Bütün anlamlarıyla “doğa”: Scavengers Reign

Yazı: İlayda Güler

HBO Max’in yeni bilim kurgu animasyonu Scavengers Reign, güzelliği ve tehlikesiyle büyüleyen bir gezegende mahsur kalmış bir uzay gemisi mürettebatının izini sürüyor. Joseph Bennett ve Charles Huettner imzalı dizi, her biri yaklaşık 25 dakika süren 12 bölümden oluşuyor.

Zaman dilimi ve mekân

Galiba uzak gelecek denebilecek bir zamanda, uzay boşluğuyla insanların Vesta Minor adını koyduğu ıssız bir gezegen arasında salınıyoruz.

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

Serinin yaratıcıları Joseph Bennett ve Charles Huettner’ın ortaklığı yıllar öncesine dayanıyor. Scavengers Reign, ikilinin 2016 yapımı kısa filmi Scavengers’ın serbest bir uyarlaması, hatta geliştirilmiş bir sürümü. Mutlaka göz atmanız önerilir ama diziyi bitirdikten sonra bence. Bazı ikonik sahnelerin ilk versiyonunu görmek tatlı oluyor da ondan.

Sevdiği şeylerin dibine dalmayı alışkanlık edinmişler için iki adres daha: FX ve Adult Swim gibi platformlar için de kısa animasyonlar üreten Joseph Bennett’ın tüm filmleri, kişisel web sitesinde izlemeye açık. Charles Huttner ise Instagram hesabında, kimi sahneler ve posterlerin yapılış aşamalarını paylaşıyor. Göz kamaştırıcı.

Sabırsızlar, bu sözüm size: İlk iki bölümün temposu epey yavaş. Biraz bekleyin. Üçüncü bölüme de bir şans verin. Yine de sevmezseniz, gidersiniz.

12. bölüm, ikinci sezona pek çok çengel atarak bitti. Henüz HBO tarafından resmî bir açıklama yok ancak yaratıcılar, hikâyenin devamı için fikirlerinin hazır olduğunu söylüyor.

Konu nedir?

Demeter adlı uzay gemileri arızalanınca, kaçış kapsüllerine atlayıp kendilerini en yakındaki gezegen Vesta’nın çeşitli köşelerine dağılmış olarak bulan bir grup insanla tanıştırıyor Scavengers Reign. Kaptan Sam ve mürettebatın deneyimli üyelerinden Ursula, geminin kargocusu Azi ve robot yardımcısı Levi, bir de felaketin müsebbibi olan Kamen’ın; birbirlerinin yaşadığından habersizce sürdürdükleri yolculukları etrafında gelişen üç aksta takip ediyoruz hikâyeyi. Kurtuluş için tek seçenek Demeter’ın enkazına ulaşmak olsa da öncelik, Vesta’nın gizemli doğasında hayatta kalmak.

İlk intiba

Müthiş! Vesta’nın yeryüzüne iniş ânından itibaren anlaşılıyor ki burası Dünya’dan çok farklı; onun da nehirleri, ormanları, dağları, gecesi, gündüzü olduğuna aldanmamalı. Karakterler yol aldıkça; gezegenin biyoçeşitliliğini onlarla birlikte keşfettirirken, ekosistem tasarımındaki yaratıcılık ile de hipnotize ediyor dizi. Hakkındaki pek çok yorumda “meditatif” sözcüğünün geçmesi tesadüf değil tabii. Hükmetmeye teşne olduğu doğanın ortasında yapayalnız kalınca insan, duyuları alabildiğine açılıyor. Bu devasa yaban; varoluşa yaklaşmak için eşsiz bir fırsat sunduğu kadar, yaşamı korumak için devamlı tetikte olmayı da zorunlu kılıyor. Tehlikeli mücadeleler baş gösterdikçe, anlatının tonu body horror’a doğru kayıyor.

Seri, karakterlere bir miktar alıştırdıktan sonra, kazadan evvelki hayatlarını gösteren flashbacklere yer vermeye başlıyor. Böylece öykünün parçaları hem merakı daima canlı tutarak hem de sindire sindire birleşiyor; bu anlamda kurgusunun çok iyi çalıştığı söylenebilir. Hikâyenin; insanın karanlık yönü, kişisel çıkarları için ne kadar ileri gidebileceği, kayıtsızlığın ödetebileceği bedeller hakkında söyledikleri oldukça değerli. Size, yanınızda olmak için hayatına dair tüm planlarını elinin tersiyle itebilecek kadar âşık olan sevdiğinizi fark etmeden de olsa hırslarınıza kurban etseniz ne yapardınız? Ya yol arkadaşınız istemsizce, yaşamınızı tehdit edecek davranışlar gösterse? Peki bir robota sırtınızı yaslayabilir misiniz gerçekten? Sosyal ilişkilerin temeli olan güven duygusunu kurcalayış biçimiyle de etkiliyor Scavengers Reign.

Ve müzikler… “Yaylıların gücü adına!” diye coşkulandırsa da o kadarla sınırlı değil tabii. Issızlığın konuştuğu sükunet manzaralarıyla aksiyon sahneleri veya büyük kırılmalar yaratan dramatik anlardaki yüksek tansiyonu, tam da duygusunu katmerleyecek nefis bestelerle zenginleştiren Nicolas Snyder’e saygılar, sevgiler.

En çok neyi sevdin?

Vesta’daki yaşam döngüsünün tasarımını. Canlıların birbiriyle tuhaf etkileşimlere girip durmasını. Gezegenin, yapay olanı organikleştirebilme gücünü. Çeşitli biyolojik formların bir balon, tekne ya da ışık kaynağı gibi araçlara dönüşebilmesini. Tam “Burası amorf, akışkan yapıların egemen olduğu bir memleket herhâlde” diye düşünürken; bir anda katı, köşeli geometrilerle karşılaştırmak gibi sürprizlerini. En çok da sık sık değişen bitki örtüsü ve renk şemasına kaptırıp gitmeyi sevdim. Burada Joseph Bennett’ın Scavengers Reign’e dair temel motivasyonunun da altını çizmeli. Kendisi, bilim kurgu türüne dair pek bir donanımının olmadığını, amacının incelikli bir doğa anlatısı kurgulamak olduğunu söylüyor; hakkıyla da yapıyor bunu.

En az neyi sevdin?

Dizideki baş karakterlerden biri de tekinsiz bakışları ve doğaüstü güçleriyle tüyleri diken diken eden yaratık. Hikâyeye katkısını çok önemsemek ve otantik kimliğine ilgi duymakla birlikte, tüm sezon boyunca ona dair ne hissettiğimi bulamamak beni aşırı rahatsız etti. Olumsuz eleştiri olarak sunamıyorum çünkü yapılmak istenen tam da bu olsa gerek; yani belki de bir eksiklik değil, marifet. Ama epey huzursuz.

En çok hangi sahneye yükseldin?

Scavengers Reign’in hafızalara kazınacak birçok sahnesi olduğu kesin ama benim için Azi’nin hızla koşan bir sürünün içinde kaldığı anlar çok özeldi. Bazen sımsıkı tuttuğumuz şeyleri biraz gevşetmenin, belki de bırakmanın; ilişkilendiğimiz o şeyle aynı titreşime gelmenin, birlikte akmanın ne kadar iyi bir his olduğunu hatırlattığı için. Şarkı söyleyen, rüya gören sadık robot Levi’ın olduğu her sahneyi de büyük bir zevkle izledim.

Kimler sever?

Ekolojiyle haşır neşir olanların aklını kaçıracağı aşikâr. Birbirini tekrar eden bilim kurgu atmosferlerinden sıkılanlar, yaşam – ölüm gibi meselelerin de doğasına dair düşünce mesaisi harcayanlar, yaratıcılık denince ilgisiz kalamayanlar, Studio Ghibli evrenlerini sevenler de sever.