Seramikle dans etmek, rüyaları hayata geçirmek: Johnson Tsang

Hong Kong’lu sanatçı Johnson Tsang ile, en yakın dostu seramikten ürettiği heykellerindeki beklenmedik gerçekliklerden yola çıkan bir muhabbete dalarak, kafasındakileri, duygularını ve yaratım sürecini anlamaya çalıştık.

Röp: Ekin Sanaç, İhsan Tarık – Çeviri: İhsan Tarık

rsz_a_job_offer

Seramik heykellerle çalışmaya ne zaman başladın? Bu heykeller üzerine ustalaşmaya başlamadan önce yoğunlaştığın başka malzemeler oldu mu?

Çocukken etrafımda olup bitenleri gözlemlemeyi severdim. Tüm gün bir parkta oturup başka hiçbir şey yapmadan farklı farklı bitkilerin yapraklarına bakardım; küçük gözlerimdeki dünya büyüleyici ve kusursuzdu. 1964 senesinde, henüz dört yaşındayken elime kalemi ilk aldığım anı hatırlıyorum; bir şeyler yazmak yerine evin duvarında asılı olan ahşap duvar saatini çizmeye başlamıştım. En çok ilkokulda kullandığım defterlerin boş alanlarına çizim yapmaktan hoşlanırdım. Nedenini bilmiyorum ama o günden beri bir şeyler çizmeden duramıyorum. Eğitim hayatına tam adapte olamadığım için hep “kötü öğrenci” olarak nitelendirildim. Sahip olduğum alışkanlıklar hep zorluklarla karşılaşmama neden oldu. Geçmişe baktığımda, ilkokul defterlerimde bulunan ve çizim yapmak için kullandığım o beyaz boşlukların aslında yaratıcı zekâmı geliştirmek için sığındığım en ideal yerler olduğunu görüyorum. Daracık alanlar olmasına rağmen hayal gücümün genişliğiyle sınırsız birer evren hâlini alıyorlardı. İşte şimdi o evrende yetiştiğim için çok özel hissediyorum kendimi.

Ardından yirmili yaşlarda sanat dünyasına girdim. Sanatın sınırlarını keşfetmek için ahşap, bronz ve çelik gibi değişik materyaller üzerinde çalıştım. Ancak Hong Kong’da bu malzemelerin fiyatları yüksek olduğu için, tabiri caizse, oradan oraya savruldum. İşte o dönemde kendime, “Yapmak istediğin şey nedir?” diye sordum ve o zaman seramikle çalışmak istediğime karar verdim. Ardından hayatımın aşkını bulduğumu fark ettim ve onu hiç bırakmadım. Romantik bir hikâye, değil mi! Seramik, ne yaparsanız yapın; nasıl şekillendirirseniz şekillendirin, size karşı koymayan bir malzeme. Her zaman istediğiniz şekle giriyor ve o şekilde kalmaya devam ediyor. Yapmak istediğiniz ya da yapmak istemediğiniz şeyin ne olduğunu keşfetmenize izin veriyor. Seramik bana kim olduğuna veya ne olduğuna bakmaksızın her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi öğretti. Bu, insanlık için gerçekten önemli bir duygu. Yirmi yıldan bu yana seramik üzerine çalışıyorum; artık seramikle dans ediyorum. Bir arkadaşlığı veya bağı korumak, devam ettirmek için gerekli olan şeyin teknik değil; bu ahenk olduğunu düşünüyorum. Onun (seramik) karakterini, neyden hoşlandığını, neye ihtiyacı olduğunu; onu neyin inciteceğini, neye yetip neye yetemeyeceğini biliyorum. Kimseye zorla hiçbir şeyin yaptırılamayacağını öğrendim; işte bütün mesele de bu. Hayallerimi gerçekleştirmemi sağlayan böyle bir arkadaşım olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum; her seferinde bana kim olduğumu; ne olduğumu hatırlatıyor.

İşlerinde “kara mizaha” yer verdiğini söyleyebilir miyiz?

Elbette. İstediğinizi söyleyebilirsiniz.

“‘INNER CHİLD’IN, BEŞ YAŞINDAKİ BİR ÇOCUĞUN VEYA ERGENLİK ÇAĞINDAKİ BİR GENCİN GÖZÜNDEN DIŞ DÜNYADA OLUP BİTENLERİ MİZAHİ BİR YOLLA ANLAMA YÖNTEMİ OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM.”

“Inner Child” ve “Security Summit” adlı işlerine bakınca çocukların temsil ettiği düşünülen “masumiyet” ve günümüzde içinde yaşadıkları dünyanın korku, dehşet ve kaygı dolu atmosferi arasındaki zıtlık çok belirgin oluyor. “Inner Child” (İçerideki Çocuk) temasından yola çıkarak yetişkinlerin duygularını dışa vurma fikrinin çıkış noktası tam olarak neydi? 

Ben herkesin ruhunun derinliklerinde mutlu bir çocuğun yaşadığına inanıyorum. İşte ben o çocukla iletişim kuruyorum. Zaman zaman kendimi farklı yaşlarda hayal edip şu anki atmosferi o yaşlardaki ruh hâlimle değerlendirmeye, düşünmeye çalışıyorum. O anda farklı yaşlarda hayal ettiğim “kendim”den akıllıca cevaplar alıyorum ve bu cevapları ellerim aracılığıyla heykellere yansıtıyorum. “Inner Child”ın, beş yaşındaki bir çocuğun veya ergenlik çağındaki bir gencin gözünden dış dünyada olup bitenleri mizahi bir yolla anlama yöntemi olduğunu söyleyebilirim.

rsz_oops_1
rsz_oops_5

Bu bebek ve çocuk heykellerini rahatsız edici bulanlar oluyor mu? Bu sana ne hissettiriyor?

Genelde pozitif eleştiriler alıyorum ve bu beni gülümsetiyor. Evet, zaman zaman bebekleri tüyler ürpertici bulanlar da oluyor. Bu da beni gülümsetiyor. Pek farklı hissetmiyorum açıkçası. Ben mutlu bir adamım ve sırf bu yüzden mutsuz olmak istemem. Yirmi yılı aşkın bir süredir seramikle uğraşıyorum ve seramik bana, ne olursa olsun bazı şeylerin aynı kalabileceğini öğretti. Yorumlarına, eleştirilerine cevap verdiğim tek bir insan var; o da eşim. Ona hâlâ çok aşığım!

rsz_lucid_dream_-_backup_
rsz_lucid_dream_-_shaping_love

Son çalışman olan “Lucid Dreams”, insanların iç dünyalarındaki kaçınılmaz çatışmaları gösteriyor. Bu çalkantılarla yaşamaya alışmak mı gerek?

“Lucid Dreams” tamamen rüyalarımdan yola çıkarak hayata geçirdiğim bir proje. Senelerdir gördüğüm rüyaları yazıyorum, unutmadan; tazeyken kaleme alıyorum. Tuttuğum bu rüya kayıtları sınırsız yaratıcılık fikri ortaya çıkarmamı sağlıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse ben hep gördüğüm rüyalardan esinlenir ve daha sonra o rüyaları gerçeğe dönüştürürüm. Özellikle son birkaç aydır meditasyon sırasında bu durumla çok sık karşılaşmaya başladım. Herhangi bir girişimde bulunmamama rağmen meditasyon aracılığıyla zihnimi temizlediğimde yeni bir fikir kendiliğinden ortaya çıkıyor. Sanırım tüm bunların temelinde sevgi yatıyor ve ben bu fikirleri hemen hayata geçiriyor ve tüm dünyayla paylaşıyorum. Bu, kendilerine ulaşılmasını bekleyen insanlara ulaşmanın bir yolu olsa gerek. Bu fikirleri ortaya çıkarırken esin kaynağımın bilincim değil de insanlar arasındaki o enerji döngüsü olduğunu bilmek büyüleyici bir duygu. Daha önce yaptığım çalışmalardan tamamen bağımsız olarak hissettiğim şeyleri hemen hayata geçirme ve insanlarla paylaşma düşüncesi bugünlerde daha sık yokluyor beni. Bu sayede hem rüyalarımı hayata geçiriyor hem de o anları tekrar tekrar yaşayabiliyorum. “Lucid Dreams” serisine rüya görmeye ve hayal kurmaya devam ettiğim sürece devam edeceğim ve bu süreci gerçekten sevdiğimi de belirtmek istiyorum.

Röportajın tamamıını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:53’e ulaşabilirsiniz.