Vanishing Twin, Fran Lobo ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Zeynep Naz Günsal

Vanishing Twin, zamanın yok olduğu yeni bir fantezi alanına çağırıyor. Fran Lobo ilk albümünde sevgi bağımlılığını kurcalıyor, Osees yine yaptı yapacağını.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

TEKLİ: Vanishing Twin – Marbles
(Fire Records)

Haberler iyi: Canımız Vanishing Twin’imiz 6 Ekim’de, sekiz yeni şarkısını bir araya getiren Afternoon X adlı bir koleksiyonla geri dönüyor. Ortalama iki yılda bir yayımladığı albümler öncesinde birkaç tadımlık fırlatmak dışında teklilerle pek işi olmadığı için her kaydında dinleyicilerinin özlem ve heyecanını katlayan Londralı kolektif, progresif bir groove kökünden serpilen son numarası “Marbles”ta da zamanın yok olduğu yeni bir fantezi alanına çağırıyor. Sanki doğal bir huşu ânıyla gergin bir ayin arasında gidip gelen zihnin cızırtıları duyuluyor. 

TEKLİ: The Drums – Isolette
(Anti Records)

Bahar aylarından beri teklilerinin ardı arkası kesilmeyen Jonny Pierce, maharetlice mutlu bir şarkı kılığına bürünmüş yeni teklisinde çok spesifik bir yalnızlıktan bahsediyor. Doğumu kendi rızasının dışında başlatılan, dünyaya geldiği anda annesiyle beraber olmak yerine inkübatöre alınan Pierce, annesinin doğum sırasındaki travmasının kendisine geçtiğini düşünüyormuş. Annesiyle yaşadığı hem duygusal hem fiziksel kopukluğun hayatındaki güncel izdüşümleri hakkında çokça kafa yoran müzisyen, doğduğunda yerleştirildiği “Isolette”e geri dönüyor şarkısında. 

TEKLİ: Irreversible Entanglements – Our Land Back
(Impulse!)

Siyah direnişinin yaktığı ateşi fırtınalı müziğiyle harlayan serbest caz kolektifi Irreversible Entanglements 8 Eylül’de, 1960’lardan bu yana cazın akışına yön veren etiket Impulse! çatısı altından ilk kez bir koleksiyon yayımlayacak. Albümden düşen ikinci tekli, gruptan alışkın olduğumuz enstrümantal kaosun lezzetini fazlasıyla vererek açılıyor; Camae Ayewa namıdiğer Moor Mother’ın ikinci yarıda döngüsel bir melodik zeminin üzerinde yükselen spoken word katkılarıyla insanı durduk yere güçlü hissettiriyor. Zira “topraklarından mahrum bırakılan ve geri dönme hakları ellerinden alınan halkların kendi kaderini tayin etme mücadelesine dair bir marş” olarak kurgulanmış “Our Land Back”. 

ALBÜM: Fran Lobo – Burning, It Feels Like
(Heavenly Recordings)

Londralı besteci Fran Lobo’nun ilk uzunçaları. Ortaya çıkışı, müzisyenin terapi seanslarına ve kendisinin “sevgi bağımlılığı” olarak tanımladığı konuyu kurcalamasına dayanıyor. İçeride karşılaşabileceğiniz bazı şeyleri sıralayacak olursak: Sersemletici punk enerjisi, eşlik edilesi yoğun duygulu vokaller, masaj etkisi yapan synthesizer partisyonları, 90’ları yaşatan trip-hop hislenimleri, alabildiğine zengin bir orkestrasyon… Ve çok çok çok daha fazlası. Yılın en çarpıcı çıkışlarından biri Burning, It Feels Like. Gerçekten bir yangın gibi! 

TEKLİ: Alabaster DePlume & Donna Thompson – Naked Like Water 
(International Anthem)

Son albümü GOLD’u, müzisyen arkadaşlarıyla birlikte Londra’daki Total Refreshment Centre’da geçirdiği birkaç haftalık doğaçlama seansları esnasında kaydeden sonik terapist Alabaster DePlume, koleksiyona giremeyen kesitleri bir daha elden geçirerek yeni bir uzunçalara dönüştürdü. 8 Eylül’de yayımlanacak Come With Fierce Grace’ten son ipucu olarak dinlemeye açılan “Naked Like Water”, davulcu / vokalist Donna Thompson’ın hacimli sesinin de etkisiyle adına yaraşır hislere sürüklüyor dinleyeni. Sıfatlar çeşitlenebilir: Su gibi çıplak, akışkan, ferah, sonsuz, özgür…

EP: Tash Sultana – SUGAR EP.
(Lonely Lands Records)

On parmağında on marifet Tash Sultana yeni kısaçalarında, 2021 çıkışlı albümü Terra Firma’nın ardından ilişkileri, anlam arayışları, müzikle bağı gibi konulara; kısacası hayatında olup bitenlere dönüp bakıyor. Şarkılarının bestesi, kaydı, çoğu zaman mix ve masteringiyle de bizzat kendisinin uğraştığını bilmeyen insanlardan “Gitaristin kim?” gibi sorular almaktan bıkan müzisyen bu kayıtlarla en çok da DIY (Kendin yap) felsefesini benimsediğinin altını çizmek istiyor. Yer yer pop, yer yer Sultana’dan alıştığımız R&B rüzgârlarıyla dolu EP’de ilham verici riffler ve klavye yürüyüşleri olsa da en çok parlayan element her seferinde olduğu gibi yine vokaller.

ALBÜM: Osees – Intercepted Message
(In The Red Records)

John Dwyer ve ekibinin şimdiye kadarki en motorik yahut sürüşlü albümlerinden biri olan, arada neredeyse bir yol albümü gibi de tınlayan Intercepted Message, davulcular Dan Rincon ve Paul Quattrone’nin yanı sıra grubun Bandcamp sayfasında “klavye gurusu” tabiriyle anılan Tom Dolas’ın ve basçı Tim Hellman’ın tümüyle formlarında oldukları alayına garaj, alayına synth-punk bir uzunçalar. Dwyer’ın müzikal kahramanları CAN ve DEVO’dan etkilerin, farklı alt türlerin net ama incelikle aktarıldığı zımba gibi bir albüm. Grup Orc (2017), Smote Reverser (2018) ve Face Stabber (2019) gibi LP’lerinin oluşturduğu lore dönemini çoktan geride bırakmış olsa da hiç olmağı kadar epik duyuluyor. 

Dünya kurgusu yaratma meyline zaten aşina olduğumuz Dwyer’ın böylesine dolu aranjmanlarla dahi yaratabildiği atmosfer ve sinematik enerji, albümün A tarafında atakta, B tarafında ise salınımda denebilir. İçgüdüsel ama nokta atışı seçimlerle süper bir akışa sahip olan kayıtlar ustalıkla fakat çabasızca kurgulanmış. WTF anı “Always At Night”, bunun üzerine trollenip trollenmediğimizi sorgulatarak eklenen 80’ler pop etkili “LADWP Hold” dışında yüksek ve esprili olduğu kadar içten yapılmış bir albüm. Nitekim John Dwyer da böyle bir insan zaten, bildiğiniz dâhi ama bunu artiküle etmeye ihtiyacı yok ki, yapıyor sadece. İcrası dolu olmasına rağmen hiçbir zaman zorlama gelmeyen bir grup ve müzisyen, hep deneyen, hep değişen… 

TEKLİ: The Chemical Brothers – Skipping Like a Stone (feat. Beck)
(Virgin EMI)

Birleşik Krallık’ın dans müziği kahramanları Tom Rowlands ve Ed Simons, 2019 tarihli son albüm No Geography’de IDM’den tropicana’ya uzanan geniş bir skalaya yayılmıştı. Sıradaki uzunçalar For That Beautiful Feeling’den dinlediğimiz son tekli de tek parçaya çeşitli estetikleri sığdırmayı başaran bir electronica güzelliği. Yanlarına en son 2015’te birlikte stüdyoya girdikleri Beck’i de alan The Chemical Brothers, önümüzdeki aylarda bir retrospektif kitap da yayımlayacak. Yeni albüm için de 8 Eylül’ü bekliyoruz.

TEKLİ: The National – Space Invader / Alphabet City
(4AD)

Nisan ayında dokuzuncu stüdyo albümünü yayımlayan grup, kayıt süresinde doğan ama içeriye girmeyen şarkılarından iki tanesini geçtiğimiz hafta peş peşe fırlattı. Uzun zamandır konserlerinde çaldıkları “Space Invader” kaçırılan şanslar, bir türlü peşi bırakılmayan ihtimallerden bahsederken, üçüncü dakikanın ortasından itibaren hızlanan enstrümanlarla “Acaba umutlu bir yere mi gidiyor?” diye düşündürse de sadece cevaplanmayan soruların yoğunluğunu arttırıp sona eriyor. “Alphabet City” ise insanı hızlıca içine çeken ama kalp kırıklığıyla bırakan, pişman birinin ağzından eski bir âşığa, eski bir hayata yazılmış bir parça. Hikâyede boşluğunu dolduramadığımız detaylarıyla sürekli dönüp arkamıza bakmayı isteten, gittikçe daha aceleci olan bir beste. “Bütün yalnızlığın cüzdanında saklı” diyor.

TEKLİ: Melted – İnek Bokundan Reenkarnasyon
(33 Q∴ S∴)

Ankaralı post-hardcore / garage punk grubu Melted, 2023’teki ilk teklisiyle aramızda. Kendilerinden daha önce de duyduğumuz gibi kişisel olduğu kadar toplumsal konu başlıklarını da masaya yatırmaya devam ediyor dörtlü. Bu kez yeniden doğuş konseptine alaycı ve eleştirel bir yerden bakmışlar. Ayrıca şarkıyı bugünlerde sıcaklarla mücadele eden herkese adamışlar: “Bu sefer farklı bir şeyler denedik ve terlediğinizde bu şarkıyı dinleme ihtiyacı duymanızı istedik.”

ALBÜM: Shamir – Homo Anxietatem
(Kill Rock Stars)

Müzikal yolculuğu boyunca cinsiyet klişelerini alt üst etme yoluna baş koyan Shamir, dokuzuncu stüdyo albümüne giden yolu şöyle anlatıyor: “Kronik olarak istikrarsız bir yaşam süren biri, sağlam bir zemin bulduğunda ne olur? Mükemmel bir pop-punk-rock albümü ortaya çıkarır.” Hayatını yavaşlatması sayesinde anlamını bulmuş içe dönük sözleri ve endüstriyel tınılarla arasına koyduğu mesafenin alan açtığı yalınlık, yeni bir Shamir ile tanıştırıyor dinleyeni.

TEKLİ: GAIKA – GUNZ
(Big Dada)

GAIKA’ya göre şimdiye kadar yaptığı en iyi albümdeki, şimdiye kadar yaptığı en iyi şarkı. “GUNZ”, çekimleri Londra’da Jessica Au tarafından yapılmış ve GAIKA tarafından yönetilip editlenmiş canlı bir performans videosuyla beraber yayımlandı. Videoda (ve şarkıda) müzisyene davulda Haruna Jebak eşlik ediyor. Bir 90’lar film müziği hissi veren grunge esintili parça, synth dokunuşlarıyla zenginleşiyor.

TEKLİ: DJ Shadow – Ozone Scraper
(Mass Appeal/Liquid Amber)

Kaliforniyalı emektar elektronikçinin ekim sonu yayımlanacak Action Adventure uzunçalarından, adı ve çağrıştırdığı enerjiyle uyumlu yeni teklisi. Hızlı, sürüşlü temposu ve synth’iyle zihinlerde canlandırdığı neon retro uzay imajlarıyla uyandırıcı etkide doğrudan, muntazam ve yalın denebilecek bir parça. a-ha klasiği “Take On Me”ye bir övgü mü dedirten girişinin ardından çok da oyalanmadan mod değiştirip başladığı yere geri dönen cinsten. Stefano Ottaviano imzalı klibi ise püfür püfür, biraz da hüzünlü.

TEKLİ: Gaye Su Akyol – Love Buzz / Böyle Olur Mu
(Sub Pop)

Sub Pop Singles Club serisinin yeni halkasında iki sıfır kilometre Gaye Su Akyol kaydı var. Parçalardan ilki, geniş kitleler tarafından Nirvana’nın çıkış albümünde yer alan yorumuyla tanınan bir klasik. “Love Buzz”ı Anadolu pop titreşimleriyle yeniden hayal ederken Türkçe vokaller de eklemiş Akyol. İkinci parça ise “Böyle Olur Mu”, Adnan Varveren’in 1970’lere tarihlenen bestesi. Fatih Akın’ın Crossing The Bridge filminde Nur Ceylan yorumuyla dinlemiş olabilirsiniz. Bol reverblü vokallerle birlikte elektro bağlama da spot ışıklarında.

ALBÜM: Diners – DOMINO
(Bar None Records)

Los Angeles merkezli Blue Broderick’in yeni albümü. Havalı açılış şarkısını en iyi müzisyenin kendisi anlatmış: “Working On My Dreams”, distorted power akorları ve temiz duyulmayan baslarla ayarlanmış iç ve dış huzur üzerine biraz tutarsız bir saçmalıktır. Müziğe tezat yaratmak için tüm vokalleri hızlandırarak onlara daha tatlı ve mutlu bir hava kazandırdık.” Takip eden dokuz parçasıyla daha ayağa kaldıran bir koleksiyon DOMINO.

TEKLİ: Orson Wilds – Gin & Tonic
(Take This To Heart Records)

Grubun 15 Eylül’e tarih verilen kısaçalarına doğru adım adım yaklaşırken ikinci tekli de yayında. Açılış cümlesinden itibaren başarısızlık ve yetersizlik hisleri üzerinden çok dürüst ve savunmasız bir tavırla mental zorluklarla baş etmenin çeşitli – yine kişinin kendine zarar verdiği- yolları keşfediliyor. Orson Wilds’ın ilk defa The Front Bottoms ve Grouplove gibi ekiplerin prodüktörü Mike Sapone ile çalıştığı yeni EP’de yer alan şarkı, basit bir gitar melodisiyle açılıp emo ve folk punk sularına doğru akıyor. François Truffaut’nun 1959 filmli The 400 Blows’dan kesitler kullanılarak bir araya getirilmiş bir video klibine de bir göz atın deriz. 

TEKLİ: CHVRCHES – Manhattan
(Vertigo Berlin) 

2013 tarihli çıkış albümü The Bones of What You Believe’in 10. yılı için bir reissue yayımlayacağını duyuran ChCRCHES bu yeni kayıtta dinleyicilerine önceden duymadıkları dört şarkı da hediye edecek; “Manhattan” bunlardan ilki. Grubun kendi üslubunu bulmasında esansiyel bir rol oynayan şarkı, Iain Cook ve Martin Doherty’nin 2011’de ilk defa bir stüdyoda buluşup sampling ve vokallerle oynamalarının bir sonucuymuş. Sözleri için ilhamı ise ilk nükleer silahın bulunduğu Manhattan Projesi’nin onlarda uyandırdığı apokaliptik imge dünyasından almışlar.

ALBÜM: Margaret Glaspy – Echo the Diamond
(ATO Records)

Üçüncü albümünde Margaret Glaspy’nin aynı anda çok iyi bir gitarist ve içgörüsü gelişmiş bir söz yazarı olduğunu, bütün yetenek ve deneyimlerini birleştirdiğinde ortaya epey başarılı bir kayıt çıkardığını görüyoruz. Pandemide çok fazla Pearl Jam dinlemesinden kalan izleri bulabileceğiniz açılış şarkısı “Act Natural”da, birine vurulduğunuz ilk zamanlarda her detayına bayılmaktan gelen öforik hâli deneyimlerken az sonra, albümün belki de en parlak ânı “Female Brain” geliyor. Hem müzik endüstrisinde hem de evrensel boyutta, bir kadın olarak var olduğu için yaşadığı küçük görülme, ciddiye alınmama gibi sosyal gerçeklerle ilgili sinirli olduğu kadar ironik ve komik bir parça bu. Kayıtlar boyunca şarkıların ilk hâllerine sadık kalmaya çalışmış, stüdyodada her şeyin mükemmel olmasındansa hatalı da olsa dürüst duyulmasını istemiş Glaspy. Yasla ilgili olan “Memories”i ise hakkında duyduğu acıdan dolayı yalnızca bir kere baştan sonra söyleyebilmiş ve albümde de o hâli yerini almış.

TEKLİ: Bam Bam Bam – Pembe Molotof
(Bağımsız)

Ankara’dan esen punk rüzgârı, bu kez pembe bir molotof çarpıyor yüzümüze. Tam gaz titreşen gitarların enerjisiyle zamlı marketler, yasaklar, baskılarla dolu bir yerde korkutan kalelere tekme atanların hikâyesi bu. Şarkıya bir girince çıkması zor oluyor; bir süre etrafta “Tir tir titre korkudan titre”diye gezmeniz muhtemel. Kapak görseli Astro Dehan’dan.

ALBÜM: Blake Mills – Jelly Road
(Verve)

Enstrümancılığının yanı sıra prodüksiyon yetenekleriyle de aranan Blake Mills’in Chris Weisman etkili son solo işi, en sıkı albümü. Blake Mills ile yeni tanışıyorsanız bu, doğru bir zaman. Jelly Road sakin gecelerde size rahatlıkla eşlik edebilecek ve nöron bağlantılarınızı artırabilme kapasitesine sahip bir koleksiyon. Mills de günümüzde yaşayan en iyi gitaristlerden.

TEKLİ: Pure Bathing Culture – The Memento
(Bağımsız)

Chalice adını taşıyacak yeni Pure Bathing Culture koleksiyonu 10 Kasım’da yayımlanacak.Yoldaki albümden dinlemeye açılan ilk parça “The Memento”, reverb kullanımından vokal melodilerine, bir 90’lar yokuşuna savuruyor. Sarah Versprille’nin hem coşkulu söyleşisi düşsel yankılanmalarla etrafı sarıyor parçanın nakaratında. Bahsi geçen ışık arayışının ne güzel bir tasviri ama!

ALBÜM: Theravada & Zoomo – Waste Management
(RRC Music Co.)

Sakin, doygun ve sadedinde, chill bir hip hop ortaklığıyla listemize teşrif eden New York’lu rapçi Theravada ve Bed-Stuy’da yerleşik prodüktör Zoomo’nun neredeyse 20 dakikalık albümü Waste Management, çığır açmasa da iyi düşünülmüş ve üretilmiş, teması güçlü bir proje. Madlib estetiğinde denebilecek, tüm atmosferi ve dokusuyla Brooklyn’i mesken edinmiş, tümüyle.

TEKLİ: Kristin Hersh – Constance Street
(Fire Records)

Sıradaki albümü Clear Pond Road’dan bu üçüncü tadımlık, Throwing Muses ve 50FootWave gibi grupların yanı sıra neredeyse 30 yıllık solo kariyeri yoluyla belki alt folk gibi bir tamlamayla tanımlanabilecek bir alt türün şekil almasında önemli bir rol oynamış Hersh’ün betimleyici, çağrışımsal ve panoramik lirizmine geri çağırır nitelikte. Gizemli, pastoral parça albümden “Ms Haha” ile “Dandelion”a benzer olarak tanıdık ve hatta nostaljik fakat Hersh’in kendi varlığı ile daima ayrıksı gelen bir sese sahip.

TEKLİ: Roosevelt – Rising
(Counter Records)

House beatleri ve pop melodilerini buluşturan parça, yer yer jenerik tınlasa da dinleyici sarıp sarmalayan bir coşkuya sahip. “Rising”in ilk demolarını turne sırasında yollarda hazırlamış Roosevelt. Sürekli yükselen ses aralıklarıyla oluşturduğu akor dizisinden yola çıkarak demosuna bu ismi vermiş. Dönüp tekrar bu parçayla ilgilenmeye başladığında kaleminden dökülen kelimelerin de tematik olarak prodüksiyonla uyum içinde bir öfori yarattığını fark etmiş.