Bol kayıplı zaferler: Severance 2. sezon 10 bölüm (Final)
Hazırlayan: Meltem Demiraran, Utkan Çınar
“Bu yeni hibrit kişi kimse, bana benden çok senmişsin gibi geliyor.”
17 Ocak’ta start alan ikinci Severance sezonunu hafta hafta kurcaladığımız serimizin final bölümüne hoş geldiniz. Önceki bölümle ilgili yorumlarımızı okumadıysanız, buraya bir uğramak isteyebilirsiniz.
Dizinin son bölümü “Cold Harbor”ı henüz izlememiş olanlar için de büyük harflerle SÜRPRİZ BOZAN yani SPOILER uyarısı da yapalım.

Utkan Çınar: Senin için nasıl bir tecrübe oldu 2. sezon?
Meltem Demiraran: Rollercoaster gibi. Çok yüksek başlamıştık. Biraz hüsranla sona erdi gibi. 10. bölüm artık Rorschach testi gibi bir bölüm oldu. Kaos. Bir yandan çok hayati bir şey olmasını bekliyorsun ama ortada bando var. Belki ben beklediğimi bulamadığım için saldırganlaşmaya başladım diziye karşı. Mantık konusunda ipin ucu kaçtı gibi. En basitinden Dylan o kadar üflesen uçacak bir adam değil. Koskoca makine var. Helly’ciğim bir destek veriyor. Milchick nasıl yıkabilir ki orayı diye düşünüyorum.
Utkan: Biraz çizgi film gibiydi. Sondan başlamış gibi olacağız ama ben son aksiyonlu kısmını çok kötü bulmadım aslında. Ritmi, dinamizmi güzeldi. O kadar yavaş gittikten sonra olumlu buldum ama çok çizgi film tadındaydı aksiyon da. Karikatürize. Reel fizikselin dışında gibiydi. Ayarı önemli onun.
Meltem: “Corporate life” şakası yaparken yiyordu o absürtlük de aksiyonda yemiyor sanki.
Utkan: Genel olarak konuşmam gerekirse; bu önceki dokuz bölümde eleştirdiğimiz, beğenmediğimiz taraflarını sürdürme konusundaki tutarlılıklarına hayranım! Hiçbir yanlarını düzeltmediler. Ritim meselesini neredeyse her bölüm konuştuk. En kritik bölümde bile Türkiye dizileri gibi yavaş çekim vardı! Ben bu iki sezonun neredeyse tek sezonda toparlanabileceğini düşünüyorum. Törpülenecek çok kısmı vardı. Mark’ın video kamera aracılığıyla kendiyle konuştuğu sahneler bile ne bileyim split screen’le daha dinamik kılınabilirdi belki. Her sahne seremoniyle başlıyordu.
Meltem: Kamera esprisi bence güzeldi ama zekâdan azade diyaloglardı gibi. Cobel’in söylediklerini Mark da söyleyebilirdi. “Sayılar karın.” Bana kalırsa, o kadar da zor değildi herhangi birinin bunu söylemesi. Neden hem karakterlerin zekâsı hem de bizim zekâmız bu denli küçümseniyor?
Utkan: 5. bölümde reentegrasyon cliffhanger’ıyla bitirmiştik. 10. bölümde hâlâ kendisiyle kamera üzerinden konuşuyordu Mark. İlerleme hızımız bu! Bir başka dert ise 7. bölümde Drummond, Cold Harbor’un “gezegen tarihindeki en önemli anlardan biri” olacağını söylemişti. Cold Harbor oldu ve beşik söktük! Daha etkileyici bir an olmasını beklerdik. Çocuk kaybının travmatik bir olay olduğunu konuşmuştuk ama beşik imgesi bunun tetikleyici imgesi olarak zayıf kalıyordu bence. Belki oyuncak bebek falan olabilirdi. Genel anlamda ne yaptıklarını bilmiyorlar gibiydi.
Meltem: Deniz’in (Bankal) eter üzerine söylediklerini mantıklı buluyorum. Dolayısıyla keçi meselesini oturttuk bir yere tamam. Peki, bu bölümdeki keçiyi niye kurban ediyorlar?
Utkan: Dini bir gönderme olabilir diye düşünüyorum.
Meltem: “Outdoor Retreat” bölümünde Irving’in Helena’yı boğmaya çalışması üzerine de aynı şeyi söylemiştim. Yine aynı noktadayız. Şimdi de içeriye bir silah girmesi gerektiği için keçi kurbanı hikâyesi türedi gibi hissettim ben.
Utkan: Birinin ölmesi gerekiyordu. Bunun için de bir silah gerekiyordu tabi.
Meltem: İşte bu suni geliyor bana. Dan Erickson’a sormak isterim, acaba Chatgpt’den yardım alıyor mu diye? “İçeri nasıl silah sokacağım?” – “Keçi kurban edebilirsin.”
Utkan: Peki Cold Harbor ne sonuçta? Yan etkisiz lobotomi mi? Önemli bir buluş olabilir bu ama ne için kullanacaklar? Psikiyatrik bir yenilik mi yoksa robotik iş gücü yaratmak için mi? Yükselttikleri kadar bir cevap alamadık diye düşünüyorum.
Meltem: Bu dizi bir bilim kurgu değil benim için artık. Bir fantezi yapım.
Utkan: Romantik fantezi! Aşk çok fazla ön plana çıktı. En kritik karakter olan Mark’ın tüm kararları Helly ve Gemma üzerinden alınıyor. Motivasyon hep o. Mesela geçen bölüm Irving’i “hadi abi trenle” diye gönderdiler. Dylan’ı da kullanmaları gerekiyordu bu bölümde başta senin bahsettiğin sahnede. Kuru kuruya olmayacağı için de onun yan hikâyesini de yasak savar gibi eklemeleri de kötü. Karaktere saygısızlık. O kadar arka planda bir isim değildi. Eşiyle olan ilişkisi ilginç diye bakıyorduk. Şimdi “aman abi Cold Harbor var, Dylan’la uğraşamayız” gibi olmuş.
Meltem: Irving de biriyle telefonda konuşuyordu, o da kaldı havada. Burt nerede? Dylan’ın outiesine dair daha çok şey öğreniriz diye düşünürken aynı inniesi gibi bir tavır sergileyip çıktı işin içinden. Karakterleri derinleştirmeye devam etselerdi daha tadında olacaktı her şey benim için.
Utkan: O Milchick’in Eagan robotuyla stand up gibi yaptığı gösterisi de bence işlemiyor. Eğlenceli bir şey yapmaya çalışmışlar anlıyorum da artık son bölüm. Riskler var, gerilimli bir bölüm olmasını bekliyoruz. Ne estetik olarak, ne espriler olarak yeterli değildi. O absürdist bando işi de öyle. Çok bir şey kattığını düşünmüyorum kültürel manası dışında.
Meltem: Hadi yapsınlar tamam. Ama oraya gelene kadar bölümün ilk yarısı aşırı yavaş ilerledi. Mark’ın içeriye girmeden önceki tehditleri falan da çok anlamlı değildi fikrimce.

Utkan: Mark’ın da giderek karakter olarak yüzeyselleşmeye başladığını düşünüyorum biraz. Sadece sevdiği kadınlar üzerinden tanımlanmaya başladı. Uzak geldi bu bölüm bana. Oyunculuğuyla da zayıftı.
Meltem: Bence bu eleştirdiğimiz konular yüzünden oyuncuların da performansları düştü. Bunu Patricia Arquette’te de hissediyorum, Britt Lower’da da.
Utkan: Katılıyorum. İyi senaryo oynatır, bu düşürdü. Mark’ın Helly’e olan aşkının da bu kadar güçlü olduğunu düşünmüyordum.
Meltem: Kadının suratına bakmadığı, “sana nasıl güveneceğim” dediği noktalardan buraya çok hızlı gelmedik mi? CEO adayı olduğu için çok tepkiliydi kendisine herkes.
Utkan: O son sahneyi sevdim ama. Western gibiydi, Butch Cassidy and The Sundance Kid’in sonundaki freeze frame’i hatırlattı bana. Bir de o aksiyonlu sahnelerde her asansörde, kapılardan geçişte outie-innie değişimi yaşanırken biraz kafa karışıklığı da oldu gibi. Bunu keşke görsel bir estetikle, hafif bir renk değişimi veya filtreyle yansıtsalardı iyi olurdu diye düşünüyorum. Bazı hikâyeler de unutuldu âdeta. Mark’ın kız kardeşinin eşi vardı, kitap yazıyordu…
Meltem: Natalie yok, Board yok…
Utkan: Huang niye vardı niye gitti bilmiyoruz.
Meltem: 3. sezonda Huang’ı, Svalbard’ı görmeyeceksek…
Utkan: “Niye?” sorusunu bu kadar sordurtmamalılar. Neyse, “3. sezonda ne olursa dizi seni tekrar kendine çeker?” diye sorayım.
Meltem: Çok zor soru. İzlerim, yine bir şans veririm tabii ki. O kadar emek verdik. Nasıl toparlarlar bilmiyorum. Hiç ikna değilim geldiğimiz noktaya.
Utkan: Helly ile Mark sadece içeride birbirlerini tanıdıkları için içeride kalmak isteyecekler ya da outielerine dönüşmeden dışarı çıkmanın, dışarıda da bu hâlleriyle varolmanın bir yolunu arayacaklar.
Meltem: Bir de Mark kendi outiesine kendi iki yıllık varoluşunun onun 40 yıllık varoluşunun altında ezileceğini söylüyordu. Aynı şey Helly için de geçerli değil mi? Elimizde ergen gibi elini kolunu ne yapacağını bilemeyen, bir bebek Helly’miz var ama dışarıda da zebani gibi bir CEO var. Bunu değiştirebilecekler mi?
Utkan: Kafalarında o çiple dışarı çıkmanın yolunu arayacaklar. Bütün hayatlarını ofiste geçiremezler herhalde. Gemma’nın da muhtemelen 10 yıllık bir terapiye ihtiyacı olacak tüm bu yaşadıklarından sonra! Cobel’le buluşup…
Meltem: Mark’ı kurtarma operasyonu yapabilirler.
Utkan: Ya da şirketi mi afişe etmeye çalışacaklar? Ama dış dünyayı çok az bildiğimiz için bilemiyorum. İş outie-innie savaşına dönecek belki de. Şirket aradan çekilecek.
Meltem: E n’oldu kapitalizm eleştirisi?
Utkan: Zenginler işine bakarken işçi sınıfı birbirine giriyor!
Meltem: Herkes bir başarı elde etti aslında. Cold Harbor oldu, Gemma kurtuldu, Mark’la Helly kavuştu. Ama işte bölümün adından bahsederken de söylemiştik, tıpkı Cold Harbor savaşında olduğu gibi fazla kayıp verilerek elde edilen zaferler oldu gibi her iki taraf için de ne yazık ki.

Utkan: Biz çok giydirdik son birkaç bölümdür ama en başta söylediğimiz gibi orijinal bir fikir olması değerli tabii. Dış basında da buna vurgu yapılıyor. Bir video oyunu ya da kitap uyarlaması değil, bir franchise uzantısı değil. Buna çok değer veriliyor. Ama yorumlarda da hep bir çekingenlik, soru işaretleri var. Çok da iyi altından kalkamadılar. Özellikle üç sene gibi bir aradan sonra aceleye gelmiş gibi duruyor. Lisede dönem ödevini son haftaya bırakmak gibi… “Hayal kırıklığı” tabirini kullanabiliyorum. Şu son iki bölüm toparlamak için bir şans olacaktı. Olmadı.
Meltem: 9.6’lık bir bölüm olmadı kesinlikle. Bir de memleketin şu atmosferinde baskı nedir, isyan nedir bildiğimiz; bunun şakası, kara mizahı da nasıl yapılır ülkece çok hâkim olduğumuz için belki bizi o kadar etkilemiyor. İyiydi aslında 3. ve 5. bölümler arası; gayet yüksektim ben.
Utkan: Gemma’nın hikâyesi olan bölüm de iyiydi. Ama işte Gemma’nın Lumon’a nasıl girdiğini görebilseydik açık ve net olarak (bir akşam evden çıktı ve kobaya dönüştü basitliğindense) kesinlikle daha iyi olacaktı. Bu Cold Harbor bölümünün ağırlığı da daha fazla olacaktı. Bazı şeyleri bizden saklayarak, onunla bağlantılı sonrasında gelişen olayların ağırlığını etkileyiciliğini kısmış oluyorsun. Ama sonuçta şu harcadığımız mesaiye de pişman değilim. Tekrar söylüyorum orijinal fikir olması değerli.
Meltem: 3. sezon çok daha planlı, çok daha tempolu olarak, karakterleri derinleştirerek toparlayabilir. Her şey bitti, mahvolduk diye düşünmüyorum ama böyle devam edecekse olmaz bu iş.
Utkan: Farklı bir yazar ekibi bulunabilir belki!
Sezon boyunca bizi takip eden, paylaşan okurlarımıza da teşekkür ederiz…