Zebra misali, sessiz ve derinden: Charles Pasi ve Boran Kuzum

Bir tarafta Ankara’da doğmuş ama sanatla kendini dünyaya bağlı hisseden Boran Kuzum; diğer tarafta ise Paris’te doğup büyümüş, dünyayla bağını müzik üzerinden kurarken bir yandan da kim olduğunu keşfetmenin peşindeki, “Llewyn Davis ruhlu” Charles Pasi. Sanatın farklı dallarını icra eden bu iki kişiyi buluşturan ise gerçek başarıyı “yaptığın işe bakmak ve kendi içinde huzuru bulmak” olarak tanımlıyor olmaları. Birazdan okuyacağınız sohbet geçmiş zamanda; çatal kaşık sesinin es verdirdiği, araba gürültüsünün fona yerleştiği, sigara dumanı ve kahve kokusunun ruhlara işlediği bir Paris kafesinde yüz yüze başladı ve hayatlarımızın normale dönmesini iple çektiğimiz bu günlerde, Charles Pasi’nin yeni albümü Zebra’nın yayımlanması vesilesiyle ses sese tamamlandı. 

Fotoğraf: Boran Kuzum

Boran Kuzum: Şu an doğup büyüdüğün şehir olan Paris’teyiz. Bu şehir seni bir sanatçı olarak nasıl etkiledi?

Charles Pasi: Bir önceki albümümde 2015 yılında Bataclan’da yaşanan terör saldırısından etkilenmiştim. Âdeta unutmak istediğim bir olaydı. Ve o dönemde kendi kendime “Eğer müzik yapıyorsam, bu bir şeye değmeli” demiştim ama genel olarak bu şehirde yaşanan her şey, karşılaştığım herkes beni etkiliyor. İnsanların nasıl bu kadar yalnız olduğu meselesi, üzerinde bir süre kafa patlattığım bir konuydu. Sokakta yanından geçen kişinin o gün neler yaşadığını veya senin yanından geçmeden 2 dakika önce ne kadar kötü bir haberle yüzleşmiş ya da hayatının en büyük mutluluğunu yaşamış olabileceğini bilmiyorsun. Evet doğduğum ve yaşadığım bu şehir zaman zaman beni epey düşündürüyor ama Paris’i bir şehir olarak değil, büyük şehirlerdeki yaşamın dinamiğini sorguluyorum. Burası çok anonim ama öte yandan da yine en iyi bildiğim şehir, başka bir yerle karşılaştırabilir miyim, bilmiyorum. Soruya net bir cevap verecek olursam; şehir beni etkiliyor, Paris müziğimde ne kadar var bilmiyorum ama umuyorum ki bir şekilde geldiğim yeri hissettirebiliyorumdur.

Boran Kuzum: Bir sanatçı olarak her şeyden etkileniyoruz; duvardaki grafiti, sokakta yürüyen insanlar… Her şeyden ilham alıyoruz ve bence sen de ilham verme konusunda oldukça başarılısın.

Charles Pasi: Teşekkürler! Bu aslında tamamen gözlerini ve kulaklarını açık tutmayla alakalı. O zaman her yerde olabilirsin.

Boran Kuzum: Farkındalık…

Charles Pasi: Kesinlikle! Her yerden, her şeyden ve herkesten bir şeyler alabilirsin. Eğer ona kulak vermeye, onu gerçekten görmeye ve ondan bir şeyler çıkartmaya istekliysen.

Boran Kuzum: Bence bir sanatçının politik bir duruşu da olmalı. Sen ne dersin?

Charles Pasi: Çok iyi bir soru! Bence bu politikten ne kastettiğine bağlı…

Boran Kuzum: Açıkçası burada hükümetlerden değil, insanlardan bahsediyorum.

Charles Pasi: Politik olmak için politikayı takip etmene gerek yok. Yaptığın her şeyin, tüm davranış ve seçimlerinin politik olduğu söylenebilir. Neyi görmezden geliyorsun? Kendini neye yakın görüyorsun? Dinlemek yerine dinlememeyi mi seçiyorsun? Bunların cevabı bence politik olmanın özü. Hayattaki tüm seçimlerin başta sen olmak üzere herkesi etkileyebilir ve bence bu da politik bir durum. Aslında her şey politik. Bir sanatçı olarak kendini dünyaya yakın hissetmen önemli, ki bu bazen oldukça zor olabiliyor çünkü insanlara yakın olmak istemeyebiliyorsun. İnsanlardan nefret ettiğim anlarım olabiliyor. Bunlar kendimle çok yakın olduğum ama aynı zamanda da kendimden hiç hoşlanmadığım zamanlar oluyor, dolayısıyla dünyadan da hoşlanmıyorum. Ve tam da bu anlarda “Neden müzik yapıyorum ki? Tüm bu yaptıklarımın ne anlamı var?” gibi soruları kendime sorabiliyorum. Ve bu bir sanatçı olarak sona gelmişim gibi hissettiriyor ama ilginç bir şeyler söyleme isteği bir şekilde devam etmemi sağlıyor, illa da olumlu şeylerden bahsetmeme gerek yok ama kendimi bıkkın da hissetsem, hiç istemesem de söyleyecek bir şeylerimin olduğu hissi…

“Çok popüler olmak, içinde bulunduğun kuşağa ait olmanı gerektiriyor; bense kendi kuşağımın spesifik bir örneği sayılmam.” -Charles Pasi

Boran Kuzum: Aslında şarkılarınla tüm bu duyguların, durumların, insanların hikâyesini anlatıyorsun.

Charles Pasi: Evet, bazen sadece kendimle başbaşa kalmak istesem bile birileri ya da bir şeylerin bana dokunup bir şeyler hissettirmesine izin vermeye çalışıyorum.

Boran Kuzum: “A Man I Know”, ilk dinlediğim şarkındı. Bana göre şarkıdaki adam bir şeyleri eleştiren ama aynı zamanda kendini yalnız hisseden ve birilerine ya da bir şeylere ulaşmaya çalışan bir adamdı. Doğru mu bilmiyorum ama bana bunları hissettirdi.

Charles Pasi: Açıkçası bu adamın hissini çok doğru yakalamışsın. “A Man I Know”da kendini çok yalnız hisseden bir adam var. Şarkıdaki kişi 35 yaşında, çok başarılı İspanyol bir gazeteci. Kendisi eşcinsel; benim eski kız arkadaşım vasıtasıyla tanıştığım çok yakın bir arkadaşımdı. Bir gün bana kendini iyi hissetmediğini söylemişti. Sıkıntısının ne olduğunu sorduğumda, bana: “Sana sorunumun ne olduğunu anlatabilecek duruma geldiğimde, sorun yok olacak” demişti. O an herhangi ek bir ifade olmadan neden bahsettiğini çok iyi anlamıştım ama bulunduğumuz yüzyılda nasıl olup da yönelimi sebebiyle kendini kötü hissettiğini kavrayamamıştım. Kendisi bile kabullenemiyordu olduğu kişiyi, başka biri olmak istediğini hissedebiliyordum. O zaman ona söyleyebildiğim tek şey, bunun o kadar da kötü bir şey olmadığıydı ama o zaman farkında olduğumdan çok daha ciddi bir tabloyla karşı karşıyaydım: Önyargı! Büyük şehirde yaşıyorsan açık kafalı olabilmen kolay ama dünyanın başka yerlerinde bunun o kadar da kolay olmayabileceğini hatırlattı bana. Kendi kimliğiyle ilgili söyleyemediği bir şey yüzünden acı çekiyordu ve bu hiç de azımsanacak bir durum değildi.

Boran Kuzum: Bence o şarkı arkadaşına verebileceğin en güzel hediye.

Charles Pasi: Yapabileceğim yegâne eylemdi. Açıkçası o dönem kendimi kötü hissetmiştim çünkü biraz önce de dediğim gibi, ona söylediğim tek şey “Hadi dostum, eşcinsel olman bir problem değil, hayatını yaşa” idi.  Bir yandan ona güç vermeye çalışıyor olsam da onun problemini azımsamış olmaktan dolayı kendimi suçlu, ardından da aptal gibi hissettim. 35 yaşında, inanılmaz zeki birinin böyle bir problemi vardı. Birinin seni gaza getirip içindeki ağırlığı hafifletebileceği bir şey değil bu. Kendi ülkesinden ayrılmış olsa bile, birden fazla dili konuşan bir gazetecinin bunu hâlâ nasıl sorun olarak gördüğü ve hissettiği üzerine çok düşünmüştüm. En yakın arkadaşları bile bilmiyordu ve bunu bir tek bana söylemişti. Onu partilerde kadınlara yakınlaşırken görüyor ve acısını hissedebiliyordum. Şarkı böyle çıktı. Sana da çok doğru bir hissi yakalatmış, gerçekten de çok yalnız bir adamdı.

Zebra misali, sessiz ve derinden: Charles Pasi ve Boran Kuzum” sohbetinin tamamını okumak için buradan Bant Mag. No:74’e ulaşabilirsiniz.