Tezatlar, metaforlar ve spekülatif hikâyeler: Lucrecia Dalt

Red Bull Music Festival Istanbul “Aposynthesis Night”ın heyecan verici konuklarından Lucrecia Dalt, son albümü Anticlines ve ilham kaynaklarına dair sorularımızı yanıtladı.

Röportaj: Cem Kayıran – İllüstrasyon: Sadi Güran

Bildiğim kadarıyla müzikal deneyler yapmaya Medellin’de yaşadığın yıllarda başladın. Berlin’e taşınmanın müzikal dokunuşunda ne gibi etkileri olduğunu düşünüyorsun?

Barcelona ve sonrasında Berlin’e taşındığımdan itibaren yörüngenin her noktasının bir etkisi oluyor. Sahnenin içine dalarak, farklı diyaloglar ve bakış açıları geliştirerek… Bir müzisyene dönüşmemde esaslı rol üstlenen insanlarla yolumun Berlin’de kesiştiğini hissediyorum.

Synthesizer müziğinin farklı dönemlerine saygı duruşunda bulunan Aposynthesis Night kapsamında sahne alacaksın. Senin bu serüvende kahramanın olmuş isimler kimler?

Birkaç isim saymak gerekirse: Asmus Tietchens, Haruomi Hosono, Beatriz Ferreyra, Maryanne Amacher.

Bir dinleyici olarak konsept albümlerindeki hikâyeciliğin ve derinliğin hayranıyım. Son albümün Anticlines da bu anlamda baş döndürücü bir kayıt. Geoteknik mühendisliği geçmişin ve müzisyenliğini kesiştirmek senin için nasıl bir deneyimdi?

Sanırım bu deneyim biraz mühendis olarak çalıştığım zamanlardan anılarımın canlanarak farklı alanları kapsaması ya da metaforik bir şekilde işimi istila etmesi gibiydi. Bu soyut görüntüler, albüm boyunca anlattığım ve hepsi spekülatif olan hikâyelerin ortaya çıkmasına fırsat tanıdı.

İnsan sesini işleyiş biçimin her albümünde farklılık gösteriyor. Anticlines’ın “insan olmayanı” keşfetme fikri üzerine kurulduğunu göz önünde bulundurunca, bu soyut ses aleminde insan sesi ve sözlere ne gibi bir rol atadın?

Bu değişiklik gösteren bir şey. “Edge” veya “Tar” gibi parçalarda sesler spesifik bir hikâyenin anlatıcısı ve ben de biraz daha jestlere odaklandım. Örneğin “Edge”, biraz iğrenç bir şeyden bahsediyor ama ben yine de dinleyiciye sanki her gün duyabileceği bir şey anlatıyormuş gibi kurguladım. Daha doğrusu minik bir itirafta bulunayım; bu tezatı kullanmak istedim. Bir yandan da “Eclipsed Subject” gibi sesin ele geçirilmesine izin verdiğim parçalar var. Sanki anlaşılmaz bir dilde konuşuyor gibiler. Bir anlam ifade edecek ya da etmeyecek heceleri bir araya getirerek sesin yalnızca bir nesne olmasına fırsat tanıdım.

Müziğin adeta başka bir alemden gibi tınlıyor. Bu canlı performans deneyiminde de yaratmak istediğin bir şey mi? Nasıl konser salonlarının ya da mekânların müziğin için elverişli olduğunu düşünüyorsun?

Çaldığım her mekâna adapte olabiliyorum ama tabii ki sesin çok yankılandığı bir salon benim için pek çekici değil. Genelde daha küçük odaları tercih ediyorum ama büyük salonlarda da fantastik deneyimlerim oldu. Mesela Berlin’deki Kraftwerk’te, Los Angeles’ta First United Methodist Church’te ya da Barcelona’daki Mies van der Rohe’de çaldığım zamanlar… Sonuncusunun benim favori mekânım olduğunu söylemeliyim!

Lucrecia Dalt için sırada ne var? Yakınlarda yeni bir albüm beklemeli miyiz?

Evet, mikslerini yeni bitirdiğim bir albümüm var, yani yakında yeni haberler gelecek. Bir yandan Alarm Will Sound orkestrasıyla şubat ayında ABD’de sahnelenecek bir beste üzerine çalışıyorum. Halihazırda hazırlıkları süren iki ses enstalasyonum var. Bunlardan biri CTM kapsamında Berlin’de ve diğeri de Medellin’deki MAMM’da sergilenecek.