmak anlamlı mıydı? Dijital imkânların güçlendiği, sergiler etrafındaki yorumlama malzemelerini çeşitli kanallar üzerinde çeşitlendirebildiğimiz bir dünyada, basılı sanat yayıncılığına nasıl devam etmeli? Yayınlarımızın baskı maliyetini, dolayısıyla satış fiyatını makul bir düzeyde tutarak maddi anlamda erişilebilirliklerini nasıl geliştirebiliriz?

Bu temel soruları ve daha fazlasını kendimize sorup durduk, uzun toplantılar yaptık, bu meseleleri ekipçe enine boyuna tartıştık ve neticede bizim için öncelikli kaygıların şunlar olduğunda birleştik: Daha önceki yayıncılığımızda olduğu gibi, sanat etrafında yeni metinlerin üretilmesine vesile olmak ve bu yolla sanat tarihi yazımının derinleşmesine katkıda bulunmak; hakkında sınırlı yayın olan sanatçılar etrafında kapsamlı referans kitapları yayımlayabilmek (Altan Gürman retrospektif sergisinin kitabı örneğinde olduğu gibi, akademik kaynak niteliğinde yayınlar yapmak); Arter’deki sergiler bağlamında yeni üretilen yapıtların üretim sürecine, yapıtın kendisine ve sanatçının pratiğiyle ilişkilerine dair güçlü bir dokümantasyon ve yorumlama aracı olarak sergi ve projeler üzerine yayınlar yapmak (Ayşe Erkmen ve İnci Furni yayınlarında olduğu gibi). Koleksiyonumuz etrafındaki yayıncılığımız için belirlediğimiz önceliklere ve yayınların hazırlık sürecine ise, aşağıdaki detaylı sorularınızın yanıtlarında Süreyyya ve Sena etraflıca değiniyorlar.

Süreyyya Evren: Koleksiyon ve sergileme politikaları kadar bir müzenin sanat ortamına önemli bir etki alanı da sanat hakkında bilgiyi nasıl ürettiği, nasıl işlediği ve nasıl şekillendirdiği. Yayınlar da bilgi üretme, işleme, şekillendirmenin önemli bir zemini. Dolayısıyla Arter Yayınları’nın yaptığı vurgular, benimsediği öncelikler, Arter’in de sanata dair bilgiye dair açıktan söz aldığı platformlar.

Yayınlar yukarıda saydığım iki etki alanımızı da, yani Arter Koleksiyonu’na neleri dahil ettiğimizi ve neleri sergilediğimizi ne ile ve nasıl desteklediğiyle günümüzde sanatta bilginin doğasına dair de Arter’den gelen bir öneriyi oluşturuyor. Bu da temelde artık standart diyebileceğimiz bir özenle iş görmenin üstüne belirli bir bilgiye, belirli bir yoruma okuru yönlendirmekten ziyade olabildiğince olasılıklara erişimini diri tutacak bir platformu metinlerle, editoryal yaklaşımlarla, kitapların tasarımı ve sunumuyla gözetmek anlamına geliyor.

Yeni yayın serilerinizden Arka Plan, Arter’in koleksiyonundan kurgulanan sergilerden yola çıkıyor. Sergilerin kurgu aşamalarına ve arka planına ışık tutan metinleri bir araya getiren bu yayınlar için yeni metinler de üretmenizin arkasındaki motivasyonlar neler?

SE: Sergi hazırlık sürecinin arka planına okuru davet eden seçkiler bunlar. Adı üstünde, evet. Sergi için düşünmeler etmeler sırasında gezinilen kavramlar, uğranan düşünceler, besleyici altlıklar, kritik referans noktaları, ilham kaynakları, ilham karşıtı kaynaklar, hepsi burada. Ama bir kısmı da yoldaki değişimi gösteriyor, yani sergi için çalışmaya başladıktan sonra okunan, görülen metinler, yola çıktıktan sonra yeni bakışlarla artık anlamı da farklı gelmeye başlayan sözler, edimler, jestler, fikirler, yaklaşımlar biraraya geliyor ve sergi sürecindeki konsepte sürece yayılmış bir odaklanma sağlıyor. Ayrıca Arter Arka Plan dizisi deneysel formatlara da açık. Kimbilir belki bir gün sadece kısa öykülerden oluşan bir kitap yaparız…

Bu yolda oluşmaya (sürece, kervanın yolda düzülmesine) açıklık sergi yapım sürecinde yeni metinler sipariş edilmesini ve o metinlerden etkilenme olasılığına açıklığı da çağırıyor.

Serinin bir sonraki kitabı Kevser Güler’in küratörlüğünde gerçekleşecek Gökcisimleri Üzerine sergisi çerçevesinde hazırlanıyor. Bir araya gelme ve dağılma, birbirine yaklaşma ve uzaklaşmanın imkânlarıyla uğraşan yapıtlardan bir konstelasyon sunma dikkatindeki bu serginin konsepti Arter Arka Plan dizisinin toplama, dağıtma ve toplayıp dağıtırken yeniden düşünme konseptiyle iç içe geçmeye de ayrıca müsait olduğunu şimdiden ortaya koydu.

Koleksiyona odaklanan yeni yayın serilerinizin ikincisi de Yakın Plan konsepti altında koleksiyonunuzdaki tek bir işin izini tek bir yazarın kaleme almasıyla sürüyor. Sarkis’in “Saat Kaç?” grup sergisinde de yeniden gösterilen Çaylak Sokak işini küratör Emre Baykal’ın kaleme aldığı, Esen Karol tarafından tasarlanan bir yayınla başladı bu seri. Yakın Plan kapsamında bundan sonra hazırlanacak yayınlar için ne gibi stratejileriniz var? Sosyokültürel tarihsel birikim kapsamında Türkiye’yi eşelemeye mi odaklanacak Yakın Plan?

SE: Arter Yakın Plan dizisi koleksiyonu ele alma biçimimizi, koleksiyonla ilişkilenme önerilerimizi örnekliyor. Bir yandan koleksiyondan seçilen işlerin biraraya geldiği sergilere eşlik eden Arka Plan dizisi aslında tüm koleksiyona sirayet eden düşünme alanlarını katederken gene koleksiyondaki eserlere bu kez tek tek derinlemesine odaklanan Arter Yakın Plan dizisi bizim için her bir işin taşıdığı büyük önemi temsil ediyor.

Yakın Plan Türkiye’den ve dünyadan eserlere bakacak şekilde yerleştirildi programa. Çaylak Sokak kritikti, kurucu bir eser sayılıyor Türkiye çağdaş sanatı için çoklarınca. Başlangıcı sağladı.

Şimdi sırada David Tudor ve Composers Inside Electronics, Inc.: Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) sergisini takip edecek Yağmur Ormanı kitabı var. Yağmur Ormanı kökeni 1960’ların avangardizmine uzanan müthiş bir tarihe sahip. Kitabı Melih Fereli’nin Yağmur Ormanı projesini bugünlere getiren John Driscoll ve Phil Edelstein ile yaptığı kapsamlı bir söyleşiye dayandırıyoruz.

Serinin bir sonraki kitabı ise Canan Tolon’un Hasar işi üzerine kurulu olacak. Erdem Ceylan tarafından yazılıyor. Hasar daha önce 2010’da İstiklal Caddesindeki Arter’de İkinci Sergi adlı sergide gösterilmişti. Ve son olarak da Dolapdere’de, Arter performans programı Noé Soulier’nin Performing Art başlıklı performansı sırasında, –bu sunumdan bahsederken ‘gösterilmişti’ demek ne kadar doğru bilmiyorum– performe edilmişti.

Yayınlarınızı iki dilli sürdürmek yerine hangi motivasyonlarla Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki ayrı cilt formatında sunmaya karar verdiniz?

SE: Erişilebilirliği artırmak, her iki dili kendi serüveninde hafifletmek istedik. Ne İngilizce cilt Türkçeyi taşısın ne Türkçe cilt İngilizceyi taşısın. Bu yükleri atsınlar. Okunmayı daha pratik hale getirmesi de cabası.

Yayınları hazırlarken içeriksel, tasarımsal vb. olarak küratör ve sanatçılarla yürüttüğünüz diyalog ve iş birliğinde her zaman benzer yollar mı izliyorsunuz? Yoksa değişiklik gösteriyor mu?

Sena Danışman: Yayınların hazırlığında seçtiğimiz yöntemler yayının ilişki kurduğu proje, küratoryal yaklaşımlar bütünü ve odaklandığı sanatsal üretim biçimlerine göre birbirinden belirgin biçimde ayrışıyor. Yayınların tümü hazırlık süreçleri boyunca ilişkilendiği projenin saikleriyle birlikte yoğrularak birden çok kez kabuk değiştiriyor. Projeyi temellendiren kavramlardan yola çıkarak başka başka yollara sapan editoryal yaklaşımlar, metinsel ve görsel tercihler etrafında şekilleniyor. Bu bakımdan pasif bir eşlikçilik işlevi üstlenen yayınlar üretmekten ziyade küratör, sanatçı, tasarımcı ve editör buluşmalarını mümkün olduğunca sık gerçekleştirerek diyalog ve iş birliğinden ilham alan bir yayın sürecini ön plana çıkarmayı önemsiyoruz.