Westworld: Hiçbir “askiliğin” çıkmayacağı yer
Ağızlarda kekremsi bir tat bırakan 2016 yılının bizlere sunduğu nadir heyecan verici haftalık rutinlerden biri, Ekim ayından Aralık başına kadar Pazartesileri başına oturduğumuz Westworld bölümleri oldu sanki. Bu aralar beyaz perdelere ve kara aynalara düşen yapay zekâ hikâyelerinin her biri kendi başına ilginç efendi-köle ilişkileri ile dolu. 2015’te Ex Machina ve Chappie, 2016’da Westworld izledik, 2017’de ise Blade Runner 2049‘ı izlemek için sabırsızlanıyoruz. Konu robotlar ve efendi-köle ilişkileri olunca ister istemez güç-iktidar ile bilim-teknolojiyi bir araya getiren eleştirel okumalara müsait bir zemin oluşuyor. Bu eleştirel okumalardan dikkatimizi çeken bir örneği biz de Türkçe’ye kazandırdık.
Yazı: Joanna Radin – Çeviri: Mehmet Ekinci – İllüstrasyon: Selin Çınar
Westworld’ün inşa ettiği bilim kurgusal dünyada dakika başı ortaya çıkan teknik aksaklıkları “glitch” kavramı üzerinden okuyan bilim ve tıp tarihçisi Joanna Radin, sanat, siyaset ya da teknoloji alanlarında canımızı sıkan, keyfimizi kaçıran arızaları yeniden düşünmemiz gerektiğini söylüyor. Yale Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Joanna Radin’in aşağıdaki yazısı 12 Aralık 2016’da New York çıkışlı The New Inquiry dergisinde yayımlandı.
(Dikkat! Spoiler içermektedir.)
HBO diyarı Westworld‘deki glitch’ler (kısa süreli teknik arızalar), bize içinde yaşadığımız dünyanın arızalarına dair bir şeyler söylüyor olabilir…
Perşembenin gelişini nasıl oldu da çarşambadan göremedik? New York Times‘ın adını koyduğu haliyle, Trump’ın zaferi bir glitch’ten mi ibaret? Ya da Amerikan siyasi hayatının kadın düşmanlığı, ırkçılık ve göçmen karşıtlığı kodları ile dolu olduğu olduğunu Amerikalı liberaller bunca zaman sırf keyifleri kaçmasın diye pek düşünmek istemediler mi?
Şayet şu an içinde bulunduğumuz alternatif geleceğe nasıl vardığımıza dair ciddi bir hesaplaşma içine girmek istiyorsak, medyadaki haberler yerine başka kaynaklara başvurmakta fayda olabilir. Bu konuda bize tam zamanında sunulmuş bir çalışma var: İnsanlar ve onların en derin arzularını tatmin etmeleri için yaratılmış androidler arasında kurulu iktidar düzeni kontrolden çıktıktan sonra neler olabileceğini bizlere anlatan HBO dizisi Westworld.
İzleyici kitlesi için Westworld, ilk bakışta teknolojinin son ürünü bir eğlence parkından ibaret. Parkın yerlileri olan robotlar, onları gözetim altında tutan insanlar tarafından “ev sahipleri” olarak anılıyor. Hikâye ilerledikçe, söz konusu ev sahiplerinin, sanal gerçeklik iliklerine işlesin diye parka gelen insanlara baş döndürücü ama sözüm ona zararsız turlar sunan özel hikâye veya “döngülerin” yapay zekalı aktörleri olarak programlandığını öğreniyoruz. Kurgusal bir geçmişi varsayımsal bir geleceğe dönüştüren Westworld, var olan dijital dünyanın sınırlarının üstünü geride bırakılmış bir geçmişe duyulan özlemle örtüyor. Diğer bir deyişle Westworld, modern toplum sakinlerine farklı bir tür dünyada yaşamanın nasıl bir şey olduğunu deneyimleme imkânı sunuyor.
Bu düzen, Westworld’ün insan ziyaretçileri ve belki de android ev sahipleri için bile bir eğlence kaynağı. Ta ki bu deneyim bir oyun olmaktan çıkıp işler ciddiye binene kadar… Ev sahiplerinde birtakım tikler ve kekelemeler başlayınca, onların bakımından sorumlu teknisyenler sorunun rutin ama öngörülemeyen ve de az biraz kurcalama ile tamir edilebileceği düşünülen bir hatalı sinyalden, yani bir glitch’ten kaynaklandığını düşünüyorlar.
Bahsi geçen glitch’lerin görünenden çok daha büyük ve sinsi bir işlev bozukluğunun habercisi olduğu fark edildiğinde, ev sahipleri de dahil herkes için iş işten geçmiş oluyor. Westworld, büyük ölçekli teknolojik sistemler çöktüğünde, ne tür yeni toplumsal yapıların ortaya çıkabileceğini işleyen harika bir çalışma. Anlıyoruz ki glitch, sistemdeki hatanın kökenine işaret eden bir emare değil, tam tersine hata verdiği düşünülen sistemin üzerine kurulu olduğu varsayımları anlamaya dair bir başlangıç noktası.
HBO dizisi Westworld ile aynı ismi taşıyan 1973 yapımı filmin senarist ve yönetmeni olan bilim kurgu yazarı Michael Crichton’ın kariyerinin gidişatını bu eleştirel bakış açısı belirlemiştir. İşlerin bir noktadan sonra olağanüstü biçimde ters gitmediği bir Michael Crichton romanı henüz okumadım. Örneğin, kendi parçalarını birleştirme yeteneğine sahip olan nanorobotların uğradıkları mutasyon sonucu, onları yaratan insanlara savaş açtığı Prey. Ya da geçmişe seyahat etme imkânı sunması için geliştirilen bir zaman makinesinin istenmeyen değişiklikler sonucu bugünü tehlikeye attığı Timeline. Veya insan eliyle yaratılan dinozorların geçirdikleri başkalaşım sonucu içine doğdukları dünyadaki her şeyi alt üst ettikleri, Crichton’ın en çok bilinen kitabı Jurassic Park. Bu üç örnek de Crichton’ın klasik formülüne işaret ediyor: Bir grup bilim uzmanı, makine ve glitch’i bir araya getir, satış rekorları kıracak öykü hazır!
Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:55’e ulaşabilirsiniz.