Rehberimiz Anton Corbijn, konumuz Hipgnosis: Squaring The Circle 

Yazı: Utkan Çınar

1970’lere damga vuran çoğu albümün kapağının ardındaki ekip Hipgnosis. Yine müzik tarihinin görsel kısmına etkisi büyük Anton Corbijn’in yönetmenliğindeki belgesel Squaring The Circle: The Story of Hipgnosis de eksiksiz bir saygı duruşu. 

Hipgnosis
Yıllarca plakçılarda ve müzik dergilerinin sayfalarında çektikleri ikonik albüm kapaklarını inceleyen bir hayranları olarak bu belgeselin baya geciktiğini söylemem lazım. Zaten yapımda konuşan isimlerin yaşlarını düşününce “geç oldu güç olmadı” demek düşer bize. Cambridge’li Storm Thorgerson ve Aubrey Powell’ın 1960’ların sonunda Pink Floyd’un da aracılığıyla kurduğu Hipgnosis’in, 1983’te Storm ayrılana kadar dönemin görsel hafızasının en önemli anlarına imzalarını attığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendilerine sonradan katılan Peter Christopherson da tasarımcılığının yanı sıra Throbbing Gristle ve Coil gibi efsane gruplarda da yer almış önemli bir müzisyendi. 2013’te aramızdan ayrılan Thorgeson ve 2010’da göçen Christopherson’un yoklukları yapımda hissedilse de Powell anlatıcılık görevini, etkileyici derecede objektif bir şekilde başarıyla üstleniyor. Daha çılgın Thorgerson ve daha gerçekçi Powell’ın tezatlarının getirdiği denge ve başarının beraber çalışma konusunda da yol gösterici bir yanı olduğu da aşikâr. 

Anton Corbijn
Uzun kariyerinde U2, Depeche Mode, Echo & The Bunnymen, Nirvana gibi gruplarla sayısız video klibe imza atmış, albüm kapakları konusunda da saygın isimlerden Corbijn’in yönetmenlik denemeleri de hiç fena değil. Çoğunluk onu Ian Curtis biopiği Control’le bilse de Philip Seymour Hoffman’lı A Most Wanted Man ve James Dean ile ünlü Life fotoğrafçısı Dennis Stock’un dostluğunu ele alan Life da bahsi hakeden filmler. Bu belgeselde de görüyoruz ki Corbijn’in en güçlü yanı siyah beyaza olan hâkimiyeti. Belgesel türünde sanatsal bir gereklilik olmasa da özellikle yaşını almış rockstarların görmüş geçirmiş yüzlerini en iyi yansıtan stili bulmuş. Kapakların renklerinin aralarda patlamasını sağlamış bu yaklaşım. Fikir süreçlerini de harika yansıtmış. Fikrin doğuşunu, hayata geçirilişini etap etap izleyebiliyorsunuz ki tasarımcı izleyiciler için ya da bu işleri yapmayı hayal eden gençler için çok güzel bir anlatım şekli. 

Konuşan kafalar
Burada yok yok tabi; Pink Floyd’un tamamı, Led Zeppelin’den Robert Plant ve Jimmy Page, Peter Gabriel, Paul McCartney hepsi keyifli şekilde Hipgnosis’e ve işlerine saygılarını sunuyor. Bu isimlerin gayet iyi hafızaları, enerjik hâlleri de insanı mutlu ediyor. Ayrıca hepsi de müziklerinin belgeselde kullanılmasına olur vermişler ki yapım boyunca gözünüzle beraber kulağınız da bayram ediyor bir yandan.

Kapaklar
Tabii ki çoğu ikonik işler. Ama naçizane Peter Gabriel’in ilk iki albümünü bir yana koyayım. Sonlara doğru yaptıkları ve Aubrey’in oldukça masraflı ve “garip” fikrine Thorgeson’un dahice dokunuşuyla, 10cc’nin Look Hear?i ise net favorimdir. (Hatta tişörtünü gören olursa bir yerlerde kapsın bir tane) Bir de Pink Floyd’un Animals kapağının hikâyesi de oldukça eğlenceli.

Noel Gallagher
Aslında yapımla ilgili olumsuz bir yan yok. Ama açıkçası orada neden yer aldığını anlayamadığım Noel Gallagher’ın son zamanlardaki bu “rock n’roll sözcüsü” statüsü biraz tat kaçırabiliyor. Evet Gallagher eğlenceli bir konuşmacı ama Hipgnosis dönemine yorum yapacak yeterince isim var zaten sanki. Bu pazarlamaya ihtiyaç duyacak bir iş olmadığı kesin.

Icon: Music Through the Lens
Bu vesileyle bir başka belgesele de selam çakmak lazım. 2020’de PBS tarafından yayımlanan 6 bölümlük  Icon: Music Through the Lens serisi, Hipgnosis’in de bahsinin yanı sıra yanı sıra müzik tarihinin önemli fotoğrafçılarıyla (Mick Rock, Bob Gruen, Henry Diltz ve niceleri) güzel muhabbetler yapılırken; konser fotoğrafçılığı, albüm kapağı fotoğrafçılığı, dergi kapağı fotoğrafçılığı gibi akıllıca ayrılmış bölümlerle oldukça derli toplu bir yapım.