3 soru: Emine Gözde Sevim

Türkiye’deki foto muhabirlik çalışmalarıyla tüm dünyanın dikkatini çeken, Homeland Delirium ile Magnum Foundation’dan Türkiye’den destek alan ilk kadın fotoğrafçı olan Emine Gözde Sevim ile işleri ve fotoğraf dünyası üzerine sohbet ettik.

Röp: Öncü Hrant Gültekin

2-eminesevim-embed-dscf1377
10-eminesevim-homedel-_dsf1397

“…beni buralara taşıyan hep ana akım medya ve foto muhabirlikte gördüklerimin, oradaki hayatı anlamakta beni tatmin etmemesi olmuştur.”

Orta Doğu’da “Arap Baharı” diye adlandırılan sürecin içerisinde olayları tam kalbinden izleme fırsatın oldu. Oradaki izlenimlerin seni foto muhabirliğin kalıplarını sorgulamaya itti mi? Foto muhabirler ve editörler üzerinden dünyaya servis edilen görsellerde problemli bulduğun noktalar var mi?

Aslında gerek Afganistan, gerek Israil ve Filistin ya da Mısır çalışmam olsun, beni buralara taşıyan hep ana akım medya ve foto muhabirlikte gördüklerimin, oradaki hayatı anlamakta beni tatmin etmemesi olmuştur. O yerlerin tasviri var, evet ama orda olmak, nefesini hissetmek bambaşka benim için. Merakım vesile ve bu hikâyelerin bir şekilde kaydını tutmak da araç oldu benim için. Fotoğraf, gerek foto muhabirlik olsun, gerekse daha konsept bazlı “fine art” (ki ben bu ayrımları kesinlikle kabul etmiyorum), maalesef bir kısır döngü içinde. Çok fazla fotoğraf gördüğümüz bir çağdayız ve bu bir yandan fotoğrafı demokratikleştirirken; düşünmeden, hissetmeden ilerlediğimiz hissini veriyor. Bir yandan çok güzel işler var ama aynı zamanda tekrar, kopyacılık, basitleştirmeye çalışmak da var tabii ki. Ama şahsen kendi işimi üretirken bunları düşünmemeye çalışıyorum. Sadece ilham için, belki de bu sebeple, fotoğrafa değil sinemaya ya da müziğe dönüyorum.

5-eminesevim-homedel-_dsf2368
25-eminesevim-homedel-img_6820
9-eminesevim-homedel-_dsf2065

“…bir sonraki çalışmamda hem teknik hem estetik hem konsept açısından umuyorum içinde bulunduğum gerçeklerin içinde harmanlanarak yeniden keşfedeceğim her şeyi.”

Fotoğraflarına baktığımız zaman tipik foto muhabirlik mesafesinin bazen belgesel fotoğrafta görmeye alışkın olunan sakin ve durağan bir görsel dile kaydığını gözlemleyebiliyoruz. Web sitendeki en güncel çalışman olan Homeland Delirium ise tam anlamıyla kendi görsel dilini yerle bir ettiğin çok kişisel bir tarz ortaya koyuyor. Bunun sebebi kariyerindeki kronolojik gelişimle mi alakalı yoksa konunun kendisine olan kişisel bağınla mı?

İşlerime başlarken ta en başından kendimi yaptığım çalışmanın içeriğine bırakmaya çalışıyorum. Çalışmanın gerek görsel dili olsun, gerekse konusu bu şekilde gelişiyor benim için. İnanmıyorum geçmişten gelen kalıplara. Tabii ki biraz daha deneyim kazanmam ve hislerime güvendikçe daha da beni hiç tanımayan kişilerle işlerim sayesinde iletişim kurabildiğimi görmek bu hislerime olan güvenimi artırıyor ve dolayısıyla belki daha fazla risk alıyorum.

Homeland Delirium son çalışmam olarak, evet, bu anlamda en son bulunduğum noktayı gösteriyor. Ama bir sonraki çalışmamda ve hikâyeler anlatmaya devam ettiğim sürece hem teknik, hem estetik hem konsept açısından umuyorum ki içinde bulunduğum gerçeklerin içinde harmanlanarak yeniden keşfedeceğim her şeyi.

eminesevim-zendegi-3
eminesevim-fireandstones-3
eminesevim-fireandstones-6

“Zannediyorum hepimiz başı kapalı kadın ve başı açık kadını aynı karede, Türkiye’nin doğu ile batının birleştiği yer olduğunun sembolü olarak görmüşüzdür.”

Orta Doğunun (Kuzey Afrika dahil) güncel durumu ile ilgili dünyada üretilen fotoğraflar arasında bir ilişki görüyor musun? Sence Türkiye, Orta Doğuya oryantalist bir bakış açısı ile mi yaklaşıyor? Sence o bölgeleri, insanları ve kültürleri yeterince tanıyor muyuz?

Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da genel olarak süregelen çatışma hâlinin maalesef bu coğrafyayı ve insanlarını bir şekilde anlatma meyli doğurduğunu düşünüyorum. Türkiye de bu oryantalist yaklaşımdan payını alıyor maalesef. Zannediyorum hepimiz başı kapalı kadın ve başı açık kadını aynı karede, Türkiye’nin doğu ile batının birleştiği yer olduğunun sembolü olarak görmüşüzdür. Maalesef ancak basit sembollere bağlı ifadelerin anlaşılabileceği düşüncesine yönelik bu yaklaşım. Ama tarihin ilerleyişi ile sanat bu işleri mutlak eliyor. Zamanın testinde başarılı olan işler bir yandan bir zamandaki bir grup insanları anlatırken, öte yandan zamanın ötesinde, evrensel bir dünyayı anlatıyor. Bu şekilde çalışmalar gerek Orta Doğu olsun, gerekse diğer coğrafyalarda devam ediyor. Ancak, -ki kendi deneyimimden biliyorum-, müzeler, galeriler ve koleksiyoncular, risk almak, üreten ya da tüketen olarak beklenen kriterleri kırmak maalesef çok da kolay değil. Zaman alıyor ve inanılmaz derecede, hem maddi hem manevi rüzgarlara karşı dayanıklılık gerektiriyor. Belki de bu yüzden bu tarz işleri görmek çok mümkün olmuyor ama yine de var olduğunu düşünüyorum. Özellikle Orta Doğu’da sanat ortamı çok üretken ve samimi. Bu anlamda bir şekilde bu coğrafyanın da tanınacağını düşünüyorum. Genel olarak biraz daha meraklı olsak -ki bu da basit cevaplar aramamaktan geliyor zannediyorum… Aslında görülecek, öğrenilecek bir şey çok da uzağımızda değil, özellikle de internet çağında.

19-eminesevim-embed-dscf1373