The Rings of Power: İlk sezona ve güç yüzüklerinin tarihine dair

Yazı: Biçem Kaya

Güç yüzüklerine dair detaylar ışığında, “Alloyed” adındaki bölümle tamamladığımız ilk The Rings of Power sezonuna dair kimi notlarımız var.

Bu yazı, hem son bölüme hem de The Rings of Power ilk sezonun genel akışına yönelik detaylar içeriyor. Eğer henüz izlemediyseniz spoiler için bu son uyarımız!

8. bölümle başlamak gerekirse…

Büyücü Gandalf mı? Peşindeki üç gizemli karakter kim?

8 haftadır cevabını en fazla merak ettiklerimiz arasında büyücünün kim olduğu sorusu başı çekiyordu. Eryn Galen -Üçüncü Çağ’daki ismiyle Kuyutorman’a- odaklandığımız tempolu başlangıç, üç karakterin büyücüyü Sauron sandığı ve ona hizmet etmek için peşine düştüğünü açık ediyor. Burada büyücünün arayıp durduğu takımyıldızın ismi de paylaşılıyor. Hermit’s Hat yani Keşiş Şapkası, Rhûn’un konumunu işaret eden bir takımyıldız. Anlıyoruz ki bu üçlü Rhûn bölgesinden kalkıp yollara düşmüş, büyücünün de görevi de zaten buraya gitmek. 

İki tarafın karşılaşması, hobbitlerin de dâhil olmasıyla birlikte kısa sürede bir kavgaya dönüşüyor. Büyücü, Rhûn’dan gelen üçlüyü, The Lord of the Rings’teki Nazgûl sahnelerinin görselliğini hatırlatır bir biçimde yok ediyor ve haftalardır, bölümlerdir merak ettiğimiz bu üçlünün kimliği hakkında pek de bir şey öğrenemeden onlara veda ediyoruz. Yaşanan karmaşanın içinde, Sadoc Burrow yaralanıyor. Bu karaktere veda ederken büyücünün Burrow’a yardım etmeye yeltenmiyor oluşu da tuhaf.

Bu kısımda büyücünün Gandalf olabileceğine yönelik pek çok referans var. Örneğin üç karakterin yok edilme ânında ekranda bir süreliğine kelebekler görmemiz, bir tür işaret miydi acaba, gibi soru işaretleri doğuyor. İlerleyen dakikalarda büyücünün kimliğine dair bir başka sinyal daha veriliyor. Nori ile Rhûn’a yol aldığı aktarıldıktan sonra ikilinin Rhûn’un ne tarafa düştüğüne karar vermeye çalıştığı bir an yaşanıyor. Tam bu noktada haftalardır dil konusunda kayda değer bir yol katedememiş olan büyücü, bu sorunu çabucak aşmış olacak ki Fellowship of the Ring’de Moria madenlerinde Gandalf’ın Meriadoc’a söylediği “şüpheye düştüysen burnuna güvenmelisin” sözlerini, Nori’ye söylüyor. 

Kimilerine göre bu sahneyle birlikte, karakterin Gandalf olduğu ilân edildi bile. 

Tolkien’e göre Gandalf’ın Orta Dünya’ya varış hikâyesi nasıldı?

Gandalf, Üçüncü Çağ’da Ainur tarafından Orta Dünya’ya gönderiliyor. Tabii bu yolculuğunda dizideki gibi meteor şeklinde yeryüzüne çakılmıyor, kim olduğunu ve görevini bilmez, dil bilmez şekilde oradan buraya da sürüklenmiyor; gemiyle geliyor. Yanaştığı liman, Lindon’daki Mithlond yani Gri Limanlar. Burada, Glorfindel ve Círdan adındaki elfler tarafından karşılanıyor. Círdan, taşıyıcısı olduğu üç elf yüzüğünden Narya’yı Gandalf’a teslim ediyor.

Tekrar diziye dönelim. Bu karakterin verdiği sinyaller Gandalf olduğuna yönelik ihtimalleri artırıyor ancak hikâyesinin Gandalf’ın hikâyesi ile uyuşmayan tarafları var. Üstelik nasıl ve ne zaman Orta Dünya’ya ulaştığıyla sınırlı değil bu uyuşmazlıklar. Bilindiği üzere her büyücü, bir görev doğrultusunda Orta Dünya’ya gönderilmekte.(Konuşmayı dahi unutmuş bir büyücü görmek bu nedenle bir hayli tuhaf.) Gandalf’ın görevi onu hiçbir zaman Orta Dünya’nın doğusuna götürmüyor. Ancak dizideki büyücü, Nori ile birlikte doğuya, Melkor’un -dolayısıyla Sauron’un- saflarındaki insanların yaşadığı Rhûn bölgesine yol alıyor. Tolkien metinlerinden bu bölgenin Alatar ve Pallando adındaki mavi büyücülerin görev alanı olduğunu biliyoruz. Bölgenin kötülüğe teslim oluşu nedeniyle, mavi büyücülerin görevlerini yerine getiremediği anlaşılıyor. Bitmemiş Öyküler’de iki büyücünün burada bir tür kült kurduklarına ve yoldan saptıklarına dair kimi bilgiler yer almakta.

Eregion’da güç yüzüklerinin yapımı

Gelelim Eregion’da yaşananlara… Bu bölümle birlikte üç elf yüzüğünün yapılış hikâyesinin farklı bir olay örgüsüyle aktarılışını izliyoruz. Bu eşsiz mücevherlerin üretiminin biraz hızlı ele alındığını belirtmek gerek. Nedeni ise Gil-galad’ın projeye koyduğu üç aylık deadline. (Tolkien metinlerinde bu yüzüklerin yapımı binlerce yıllık bir süreci kapsıyor.) Lindon kralı, Orta Dünya’daki elflere, bir ağacın kalan yaprak sayısını referans alarak ömür biçiyor. Elflerin hemen batıya yelken açması gerektiğine inanıyor. Gil-galad’ın Gazap Savaşı’nın ardından Ainur’un elfere Valinor’a gelmelerine yönelik çağrısına kulak verip gidebilecekken, Orta Dünya’da kalmayı tercih ettiğini ve burayı her daim koruyup kolladığını biliyor olmamız, dizideki karakter yorumunun inandırıcılığını zedeliyor. Benzer şekilde mithrilin nasıl çoğaltılacağı ve işleneceği, yüzük yapımına karar verilmesi ve yüzüklerin tasarlanma süreci koşma temposunda aktarılırken anlatının inandırıcılığına yönelik şüphelerimiz de giderek artıyor.

Peki Tolkien metinlerinde güç yüzükleri nasıl yaratıldı?

Konuya göksel varlıklarla başlayalım. Bilindiği üzere Eru Ilúvatar, Tolkien evreninin tek tanrısı. Bu varlığın bir alt kademesinde Valar adındaki 14 tanrısal figür var. Her birinin sahip olduğu güç farklı, hâkimiyetleri farklı, yetenekleri farklı. Bunlardan biri olan Aulë taş ve toprakla ilgileniyor. Aralarındaki en büyük zanaatkâr olarak da ifade edebiliriz. Tolkien’in konseptinde, makinenin icadı ve sanayileşme ile birlikte doğanın sömürüsü; Melkor, Sauron ve orklar gibi kötü karakterlerin hikâyesine konu oluyor. Dolayısıyla, Aulë’nin mucit ve zanaatkâr yönüyle kötülük arasında kimi paralellikler kurabiliyoruz. Ancak o, bilgisini ve becerisini Eru Ilúvatar’a başkaldırmak ve dünyayı yozlaştırıp yok etmek üzerine değil de güzeli, iyiyi inşa etme doğrultusunda kullanıyor. Aulë’nin hizmetindeki Maia -Gandalf gibi güçlerin bulunduğu kademe- denilen varlıklardan, tıpkı Aulë gibi büyük zanaatkârlar olan Sauron ve Saruman için aynısını söyleyemiyoruz. İlk olarak Sauron, Melkor’un hizmetine giriyor. Ardından da bilindiği gibi Saruman, Sauron’un karanlığına çekiliyor.

Melkor’un çöküşüyle İkinci Çağ’da serbest kalan Sauron, karanlık efendisinin yöntemleriyle ancak biraz daha farklı vizyonla -Adar’ın Galadriel’in tutsağı iken sözünü ettiği mükemmel düzeni kurma amacı gibi- tek başına Orta Dünya’ya hükmetme planlarına girişiyor. Bu planları Sauron’un yolunu bir noktada, materyalleri işleme konusunda yetenekleri eşsiz olan elflerle kesiştiriyor. Yani Silmarillerin yaratıcısı Fëanor’un torunu Celebrimbor ile. Kendini Annatar ismini taşıyan varlığa dönüştüren Sauron, elflere eşsiz hediyeler ve bilgiler sunarak, uzun bir süreç sonunda güvenlerini kazanıyor. Böylelikle zamanla Eregion’daki Celebrimbor ve Gwaith-i-Mírdain olarak geçen çıraklarının yanına kadar ulaşarak güç yüzüklerinin yapımına dair ender bilgilerini elflere öğretiyor. Eregion’da Celebrimbor ve Annatar/Sauron ortak çalışmasıyla 16 adet güç yüzüğü böylece yaratılıyor. Uzun yıllar içinde, elflerin Annatar’ın gerçek kimliğini yavaş da olsa çözdüğünü biliyoruz ve yanlarından uzaklaştırmayı da başarıyorlar Sauron’u. Karanlık lord Eregion’dan apar topar uzaklaşıyor ancak güçlerini toplayıp birer birer güç yüzüklerini yeniden ele geçirmekle uğraşıyor bir süre. 

Celebrimbor ise Sauron Eregion’u terk etmesinin hemen ardından, Karanlık Lord’un haberi olmaksızın, üç elf yüzüğünü tasarlıyor. Yani yapımından habersiz olduğu elflerin üç yüzüğü hariç diğerlerinin hepsine Sauron’un eli değiyor. Bunun önemli bir detay olduğunu düşünüyorum. Çünkü üç elf yüzüğünün bahşettiği güç, taşıyıcısını yozlaştıracak türden bir güç değil. Güzel olanı korumak, kollamak gibi özelliklere sahip. Bu etkiye Fellowship of the Ring’de tanıklık etmiştik. Burada Lothlórien sınırlarına ulaşan Yüzük Kardeşliği, söz konusu toprakların bir güç tarafından korunduğunu, âdeta zamanın durduğunu hissediyordu. Galadriel’in ve taşıyıcısı olduğu Nenya’nın etkisi bu. Yine aynı şekilde Elrond, Vilya’nın gücüyle Ayrıkvadi’yi koruyor.

Ancak her ne kadar Sauron bizzat yapımlarında yer almasa ve uzun süre bu yüzüklerden habersiz olsa da Karanlık Lord’un bilgisi ve becerisi doğrultusunda üretilmiş oldukları için elf yüzükleri de tek yüzüğün himayesi altında. Sauron, yeniden elde edebildiği yüzükleri geri kazanıp bir de tek yüzükle yüzük taşıyıcılarını kendine bağladığı sırada Celebrimbor elf yüzüklerinin geleceği konusunda endişeye kapılıyor. Böylece bu yüzüklerden ikisini Gil-galad’a (Gil-galad, Son İtttifak Savaşı’ndan önce Vilya adındaki yüzüğü Elrond’a, Narya’yı ise Círdan’a teslim ediyor, Narya daha sonra Círdan’dan Gandalf’a geçiyor) ve birini de Galadriel’e (Nenya) gönderiyor.

Dolayısıyla tek yüzük ortaya çıktığında diğer 16 tanesininin yüzük taşıyıcısı bir şekilde ya Karanlık Lord’un himayesi altına giriyor ya da cüce yüzüklerinde olduğu gibi Sauron’un boyunduruğunu reddetse de hazineye sahip olma arzularını besleyip, altının ve mücevherlerin tutsağı hâline getiriyor. -Bu devasa hazineler sonraları ejderhaları kendine çekiyor. Nitekim 4 cüce yüzüğü ejderha ateşi ile yok oluyor. Diğer üçüne ise Sauron bir şekilde ulaşmayı başarıyor. Bu üç yüzükten sonuncusunu, Peter Jackson’ın Hobbit film üçlemesinin ikinci filmi olan Desolation of Smaug’un kesilmiş sahnelerinde, Thorin’in babası Thrain’in elinde görmüştük.- 9 insan kralına bahşedilen güç yüzükleri ise bildiğimiz üzere, taşıyıcılarını Nazgûl yani yüzük tayflarına çevirerek Sauron’un hizmetkârı hâline getiriyor.

Sonuç olarak “Alloyed” ile üretimlerini gördüğümüz üç elf yüzüğünün hikâyesi -anlaşılan o ki- 16 yüzükten önce üretilerek farklı bir şekilde ele alınıyor. Sauron’un bu üretimde bizzat yer alıyor oluşu çok da benimsenebilecek bir durum değil hâliyle. Dizideki elf yüzüklerinde dair diğer önemli farklılık ise materyalleri. Narya, yani kırmızı renkli yakuta sahip olan yüzük Ring of Fire (Ateş Yüzüğü) ve Vilya, yani mavi renkli safire sahip olan Ring of Air (Hava Yüzüğü) altından gövdeye sahipken; Nenya, yani elmas taşıyan Ring of Water (Su Yüzüğü) mithrilden üretiliyor. Dizide ise tüm yüzükler, sözümona özel güce sahip olan mithrilden üretildikleri için güç yüzüğü hâline geliyorlar. Yüzük üretimine dair hummalı çalışmayı izlerken bileşeni aynı olsa da nasıl bir yüzüğün gümüşi, diğer ikisinin altın rengine sahip olduğu ise merak konusu.

Halbrand’ın Sauron olduğu teorisi doğrulandı

Bölümdeki diğer önemli an ise Halbrand’ın Sauron olduğunun ilan edilmesiydi. Burada dizinin Tolkien metinlerine dair yaptığı yorumlamalarda sınırların zorlandığını görüyoruz. Galadriel ve Halbrand/Sauron arasındaki bağlantı duygusal nitelik kazanıyor. İkili arasında romantik bağ kuruluyor. Galadriel’in alışılmışın dışında, karanlığa daha meyilli dizi versiyonunun, Sauron ile aralarındaki bağlantının temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Başka önemli referans ise Fellowship of the Ring’de Frodo’nun yüzüğü Galadriel’e sunduktan sonra, Elf Lady’sinin karanlıkla olan sınavını izlediğimiz sahne. Nitekim bu sahnedeki sözler, noktasına virgülüne kadar alıntılanmış. Söz konusu repliği bu sefer Halbrand’dan duyuyoruz, Galadriel’i ikna etmek için kuruyor bu cümleleri. 

İkili arasında böylesi bağ kurmayı tercih etmek, Halbrand’a Anakin Skywalker karakterini hatırlatır türden yön kazandırmak; kimi hayranlar tarafından benimsendi kimleri ise son derece karşı bu yoruma. Bu yorumu beğenelim beğenmeyelim, hikâyenin, Galadriel’in Halbrand’ın sadece yanında taşıdığı kesenin üzerindeki sembolden yola çıkarak onu güney insanlarının kralı olduğuna uzun süre gönülden inanması ve Eregion’a ulaştığında ise kısacık araştırmayla yanıldığını fark etmesi şeklinde ilerleyen olay akışıyla aktarılmış olması ne kadar ikna ediciydi peki? Tartışılır…

Tar-Palantir’in ölümü 

Pharazôn’un, Tar-Palantir’in yaklaşan ölümünün ardından gömüleceği görkemli anıt-mezarın inşasından söz ettiği sahne, Númenor’un çöküşünün asıl sebebinin işlendiği bir an aslında. Beceride ve bilgelikte ne kadar ilerleseler de Númenóreanlara çöken, diğer insanlara kıyasla daha uzun ömürle onurlandırılsalar da fani olmanın kederi zamanla Valar’a karşı sevgilerini azaltıyor ve kalplerini karartıyor. Dolayısıyla Pharazôn’un görkemli bir anıt-mezar inşa ettirerek kralın anısını yaşatma çabası, tanıdık bir düşünce şekli. Tabii bu çabasını kendi faniliğiyle yüzleşmesi olarak da görebiliriz. 

Söz konusu proje için ülkenin dört bir yanından mimarlar çağrılıyor ve kralın yanında bir saat geçirerek önerilerin hazırlanması isteniyor. Elendil’in dizi dâhilinde hikâyeye eklenmiş olan kızı Eärien de bunlardan biri. Eärien’in kralın yanında geçirdiği sürede bir şeyler ters gidiyor. Tam da ölüm döşeğinde olan kralın odasında ziyaretçi dışında başka birinin bulunmaması tuhaf diye düşünürken kralın yine atak geçirdiğini görüyoruz. Yardımcı olmaya çalışan Eärien, kral tarafından palantírin bulunduğu odaya yönlendiriliyor. Olayın devamına dair bir şey öğrenemiyoruz. 

Sadece Orta Dünya seferinden dönen Tar-Míriel komutasındaki askerlerin, Númenor’a giriş yaptığında siyah bayraklarla donatılmış şehirle karşılaştığını görüyoruz ve böylece Tar-Palantir’in çoktan öldüğünü anlıyoruz.

Sezona dair

The Rings of Power sezon boyunca, benzer sorular etrafında dolandırdı durdu. Sauron kim? Meteorun içindeki yabancı kim? Üç gizemli gruptakiler kimler, nereden geliyorlar, amaçları ne? Adar kim?… Sezonun ilk beş haftası boyunca ağır tempoda neredeyse ilerlemeyen hikâye anlatımının, son üç bölümde aniden hızlandırıldığı kanısındayım. 

Sözgelimi, sezonun sonunda Sauron’un kimliği açıklandı, güç yüzüklerinin üretim sürecini izledik, ilk orklardan olan karakterle yani Adar ile tanıştık, Orodruin’in aktif hâle gelişini ve Mordor’un çorak topraklarının oluşumunu izledik… Ancak çoğunlukla son üç bölüme sıkışan bu kilit anların, aceleci şekilde ele alındığı kanısındayım. Hızla geçip giden, planlı tempo artışından ziyade sınırlı vakitte sona yaklaşmanın acelesiyle, adetâ koşarak akan sahnelerden ibaretti çoğu. Seyircinin olup bitenleri sindirebilmesi için ilk beş bölüm de ne kadar sağlam bir temel inşa edebildiği ayrıca tartışılır. Son bölüme kadar güç yüzüklerinin bu sezon üretilip üretilmeyeceğini dahi bilmezken; Halbrand’ın elflerin güvenini kazanıp, sinsice aralarına katılması ve böylelikle güç yüzüklerinin yaratılması gibi görece daha uzun zaman alması gereken olaylar dakikalar içinde işlendi ve bitti. 

The Rings of Power hakkında gerek Siyah oyuncuları kadrosuna dâhil etmesi gerek Adar gibi bir karakter üzerinden karanlık tarafın iç dünyasını yansıtması bakımından büyük potansiyeller taşıdığı düşüncesindeydim. Olay örgüsü ve hikâye anlatımında süregelen problemler, olumlu tarafından bakmayı gittikçe güçleştirdi. Dizinin ardındaki sinematografik çalışma kaydadeğer, etkileyici sahneler de var ancak hikâyeye duyulan şüpheyle bir araya geldiğinde ortaya kafa karıştırıcı bir tablo çıkıyor. Rotten Tomatoes gibi bir platformda, dizinin kritik skorunun yüzde 85 seviyesindeyken (Dune gibi aralarında uçurum olduğunu düşündüğüm bir yapımda bu oranın yüzde 82’de kalması düşündürücü), seyirci skorunun yüzde 39’da kalması sanıyorum pek çok şeyi açıklıyor.

İkinci sezonun şimdilik 2024’ten önce seyirciyle buluşmayacağını biliyoruz. Ancak belirtmek gerekir ki ilk The Rings of Power sezonunun topladığı şüphe bulutlarını dağıtmak pek de kolay olmayacak.