Marjinlerden*: Charles Benefiel

1967’de California, Venice Beach’de dünyaya gelen Charles Benefiel henüz yedi yaşındayken geçirdiği bir bisiklet kazası sonrasında girdiği üç saatlik komadan değişmiş bir beyin kimyasıyla uyandı. O yaşlarda henüz zihninin içinde olup bitenleri ve algısındaki değişiklikleri kelimelere dökemediği için kendini rahatlatmak adına detay odaklı pek çok garip ritüel geliştiren Benefiel, çocukluğunun çoğunu posta pulu ölçeğinde miniskül çizimler yaparak geçirdi.

Yazı: Yetkin Nural

Gençlik yıllarına doğru kendisini dönemin Los Angeles’ında yayılmakta olan punk akımının içinde bulan Benefiel, gelecekteki sanatının temelini oluşturacak noktalarla resim çizme tekniğine ilginç bir kanvasın üzerinde başladı: punk camiasının üniforması olan deri ceketler. Arkadaşlarının ceketlerini metal çiviler, düğmeler ve boyayla ‘‘modifiye’’ eden Benefiel, bu süreçte obsesif kompulsif eğilimler gösteren zihnini küçük parçalara odaklanıp onlardan bir bütün yaratarak rahatlatabildiğini de keşfetmiş oldu.

Kendi evine taşınması ve bir çizim masası almasıyla beraber deri ceketleri bir kenara bırakıp kağıt üzerinde çalışmaya başlayan Benefiel, noktalarla oluşturduğu bu çizimlerin zihnine verdiği rahatlıktan çok memnundu. Tek sorun çizimlerin kısa sürede tamamlanmasıydı, ve bu nedenle giderek daha büyük ölçekte çizim yapmaya başladı.

Benefiel her ne kadar kendi zihnindeki obsesif eğilimleri dizginleyecek bir hobi bulmuş ve bu şekilde hayatını yola sokmuş olsa da, kendi çevresi için aynı durum geçerli değildi. Los Angeles’ta o dönemde baskın olan çete kültürü, uyuşturucu kullanımının yaygınlığı ve intihar eğilimleri nedeniyle bir ay içerisinde beş ayrı arkadaşının ölümüne tanık olan Benefiel, çareyi New Mexico’nun aşırı düşük nüfuslu, ‘‘hayalet’’ kasabalarına taşınmakta buldu. Bu kasabalarda dış dünya tarafından rahatsız edilmeden çizimlerine odaklanan Benefiel’in ruhsal sağlığı 1996’da finansal sorunlar nedeniyle geçirdiği bir sinir krizi sonrasında tekrar düşüşe geçti.

Ancak bu kriz aynı zamanda Benefiel’in o vakte kadar ‘‘hobi’’ olmanın ötesinde geçmeyen çizimlerinin dünyaya açılmasına da vesile oldu. Zira arkadaşlarının zoruyla New Mexico Üniversitesi Hastanesi’nde terapiye başlayan Benefiel’e hem ilk defa resmi olarak obsesif kompulsif bozukluk teşhisi kondu, hem de uzun yıllardır üzerinde çalıştığı çizimleri ilk defa bir seyirciye kavuştu. Benefiel’in çizimlerini görür görmez nadir bir durumla karşı karşıya olduğunu anlayan terapisti, New York’ta arkadaşı olan The American Primitive Art Gallery’nin sahibi Aarne Anton’ı aradı. Ve Anton Benefiel’in ilk başta fotoğraf zannettiği çizimlerini görür görmez ona ilk sergisini ayarladı.

İlk sergisinden sonra kısa sürede üne kavuşan Benefiel’in obsesif kompulsif bozukluğuna bir çıkış noktası sunan çizimlerini oluşturma tekniği de epey ilginç. Büyük kanvaslar üzerine çok ince uçlu kalemler ile noktalar koyarak çizim yapan Benefiel, resimlerini kanvasın ortasından başlayarak dışa doğru genişletiyor. Herhangi bir ön çizim veya plan olmadan çalışan, tıpkı bir yazıcı gibi noktalardan bir bütün ortaya çıkaran Benefiel, kalemi eline alıp kağıdın üzerine tekrar ve tekrar ve tekrar bastırmanın kendisi için bir terapi olduğunu söylüyor. Genellikle çocukluğuna ve gençliğine dair anılarından yola çıkarak oluşturduğu figüratif çizimlerin yanısıra çizim yaparken aynı zamanda saydığı, tekrar eden çeşitli rakamlardan oluşan numara serileri de yaratıyor. Çizimlerini bitirdikten sonra çay ve çeşitli kimyasallar kullanarak eskiten Benefiel şuanda San Diego Müzesi’nde etkinlik planlamacısı olarak çalışıyor, OKB sendromunun kendisini ele geçirmemesi için zaman kısıtlaması getirdiği sanat pratiğine disiplinli bir yaklaşımla devam ediyor.

*“Marjinlerden” serisinde her hafta, “Outsider Art” olarak tanımlanan; sanat kültürü, endüstrisi ve kurumlarının dışında kalan, çoğunlukla sanatçının resmi bir eğitime dayanmadan kendi kendine öğreterek yarattığı çalışmalardan oluşan alanın nev-i şahsına münhasır isimlerinden birini ağırlıyoruz.