Rastgele #10: Hilmi Tezgör - Türk Edebiyatından 10 Yazar

Seçkilerine, zevklerine, araştırmalarına, yaratıcılıklarına güvendiğimiz çeşitli yazar, sinemacı, müzisyen, fotoğrafçı ve nice sanatçıdan zevkimize sunulan rastgele seçkilerini istiyoruz.

Açık Radyo kurulduğundan bu yana yayınlanan Vertigo programı ile de tanıdığımız Hilmi Tezgör’ün kendine has bir seçkiye yer verdiği radyo programı bu akşam 1000. kez yayınlayacak. Bugüne kadar çeşitli yayınlarıyla karşımıza çıkan Hilmi Tezgör, Türk Edebiyatından 10 yazarı Rastgele için sıraladı.

Sait Faik Abasıyanık

Öyküleri, hayata ‘kesintisiz’ bağlanma kaynağı. Neyse ki kendisi biraz mutsuz, biraz hüzünlü, biraz gergin, biraz aksi de, bütüne bakınca bir denge kuruluyor ve insan hayat hakkında aldanmıyor.

“Bir küçük insan zerresi halinde bu sabah, bütün insanları, çocukları, kuşları, yemişleri, sefilleri ve açları beyhude bir sevgi ile seviyor, kederlenmeye zaman kalmadan birdenbire bir sıçrayışta ayağa kalkıyorum. İlk vapuru karşılamaya koşuyorum. Ve bekliyorum. İlk vapurdan bin bir yabancı çıkıyor. Bir dost çehresi bulamıyorum. Bir şeyler anlatmak ihtiyacındayım. Vapurdan kimseler çıkmayınca kaleme kağıda sarılıyorum.”

Oğuz Atay

Hakkında, çok uzun bir süre sessiz kalındı; sonra, oldukça sonra, çok konuşuldu, tartışıldı, yazıldı. Bir süredir ise genel bir uğultu var.

“Sessiz faziletlerin heykeli dikilmiyor, babacığım. Ya da onun gibi bir şey.”

Yusuf Atılgan

“Az, çoktur” sözü bir yazar için kullanılacak olsaydı..

“İstasyon alanından otele çıkan sokağın başında bir çam ağacının gövdesine tenekeden kesilmiş, koyu yeşil üstüne ak harflerle OTEL yazılmış ok biçimi bir gösterge çakılı, ama yıllar sonra çivilerden biri çürüyüp kopunca okun ucu aşağıya dönmüş toprağı gösteriyor, otelin yeraltında olduğu sanısını veriyor insana.”

Bilge Karasu

Kendi dilini güzel kullanmak en büyük zarafetse, Türk dilinin en zarif yazarı.

“Bir şey takılmıştı aklıma, ne olduğunu bir türlü bulamıyordum. Hatırlarım, uyumadan önce, uykunun mor aydınlığı içinde birden bunu çözdüğümü: Babam, eve girdiği andan beri şarkı söylememişti o gece, ilk olarak…”

Refik Halid Karay

Herkesin bildiği, bir ‘memleket hikâyecisi’ olduğu. Kolay mı bu? Hiç değil. Ama o, öyle.

“Sıcak bir ağustos akşamının kızıl kızgın bir günbatımı uzakta, körfezin ortasında gittikçe kızıllaşarak tamam oluyordu; sular bu akşam serpintisiz, akıntısız, bir pelte gibi tek parça, yeni boyanmış kadar yağlı, cilâlı öyle durgun, ölgündü ki nefes bile almıyor, kabarmıyor, yalnız güneşin ışıklarını göğsünde toplıyarak için için yanıyor, kızarıyordu. Sanki ısınan bir cam gibi insana, birden ortasından çatlıyarak, parçalanacak, içerisinde kaynıyan denizi fışkırtacak duygusunu veriyordu.”

Orhan Kemal

Ekmek kavgacısı. Yazar.

“Nasıl?” dedi, “Beğendin mi? Biz ilahi aşktan bahsettik, o tuttu bize sabundan, somundan..” Mektubu elimden aldı, parça parça edip attı. “Ayı, dedi, kadın mı bunlar?” Haksızlık ettiğini uzun uzun anlatmaya çalıştım. Ekmek ve sabunun hayatımızdaki mühim rollerine dair söylediğim sözleri dinliyor, başka başka noktalara bakıyor, arada içini çekiyordu. Sonra gitti. Ertesi sabah, neşe dolu yeşil gözlerle tekrar geldi. Usullacık, “Bir kalıp sabunla iki somun gönderdim!” dedi.”

Yaşar Kemal

Türk Edebiyatı’ndaki yeri, hard rock’ta AC/DC’nin yeri gibi.

“Akşam üstleri köyün içi yıldız yıldızdır.”

Sevgi Soysal

Yaşayabildiğince yaşadı, yazabildiğince yazdı. Gerçeği kavrayabildiği için söyleyecek sözleri vardı ve bunları hiç çekinmeden söyleyebildi. Sevgi duymamak ne mümkün.

-“Babam halk adamıydı. Halktan anlardı. Bakanlığı zamanında hademeler bayrama elini öpmeye gelirdi. Onların üstünden yardım elini eksik etmez, kendisini saydırırdı. Halk dediğin çocuk gibidir, derdi. Sana güvenecekler, senin onları kolladığını bilecekler. Ama onların disiplin altında tutmaz, pençeni gevşetirsen de ne yapacaklarını şaşırırlar. Huzurları kaçar, saldırgan, işe yaramaz olurlar.”

-” Ne bu anne, köpek terbiyesi gibi!”

Kemal Tahir

Kapışıldı ama kimsenin elinde kalmadı. ‘Kimsenin Mülkiyet Kalesi.’

“Şehre yaklaştıkça rüzgâr acayipleşiyordu. Ben bu kadar dünya gezdim, hiçbir yerde böyle güzel, buram buram kokan rüzgâr görmedim. Burdur’un etrafı gül bahçeleriyle çevrilmişti. Gül yağı çıkarıldığı aylarda sokakların dar ve çamurlu arklarında adeta gül suyu akıyor, çeşit çeşit güller öyle demetle değil, eşek yüküyle alınıp satılıyordu.”

Ahmet Hamdi Tanpınar

Kemal Tahir gibi o da kapışıldı, sonuçta büyük yazar olduğu gerçeği değişmedi. Yalnızlığı da..

“Kitap unutulmaya razıdır, fakat kadın razı olmaz.”