Tutku dolu bir serüven: “Turkish Ladies. Female Singers from Turkey 1974 – 1988”

Kornelia Binicewicz, Polonyalı bir plak koleksiyoncusu, Ladies on Records’ın kurucusu, meraklı bir müziksever ve dahası. Polonya’dan kalkıp İstanbul’a gelerek, Türkiye’de 60’lar, 70’ler ve 80’lerdeki isimlerini veya şarkılarını bildiğimizi sandığımız kadın şarkıcıları keşfetmek isteyen Binicewicz, şu sıralar hayalini gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor. Sony Müzik Türkiye/Epic İstanbul etiketiyle Mayıs ayının ortalarında yayınlanan Turkish Ladies. Female Singers from Turkey 1974 – 1988 albümünde kimisi bir hayli tanıdık olan kimisi ise ismine aşina olmadığınız dokuz kadın şarkıcıyı bir araya getiren Kornelia’nın hayalini onunla birlikte keşfe çıkıyoruz.

Röportaj: Busen Dostgül – İllüstrasyon: Sadi Güran  – Fotoğraf: Hüseyin Özdemir

“Eğer daha çok şey bilirsek, duyduğumuz müzik de bildiğimiz halinden daha farklı gelecek.”

Ladies on Records, artık birçok insanın bildiği bir proje diyebiliriz. Kurulduğu zamandan bu yana neler oldu? Şu sıralar Ladies on Records cephesinde neler oluyor?

2015 yılının Eylül ayında Türkiye müzik tarihinin beni en çok heyecanlandıran dönemi olan 60’lar ve 70’lerdeki kadın müzisyenleri araştırmak için buraya taşındım. Araştırma yapmak, yeni müzikler keşfetmek, buradaki kültürü ve müziği hem daha iyi anlamak hem de derinlemesine incelemek adına İstanbul’a yerleşmeye karar verdim. Her ne kadar Türk, Akdeniz ve Orta Doğu müzikleriyle içli dışlı olsam da Polonya’dayken istediğim gibi araştırma yapamıyordum. Araştırma yaptığım zamanlarda yeni müzikler keşfederken kendime her zaman bir yol çizmeye çalışıyordum ama aynı zamanda başkalarının zevklerini, seçimlerini ve adımlarını takip etmeyi seviyordum. Bu seçimler ve kendi içinde bir estetiği olan tercihlere saygım hep oldu ancak benim ilgilendiğim alan kadın şarkıcılardı. Sanki bugüne kadar daha az keşfedilmiş bir alan gibi geldi bana.

Dust and Grooves. Adventures in Record Collecting kitabında New York’ta yaşayan bir plak koleksiyoncusu olan Sheila Burgel ile ilgili bir yazı okudum. 50’ler, 60’lar ve 70’lerde yayınlanmış, kadın popçuların kayıtlarının yer aldığı 45’likler ve uzunçalarlardan oluşan olağanüstü bir koleksiyonunun olduğu yazıyordu. Bu yazı bana tutkulu olduğum şeyin peşinden gitmemin bir şekilde mümkün olduğunu göstermiş oldu. Sheila’nın böylesine spesifik bir seçkisinin olması beni cesaretlendirdi ve bu makaleyi okuduğum gün Ladies on Records’ın Facebook sayfasını açtım, İstanbul’a biletimi aldım.

Ladies on Records projesini yaratırken büyük çoğunlukla 60’lar ve 70’lere yoğunlaşmıştım. Bu zaman aralığında yayınlanmış plakları düşündüğümde müzik tarihi adına gerçekten altın bir dönem olduğunu görebiliyordum. Çok geçmeden, kültürel ve müzikal değerler açısından araştırmamın 80’li yılları da kapsaması gerektiğini anladım. Bu bağlamda, aslında miksteyplerimde ilgi duyduğum alanların nasıl evrildiğine dair izlere rastlamanız da mümkün. Mesela, ilk zamanlar 60’lar ve 70’lerin başına odaklanıyordum (Bakınız: “Turkish Ladies – Ladies on Records. Female music from 60s and 70s”, 2016 başında hazırladığım miksteyp). Ancak yakın zamanda daha geniş bir spektrum elde etmek için araştırmalarımı 60’lardan 80’ler sonuna kadar genişlettiğimi fark ettim (Bakınız: “Turkish Ladies. Heartbroken Heroines”, 2017’de hazırladığım miksteyp). Anladım ki kadın şarkıcıların var oldukları pozisyon ve algılanışları bu üç ayrı on yıllık periyotta oldukça büyük değişiklikler geçirmişti ve mutlaka keşfedilmeliydi.

İstanbul’a geldiğimden beri tutkulu olduğum alanda ilerlemek, müzik ve sanatçılarla ilgili araştırma yapmak adına çok şanslıydım. Mümkün olduğunca sevdiğim sanatçılara ulaşmaya çalışıyor, eğer mümkün değilse onların akrabalarına yöneliyordum. Kamuran Akkor ile tanıştım ve sonrasında ona ilham veren isimlerle ilgili bir röportaj yapma fırsatım bile oldu. Benim için çok önemli bir yeri olan Esmeray’la tanışamadım çünkü zaten 2002’de vefat etmişti. Ben de oğlunu buldum ve bana Esmeray’ın kökeni, hayatı ve müzikal kariyeriyle ilgili birçok hikâye anlattı.

Bu alandaki tutkumu paylaşmak için sevdiğim şarkıcıların müzikleri ve hayatlarıyla ilgili hikâyeler yazıyorum. İlk başta planım bir plak şirketi kurmak ve Türkiye’den kadın şarkıcıların kayıtlarını yeniden basmaktı. İstanbul’da kalmaya başladığım ilk zamanlarda buradaki plak şirketlerinin nasıl çalıştığını, telif haklarının nasıl alındığını anlamaya çalışıyordum. Avrupa’dan ve Türkiye’den birkaç plak şirketiyle iş birliği yapıyor, onların kataloglarını inceliyor ve telif haklarının Türkiye’deki işleyişini keşfediyordum. 70’li yılların önemli yerli plak şirketlerinden Uzelli Kaset ile küratörlüğünü yaptığım Uzelli Psychedelic Anadolu toplama albümünde birlikte çalışma fırsatım olmuştu. Bu deneyimimden sonra Sony Müzik Türkiye ile çalışmaya karar verdim. Ladies on Records projesiyle ilgili fikirlerime oldukça heyecanlanmış ve aynı zamanda ilgi de göstermişlerdi. Sonuç olarak ortaya Sony Müzik Türkiye/Epic İstanbul etiketiyle yayınlanan Turkish Ladies. Female Singers from Turkey 1974 – 1988 toplama albümü çıkmış oldu. Sony Müzik Türkiye’de birlikte çalıştığım herkese teşekkürler. Bu dokuz parçalık toplamada Türkiye’den kadın şarkıcıların hikâyelerine, Türkçe ve İngilizce şarkı sözlerine yer verme fırsatı yakaladım.

“Türkiye’den müziklere yönelik algımı değiştiren, bu yöne ilgimi çeken hikâyelerin en ilginçlerinden biri Esmeray’ın hayat hikâyesiydi. Türkiye’de tanınmış bir şarkıcı olmasına rağmen müzikal ve kültürel geçmişi hiçbir zaman müziği kadar bilinmiyordu.” 

Processed with VSCO with c1 preset

60’ların, 70’lerin ve 80’lerin müziği içerisinde özgün yolculuklara çıkıyorsun. Anlattığın gibi bilinmeyen detaylara ve duyulmamış hikâyelere yoğunlaştığını biliyorum. Araştırma yaptığın dönemde dinlediğin ve motivasyonunu arttıran hikayeler hangileri oldu?

Müzik zaten kendi içerisinde bir hikâye. Ama sadece notalarla yazılmış bir hikâye. Belirli bir birikime sahip olmak; sosyal, kültürel, tarihi, kişisel ve temel konularla ilgili birçok şeyin farkında olmak, dinlediğiniz müziği daha iyi anlamanızı ve ona saygı duymanızı sağlıyor. Bu yüzden hikâyeler üzerine bu kadar yoğunlaşıyorum. Turkish Ladies. Female Singers from Turkey 1974 – 1988 albümünü açtığınızda Marianne MarpLondon’ın harika görselini görmeden ve plağı elinize almadan önce Türkiye’den kadın şarkıcılar ve bu dönemdeki müzik dünyasıyla ilgili hikâyeyi okumanızı isterim. Eğer daha çok şey bilirsek, duyduğumuz müzik de bildiğimiz halinden daha farklı gelecek. Bunu kendim deneyimledim ve gördüm.

Albümde yer alan sanatçıların her birinin ilginç hikâyeleri var. Benim Türkiye’den müziklere yönelik algımı değiştiren, bu yöne ilgimi çeken hikâyelerin en ilginçlerinden biri Esmeray’ın hayat hikâyesiydi. Türkiye’de tanınmış bir şarkıcı olmasına rağmen müzikal ve kültürel geçmişi hiçbir zaman müziği kadar bilinmiyordu. Esmeray, Afro-Türk kökenli bir şarkıcıydı. Ailesi Fas’tan gelmişti. Sesi diğer pop şarkıcılarından net bir şekilde farklı tınlıyordu. Esmeray, 1974 çıkışlı “13.5” isimli şarkısında Türkiye’de siyah bir kadın olmanın zorluklarından bahsediyordu ve bu mesaj aslında pek de dikkat çekmemişti. Oğlu Kaan Diriker’in bana annesinin müziği ve hayatıyla ilgili anlattığı hikâyeler, Türkiye’deki sosyal ve kültürel konularla ilgili gözümü açtı diyebilirim.

Bir başka güzel hikâye de Turkish Ladies ile bağlantılı. Elenor Plak kataloğunu incelerken, Huri Sapan’ın müziğini keşfettim. Sony Müzik Türkiye ekibindekiler sağ olsun, kendisiyle tanışma şansım oldu. Bu sayede hâlâ şarkı söyleyen ve kendisine yeni bir koca arayan, 70’lerin en güçlü kadınlarından biriyle tanışmış oldum. Benimle paylaştığı hikâyeler nokta atışı detaylarla kaplıydı ve bu toplama albümün Türkiye’den kadın şarkıcıların gerçek hikâyelerini anlattığının da bir nevi kanıtıydı. Huri Sapan, Karadenizli muhafazakâr bir Laz ailesinden geliyordu ve şarkıcı olmak istemesi ailesi tarafından kabul edilmiyordu. Bu arzusunu yerine getirmesinin tek yolu yabancı biriyle evlenmesiydi. Düğün gününe kadar ailesinin utanç ve ayıplamaları peşini bırakmamıştı. Sapan, tüm bunlara rağmen müzik kariyerini hiçbir zaman utanılacak bir şey olarak görmedi, aksine hep bildiği yolda ilerlemek adına kendini motive etti. 1974 çıkışlı “Bir Şans Daha Ver” parçasının Turkish Ladies toplamasında yer almasını istediğimi söylediğimde çok sevindi… Özellikle de Alan Parker’ın Oscar ödüllü Midnight Express filminde bu parçanın izinsiz kullanılmasından sonra böyle bir teklifin onu bir hayli sevindirdiğini söyleyebilirim. Her şey bir yana, Huri Sapan benim için çok önemli biri. Turkish Ladies albümünün kapağındaki de o, albümü açan ilk parça da onun parçası.

Söz konusu dönemin Türkçe psikedelik ve Türçe pop üretimlerinin gördüğü yoğun ilgi artık dünya çapında bilinen bir gerçek. Albümdeki seçkide Neşe Alkan, Huri Sapan gibi aslında pek de bilinmeyen isimler yer alıyor. Seçkiyi yaparken belirleyici faktörler nelerdi?

Antropolojik bir yönüm olduğu için hiçbir zaman sadece müziğe odaklanmadım. Müziğin bize gerçeklere dair neler anlattığı her zaman ilgimi çekti. Bu yüzden hem çeşitlilik gösteren müzik dönemlerine, hem de farklı kültürel ve sosyal kökenlerden gelen kadın şarkıcılara bir anlamda ışık tutmak istedim. Albümün bütünüyle benim kadın şarkıcıların müzikal ve kültürel alanlardaki aksiyonlarından büyülenmemin sonucunda ortaya çıktığını söyleyebilirim. Albümde ritmik atmosfer ve funk tınılarıyla yapılmış aranjmanlarda gazino kültürünü, Yeşilçam’ı, âşıkları, türküleri, Alevi kültürünü temsil eden şarkıcıları çok rahat bulabilirsiniz ancak sadece birkaçı Türkiye çapında tanınıyor. Ben bu şarkıcıların bilinen algılarının dışında var olan parçalarına albümde yer vermenin daha heyecanlı olacağını düşündüm. Mesela Neşe Alkan’ın hikâyesi oldukça ilginç. Aslında kendisi bir gazino şarkıcısı ancak Turkish Ladies’de yer alan parçası “Tut Kalbimi Tut” aynı isimle yayınlanmış bir Türk Sanat Müziği albümünden geliyor ve kendisiyle ilgili bildiğimiz her şeyi bir anda değiştiriyor. Bu süper disko funk parçası aslında Neşe Alkan’ı o dönemde nelerin heyecanlandırdığını anlatıyor ve bir anlamda imzası niteliği taşıyor. Neşe Alkan, albümde yer alacak kaydı bizzat kendi Elenor Plak ofisine getirdi ve plağın renkli basılmasını istediğini söyledi. Bu albümün âdeta kontrolünü aldı diyebilirim. Bu çok da alışık olunan bir durum değil çünkü sadece Ajda Pekkan, Sezen Aksu gibi divaların böyle istekleri olabilirdi.

Albümde dinleyeceğiniz Ferda Gül, Dilber Doğan, Gül Sorgun gibi daha geleneksel ve halk temellerinden gelen şarkıcılar küçük bir çemberde kalmış ve büyük kitlelere ulaşma şansı yakalayamamışlardı. Bu yüzden tıpkı Alevi şarkıcılarda olduğu gibi kendilerini ifade ederken daha özgür ve sosyal konulara daha duyarlı olan bu şarkıcıların Turkish Ladies albümünde olmaları benim için çok önemliydi.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:63’e ulaşabilirsiniz.