Alışmaya çalışmak: Taşların Anlattığı

Yazı: Korcan Derinsu

Tombul yanaklı, kara gözlü, tatlı mı tatlı bir bebeğin doğumu nasıl olur da aile trajedisine dönüşür? Fransız yazar Clara Dupont-Monod, ödüllü romanı Taşların Anlattığı ile bir ailenin Fransa’nın ücra bir köyündeki sessiz sakin hayatının ansızın nasıl dönüştüğünü hikâyeleştiriyor. Trajik durumları hiç romantize etmeden, duyguları sömürmeden anlatan roman, Bahadırhan Bozkurt çevirisi ve İletişim Yayınları etiketiyle Türkçe baskısına kavuştu. 

Ne hakkında? Hikâye ne?

Fransız bir ailenin engelli bir çocuk sahibi olmasıyla hayatlarının nasıl değiştiğini okuyoruz. Abi, kız kardeş ve sonradan olan bir diğer kardeş üzerinden, her birinin bu durumla nasıl başa çıktığını anlatıyor bize yazar.

Zaman dilimi ve mekân 

Hikâye 1980’ler sonu 1990’lar başında, Orta Fransa’da dağlık bir bölge olan Cévennes’ de geçiyor. 

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

Taşların Anlattığı, Fransa’nın önemli edebiyat ödüllerinden Prix Femina ve Prix Goncourt de Lycéens ödüllerini kazanmış bir roman.

Yazarın kendi deyimiyle “norm dışı” bir erkek kardeşi varmış ve yazar 20 yaşındayken vefat etmiş. Hikâyenin çıkış noktası da buraya dayanıyor. 

Sorbonne mezunu olan yazar Clara Dupont-Monod, kariyerine Cosmopolitan ve Marianne gibi dergilerde yazar olarak başlıyor. Sonrasında ise radyoculuk ve televizyonculuk yapıyor. 

İlk romanını 1998’de yayımlayan Dupont-Monod, ülkesi Fransa’da edebi çevrelerce saygı görse de çok okunan bir yazar değil. Taşların Anlattığı, hem yazarın bilinirliğinin artmasını sağlayan hem de en çok satış rakamına ulaşan romanı.  

Yazar, Jean-Luc Godard’ın uzak akrabası aynı zamanda.

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

En sevdiğim şey yazarın karakterlerini yargılamaktan kaçınan yaklaşımı oldu. Ailenin başına gelen bir durumda herkesin nasıl farklı yöntemlerle hayata tutunmaya çalıştığını anlamak ve anlatmak istiyor yazar. Bu yüzden de karakterlerine karşı bir şefkati var hep. Kızmıyor, küsmüyor, ötekileştirmiyor. “Bu da ne kötü kalpliymiş ya” dememizin önüne geçiyor. Bir yerden sonra ikna etmeyi başarıyor da. Her şey o kadar insani ki hak vermekten başka bir şey gelmiyor zaten elimizden. 

En az neyi sevdin?

Sevmemek değil ama anne ve babanın yaklaşımlarını da görmek isterdim sanırım. Çünkü onların da hayatları en az çocukları kadar etkileniyor bu durumdan. Yazar azıcık bahsetmeyi tercih etmiş ama bence orada da bir cevher yatıyor. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Yazarın şiirsel bir dili var. Bunu kullanırken de hiç sakınmıyor. Betimlemelerde de olayları anlatırken de hep buradan yürüyor ama dozu iyi ayarlıyor. Bu yüzden de anlatım akıcı. Bir de karakterler farklı tepkiler gösterdikleri için her bölümde dil de anlatım da buna uygun olarak farklılaşıyor. Bu da okuyucunun nefes almasını sağlıyor. Zaten bence yazarın en büyük başarısı gerek dilde gerek anlatımda gerekse yapıda dengeyi iyi tutturmuş olması. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

Sayfa sayısı az olmasına rağmen duygusu kuvvetli olduğu için iki akşama bölerek okudum kitabı. Şiirsel dil ve duygusal yük ilk bölümden sonra gözümü korkutmasa hemen bitirirdim de ama bilerek ara vermek istedim. Doğrusu iyi de yapmışım. Böylece tadı daha çok çıktı.

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Üç bölümden oluşan kitabın her bölümünde birden fazla okunmayı hak eden, güzel cümleler, paragraflar var. Onları okudum. Favorim abinin bakış açısını gördüğümüz ilk bölüm. Kesinlikle çok güçlü. 

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Taşların Anlattığı hikâyesi itibarıyla okuyucusuna acımayan, yangına körükle, yaraya tuzla koşan bir metin. Özellikle ilk bölümü duygusal açıdan hayli ağır. Okurken boğazımın düğümlendiği yerleri oldu ama sonra işler değişti. Metin kendini de karakterleri de sağaltmayı başardı. Bitirince baştaki ağırlık yok olmuştu. Bu yüzden de modumu düşürmeye müsait olmasına rağmen bir şekilde düşürmedi.  Bu açıdan da dengeli bir roman kesinlikle. 

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

Evin taşları anlatıcı olduğu için meraklanıp, bu taşlar neyin nesiymiş diyerek romanın geçtiği bölgedeki evlere baktım. Meğerse bölge zaten taş evleriyle meşhurmuş. Üstelik evlerin bazıları Orta Çağ’dan kalmaymış. (Evet, tabii ki çok güzeller.) 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Kitabın orijinal adı S’adapter aslında. Bir duruma uyum sağlamak, alışmak anlamlarına geliyor. İçerikle birlikte düşündüğümüz zaman, yalın ve doğru bir seçim bence. Fakat İngilizce ve Almanca çevirilerinde, bizde olduğu gibi taşların anlatıcılığına dair vurgu yapan isimler seçilmiş. Romanla alakalı ve daha şiirsel tınlıyor ama ben orijinal ismine yakın bir çeviriyi tercih ederdim sanırım çünkü yazarın anlatmak istediğini daha iyi yansıttığını düşünüyorum. 

Bu kitabı seven şunları da sever 

Kitabı okurken bir engelli çocuk sahibi olma üzerinden hangi metinlerin olduğunu çevirip durdum kafamda. Biraz daha farklı bir bakışı olsa da Japon yazar Kenzaburo Oe’nin Kişisel Bir Sorun romanı aklıma ilk gelen oldu. Engelli çocuk sahibi olmanın hemen sonrasında geçen hikâye gerek karakterini gerekse okuyucuyu duygudan duyguya sürükleyen çok kuvvetli bir metin.  

Bunun dışında aklıma Doris Lessing’in Beşinci Çocuk romanı geldi. Doğrusu yıllar önce okuduğum için aklımda belli belirsiz şeyler var ama beşinci çocuğu engelli olan bir ailenin yaşadıklarını anlatan bir metindi diye hatırlıyorum. Son olarak da Jean Louis Fournier’nin Nereye Gidiyoruz Baba? kitabı geldi aklıma. Fournier’ye ne yazık ki herkes kadar ölmüyorum ama okuduklarım içinde kendine has mizahi bakışıyla iyi bulduğum kitaplarından biriydi. Bu üçü de Taşların Anlattığı’nı sevenlerin sevebileceği kitaplar bence. 

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

Yazarların takıntıları çok ilgimi çekiyor. Clara Dupont-Monod’nun da roman yazarken, gençliğinden beri tutkuyla bağlı olduğu “Tristan ve Isolde” hikâyesini tekrar tekrar okuduğunu öğrendim. Bu takıntının metni iyi bulmak dışında özel bir sebebi var mı, onu sormak isterdim sanırım.