İyi bir komediye hâlâ ihtiyaç var: The Franchise

Yazı Utkan Çınar

Yılın son çeyreğinde film endüstrisinin yüksek hasılatlı projelerinin perde arkasındaki kaygı şöleni absürt gerçeklere sınır tanımaz bir bakış atan bir komedimiz oldu. Sektör üzerine bir taşlama niteliğindeki The Franchise, süper kahraman filmleri üretme cehenneminde mahsur kalmış bir ekibin işleri ayakta tutma çabasını gözler önüne sererken bu süreçte karşılaştıkları mantığa sığmayan beklentileri de tiye alıyor.

*Bu yazı, henüz The Franchise dizisini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Günümüzde, bir yüksek bütçeli bir çizgi roman uyarlaması franchise’ının film setindeyiz. 

Konu nedir?

Tecto: Eye of the Storm isimli bir süper kahraman filminin çekimleri sırasında günlük yaşanan olaylara birinci asistan yönetmenin gözünden tanık oluyoruz. Primadonna oyuncular ve yönetmen, yapımcıların müdahaleleri, ufak rollerdeki oyuncuların dertleri ön planda. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Böyle referansları her zaman bulamazsınız. Yönetmen koltuğunda American Beauty ile Oscar almış, James Bond’a da el atmış Sam Mendes varken; yapımcı koltuğunda ise Veep, The Thick of It gibi politik komedileriyle efsane olmuş Armando Iannucci var. Müzikler ise son yıllarda kendilerini iyiden iyiye soundtrack işine veren Trent Reznor ve Atticus Ross ikilisine ait. Oyuncu kadrosunda da Daniel Brühl, Richard E. Grant, Himesh Patel, Spaced ile sevdiğimiz Jessica Hynes gibi iyi tanınan oyuncuları görüyoruz. Buradan baya iyi bir iş beklersiniz, değil mi? Bakalım.

En çok neyi sevdin?

Dizi boyunca en güzel anlarda hep Richard E. Grant var. Bölüm sonu röportajlarında, ki dizinin genelde en güzel anları burada, şovunu yapıyor. Rolünden oldukça keyif aldığı belli. David Mamet’i 30 yıldır düşünmediğini söylediği sahnede kahkaha attığımı söylemeliyim. Yönetmen rolünde Daniel Brühl’ün nüanslı oyunculuğu da gayet iyi. Dizi bu ikisinin olduğu sahnelerde yükseliyor. Reznor ve Ross’un techno soslu müzikleri biraz yabancılaştırıcı öğe gibi olsalar da kalburüstü hâliyle. Genel anlamda sinematografi ve tasarım bu tip yarım saatlik bir komedi için oldukça yüksek kalitede.

En az neyi sevdin?

Maalesef başroldeki Himesh Patel’i. Danny Boyle’un Yesterdayi tanındıktan sonra Tenet, Don’t Look Up gibi yüksek bütçeli filmlerde rol alan oyuncu, kanımca elinden geleni yapmasına rağmen bu rolde oldukça yetersiz. Yeterince komik değil, yeterince perişan değil. En önemlisi de “charming” değil. Diğer karakterlerle arasındaki ton farkı, kendi suçu da olmayan bir uyumsuzluk yaratıyor. Hazır cevap ve son sürat diyaloglar Iannucci komedilerinin belirleyici unsuru olsa da burada yer yer sıkıcılaşabiliyor. Arada molalar lazım. Bu stil biraz eskidi artık. Ayrıca mesela Bill Hader’ın Barry’sini düşünüyorum. Onun sahip olduğu karanlık alt metni kullanması fena olmazdı.

Modunu nasıl etkiledi?

İyi bir komediye her zaman ihtiyacı var insanın. Biraz fazla talepkâr yaklaştığımı kabul ediyorum. Peki bunlar karşılandı mı? Hayır.

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin? 

Başrolümüzden yukarıda bahsettim. Lolly Adefope’nin can verdiği Dag karakteri de derinliksiz, zorlama hissediliyor. Filmin oyuncularının iniş çıkışlı özgüven bunalımları, dizinin de en sahici yönü belki de. Gene de bu kadar cafcaflı bir ortamda Scorsese’nin dediği gibi bir “Oyun Parkı”nın ortasında çalışmaya çalışan oyuncular ve ekibin depresyonu, nihilist diyalogların gölgesinde heba oluyor. 

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar… 

Bundan 20 sene öncesini; bu tarz kamera arkasında dönenleri anlatan yapımları, Ricky Gervais’in Extrasını, Tina Fey’in 30 Rock’ını ve hatta daha da öncesinden Garry Shandling’in The Larry Sanders Show’unu düşünüyorum ister istemez. Dizi, süper kahraman filmlerinin yapım sürecini alaya alırken bir şekilde aynen eleştirdiği Marvel/DC filmleri gibi bu tarz komedilerde de bayağı sıkıntılı bir dönemde olduğumuzu da hissettiriyor. Son yıllarda, naçizane fikrim, This Country ve Our Flag Means Death dışında (Nathan Fielder’ın işleri bambaşka bir boyut olduğu için bir kenara bırakıyorum) “senaryolu” komedi konusunda büyük kuraklık hissediliyor. The Franchise da çok keyifli olabilecek bir omurgaya sahip ama bir şekilde yolda kalıyor. Özellikle Hollywood’un politik doğruculuk ile sınavına eğilirken daha yaratıcı olmalarını beklerdim.