İlk bakış: 25 yıl sonra yeniden The Kingdom

Sadece filmleriyle değil, adının karıştığı skandallarla da sık sık sinema gündemine konu olan Lars von Trier, kariyerinin önemli işlerinden Riget / The Kingdom dizisini hayata döndürüyor. 90’ların kült mertebesindeki televizyon yapımlarından olan serinin 3. -ve final- sezonunu, tıpkı Twin Peaks gibi uzuuun bir aradan sonra, 25 yıl sonra izleyebileceğiz. The Kingdom Exodus isimli sezonun ilk fragmanı hemen burada. Gelen tanıtımla birlikte, “Krallık’ın kapısı açıldı ve sabırsız ruhlar artık Krallık’ın doğaüstü ve açıklanamaz dünyasına ilk bakışı atabilirler” deniyor.

Bilmeyenler için, Kopenhag’ın önde gelen hastanelerinden Rigshospitalet’te, beyin ve sinir cerrahisi servisinde geçen dizi; açıklanamayan olayların yaşandığı bir mekân üzerinden, iyilik ve kötülük mefhumları üzerine derinlemesine düşünüyor. Televizyonda yayımlandıktan sonra beş saatlik bir film olarak da piyasaya sürülmüştü. Başlangıçta üç sezon olarak planlansa da kilit oyunculardan Ernst-Hugo Järegård ve Kirsten Rolffes’in vefatları nedeniyle tamamlanamamıştı.

Proje için orijinal kadronun kimi üyeleri dönüş yaptı. Aralarında hastanenin anestezi uzmanlarından Rigmor Mortensen olarak karşımıza çıkan, bu sefer hasta suretinde izleyeceğimiz Ghita Nørby; ilk sezonda şımarık bir tıp öğrencisini canlandıran Peter Mygind ve alaycı asistan doktor “The Hook” Krogsgaard olarak izlediğimiz Søren Pilmark da var.

Sezona taze bir soluk katması amacıyla karakter galerisine kimi eklemeler de yapılmış elbette. Yeni katılan yüzlerden Nicolas Bro (The Killing’den anımsanabilir), Balder ismindeki bir hastane görevlisine; yönetmen ile daha önce Idioterne’de çalışan, Oscar ödüllü In a Better World’de izlediğimiz Bodil Jørgensen ise Karen isimli bir uyurgezere hayat verecek. Mikael Persbrandt (Sex Education), Nikolaj Lie Kaas (Riders of Justice), Tuva Novotny (Blindspot) ve David Dencik (No Time to Die) gibilerinin yanı sıra kadroda iki de sürpriz isim mevcut: Lars Mikkelsen ve Alexander Skarsgård.

Lars von Trier’in skandallarla örülü geçmişi

2011’de vizyona giren Melancholia filminin Cannes’da düzenlenen basın toplantısında Hitler’i anlayabildiğini, hatta bir miktar sempati duyduğunu dile getirmesinin ardından büyük tepki toplamıştı von Trier. Festivalin organizasyon komitesi, sözlerin “kabul edilemez, hoşgörüsüz, insanlık ideallerine aykırı” olduğunu vurgulamış; yönetmeni “persona non grata” (istenmeyen kişi) ilan etmişti. 

Yönetmen, #MeToo hareketi kapsamında 2017’de tekrar gündemde yer aldı; Björk, Dancer in the Dark çekimleri sırasında onun tacizine maruz kaldığını açıkladı.

Cannes’a dönüşü 2018’de, The House That Jack Built ile oldu. 70’lerde yaşayan bir seri katili takip eden yapımın prömiyerinde, 100’e yakın kişi midesi bulandığı gerekçesiyle salonu terk etti. İşkence ve aşağılama sahneleri etrafında dönen tartışmalar filizlendi, hayvan katli sahnesinin gerçek olduğu endişesiyle birleşip büyüdü. Hatta The House That Jack Built’i #MeToo’ya bir tepki olarak yorumlayanlar oldu. Cannes’a yeniden çağrılması, birçok katılımcı tarafından protesto edildi.