35 Albüm: Temmuz 2024 best of

yazı: cem kayıran, elif öz, ilayda güler, şevval öztemur, utkan çınar, zeynep naz günsal

“Ne dinlesek?” diye soranlara, temmuz ayından 35 albüm. Sıralama kronolojik.


5 Temmuz: KOKOKO! – BUTU
(Transgressive Records)

Metal, teneke, plastik ve motor parçalarıyla yarattıkları enstrümanlarla üreten Kongolu kolektif KOKOKO! yeni albümüyle aramızda.. Débruit adıyla tanınan Xavier Thomas’ın prodüksiyonuna el attığı albümün ismi Türkçede “gece” anlamına geliyor. Nitekim parçalar da yüksek gece yaşantısını yansıtacak şekilde kurgulanmış. Débruit’nin dokunuşları olduğu anlaşılan synth numaraları ve alan kayıtlarıyla da grubun kurcaladığı tema katmanlanıyor. Albümün zirve anlarından “Bazo Banga”nın göz yorucu klibi de işte burada.

5 Temmuz: Bacchae – Next Time
(Get Better) 

Washington çıkışlı Bacchae’ın üçüncü stüdyo albümünde önümüze koca bir punk evreni seriliyor. Kapitalizm, sistemin insanı değersizleştirmesi, çalışma düzenin ruh emiciliği, ruh sağlığımızı giderek kaybetmek hakkında kafa yoran albüm açtığı konular bakımından karanlık olsa da Bacchae’ın kendine yarattığı ses dünyasındaki dinamizmin oynadığı rolden olsa gerek, albüm boyunca enerji hiç düşmüyor; bir umutsuzluktan bahsedilse bille Katie McD’nin sesi ilaç gibi geliyor.

5 Temmuz: alva noto – HYbr:ID III
(NOTON)

Minimal ve deneysel elektronik müzik alanında 2000’li yılların en akılda kalıcı işlerine imza atan bestecilerden alva noto’nun, 10 yılı aşkın süredir dirsek temasında olduğu Amerikalı koreograf Richard Siegal ile üçüncü ortaklığı. Serinin üçüncü halkası, bu kez Siegal’in yeni işi Ballet of (Dis)Obedience’a eşlik etmesi için kurgulanmış. Çıkış noktası ve kutup yıldızı Japonya’nın Noh tiyatrosu gelenekleri. Yayıldığı alanı müthiş bir derinlikle dolduran, hareketin nadir olduğu bir akışa sahip.

5 Temmuz: Antonina Nowacka – Sylphine Soporifera
(Mondoj)

“Şarkı söylediğimde kendim ve hava arasında bir alan yaratıyorum. Sadece şarkı söylemiyorum; önümdeki boşlukta bir şeyler oluyor ve ben bu alanla birleşiyorum.” Polonyalı vokalist ve multi-enstrümantalist Antonina Nowacka, üçüncü albümünde havayı, havayla temas etmeyi ve havada süzülme hissini şarkılaştırıyor. Sözsüz ve büyüleyici vokallerine, dünyanın dört bir yanından biriktirdiği enstrümanların eşlik ettiği Sylphine Soporifera, yılın en ilgi çekici new age kayıtlarından biri. 

5 Temmuz: Kiasmos – II
(Erased Tapes)

Ólafur Arnalds ve Janus Rasmussen’den oluşan Kiasmos, minimal techno ve electronica gibi estetikler arasında mekik dokuyarak karakteristik bir tını yakalıyor. 2009’dan bu yana birlikte üreten ikili, Kiasmos isimli ilk albümünü 2014’te Erased Tapes etiketiyle yayımlamıştı. Aradan 10 yıl ve çeşitli EP’ler geçti, sıra yeni albüme geldi. Prodüksiyon üslubu ve sesi işleme biçimleri görece “temiz” duyulan ikilinin bugüne dek karanlıkla ne haşır neşir olduğu işi diyebiliriz II için.

5 Temmuz: Fink – Beauty In Your Wake
(R’COUP’D)

Doğruya doğru İngiliz müzisyen Fin Greenall’un en dikkat çekici işlerinin üzerinden baya bir zaman geçti. Özellikle 2006-2011 arası yayımladığı dört albümle kendi soundunu bulmuş ve iyi işler çıkarmıştı. O dönemden beri yaptığı denemelerin çok da yerini bulduğunu söylemek zor. Özellikle anaakıma fazla yaklaştığı anlar biraz bayat, ağdalı işler çıkarıyordu ortaya. 11. albümü Beauty In Your Wake o iyi zamanlara yakın duran; çok fazla efekt barındırmayan ve Fink’in akustik gitarı ve vokaline güvendiği bir çalışma. Bu da çok iyi bir haber. Bu minimal yaklaşım her zaman yakıştı ona; bizi de memnun etti. Son on yıldaki en iyi albümü olduğunu söyleyebiliriz. 

5 Temmuz: Kasabian – Happenings
(Sony Music)

Işıklı şehir sokaklarının enerjisini içinde taşıyan, geceleri herkes yataklarına geçip gözlerini kapatınca dans etmekten hızla çarpan kalpler için söyleyebileceği, hissettirebileceği çok şeyi var bu 10 parçadan oluşan albümün. İngiliz dörtlü Kasabian’dan birbirine eklemlenmiş elektronik renklerle, synth vuruşlarıyla, parıltılı gitarlarla dolu bir psikedeli seansı. Happenings’in “insanların gerçek dünyada bir parçası olabileceği bir şey” olduğunu söylemiş Serge Pizzorno. 

12 Temmuz: Eccentric Soul: The Cuca Label
(The Numero Group)

Jim Kirchstein’ın Sauk City, Wisconsin’de tam 60’lara girilmek üzere iken kendi dükkânının yanına minik bir kayıt stüdyosu inşa ederek başlattığı Cuca Records, döneminin müzik hayatının nabzının attığı Memphis, Nashville, New Orleans, New York gibi şehirlere kıyasla neredeyse hiçbir endüstriyelliğin olmadığı bu soğuk tarım eyaletinde bölgenin yetenekleri için kendi içinde bir cazibe merkezi ve değerli bir sığınaktı. Arşivci etiket Numero Group’un kıymetli serisi nezdinde yayımlanan derleme The Devilettes, The Esquires, Supreme Four, Twiliters Harvey Scales, The Seven Sounds gibi görece az bilinen nacizane isimlerin stüdyo bünyesinde kaydettikleri doo wop, R&B ve soul icralarından nadir kesitler sunuyor. 

12 Temmuz: Laraaji – Glimpses of Infinity
(The Numero Group)

Brian Eno’nun 70’lerde sokak müzisyenliği yaparken keşfettiği Laraaji; meditatif, içsel ve akışkan performanslarıyla müziği bir iyileşme pratiği olarak kurguluyor. Zither, kalimba ve piyano gibi enstrümanlarla 50’yi aşkın albüm kaydeden ve türlü iş birlikleri yapan Laraaji, 2023’te yayımlanan dört plaklık Segue To Infinity box setinde yer alan Glimpses bölümünü ayrı bir albüm olarak yayımladı. Müzisyenin kariyerinin ilk yıllarından bazı sokak performanslarına geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkarılan stüdyo seanslarından kesitler eşlik etmekte. 

12 Temmuz: Sissy Spacek – Diaphanous
(To Live A Lie)

25 yıllık gürültü merkezi Sissy Spacek’in zihne, duyulara, noise ve punk’a dair kalıpsal beklentilere başlı başına bir saldırı niteliğindeki yeni albümü. Aklınıza mukayyet olun ve kendinize dikkat edin arkadaşlar. Anksiyete tetikleyici, şimdiye dek “kaotik” tipi bir sıfat kullandığımız her işi uysal kılan bir kayıt. Her saniyesiyle noise ve grindcore arasında yürüdüğü ipi kafanızın etrafında mengenede sıkıyor sanki. Blast beatler, distorte elektronik yırtılmalar, sert mi sert çığlıklarla ördüğü tam 28 parçalık çıkarmanın bazı duraklarının başlığını okumak resmen parçanın kendisinden daha uzun sürebiliyor. Tümüyle 12 dakikaya varan süresini çok çok çok daha uzunmuşçasına yaşayıp yaşattığı aşikâr.

12 Temmuz: Meridian Brothers – Mi Latinoam​é​rica Sufre
(Bongo Joe)

Kolombiyalı Eblis Javier Álvarez’in 1998’den bu yana başta cumbia olmak üzere çeşitli Latin müzik geleneklerini lezzetli psikedelik filtrelerden geçirdiği harika projesi Meridian Brothers, tematik bir albümle aramızda. Merkezine Junior Maximiliano the Third isimli karakteri alan kayıt; kişinin kendine mesafelenmesi, kendini yeniden keşfetmesi ve paranoyalar gibi ağır olabilecek konu başlıklarını zengin ritmik oyunlarla eşeliyor. “Sé que estoy cambiando” parçasının albümle birlikte paylaşılan dikey klibi de işte burada.

12 Temmuz: Linda Sikhakhane – iLadi
(Blue Note Records / Universal Music Africa)

Güney Afrikalı saksafoncu ve besteci Linda Sikhakhane’nin yeni albümü adını Zulu halkının bir tür bilgelik ritüelinden alıyor. Kadim dostu Nduduzo Makhathini’nin piyanoda, Zwelakhe-Duma Bell le Pere’nin basta ve Kweku Sumbry’nin davulda eşlik ettiği iLadi, dörtlünün pürüzsüz bir diyalogla hayat verdiği sekiz parçadan oluşuyor. Hem yaşadığı toprakların geçmişine hem de spiritüel caz geleneklerine temas eden bir akışı takip eden albüm, Sikhakhane’nin müziğini neden bir tür meditasyon ya da iyileşme merasimi olarak tanımladığına dair de tesirli bir yanıt aynı zamanda.

12 Temmuz: Cigarettes After Sex – X’s
(Spanish Prayers / Partisan Records / GRGDN Müzik)

Hazırsanız derin bir nefes alıyoruz. Sonra da göğsümüze doldurduğumuz tüm bu havayı Cigarettes After Sex’in tüm melankolisi ile dışa doğru süzüyoruz. Romantizm, kalp kırıkları, nostalji, ikili ilişkiler etrafında acelesiz ve fısıldayan düşsel vokali, doygun basları, zarif gitar tınılarıyla yine baş döndürücü yine kalbe yakın duyguları en derinden çıkaran bir dream-pop manzarası bu 10 parça. Pek mutlu olmayan bir sona doğru akan bir aşk mektubu da diyebiliriz X’s için. 

12 Temmuz: Chris Cohen – Paint a Room
(Hardly Art)

Eski Deerhoof gitaristi ve The Curtains kurucusu Cohen beş yıllık uzun bir moladan sonra solo projelerine geri döndü. Cohen’i ilk defa sesini kat kat enstrümanın altına saklamazken, kendini bu kadar çıplakça ifade ederken dinliyoruz belki de. Albümün çoğu şarkısının içine sızmış üflemeliler koleksiyonu günlük hayatın sıkıntısından uzaklara, güneşli bir pazar gününe taşıyor. Gösterişten uzak ama muntazam aranjmanlarla dolu Paint a Room’la bu yaz bol bol vakit geçireceğiz anlaşılan.

12 Temmuz: Griff – Vertigo
(Warner Music UK)

İngiltere ve alternatif pop dendiği zaman aklınıza Charli XCX’in ve Brat yeşilinin gelmesi olası. İlk albümünü Brat yazında yayımlayan Griff de tanışmaktan heyecan duyacağınız bir ses. 2021’de BRIT Awards’ta Yükselen Yıldız ödülünü almasıyla spot ışıklarını üzerine çeken Griff’in yatak odasında bestelediği parçaları, Britanya’nın farklı uçlarındaki stüdyolarında Mura Masa’dan Cirkut’a yıldız prodüktörlerin dokunuşlarıyla cilalı bir albüme dönüştü. Kalbi kırık synth pop parçalarını sevenler Vertigo’nun kapısını aralamaktan çekinmesin.

19 Temmuz: Childish Gambino – Bando Stone and The New World
(RCA/DJ Recordings)

Donald Glover’ın bizzat yönettiği, aynı adlı filminin soundtrack’i olan beşinci albümü. Amaraae, Flo Milli, Fousheé, Jorja Smith, Yeat ve ayrıca oğlu Legend’ın konuklarından olduğu albümün prodüksiyonundaki tanıdık isimler arasında yakın dostu Lüdwig Göransson, Khruangbin ve Steve Lacy var. Hip hop, R&B, alt rock, dancehall, emo pop, afrobeat, caz derken uğramadığı ya da birbirine yedirmediği tür kalmamış: Prodigy, Luke, Toby “The Radiation” Fox hatta Susam Sokağı gibi kaynaklardan sample’lar içeren aşırı elektronik düzenlemelerden akustik dokulu baladlara geçebiliyor hemen. Şimdiye dek ortaya koyduğu en büyük ve etraflıca proje, Childish Gambino mahlasıyla yayımladığı son iş aynı zamanda. Guava Island (2019) dönemi yaz sevdasını geri çağırır gibi. Ciddi ama alter-egosundan alışkın olduğumuz oyunlu ve toy üslubu kendi nezdinde daha iddialı. Hem absürt hem ulvi, hem cangılda hem şehirli. Flow’u ve parçaların ritmi zorlamadan kaptırıyor. İlk teklisi “Lithonia”nın Alex Wolff, Suzanne Son ve Lüdwig’in bulunduğu ürkünç klibi ise henüz çıktı, izleyesiniz varsa şöyle buyrunuz.

19 Temmuz: Oneida – Expensive Air
(Joyful Noise Recordings)

New York’un deneysel rock geleneklerini 1997’den bu yana yaşatan ve kirli mi kirli, kafa karıştırıcı, hatta kaotik duyulmaktan her daim haz alan Oneida, diskografisinin tam 17. albümündeyiz. Hâlâ sofraya yeni şeyler getirebildiklerini deneyimlemek kesinlikle hayranlık uyandırıcı. Her zamanki yapıbozumcu tavırlarıyla punk düsturunu kesiştirdikleri Expensive Air, bacağınızı istemsizce sallamadan eşlik etmenin mümkün olmadığı bir kayıt.  

19 Temmuz: Vian and Merzbow – Inside Richard Sierra Sculptures
(Modern Obscure Music)

20 dakikadan uzun iki parçadan oluşan bu albüm, Barcelonalı elektronik müzik bestecisi Pedro Vian ve Japonya’nın avangart müzik sahnesinin yaşayan efsanelerinden Merzbow’un ilk ortaklığı. Vian’ın geniş hacimli Richard Serra heykellerinin içinde yaptığı alan kayıtlarını, Merzbow’un keskin ve gürültülü prodüksiyonuyla buluşturan albüm, işitsel ve fiziki alanların iç içe geçtiği; zihin açıcı olduğu kadar zorlayıcı da bir dinleme deneyimi.

19 Temmuz: Görkem Karabudak – “Topyekün” Live
(Sümbül Plak)

Bir dizi tekli ve senenin başlarında yayımlanan Kontra EP’sinin ardından sıra ilk Görkem Karabudak albümüne geldi. Üstelik bir konser albümü bu! Basta Gökhan Şahinkaya ve davulda Ege Soydan ile Babylon’da gerçekleşen konserde kaydedilmiş sekiz parçadan oluşan albümde Tuğçe Şenoğul düeti “Kopkoyu Bir Yolculuk” ve Da Poet düeti “Sanrılar Çıldırmış Olmalı” da mevcut. Bir de konserin büyük sürprizlerinden biri var elbet: Çilekeş’in Histeri Çalışmaları albümünde yer alan “Kara Mizah”ın yenilenmiş versiyonu da bu albümle kayıt altına alınıyor. Kapak görselini de Cem Gültepe’nin çektiği fotoğraf ve Deniz Bankal’ın tasarımı oluşturuyor. 

19 Temmuz: Los Campesinos! – All Hell
(Heart Swells)

Geçtiğimiz haftalarda “kms” ile son ipuçlarından birini aldığımız All Hell artık bizimle. Los Campesinos!’un son işi gayet olgun karakteriyle neden şikayetçi olunacağından, neyin suçlu olduğundan, nihayetinde aşkın kurtarıcılığından gayet emin. Yer yer sesler yükselse de derin hislere dolu atmosferini bozmadan yol alan 15 parça; kapitalist politikaların bölücülüğünden, her şeyi paramparça eden karakterinden dolayı öfkeli. Bunca kargaşa içinde tek dayanağı hayatı romantize etmek olan bizler içinse ayrıca nazik.  

19 Temmuz: Denzel Curry – King of the Mischievous South Vol. 2
(PH Recordings/Loma Vista)

Ta 16 yaşındayken iddiasını göstermeye çok sebebi, kanıtlaması gereken pek şeyi varken çıkardığı King of the Mischievous South Vol. 1 Underground Tape 1996’in (2012) devamı, miksteyplerinin de altıncısı KOTMS(V) II ile sahalara geri döndü Denzel Rae Don Curry. Beşinci stüdyo albümü Melt My Eyez See Your Future’ın (2022) içgörüsünü, bunun terapi çıkışlı temalarını göz ardı ederek doğrudan trap vibe’ına geri daldığını açıkça işitiyoruz. Güneyli damarın ağır bastığı kabarık konuk listesi içinden ASAP Ferg, ASAP Rocky, 2 Chainz, Juicy J, Ty Dolla $ign ve TiaCorine en çok dikkat çekenler. Sırada bir de Designed by Angels adlı R&B ilhamlı albümü olan Curry, son işinde dışavurduğu tarafına hem “madalyonun öteki yüzü” muamelesi çekmiş hem de içerik ve estetik alanında hepten sivrilmiş.

19 Temmuz: GUM & Ambrose Kenny-Smith – Ill Times
(p(doom) records) 

Pond ve Tame Impala’dan tanıyabileceğiniz Jay Watson, namıdiğer GUM ve King Gizzard and the Lizard Wizard üyelerinden Ambrose Kenny- Smith’in iş birliği; bu iki süper yetenekli müzisyenden bekleyeceğiniz her şeyi karşılıyor. Watson’ın neo-psikedeli; Kenny- Smith’in ise rock dünyasında uzun yıllardır pişmesinin etkilerinin görüldüğü albüm 10 şarkıya neler sığdırabildiği açısından sürprizlerle dolu. Duygusal olarak da bir o kadar zengin olan proje aslında Kenny- Smith’in country ve blues müzisyeni babası Broderick Smith’i kaybetmesiyle başlamış. “Dud”da babasının şarkı sözlerine yer vermesi ve “Resilience” ve “Emu Rock” gibilerindeki blues esintileri de bundan olacak. Ill Times’da derin ve çetrefilli hislerin kendi tarzlarında sonik evrende çözümlenmesine şahitlik ediyoruz kısaca.

19 Temmuz: Lava La Rue – STARFACE
(Dirty Hit)

Güney Londra’dan yayılıp tüm dünyayı etkisi altına alan psikedelik soul rüzgârının en heyecan verici seslerinden biri Lava La Rue. Bugüne dek tekliler, EP’ler ve çeşitli ortaklıklarla gündemimize gelmişti. 17 parçalık ilk stüdyo albümü STARFACE ile bir hikâye anlatıcısı olarak, hatta bir kurgucu olarak ne denli yaratıcı olduğunu da gözler önüne seriyor. Bir tür bilim kurgu epiği olarak tasarladığı albümünde insan olmaya, sevmeye ve kabul görmeye dair sorular ve yanıtlar bırakıyor kucağınıza. Kopkoyu groove geçişleri eşliğinde elbette. Gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz, Lava La Rue era başladı!

19 Temmuz: Glass Animals – I Love You So F***ing Much
(Polydor Records)

Yeni Glass Animals uzunçalarının tamamı pandemi sırasında “Heat Waves” ile ulaştıkları küresel popülerliğe ve kendilerini buldukları yeni kulvara alışma süreçlerine bir reaksiyon aslında. Kendi kontrolünün dışında bir şeyin öznesi olmayı deneyimleyen ekibin şarkı yazarlığı ve produktörlüğünü de üstlenen solist Dave Bayley “bazen hayatınız çok hızlı değişir ama siz buna ayak uyduramazsınız” diyor ve bütün albüm de bundan kaynaklanan bir tarz varoluşsal krizi tematize ediyor. Beliren bir diğer tema ise aşk şarkıları, daha doğrusu “anti aşk şarkıları”: “I Can’t Make You Fall in Love Again” ve “I Learned How To Love The Bomb” gibilerinde görüyoruz ki aşka olan umut ve inanç konuları çok da parlak değil. 

19 Temmuz: SOFT PLAY – HEAVY JELLY
(BMG)

Eskinin Slaves’i bugünün SOFT PLAY’inden hicivlerle, ters köşelerle, kendinden emin seslerle gömülü duyguların ve düşüncelerin adım adım doğduğu bir koleksiyon. 11 parçalık HEAVY JELLY bir bakıma punk ikilisinin geçirmiş olduğu müzikal maceraların da bir bütünü. Onlardan beklediğimiz şekilde umursamaz, dağınık, sert ve gürültülüyken yer yer daha sakin “Everything and Nothing” gibi parçaların harmanlandığı bir akışa sahip.

26 Temmuz: Crack Cloud – Red Mile
(Jagjaguwar)

Vancouver çıkışlı müzik ve multimedya kolektifinin üçüncü resmî stüdyo albümü, önceki iki yayınları Pain Olympics (2020) ve Tough Baby’den (2022) daha ulaşılabilir. Tabii bu yorum Red Mile’da yaptıklarının bunlardan daha basit ya da jenerik olduğu anlamına gelmemeli; sadece sesleri daha yüksek, tınıları daha cilalı, mesajları ise hepten kişisel bu sefer. Bir büyük rock operası gibi akan albümle “İyileş(tir)me mekanizması” şeklinde tanımladıkları misyonda yürümeye devam eden topluluk 45 dakikalık albümde lo-fi art punk çizgilerine olabildiğince sadık. İşin enstrümantasyon ve aranjman tarafı ise çok daha çeşitleniyor. Genelindeki Bowie-esk kalite söz konusu operatikliği vurgularken tüm bu işin destansı bir yolculuk olduğu vurgusunu da ekliyor ve ekliyor. Dürüst olabilmek ve yüzleşmenin akabinde gelen huzur ve kabulü aşılıyor. Albümün final parçası “Lost on The Red Mile”in fonda çaldığı video işleri Punk In Freefall (2024) bizce koleksiyonun esansını doğrudan aktarıyor. 

26 Temmuz: Blur – Live At Wembley Stadium
(Parlophone Records)

Geçtiğimiz sene tekrar bir araya gelip beklemediğimiz bir anda yeni albümleri The Ballad of Darren’ı açıklayan Blur tabii ki dünyanın her tarafındaki hayranlarını bu haberle heyecanlandırmıştı. Albüme günler kala Londra’daki Wembley Stadium’da tarihlerindeki en büyük konserle seneler içinde biriken “Song 2”, “ Girl & Boys”, “Parklife”, “Beetlebum” gibi bütün hitlerini ve çok daha fazlasını on binlerce hayranla beraber söyleyip aslında hem seyirci hem kendileri için duyguların havada uçuştuğu iki geceye imza atmıştı. Şimdi de evlerimizden bu ikonik konserin tadını verebilelim diye hem bir konser filmi hem de canlı albüm bizlerle. Konser filminden ilk görüntüleri buraya bıraktık. 

26 Temmuz: Terror Pigeon  – Bat Out of Heaven
(Bağımsız)

Yeni Terror Pigeon albümü en ince detayına kadar tam bir DIY projesi. Besteci, aranjör ve solist koltuklarında projeyi hayata geçiren Neil Fridd oturuyor ve plağın arka kapağından da anlaşıldığı gibi projeye dair her şey onun ağzından ve dolayısıyla oldukça samimi. Bat Out Of Heaven aşina olduğumuz dünyadan çok daha renkli, daha dağınık, daha gürültülü bir dünyanın ürünü âdeta. Fridd ve müzisyen dostlarının demek istedikleri her şeyi kulağımıza bağırdıkları projede fazla olmaktan ve sesi açmaktan korkmuyoruz. 

26 Temmuz: Gods & Punks – Death
(Electric Valley Records)

Brezilyalı psikedelik metal / stoner doom grubu Gods & Punks’ın beşinci stüdyo albümü. Alexandre ve Pedro Canhetti kardeşlerin kurucusu olduğu grubun müziği bol miktarda 70’ler ilhamı barındırıyor. (Başta Black Sabbath olmak üzere!) Albümün adı ve teması da solist Alexandre’nin bundan üç yıl önce ölümle burun buruna geldiği bir kazadan ilhamla ortaya çıkmış. Genelinde karanlığın hâkim olduğu akış, yedi dakikalık fuzz banyosu “Black Box” ile sona eriyor.

26 Temmuz: Louie Zong – AQUARIUM CITY
(Fuji Apple Records)

Los Angeles’ta yaşayan illüstratör ve müzisyen Louie Zong’un bu yıl servis ettiği üçüncü albüm olan AQUARIUM CITY, bir zaman makinesi işlevi görüyor. Rotamız 70’lerin Yokohama geceleri; sekiz parçalık bir city pop rüyasına dalıyoruz. Fiyakalı prodüksiyon numaraları, kasları esneten groove’ları ve harika bas partisyonlarıyla favori günbatımı albümünüz olmaya aday.

26 Temmuz: Clothing – From Memory
(WATER LEVEL)

Dawn of Midi’den Aakaash Israni ve Cookies ya da çoktan dağılmış olan Mobius Band’den tanındığımız Ben Sterling’in Clothing adlı yeni duosunun ilk albümü. From Memory esasında neredeyse 10 yıldır yapım sürecindeymiş. Bundan çok uzun zaman önce bir ev partisinde tanışıp hemen sıkı fıkı olan, birbirinden apayrı müzikal geçmişlere sahip ikili gezegenin ve zamanın sonuna, evhamlara, savaşa, teknolojiye olan takıntımıza, bunları aşıp aşamamaya dair stilize ama samimi bir iş çıkarmış. 29 dakikalık süresi başta şaşırtan, “Bunlar 10 yıl n’apmış olabilir ki?” dedirten, sonrasında buna pek utandıran From Memory derinlemesine detaylar barındıran, sofistike ama samimi, avangart ama groove’lu bir koleksiyon. Electro-pop, funk, hip hop’tan ayrı ayrı nemalanan parçalarda drama var ama katarsisi olumlu. Sakin bir hikâyesi, sürükleyiciliği var. Biri New York, diğeri Californialı ikili; Dirty Projectors’ın diğer yarısı Amber Coffmann, eski vokalist üçlü Thirdstory’den Elliott Skinner, deneysel besteci ve şarkıcı L’Rain ve To Pimp A Butterfly’a katkılarından tanıdığımız Anna Wise’ı da katmış aralarına. Senkoplu, sanki tökezlemeli ritimler, alengirli elektronik düzenlemelerle ilerleyen stilize baslar da güzel ama en güzeli ezgiler.

26 Temmuz: Wand – Vertigo
(Drag City)

10 yıl önce başladıkları kariyerlerine beş yılda beş albüm gibi bir hızla giriş yaptıktan sonra beş yıldır sesi soluğu çıkmayan Californialı dörtlü Wand, Vertigo ile geri döndü. Garage ve post rock hassasiyetlerine sahip grubun yeni işi biraz dağınık. Gitarlar tepkimeye girdiğinde heyecan verici anlar buluyoruz özellikle albümün onlarına doğru ancak özellikle ritimlerin düşük kaydedilmiş olması ve vokalin de yeterince sivri ve köşeli olmaması albümün eksileri. Yoksa beraber iyi çalan bir grup olduklarını biliyoruz. Daha fazla oyunbazlık beklerdik.

26 Temmuz: Sinai Vessel – I SING
(Keeled Scales)

Dört yıl aradan sonra gelen Sinai Vessel albümü hayal kırıklıklarını, ikili ilişkileri, varoluşsal düşünceleri ve modern dünyanın verdiği rahatsızlıkları dile getiren lirikleriyle yumuşakça, hayalci ve minimalist enstrümanlarıyla kuşatıyor. Müzisyen, “iç dünyamı ve tüm karmaşık iğrençliğini ve tüm içten güzelliğini ve sevdiğim tüm şeyleri tek bir pakete koyup birine verebilirim.” demiş. Hâliyle müziğin tüm güzellikleriyle; 13 parça, 43 dakikalık kargosu ile içindekileri, kendisini, huzurunu kaçıranları salıvermiş. 

26 Temmuz: Pictured Resort – Overdreamt
(Sailyard)

Osaka çıkışlı indie pop oluşumu Pictured Resort yazın sonuna doğru tam ihtiyacımız olan, derdi tasayı unutturacak -veya en azından 12 parça boyunca rafa kaldıracak- dördüncü stüdyo albümünü paylaştı. Albümün genelinde dinlemesi kolay, aşırı groovy gitar yürüyüşlerinin yine aynı rahatlıklataki synthlerle buluşuyor, yer yer akla Parcels’in işlerini getiriyor. Kento IIDA’nın elinden çıkma harika kapaklı albümü birkaç tur döndürüp evde küçük bir dans molası vermeyi es geçmeyin, bizden söylemesi. Meraklısına, sanatçıyla sohbetimiz de burada.

26 Temmuz: Cults – To The Ghosts
(IMPERIAL)

Varsayalım ki uzun bir gün sonu içinizdeki boşluk büyümüş de büyümüş, kocaman olmuş… Sığamamışsınız odaya yolda bulmuşsunuz kendinizi. Bu koleksiyon işte tam olarak tozlar altında kalmış anıların iziyle başlayan ve ışıldar hâlde ileriye doğru akan türden. Genişleyen shoegaze tınıları, önünüzü aydınlatan synth adımları, buruk lirikleri tarafından unutulana, umuda, büyümeye dair pek bir karanlık, pek bir aydınlık düşsel yolculuk.