“O an”lar ve teşekkürlerle: Roger Federer

24 yıllık benzersiz bir kariyer, benzersiz bir stil, benzersiz bir sporcu portresi. Dünyanın dört bir yanından tenis sporuna ilgi duyan herkesin gözlerini yaşartan bir vedayla kortlara veda etti Roger Federer. Şimdi yaşattıklarını, hissettirdiklerini anımsama ya da daha doğru bir tabirle kutlama zamanı.

Elif Alper (Punto / yazar – yayıncı), Berceste Şeber (Klinik spor psikoloğu), Cem Pekdoğru (Castle Media / yazar – yayıncı), Biçem Kaya (Bant Mag. / yazar) ve Tuğçe Özdenoğlu’na (Anlat Spor Olsun / yazar) favori Federer anlarını sorduk. Bir nevi kısa ve kişisel teşekkür mektuplarıyla çıkageldiler. Tabii ki Federer’le birlikte Rafael Nadal, Serena Williams, Pete Sampras gibi diğer tenis kahramanlarının da kulaklarını çınlatarak…

roger federer madrid
Elif Alper: “Bir ressamın bir tuvale vurduğu fırça darbeleri gibi, bir dansçının figürleri gibi…”

​​Sevdiğiniz sporu canlı izleme fırsatı bulmak, bir sporsever için unutulmayacak duygu kapıları açıyor insana. Televizyondan izlemek detaylara daha çok hâkim olmanızı sağlasa da, o atmosferi solumak ve hayranlıkla izlediğiniz sporcuların aurasına canlı canlı tanık olmak bambaşka bir duygu. Bu yüzden Roger Federer ile ilgili en sevdiğim ânımı düşündüğümde, Mayıs 2012’de Madrid Masters’ta onun etrafına yaydığı o ikonik enerjiye tribünden tanık olduğum gün geliyor aklıma. Hani bazı insanlar odaya girdiği anda varlığı hissedilir ya, Federer onlardan birisi. Ben romantik bir tenis izleyicisiyim ama şimdi yapacağım tarifi ağdalı bir romantizm olarak düşünmeyin, onu canlı izlemiş olan herkesten benzer şeyleri duyabilirsiniz. Federer’i kortta izlemek bir bale gösterisi izlemek gibi, yüksek bir sanatsal zevk veriyor. Bir ressamın bir tuvale vurduğu fırça darbeleri gibi, bir dansçının figürleri gibi… Yaptığı şeyi o kadar kolaymış gibi çabasız, zarif ve kaliteli gösteriyor ki gözlerinizi kırpmak bile istemiyorsunuz.

İşte tam da bu yüzden, veda yolculuğunda olan sporcular için kullanılan “son dans” kalıbı, söz konusu Roger Federer olunca gerçekten de son bir dans gösterisine tanık olacağımızı çağrıştırmıştı. Ve öyle de oldu. Artık Federer ile, hatta tenis ile ilgili en sevdiğim ânım bu gece olacak sanırım. 20 yıldır tenisi biraz fazlaca izleyen birisi olarak, Roger Federer’in veda gecesi kadar özel bir güne bir daha tanıklık edebileceğimizi sanmıyorum. Aslında planlanan bu olmasa da son anda veda turnuvasına dönüşen Laver Cup’ta, kariyeri boyunca en büyük rakipleri olan Rafael Nadal, Novak Djokovic ve Andy Murray ile aynı takımda, gerçek anlamda el ele, omuz omuza, beraber gülerek, beraber ağlayarak yapılan bir veda ve aynı zamanda bu muazzam kariyer için muazzam bir kutlama! Tanık olduğumuz bu geceden unutmayacağım birkaç kare var. Federer’in Nadal’ın elini tuttuğu ve ikisinin de hıçkırıklarla ağladığı sahneyi ben zaten hiç atlatamayacağım sanırım. Eşi Mirka’ya teşekkürü, ona ve çocuklarına sarılıp ağladığı an. Ve bir de Roger, Rafa ve Novak’ın aynı karede, omuzları düşmüş, başları önde görüntüsü… Sadece tenis tarihinin değil, spor tarihinin gelmiş geçmiş en büyükleri arasında isimleri yıllarca kalacak olan bu büyük sporcuların büyüklüğünün nereden geldiğini bir kere daha gördüğümüz bu veda gecesinde ben, bu sporu neden sevdiğimi bir kere daha hatırladım. Rafael Nadal’ın dediği gibi bizden de bir parça gitti, çünkü tenisin en özel anlarının çok çok fazlasında Roger Federer oradaydı.

roger federer istanbul
Berceste Şeber: “Bir sporcunun kendisini başarılarının ötesinde korttaki duruşu, kort dışındaki tutumları ile de var ettiğini kanıtlamış oldu.” 

Roger Federer ile büyüdüm desem çok da büyük veya süslü bir cümle kurmuş olmam. Yaklaşık 14 veya 15 yaşlarındayken Federer’in forehandlerini yüzlerce kez, farklı açılardan ağır çekim izleyerek onu taklit etmeye çalışırdım. Ya da maçlarımda kritik bir servis oyunu oynarken onun servis atarkenki rahat, cool ve akışkan hâlini zihnimde canlandırıp kendimi onun gibi güçlü hissederdim. Kendim profesyonel olarak tenisi bıraktıktan 4 sene sonra ise, 2015 senesinde Federer’i İstanbul’da izlediğimde çocukluğuma verdiğim en güzel hediyelerden birinin de bu olduğunu fark etmiştim. Hiç kuşkusuz, Federer 24 senelik kariyeri boyunca hepimizin hayatına çok farklı boyutlarda, farklı konularda iz bıraktı. Bize spor ve sanatın iç içe geçmiş hâlini yaşatırken aynı zamanda bir sporcunun kendisini başarılarının ötesinde korttaki duruşu, kort dışındaki tutumları ile de var ettiğini kanıtlamış oldu. Kariyerinin kutlamasını, yani vedasını da tüm kariyerine ve olduğu kişiye yakışır şekilde gerçekleştirdi. Bu kadar büyük bir isim olmasına ve bireysel bir spor yapmasına rağmen kariyerini en ezeli rakibi olan Nadal ile birlikte yaptığı çiftler maçı ile sonlandırması da saygının, rekabetin, dostluğun bir arada oluşunun en güzel örneği oldu. Tenise kattıkların ve bize yaşattıkların için sonsuz teşekkürler Federer!

roger federer 2001
Cem Pekdoğru: “Federer’in soylu zarafetini tasvir etmeye çabalarken, 21. yüzyılın en büyük edipleri bile yetersiz kaldıklarını hissediyordu.”

Tenisi Pete Sampras’la sevmiş, onun oynadığı biçimiyle tenise âşık olmuştum. 2001’de son şampiyon unvanıyla döndüğü Wimbledon’da, dördüncü turda karşısında atkuyruklu bir İsviçreli genç bulduğunda ekran başındaydım. 19 yaşındaydı, ilk kez Merkez Kort seyircisinin önüne çıkıyordu ama o günlerde Çorlu’da evinde internet bağlı olmayan bir çocuk bile, Roger Federer’in başarılı junior kariyerine dair birkaç cümle işitmiş olabiliyordu.

İlk sette kazandığı tie-break, final setinin dokuzuncu oyununda kırdığı servis – tüm bu küçük zafer anlarında Federer’in tepkilerini züppece bulduğumu hatırlıyorum. Burnundan kıl aldırmayan, snob birine benziyordu. Maç sonunda sandalyesindeyken döktüğü birkaç damla gözyaşını o an için kaçırmıştım (belki de TRT reklama gitmişti) ama yıllar sonra izlediğimde de Federer’le bir bağ kurmama yetmemişti. Tarafsız sayılmazdım pek tabii ki.

Sampras 2003 yazında emekliliğini resmen açıkladığında, o yılın Amerika Açık galibi Andy Roddick’in saflarına katılmaya karar verdim. Federer’den daha züppe biri olduğunu kolaylıkla söyleyebilirdiniz, Amerikan gençlik dizilerinden fırlamış bir televizyon yıldızı gibi görünüyordu. Roddick’i hiç büyük bir şey kazanırken izleyemedim; 2003 Amerika Açık, özgeçmişindeki ilk ve son Grand Slam zaferi olarak kaldı. Federer’in hükmettiği bir dünyada, yıllarca yan rollere gönül indirmekten başka bir yol bulamadı.

Zirvede tek başına olduğu o yıllarda Federer’in soylu zarafetini tasvir etmeye çabalarken, 21. yüzyılın en büyük edipleri bile yetersiz kaldıklarını hissediyordu. Bu zorlu görevin sonunda birçoğu, kendini “sanatçının bir Roger Federer olarak portresini” çıkarırken buldu. David Foster Wallace ise, neredeyse tanrı katına varmış bir sportif beceriyi ve ustalığı haiz bu türden sporcuları, bir sanatçı yahut zanaatkâr olarak tanımlamak yerine Eski Yunan’a gitmiş ve technē sözcüğünü ödünç almıştı.

Sanatçı Federer, hiçbir zaman favori sanatçılarımdan biri olmadı. Ancak technē’nin spor sahalarında tezahür ettiği anların en üst mertebelerinden birine, 2017 Avustralya Açık finalinde tanık olduğumu düşünüyorum.

Sahne değişiyor. Melbourne’de ezelî-rakibi-ebedî-dostu Rafael Nadal karşısına çıkan Federer, onu gördüğüm ilk gün taktığı bandanayı çoktan çıkarmış. Atkuyruğunun ve göz çevresindeki sivilcelerinin yerini, yakın çekimde HD kameraların kolaylıkla tespit edebildiği kazayakları almış. Ve sanatının zirvesinde, oyuna hükmeden Federer’de pek rastlamadığımız bir tevazuyu da o gün yanında taşımaya karar vermiş. Sadece bir günlüğüne, Nadal’ın forehand’ine güç katacak birkaç saliseyi rakibine bırakmamak adına tamamen farklı bir backhand oyununa geçiyor – imzası olan tek el kesmeler yerine, karşı korta Novak Djokovic’in raketinden çıkmışa benzeyen direkt salvolar yollamayı seçiyor. File önüne ise neredeyse hiç çıkmıyor. Ve sporunun en büyük şampiyonlarından biri olarak, oyununu değiştirmesine imkân veren bu tevazu, Federer’in Nadal’ı beş sete giden bir finalde asla yenemeyeceği mitini yerle yeksan eden, müzelik bir zaferle sonlanıyor.

Wallace’ın meşhur makalesinde bahsettiği Federer Anları’ndan birini seçip öne çıkarmam kolay değil. Ama 2017 Avustralya Açık finalinin ardından YouTube’a girdiğimi ve bir seferliğine Sampras’ı tümüyle görmezden gelip, o atkuyruklu İsviçreliyle yeniden tanışmaya karar verdiğimi hatırlıyorum. Züppe biri değildi, tevazu sahibiydi ve karşısındaki büyük şampiyona saygı duyuyordu. File önü oyununu Sampras’ı seyrederek geliştirdiğine yemin edebilirdiniz. Sadece onun servislerini karşılamaya, yeşil dikdörtgenin sınırları içinde ustasının sorduğu soruları yanıtsız bırakmamaya çalışıyordu. Maç sonunda ağladı bile.

Biçem Kaya: “Kazanılan kupalarla, istatistiklerle anlatmak eksik kalıyor, hatta anlamsızlaşıyor.” 

Not: Bu paragraf sıkı bir Rafa Nadal fanının itirafıdır

Doğrusunu söylemek gerekirse beni Roger Federer hayranı yapan Rafa Nadal oldu. İlk defa bir taraf tutarak izlediğim tenis maçını 13 yaşında, bir yaz günü, sıkıntıdan patlamak üzereyken izlemiştim. 2007’nin yaz sıcağında anneannem ve dedemin televizyonunun ekranına kitlenmiş, tenis dünyasında monarşisini kuran Roger Federer’in, ekselanslarının, oyununa ve tarzına göre daha “kirli” kalan toprak kortta, her lafına bir cevap yetiştiren, o günlerde Hızlı Gonzales lakabını taktığım, Rafa Nadal tarafından açık ara en sevdiğim spor olayı Roland Garros finalinde yenilişi beni derinden etkilemişti. Belirtmeye gerek var, can sıkıntımdan eser dahi kalmamıştı. Nasıl anlatsam, iki oyun, iki zihin birbirini tamamlıyordu, bir diyalektik vardı. Tez vardı ve antitez vardı. Federer servis voleci kraliyet geleneğiyle yabancı topraklarda savaşıyordu. Bu toprakların yerlisi Rafa Nadal ise krala karşı ayaklanan halk gibiydi gözümde. (Sonraları Toprağın Kralı olması tabii ki manidar, ancak tuhaf bir şekilde çelişkili de değil.) Bir taraf âdeta tanrısaldı; bu dünyaya ait değilmişçesine, çabasızmış gibi gösterdi maharetini. Diğer taraf ise tozun toprağın içinde yaralanarak, kanayarak, terleyerek, yıkılıp kalkarak, kendini yeniden inşa ederek oynadı. O maç ikisi için olmasa da benim için müthiş bir şeyin, bir serüvenin başlangıcıydı. Superman Batman’e karşı savaşıyordu ve üstelik yeniliyordu. Nadal ile olan mücadelesi, önceleri neredeyse  maçın tamamına hükmeden, rallide rakibiyle diyaloğa girmeye tenezzül dahi etmeyen bir lordun, puanlarda böylesine ilk defa konuşan, kendini anlatmaya çalışan, kendi savunusunu yapmak durumunda kalan bir tenis efsanesine; kabul ediyorum ki -bu kabul tam olarak 11 yılımı aldı- tüm zamanların en iyisine dönüştürdü Roger Federer’i. Onun tenis zekâsı, sahip olduğu estetik eşsiz ve benzersiz. Kazanılan kupalarla, istatistiklerle anlatmak eksik kalıyor, hatta anlamsızlaşıyor. 2007 sonrası artık bir Federer taraftarıydım. Yıllar boyunca gözümü raketinden ayırmadan saatler harcadım. Bir konuda uzman olmanın gerçekten ne demek olduğunu, oyundan alınan keyfin kimi zaman kupalara zaferlere bedel olduğunu onu izleyerek öğrendim. Ezeli rakibinden ve dostundan alıntı yapmak gerekirse ” Söylenecek çok fazla şey var… Söyleyeceğiz de… ama şimdilik… TEŞEKKÜRLER, Roger”

roger federer serena williams 2019
Tuğçe Özdenoğlu: “Şu an her şeyi unutup baştan izleyebilsek…”

Roger Federer, 20 Grand Slam şampiyonluğu sığdırdığı kariyerine “Mükemmel bir yolculuk oldu. Her şeyi yeniden yaparım” sözleriyle veda etti. Bu sözler yalnızca ekselansları için değil, yaklaşık çeyrek yüzyıla yayılan kariyerinde tüm seyirciler, tenisçiler ve kısacası hepimiz için -spor tarihine geçen- benzersiz bir yolculuktu. Televizyon başında hepimiz yirmi yılın en iyi bölümünde yorulmak bilmeyen rakibi Nadal ile gözyaşı dökerken; Wimbledon’da Pete Sampras’ı mağlup ettiği günden, Fransa Açık şampiyonluğuna, 2017’deki büyük geri dönüşünden, Londra’nın sert ışıklarındaki kusursuz mücadalesine kadar tüm serüvenine “şu an her şeyi unutup baştan izleyebilsek” hissiyle tanıklık ettik.

2019 yılbaşı gününde tenis harikaları Serena Williams ve Roger Federer rakip olarak sahaya çıktı. Kadınlar ve erkekler tenisinde kendi sahalarına ayrı ayrı hükmeden iki süperstar, çiftler maçında karşı karşıya geldi. Geçtiğimiz günlerde Serena Williams’ın vedasının ardından gelen Federer emekliliği beni o maçın heyecanını yaşadığım güne geri götürdü. Maç sonrası bir röportaj sırasında, karşılıklı iltifat alışverişinde bulundukları anlar, Williams ve Federer etkisinin sporun ötesine çoktan geçtiğinin kanıtıydı.

Birkaç hafta arayla veda ettiğimiz tenisin iki büyük ismine, bizlere ilham verdikleri ve oyunu sonsuza kadar değiştirdikleri için teşekkür ederiz.