Arınmış gibi: Ulaş Akşit ile Close up üzerine

Röportaj: Esin Çalışkan

Koffi Kwahulé’nin 2020’de tek erkek oyuncu için yazdığı Close up, tek karakteri Ezekiel’le erkeğin temsil ettiği bütün arketiplere yakın plan alan, seyircisinin baktıkça içine çekildiği bir kuyu gibi. Metin bilinç akışı şeklinde kurgulanmış kaosuna rağmen sahneye titizlikle çeviren Ezgi Çoşkun elinden, harikulade bir rejiyle yönetiliyor. Oyuncusu Ulaş Akşit, âdeta herhangi bir zır deliyi mahcup etmemeye ant içmiş performansıyla bu yıl Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden Yılın Oyuncusu ödülünü aldı. Close up, 24 Kasım’da Bahçe Galata’da yeniden sahnede olacak; biletler burada. Ulaş, 23 Kasım’da prömiyer yapacak Kayıp Adımlar oyununun da kadrosunda yer alıyor, onun detayları da burada.

Ulaş Akşit ile sahnenin seyircisiz kaldığı anlarda başına neler geldiği, zehirli erkeklik performansı ve bedenin gücü gibi pek çok konuyu konuştuk. Bu sıralar, kendi içinde özgün bir dili olan bir bağımsız filmde oynama isteği olduğunu da duyduk. 


“Bazen titriyorum oyun sonrasında, o kadar çok adrenalin salgılıyor ki vücut! Galiba kendimi arınmış gibi hissediyorum.” 

Tiyatrocu bir arkadaşımdan edindiğim Açık Kapı isimli kitabı kurcalıyorum bu sıra. Bakir ve boş bir uzam yoksa taze ve yeni hiçbir deneyim de olanaklı değildir diyor kabaca. Tek kişilik, neredeyse dekorsuz oyunların uzun süre müptelası olduğumu düşününce, sen boş bir sahnede neler hissediyorsun öncelikle? Close-up’ın prova süreci nasıldı?

İlk başta bu boşluk duygusu korkutucu olabiliyor… Kendini güvende hissedemiyorsun. “Ee n’apıcaz şimdi?” gibi sorular aklında dolanıyor. Sonra küçük küçük keşfetmeye başlıyorsun. Bu keşif süreci oldukça heyecanlı hissettirdi. Metni, karakteri, neyi neden söylediğini, ne yaptığını neden yaptığını her oynadığında farklı bir yönden algılamak, algıladığın şeye reaksiyon gösterip geliştirmek muhteşem bir öğrenim alanı. Hokuscorpus’u Ezgi (Çoşkun) ile kurarken amacımız hikâyeyi anlatan, atmosferi yaratan oyuncunun yaratıcılığını ön plana çıkarmaktı. Evet, Koffi Kwahulé oyunları genelde boş ve kapalı bir alana vurgu yapıyor. Biz de yazarın sadelik arayışını takip ettik, pratik olarak da bir arabanın içine koyup götürebileceğimiz dekorlar olması lazımdı. Bu detaylar ile sahnede bavulum, mikrofonum ve ben başbaşayız ve bir arabaya sığdık neyse ki! 

Ezgi de kendi fiziksel tiyatro deneyiminden, öğrendiği metotlardan faydalandı, Peter Brook’un Boş Alanından, Lecoque’un pedagojisinden, Grotowski’nin yoksul tiyatrosundan, beden çalışmalarından, Decroux’nun mim tekniğinden ve organikliğinden, Michael Chekhov’un arketiplerinden ve oyuncu enerjisinden feyz aldık, bunlarla ilgili temrinler yaptık. 

Ayrıca tiyatronun içindeki her şey seyirci için dışındaki yaşamdan daha yoğun gerçekleşiyor gibi. Bu hikâyede de aslında kendini Ezekiel diye tanımlayan bir seri katilin öldürme güdüsünün uzandığı cinayetleri takip ediyoruz, fazlasıyla yoğun bir tecrübe. Senin için nasıl bir yolculuktu böyle kötücül bir karakterin zihninde gezinmek?

İşte bütün bu çalışmaları o yoğunluğu yaratabilmek için yapıyoruz. Psikolojik zihninden çok hareketten yola çıkarak Ezekiel’in duygu durumlarını ve yazarın altını çizdiği kurban, peygamber, katil, oğul, sanatçı ve benzeri arketipleri araştırdık. Örneğin oğul arketipi için anneyi algılamaya yönelik emmek, kavramak, takip etmek gibi eylemlerle daha kolektif bir fiziksel imaj yaratmaya çalıştık.

Gerilimi hiç düşmeyen, tekinsiz, seyircinin sinir uçlarıyla oynayan bir temsil yaratmak ve oyundaki bu tonu ayakta tutabilmek bir oyuncu için ne kadar yorucu? Oyun sonrası seninle konuşurken bize göre çok daha az enkaza dönmüş görünmen biraz haksızlık değil mi misal?

Bazen titriyorum oyun sonrasında, o kadar çok adrenalin salgılıyor ki vücut! Galiba kendimi arınmış gibi hissediyorum. Ezekiel karakteri ile bir sezonu geçti beraberim, karakterle birlikte zaman geçirdikçe derinleştiğin duygular, düşünceler sende çok daha yüzeyde gibi olabiliyor. Bazen çok daha sihirli hissedebiliyorsun, performansımın iyi geçtiği günlerde böyle olabiliyor. Yani farklı bir frekanstan çıkmış gibi geldiğim içindir yanına.:)

Metnin paralel akışı dolayısıyla çocukluğa, gençliğe, ilk anılara uzanan ve karakterin hayata dair bütün deneyimini kirli bir dille ileten dünyasında seni en çok heyecanlandıran şey ne? Ya da bu duygunu oyunda ne perçinliyor? 

Ezekiel kendini güçsüz, yetersiz ve bağımlı hisseden erkeğin duyduğu düşmanlığın dışa vurumu. Annesi tam bir arzu nesnesi. Abisinin annesinin tenine benzeyen bir kadınla beraber olması ve buna Ezekiel’i dâhil etmeye çalışırken bunu onun kutsallarını aşağılayarak yapması Ezekiel’de aşamayacağı bir travma oluşturuyor; annesine ya da abisine yönlendiremediği şiddeti başka kadınlara yönlendiriyor. Babasıyla sorunları var, konuşmuyor. Duygusal olarak hasta, yalnız, heyecan merkezli, endişeli, pişman ve kafası karışık. Bunun yanında çok iyi eğitim almış, bu yüzden kendini çok iyi kamufle ediyor… Kimse onu tanımıyor, başka maskeleri var, toplumda değerli bir yerde belki hukukun koruyabileceği kadar güçlü. Narsist, kibirli, sorumluluk üstlenmeyen biri ve tüm bunların yanında çok ünlü olmak ve yaptığı iğrençliklerini anlatmak adına bir film yapmak için yanıp tutuşan bir şovmen… Ezekiel. İlkel güdüleriyle hareket eden medenileşmiş bir hayvan… Böyle bir bilinçaltını dışa vurmak beni heyecanlandırdı sanırım.

Fiziksel olarak da yapmadığın şeyin kalmadığı, belki bir nevi karakterin meydan okumalarını bedeninin her hâliyle gördüğümüz bir durum var Close-up’ta. Oyunda bedenini bir tür deney alanın olarak görüyor musun, doğaçladığın yerler var mı?

Bedenin kendini açması, ifşa etmesi, meydan okuması, kışkırtması ve aşırı olması oyuna başlarken amaçlarımızdandı. Bununla ilgili yine Ezgi’nin provalarda özellikle üstünde durduğu bedenle düşünmek, dinlemek, duyarlılığını geliştirmek; bir imge yaratabilmek, fiziksel olarak belirgin olanı öne çıkarmak için çok fazla egzersiz yaptık. Bir yerde ‘Her oyun disipline edilmiş bir doğaçlamadır.’ diye bir cümle okumuştum. 

İsminden de anlaşılacağı gibi erkeğin temsil ettiği bedensel, cinsel ve ruhsal her türlü şiddet arketiplerine yakın plan duran oyunun, kolektif bir tür yüzleşme alanı yaratması hakkında sen neler söylersin? 

Erkek egemen olduğu sürece bedensel, cinsel ve ruhsal her türlü şiddetin devam edeceği vurgusunu yapıyor bence yazar. Şiddet kural koyucu erkek davranışının bir türü. Kabil’i Yetiştirmek kitabı, “Kabil’i sil baştan yetiştirip, bu sefer ihtiyaç duyduğu duygusal farkındalığını da kazandırmamız mümkün mü?” diye soruyor örneğin. Benim de bunlar üzerine düşündüğüm bir süreç oldu. Ya da Grotowski, Yoksul Tiyatroya Doğru’da tiyatroyu özellikle elle tutulur, şehvetli yönü ile bir kışkırtma yeri, oyuncunun kendisine ve dolaylı olarak diğer insanlara karşı koyduğu bir meydan okuma olarak görüyor. Tiyatro kalıplaşmış vizyonumuzu, geleneksel duygu ve geleneklerimizi, yargı standartlarımızı aşmamıza izin verdiğinde bir anlam taşır diyor. Koffi’nin yapmak istediği de biraz bu sanırım…

Son olarak bu metin özelinde üzerinde çalıştığın, okuduğun kaynaklar oldu mu? Geçmişten de olabilir, bize aklından çıkmayan bir temsil önersen o ne olurdu?

The House That Jack Built, Mindhunter, Bir Katilin İfadeleri: Ted Bundy, Funny Games