“Solist yok, lider yok, röportaj yok...”: Godspeed You! Black Emperor

17 Kasım’da İstanbul Zorlu Center’da Godspeed You! Black Emperor’ın coşkulu sesi ve öfkesine şahit olmaya hazırlanırken…

Yazı: Chris McLaren, İllüstrasyon: Ethem Onur Bilgiç

Kimdir/nedir?

Godspeed You! Black Emperor, isminin ileri sürdüğü kadar esrarengiz… GY!BE’nin ne olduğunu tanımlamak bile bir ikilem yaratıyor: Bir grup, kolektif, fikir? Hepsi? Hiçbiri?..

GY!BE her ne ise, ilk başta 1994’te Montreal/Quebec’te gitarist Efrim Menuck’un projesi olarak başladı. Kısa süre içinde iki tane daha müzisyen eklendi ve o yıl içerisinde, çınlayan gitar ve teyp tıslamalarından oluşan kısa bir koleksiyon olan All Lights Fucked on the Hairy Amp Drooling kasetini, 33 kopyalık sınırlı bir baskı olarak yayınladı. Efrim diğer müzisyenlerin katkılarını içtenlikle karşıladı ve bu tutumu, üyeliğin 1997 itibariyle 15’e yükselmesini sağladı (o zamandan bu yana da grup aşağı yukarı dokuz elemanda sabitlendi). Orkestrayı andıran grup daha önce duyulmamış çeşitlilikte bir ses paletine sahipti: bateri, perküsyon, gitarlar, bas, orglar, çello, keman, gaydalar, akordeon, klavsen, Fransız kornosu, teyp döngüleri ve canlı performanslarına eşlik eden görseller sağlamaya adanmış üyeleri vardı.

F#A#∞’in 1997’de piyasaya çıkışı, grubun en aktif olacağı dönemin başladığının sinyalini verdi ve grup bu dönemdeSlow Riot for New Zero Kanada EP’sini (1999), Lift Your Skinny Fists Like Antennas to Heaven’ı (2000) ve Yanqui U.X.O.’yu (2002) üretip dünya çapında yaygın şekilde turladı. Bunu sonunda grup biraz yorulmuş, grup üyeleri aileye karışmış ya da başka yaratıcı girişimlere doğru çekilmişti. Resmen bir dağılma haberi yayınlanmamıştı, ama GY!BE, 2003 yılında derin bir uykuya daldı.

Grup 2010 yılında, aralarında Neurosis, Deerhoof, Black Dice, Scout Niblett ve Wolves in the Throne Room’un olduğu, kendileri gibi özel grupları topladığı All Tomorrow’s Parties festivalinin küratörlüğünü üstlenmek ve konser vermek için çağrıldığında ancak yeniden ortaya çıktı. Yeniden canlanmış hâlde 10 yıl sonra ilk uzun çaları,Allelujah! Don’t Bend! Ascend!’i (2012) yayınladı ve onu düzenli bir turneyle takip etti (buna ilginç bir şekilde Nine Inch Nails’in 2013’teki Tension turnesinin açılışını yapmak da dahil). Artık kendilerini cezalandırıcı uzunlukta yollarda kalmaya tâbi tutmak yerine, grup kendine nefes alacak zamanı bırakarak yeniden 2015’te Asunder, Sweet and Other Distress ve ardından gelen turne döngüsü için bir araya geldi.

Politika/etik:

Post-rock, politikasıyla tanınan bir müzik değil. Post-rock yapan çoğu grup için akılda kalıcı slogan üretmekten feragat etme kararı, müziği kendi adına konuşmaya bırakan sanatsal ve estetik bir seçim. Ama GY!BE için post-rock, rock’ın şarkı yapılarının ötesine geçmekten daha öteye, aynı zamanda kişi kültünden, cazibeden, düşkünlükten, “rock yıldızı”ndan kurtulmak demek. Grup uzun zamandır “solist yok, lider yok, röportaj yok, basın fotoğrafı yok” (kısacası, zırvalık yok) prensibi üzerinden işliyor.

Son 15 yıldır müzik endüstrisinin gerçeği, sanatçıların artık temel gelirleri için albüm satışlarına bel bağlayamamaları. Bu nedenle sanatla ticaret arasındaki çizgi, Postal Service gibi sanatçıların müziklerini araba reklamlarına vermesiyle anlaşılır olarak bulandı. Özellikle post-rock’a olan ilgi artışı, film ve televizyon alanındaki müzik direktörlerinin, bu janrın seyircilerin deneyimlerine duygusal montajlar boyunca rehber olmak için kusursuz olduğunu fark etmesiyle yaşandı. Explosions in the Sky, müziklerini Texas’ta geçen liseli futbol dramı Friday Night Lights’a, Mark Whalberg’in gerçek hikâyeye dayalı kahraman deniz komandosu hikayesi Lone Survivor‘a ve de video oyununa dayalı Street Fighter V’in fragmanına ödünç verdi. Türün en iddialı isimlerinden This Will Destroy You da benzer şekilde müziklerini, Clint Eastwood’un revizyonist tarihi ve Amerika’nın ordu doğruculuğunun sinematik bir yüceltmesi olan American Sniper filminin fragmanı dahil olmak üzere, birçok projeye verdi. TWDY’dan Jeremy Galindo, grubun duruşu üzerine açıkça konuşuyor ve “Bazı kuruluşlarla ve oluşumlarla dinî veya politik görüşler sebebiyle beraber çalışmazdık,” şeklinde açıklıyor. Gerçek hayatta Amerikan Nişancısı olan Chris Kyle’ın kolunda Kudüs haçının dövmesi olduğunu ve tek pişmanlığının görev süresi boyunca daha fazla Iraklı’yı öldürememesi olduğunu söylediğini düşünürsek, bu fazlasıyla zıt bir açıklama.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:43’e ulaşabilirsiniz.