2024: En iyi 100 yabancı albüm

İllüstrasyon: Sadi Güran

Geride kalan yılla hesaplaşmamız, bir Bant Mag. geleneği olarak müzik kanadında başlıyor: Yıllar sonra geri dönenler, irili ufaklı “ilk”ler, parlak renklerle özdeşleşenler ya da 2024’ün farklı dönemlerine rengini verenler… Hepsi ve fazlası yılın yabancı albüm dökümünde. 14 saatlik eşlikçi çalma listemizle birlikte:


100 – Ezra Collecive – Dance, Nobody’s Watching
(Partisan Records / GRGDN Müzik)

Adından anlaşılabileceği üzere tümüyle dansa adanmış bir albüm. Sinematik senfonik breakler, spoken word kesitlerden yer yer beslenen dizgi gittikçe ve kararlılıkla ritmi arttırıyor. Partinin başladığını adım adım hissettiren bir akış söz konusu. Puslu, vibe’ların temiz olduğu bir dub club’tan çıkıp Afrobeat ve caza doygun pistlere savuruyor. Zeynep Naz Günsal


99- Martha Skye Murphy – Um
(AD 93)

Murphy’nin fısıldamaları, gülüşleri, alan kayıtları, kuş sesleri, ürpertici üflemeliler ve yaylılarla dolu dünyası alışılmamış bir işitsel manzara oluştururken, bir yandan da durup düşünmek için bir alan yaratıyor. Kaset teyp başlatma sesi ile açılıp durdurma tuşunun sesiyle kapanan Um; demediklerimizin, diyemediklerimiz ve belki de sakladıklarımızın peşinde. Elif Öz


98- Jahari Massamba Unit – YHWH is LOVE
(Law Is Rhythm)

Detroitli davulcu ve prodüktör Karriem Riggins ve efsanevi DJ Madlib’den oluşan Jahari Massamba Unit’in ikinci çıkarması, birlikte canlı jam dinlemiş hissiyatını pekiştiriyor. Sofistike olduğu kadar samimi, asla çizgisinden kaymayan albümün çıkış teklisi “Stomping Gamay”ın yanı sıra “Karriem’s Bolero”, “The Clapper’s Cousin”, “Massamba Affundance”, “Boppin’” ve “Seven Mile to Oxnard” özellikle zevklendiren parçalar. Zeynep Naz Günsal


97- The Body – The Crying Out Of Things
(Thrill Jockey Records)

Chip King’in boğuk vokalleri içsel bir çığlık gibi yankılanırken, Lee Buford’un perküsyonları yıkıcı bir atmosfer yaratmayı başarıyor. Her şarkı, çıkışı olmayan karanlık bir tünel gibi. The Body tasarımı ses dünyası huzursuz edici ve sarsıcı bir deneyim sunsa da her dinleyişte daha derine inmeye çağıran bir çekim gücüne sahip. Öykü Naz Gümüş


96- Donato Dozzy – Magda
(Spazio Disponibile)

Tüm düzen ve dokusuyla doğal su oluşumlarını çağrıştıran; dingin fakat uyarıcı bir ambient koleksiyonu. Donato Dozzy’den aşina olduğumuz yavaş salınımlı techno düzenlemeler ve sequencer desenlerine sahip albüm, Romalı prodüktörün ailesine ve Adriyatik Denizi’ne bir saygı duruşu niteliğinde. Zeynep Naz Günsal 


95- Goat – Goat
(Rocket Recordings)

Eklektik kolektifin kendi adını taşıyan uzunçalarında hard rock, psikedeli, Afrobeat derken şimdi de funk sularına daldığına tanık oluyoruz Ritüelistik karışımlarına katılan gitar lickleri ve sürükleyici sololara sahip uzun uzun parçaların kimilerinde beklenmedik yollara gidilmiş: “All Is One”, trip-hop beatlerinin etkisindeki “Zombie” ve akışın son parçası (ayrıca yıldızı) olan “Ouroboros” tadına mutlaka bakılması gereken duraklar. Zeynep Naz Günsal


94- Félicia Atkinson – Space As An Instrument
(Shelter Press)

Fransız şair ve müzisyen Félicia Atkinson, yeni albümünün merkezine piyanoyu konumlandırmış. Sisli, belli belirsiz bir ortamdayız. Duyulup kaybolan elektronik dokular öncülüğünde derinleşen mekânsal bir tasarı deneyimliyoruz. Fısıltılar ve alan kayıtlarıyla sonik haritasını tamamlayan albüm hakkında Atkinson, “anlaşılma ve anlaşılmama sınırında” yorumunu yapmış. Melis Tire


93- Helado Negro – PHASOR
(Private Energy)

Şarkı isimlerine ilk baktığınızda, denizin ve çiçeklerini bahsini görmek sizi şaşırtmasın: Teorik olarak komplike ve elektronik müzik dünyasına bol bol referanslarda bulunan bu albümün ilhamının asıl kaynağı bulutlar, tatlı bir sıcaklık ve dağların arasından geçen uzun yürüyüşler. Helado Negro bu albümü elektronik müziğin geçmişine merak duyanlar için bir define avına çevirmiş olsa da bütün bunlardan bihaber, sadece samimi bir his ve iyi ritimler arayanlar için de ideal. Elif Öz 


92- Honeyglaze – Real Deal
(Fat Possum Records)

Londralı üçlü, sessizlik ve kaosu ustalıklı bir şekilde dengeleyerek yetişkin hayatının sıradanlığı, ayrılıklar ve büyüme sancılarını Anouska Sokolow’un soğukkanlı vokalleriyle kurcalıyor. Math rock’tan midwest emo’ya geniş bir ilham yelpazesiyle şekillenen albüm, çarpıcı gitar tonları ve akıldan kolay çıkmayacak rifflerle dolu. Tuana Özcan


91- Milton Nascimento & Esperanza Spalding – Milton + esperanza
(Concord Records)

Ustalıkla icra edilip titizlikle kayda alınmış albümde ikili hem Spalding kataloğundan bazı güzellikleri hem kimi yeni besteleri hem de her birimizin bildiği parçaları yorumluyor. Kendilerine eşlik eden isimler arasında Lianne La Havas, Maria Gadú, Orquesta Ouro Preto, Paul Simon ve Wayne Shorter’ın eşi Carolina Shorter bulunmakta. Spalding’in her zamanki gibi aşkın ve coşkun vokaliyle başı çektiği belli ama Nascimento da kendi hâlinde sihrini yapıyor. Zeynep Naz Günsal


90- Kelly Lee Owens – Dreamstate
(dh2)

İki gözünü de göğe çevirmiş, üçüncüyle de içeriye bakmaya devam eden bir kayıt. Hedef öfori, zirve, hayal, hayat, rüya… Galli müzisyen hiç olmadığı kadar iddialı ama bir o kadar kendiye barışık bir fazda. Innersong (2020) ve LP. 8 (2022) ardından melankolik ambient’tan coşkulu techno tınılarına şimdiden dillere destan bir edayla eksen değiştirmiş Owens. Minimal ve sabırlı build-up’lara sırtını tembelce değil; kararlılıkla dayıyor. Zeynep Naz Günsal


89- Gnod, MC Sissi – Inner Fucking Peace
(Rocket Recordings)

Gnod bu yıl iki albüm birden yayımladı; ikisi de alışık olduğumuz gürültülerinden uzak işler ama onlar zaten çok yönlü ve üretken bir ekip. Yılın ilk yarısında çıkan Spotlight isimli albümleri de epey iyiydi ama favorimiz Portekiz deneysel müzik sahnesi simalarından Cecilia de Fatima dos Santos (MC Sissi) ile kaydettikleri bu psikedelik ve hipnotize edici albüm oldu. Berk Sayan


88- Meril Wubslin – Faire Ça
(Bongo Joe)

İsviçre – Belçika hattında üreten Meril Wubslin kolektifi, dinleyeni “birazdan neyle karşılacağım?” merakıyla yola çıkarıyor. Merak aslında Christian Garcia-Gaucher, Valérie Niederoest ve David Costenaro üçlüsünün temel yakıtı. Dönüşümün sürekliliğini kaçınılmaz olarak benimsedikleri serüvenlerinde, her parçada yeni keşifler yapmak ve başka bir yüzünü göstermek onlar için doğal bir refleks hâlini almış. Faire Ça’nın derinliklerinde post-rock da var, dub da; 1960’lar minimalizmi de var, blues da. Cem Kayıran


87- The Last Dinner Party – Prelude to Ecstasy
(Universal Music)

Erkek egemen rock dünyasının kapısına Prelude to Ecstasy’nin geniş yaylıları, çok dokulu gitarları, tekinsiz flütleri ve keskin piyanosuyla dayanıyoruz! Senfonik sesleriyle dev bir tiyatro sahnesi inşa eden 12 parçalık albüm; en çıplak hâliyle pişmanlık, kararsızlık, şöhret, aşk, tek başınalık gibi günlük sayfalarına ait derin düşüncelerin ve “şeytan çıkarıyormuşçasına bağıran gitar sololarının” fokur fokur kaynadığı bir art rock kazanı âdeta. Şevval Öztemur


86- Chat Pile – Cool World
(The Flenser)

Cool World, toplumsal karmaşanın ve bireysel çalkantıların Chat Pile’ın karanlık estetiğine yansıması. Melodik derinlikleri endüstriyel gürültülerle birleştiren koleksiyon, ağır ve kaotik bir atmosferin içinde kaybolmuş yankılar barındırıyor. Albüm, dinleyiciye bir yandan patır kütür gitar riffleri ve çarpıcı vokallerle hücum ederken, diğer yandan yoğun bir melankoli hissi de aşılıyor. Tuana Özcan


85- Mdou Moctar – Funeral For Justice
(Matador Records / GRGDN Müzik) 

“Çöl blues’u” ekolünün Nijerli yıldızı Mdou Moctar, 2020’de Matador Records ailesine katıldığından bu yana bir albüm ve bir EP serisine imza atmıştı. Basçı ve prodüktör Mikey Coltun eşliğinde New York’ta beş günde kaydedilen son numarası, Moctar ve ekibinin belki de bugüne kadar kaydettiği en tutkulu iş. Şarkılar geçtikçe müzisyenlerin de çalmak için âdeta yanıp alev aldığını hissetmek mümkün. Güven Yalın


84- Pharmakon – Maggot Mass
(Sacred Bones Records)

Son Pharmakon albümü Devour’un üzerinden beş yıl geçti -ki bu müzisyenin bugüne dek iki yayını arasında verdiği en büyük ara oldu. Yarattığı atmosferik ve endüstriyel ses bütünleriyle tanınan Margaret Chardiet, yeni albümünde bazı alışkanlıklarını bozuyor. Özellikle sözel ifade anlamında, kendisinden daha önce duymadığımız kadar açık ve doğrudan bir tavır benimsemiş. Baştan sona dinledikten sonra, içinden sıyrılması güç bir tortu kalıyor üzerinizde. Güven Yalın


83- English Teacher – This Could Be Texas
(Island Records / Universal Music)

Yılın en iyi ilk albümlerinden birini dinlediğinize şüphe yok. Leeds çıkışlı dörtlü, koleksiyonu oluşturan 13 şarkının hepsini beklenmedik kırılmalar ve tutkulu fikirlerle donatmış; bu hırsın altında ezilmediklerini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Prodüktör koltuğundaki Marta Salogni’nin de katkıları muazzam. “The World’s Biggest Paving Slab”, yılın en iyi şarkılarından biri. Kesinlikle! Melis Tire


82Tidiane Thiam – Africa Yontii
(Sahel Sounds)

Senegal’in kuzeyinde konumlanan Podor adlı küçük bir sahil kasabasından sesleniyor gitarist, besteci ve fotoğrafçı Tidiane Thiam. Kendi tabiriyle ağzından dökülmeyen kelimeleri, gitarı aracılığıyla arpejler, melodiler olarak akıtıyor. Üçüncü albümüne, hem ülkesinin genç nesli için duyduğu endişeler hem de uçsuz bucaksız kültürel mirasa duyduğu bağlılık yön vermiş. Kendisine beatmaker Ndiaye Moctar da hem alan kayıtları hem de elektronik dokunuşlarla eşlik ediyor . Uzun yola çıkacaklara ilk tavsiyemiz olabilir. Melis Tire


81Hiatus Kaiyote – Love Heart Cheat Code
(Brainfeeder / GRGDN Müzik)

Maksimalizm kimi bünyeleri yorabilir; Hiatus Kaiyote yaratıcılığında yapılınca pek öyle olmuyor. Love Heart Cheat Code, grubun geçmiş albümlerine kıyasla bir nebze sakin seyrederken, her zamanki sımsıkı groove’uyla akışına kolayca kaptırabilen bir koleksiyon. Uzun süreli dinleyicilere daha az heyecanlı gelebilir ama soul’un uzanabildiği yerleri  tanıdığımız en iyi delilerden Nai Palm ve aşırı yetenekli arkadaşlarının uçuş kaçışlarında görmek bizce daima eğlencelidir. İlayda Güler


80- Sibille Attar – Brutal
(Bağımsız)

İsveçli müzisyen ve besteci, 10 sene önce En İyi Çıkış Yapan Sanatçı kategorisinde Grammy’ye aday olduktan sonra yeni yeni hızını almaya başladı. Dördüncü solo albümü, kariyerinin en iyi işlerinden biri. Indie-folk hassasiyetlerin kaybetmeyen, bunları da 70’lerin prodüksiyonlarını andıran çok çeşitli enstrümanlarla bezeyen Attar’ın eski İskandinav filmlerine soundtrack olabilecek sinematografik vokali de çok cazibeli. Özellike “Famla”yı ısrarla öneriyoruz. Utkan Çınar


79- Nuno Beats – Sai do Coração
(Príncipe)

Nuno Beats’in ilk uzunçalarında sakince groove’lu, baştan sona kadife gibi yumuşak ve zarif bir sound söz konusu. Latin havalarından desenlerde doku ve vuruşlar içeren iş, hisli ve romantik açılıyor ama çok daha seksi bir yerde sonlanıyor. R&B ve soul tınılarını fütüristik bir süzgeçten hiç pürüz bırakmadan geçiren Nulo Beats’in çıkış albümü; atmosferik bir ses işçiliği barındırmakta. Sofistike olduğu kadar rahat bir akışa ortak ediyor. Zeynep Naz Günsal


78- Pet Shop Boys – Nonetheless
(Parlophone Records)

Synth pop’a boyadığı 80’leri takip eden 40 yılda yeni ufuklar keşfetmeye, üretmeye tam gaz devam eden Pet Shop Boys’un, prodüktörlüğünü James Fordun üstlendiği son numarası. “Bizi insan yapan benzersiz duyguları” kutlayan 10 parçalık Nonetheless, Neil Tennant – Chris Lowe ikilisinin yarattığı sihrin asla sönmediğinin bir ispatı. Karakter tasvirleri, isabetli referansları ve pop parıltısıyla duygu aktarımını pürüzsüz, çabasız bir şekilde mümkün kılıyor. Güven Yalın


77- Tashi Wada – What Is Not Strange? 
(RVNG Intl.)

Fluxus hareketinin sonik sanatlar kolundan Yoshi Wada’nın, avangardın içine doğan oğlundan, kendine has bir deney koleksiyonu. Müzisyenin babasının ölümü ve çocuğunun doğumu çevresindeki duygularla biçimlenen besteler, çoğunlukla yoğun dokular ve keskin kontrastlar ihtiva ediyor; eşi Julia Holter’ın uçucu vokalleriyle bir miktar hafifliyor. Adını, ikilinin kızlarının doğum gününe yapılmış bir astrolojik atıftan alan “Grand Trine”a dikkat. İlayda Güler


76- Oranssi Pazuzu – Muuntautuja
(Nuclear Blast) 

Bu yalnızca bir black metal albümü değil; psikedeliden endüstriyele, trip-hop’tan synthwave’e uzanan türler arası cesur bir keşif yolculuğu. Black metalin, psikedelik unsurlarla böylesine uyumlu şekilde harmanlanması, en muhafazakâr dinleyicileri bile alışılmışın dışında bir deneyimle cezbediyor. Albümün açılış parçası “Bioalkemisti”, 2024’ün en çarpıcı başlangıçlarından biri olarak favorilere alındı. Deniz Bankal


75- Fred again.. – ten days
(Warner Music UK / Atlantic Records)

Her günü kısaca yaşatır kisvede skitlerden ve bunların tekabülü en fazla üç dakikalık parçalardan oluşan albüm alan kayıtları ve stüdyoda mikrofona sızanlarla renkleniyor. Nitekim Fred again.. ve albümdeki kimi konuklarının jurnal girişi yapar gibi olduğu parçalar var. Yakın çevresinden Anderson .Paak, Obongjayar, Sampha, Jozzy, Emmylou Harris ve bir dolu başka konuğu işe katan müzisyenin “10 gün hakkında 10 parça” şekilli bir konsepte dayandırdığı ten days’in tonunda izlenimsel olduğu çok an var.  Zeynep Naz Günsal


74- Kit Sebastian – New Internationale
(Brainfeeder / GRGDN Müzik)

Geçmişle günümüzü psikedelik pop filtresinden geçirerek buluşturan Londralı ikil, kültürlerarası bir müzikal serüvene öncülük ediyor. Azerbaycan cazından Tropicália’ya, Fransız pop’tan Anadolu rock’a uzanan geniş bir yelpaze ile bu albüm, ikiliye kayıt ve yazım sürecinde yeniliklerle dolu bir deneyim yaşatmış. New Internationale, göçmenlik deneyimlerinden aşk hikâyelerine kadar pek çok farklı temayı kendine has sinematik tarzlarıyla birleştiriyor. Tuana Özcan


73- Hermanos Gutiérrez – Sonido Cósmico
(Easy Eye Sound)

İsviçreli Hermanos Gutiérrez kardeşler 2017’den beri oldukça verimli bir şekilde albümler sunmaya devam ediyor. Altıncı albümleri, The Black Keys’ten tanıdığımız Dan Auerbach’ın prodüksiyonuyla gayet iyi çalınmış ve âdeta bir soundtrack edasıyla kaydedilmiş bir çalışma. Ry Cooder veya Calexico tatları da alabileceğiniz albüm tex-mex, Latin soundları ve psikedelik bir örtünün altında minimal melodilerle akıtıyor. Utkan Çınar


72- I. JORDAN – I AM JORDAN
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)

Yıllardır Londra yeraltı sahnesini kasıp kavurarak bir şehir efsanesine dönüşen I. JORDAN, ilk albümünü mayıs ayında yayımladı. Donk, techno, house, hardstyle sularında mekik dokuyan 12 şarkıyla, eksiksiz bir gece kulübü deneyimi yaşatıyor. Çevresine biraz daha neşe yayabilme motivasyonuyla yaptığı prodüksiyonlarını, trans uyum sürecinde kendisine destek olan dostlarına ve Londra’daki kuir komünitenin tüm bileşenlerine armağan etmiş. Her partide çalmaya layık “Real Hot n Naughty”de dediği gibi: “No competition cuz i fit no category”. Cem Kayıran


71Cassandra Jenkins – My Light, My Destroyer
(Dead Oceans)

Cassandra Jenkins’i, müziği bırakma noktasına getiren olaylar silsilesi 2021’de An Overview on Phenomenal Nature’da çoktan hikâyeleşmişti. Jenkins, kendi hikâyesini yazma yolunda bir mihenk taşına dönüşen bu albümün ardından My Light, My Destroyer ile daha özgüvenli ve aynı zamanda rahat tavrıyla geri döndü. Çiğ enerjilerden huzurlu bulanıklıklara, çarpıcı gerçekliklerden meditatif sekanslara uzanan  geniş bir alana oturan albüm, şiirsel dokunuşlarıyla her gün anımsadığımız duyguları irdeliyor. Tuana Özcan


70- Yaya Bey – Ten Fold
(Big Dada / GRGDN Müzik)

Birleşik Krallık’ın yeni nesil R&B sahnesinin en heyecanlı seslerinden, yorumcularından, hikâyecilerinden biri Yaya Bey. Küresel müzik basınında hakkında Nina Simone ve Roberta Flack benzetmeleri yapılan yorumlar yapıldığını hatırlıyoruz. Son albümü Ten Fold’da 40 dakikaya sığan 16 parçayla, bir besteci olarak da kısa sürede kat ettiği yola hayret ettiriyor. O içini groove formunda döktükçe dinleyen de rahatlıyor, daha fazlasını istiyor. Melis Tire


69- Lia Kohl – Normal Sounds
(Moon Glyph)

Geleneksel müzik eğitimini çello üzerine almış Chicagolu  müzisyen Lia Kohl, Normal Sounds isimli son solo çalışmasında modern yaşamın dokunaklı bir soundtrack’ini yapıyor. Dünyamızdan kimi “normal” sesler, onun çellosu ve elektronik sesler paleti ile buluşuyor. Bu normal sesler bazen bir arabadaki sağ-sol sinaylinin sesi, bazen acil durum sireni, bazen ise bir havalanında sessizliği yıkan buzdolabının çıkardığı ses olabiliyor. Berk Sayan


68- Nia Archives – Silence Is Loud
(Hijinxx / Island Records)

Nia Archives’ın ilk albümü başladığı andan itibaren heyecanlandırıyor; 90’larda en popüler dönemini yaşayıp son zamanlarda bir geri dönüş yaşayan jungle ve drum’n’bass türlerini bir nevi pop filtresinden geçirerek hem de. Aynı zamanda prodüktör de olan Nia Archives dans müziğine yeni bir imaj vermeye, kulüplere yeni bir nefes olmaya kolları sıvamış anlaşılan. Nabzını hızlandırıp bir süre beyninizdeki bütün düşüncelerin önüne geçecek beatlerle dolu bir parti bu! Elif Öz


67- Wunderhorse – Midas
(Communion Group)

Wunderhorse bu seneye kadar arkasında yalnızca Jacob Slater’ın olduğu, Cub gibi iyi bir debut albüme imza atmış çarpıcı bir projeydi. Yıllardır beraber çaldığı müzisyenler Harry Fowler, Jamie Staples ve Pete Woodin’in katılımıyla oluşan “yeni” ekip, bu sefer kendilerine bir önceki uzunçalardan biraz daha ham, biraz daha dağınık olma izni veriyor. Slater’ın kırılgan ve acısını geçirebilen vokalleri bu albümde de başrolde, yan koltuğunda da taptaze gitar yürüyüşleri oturuyor. Elif Öz


66- Annie-Claude Deschênes – LES MANIÈRES DE TABLE
(Italians Do It Better)

Cesur ve çılgın bir dinletiyle elektronik müziğin başını çekmiş isimlere selam dururken durmak bilmez süratle kana karışıyor Deschênes’nin ilk albümü. Pandemi sırasında yaptığı ve aslında başta hiç yayımlamaya niyeti olmayan parçaların bütünü obu koleksiyon. Müzisyenin “sofra adabı”yla kastettiği, masa örtüsünü üstündeki tabakları tek hamlede yan duvara savurduktan sonra boynuna bağlayıp sofranın üstünden ışık hızında bir kurşun gibi uzaya ateşlenmek olmalı. Zeynep Naz Günsal  


65- HJirok – Hjirok
(Altin Village & Mine)

HJirok kurgusal bir karakter, mitolojik bir figür. Yaratıcıları geleneksel Fars müziğini yeni yaklaşımlarla buluşturmayı alışkanlık edinen Kürt müzisyen Hani Mojtahedy ve Mouse on Mars’ın yarısı Andi Toma. İkilinin Erbil’de üç perküsyonist (Hadi Alizadeh, Jawad Salkhordeh ve Serdar Saydan) ile bir setarcı (Ali Choolaei) ile yaptığı kayıt seansları üzerine inşa edilen bu ilk albüm, sekiz parçaya bölünmüş hâlde Mojtahedy’nin 20 yıl önce İran’dan ayrılışı ve yeni ev arayışını hikâyeleştiriyor. Cem Kayıran


64- Laetitia Sadier – Rooting For Love
(Drag City / Duophonic Super 45s)

Beşinci solo albümünde harikulade tuhaf ve büyüleyici bir ton yaratıyor Laetitia Sadier.. Adıyla da vurguladığı üzere albümle “dünyanın travmatize uygarlıklarına bir çağrıda bulunarak, 1000 yıllık birikmiş acı ve yabancılaşmayı nihayet aşmamızı” isteyen müzisyen, dramayı parıltılı “Un Autre Attente”ın serbest bırakma önergeli ritimleriyle artırmış. “Cloud 6” orgların güçlendiği düşünceli, öfkeli ve stimüle edici bir kapanış. Yine meydan okuyan bir tavrı tüm koleksiyona yaymayı başarmış Sadier. Zeynep Naz Günsal


63- Julia Holter – Something In The Room She Moves
(Domino Recording / GRGDN Müzik)

Son solo albümünü 2018’de yayımlamıştı Julia Holter. Arada film müzikleri, bir Beverly-Glenn Copeland yorumu ve çeşitli remikslerle çıktı karşımıza. Önceki işlerinde soyut, tanımlaması güç hislenimlerli kurcalayan müzisyen, besteci ve prodüktör, diskografisinin altıncı uzunçalarında şimdiyle ve neredeyse elle tutulur duygu durumlarıyla haşır neşir olmuş. Prodüksiyonunu da daha önceleri de iş birliği yaptığı Kenny Gilmore ile üstlenmiş. Güven Yalın


62- Kali Uchis – ORQUÍDEAS
(Geffen Records)    

Kariyerinin başından itibaren İngilizce hâkimiyetindeki küresel müzik pazarına İspanyolca meydan okumaya devam eden Kali Uchis, ORQUÍDEAS ile geleneksel Latin müziklerine derinlemesine bir dalış yapıyor ve bu stilleri çağdaş pop / R&B unsurlarıyla ve kendi sanatsal evrimini yansıtan bulaşıcı melodilerle modifiye ediyor. Latin prodüktörlerden oluşan geniş kadrosuyla bu albüm, 2024 yılına diaspora deneyimlerini taşıyan kültürel bir miras bırakıyor. Deniz Bankal


61- Jan Jelinek – Social Engineering
(Faitiche)

Bilgisayarınıza virüs bulaşmış olabilir mi? Böbreğinizi satmaya ne dersiniz? Yüklü miktarda gelen sürpriz bir bağışı kabul eder misiniz? Alman prodüktörden şarkı formlarını alaşağı eden bir tür ses enstalasyonu, çevrimiçi güvensizliği sanatsal eğlenceye çeviren bir konsept harikası. Kişisel verileri ele geçirmek üzere gönderilen e-posta metinlerinin seslerine eklemlenmiş endüstriyel dokularla inşa edilen Social Engineering, algoritma çağının karanlık yüzünü sonik yaratıcılıkla tasvir ediyor. İlayda Güler


60- Moor Mother – The Great Bailout
(ANTI-)

1835 tarihli Köleliğin Kaldırılması Yasası kapsamında “mülklerini” kaybeden 46 bin İngiliz köle sahibine 17 milyar sterline eşdeğer bir ödeme yapıldığını biliyor muydunuz? Müzisyen, şair, aktivist Camae Ayewa namıdiğer Moor Mother, nesillerce aktarılmış travmaları ve acıları sesle şifalandırma pratiğine bu utancı hikâyeleştirerek devam ediyor. Türümüzün günahları farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda kendini pervasızca tekrarlarken, asıl kölelerin nelere karşı kimler olduğuyla yüzleşmeye çağırıyor bir kez daha. İlayda Güler


59- KOKOKO! – BUTU
(Transgressive Records)

Metal, teneke, plastik ve motor parçalarıyla yarattıkları enstrümanlarla üreten Kongolu kolektif KOKOKO! yine yapacağını yapıyor. Débruit mahlaslı Xavier Thomas’ın prodüksiyonuna el attığı albümün ismi Türkçede “gece” anlamına geliyor. Nitekim parçalar da yüksek gece yaşantısını yansıtacak şekilde kurgulanmış. Débruit’nin dokunuşları olduğu anlaşılan synth numaraları ve alan kayıtlarıyla da grubun kurcaladığı tema katmanlanıyor. Albümün zirve anlarından “Bazo Banga”nın göz yorucu klibi de işte burada. Melis Tire


58- JPEGMAFIA – I LAY DOWN MY LIFE FOR YOU
(PEGGY/AWAL Recordings)

Californialı müzisyenin, adını İsa’nın ağzından bir İncil kıtasından alan beşinci stüdyo albümü şimdiye kadarkiler arasında en kendi özüne odaklı olanı. Dizeleri her zamanki gibi alaycı ve yüzleşmeci; sample’larıyla ördüğü kolajlarla eğilip, bunlardan kim olduğuna dair soyut izlenimlere sevk ediyor biraz. Alametifarikası olan karanlık alttan alta var tabii ki var. JPEG düşünüldüğünde bu ne kadar mümkün sorgulanabilir ama albümün hissi resmen pozitif. Genelinde düpedüz romantik bir tını var. Zeynep Naz Günsal


57- Jim White – All Hits: Memories
(Drag City)

The Dirty Three ve Xylouris White üyesi, Cat Power’dan PJ Harvey’e, Bill Callahan’dan Nina Nastasia’ya sayısız müzisyenle üretimlerde bulunmuş davulcu Jim White’ın uzun kariyerinin ilk solo albümü bu, inanması güç. Çoğu 90 saniyenin altında kesitlerden oluşan All Hits: Memories, Jim White’ı bir müzisyen ve perküsyon ustası olarak eşsiz kılan nüansları bir araya getiriyor. Davullar, ritmik oyunlar; bu içsel ve alabildiğine özgür diyalogda tabii ki başrolde. Cem Kayıran


56- Sleater-Kinney – Little Rope
(Loma Vista Recordings)

Carrie Brownstein ve Corin Tucker’dan durmak bilmeyen bir kriz hâlindeki dünyada, yasla başa çıkmanın türlü yollarını mesele edinen bir anlatı. Hatta Brownstein’e göre şimdiye kadar hiç olmadıkları kadar dürüst oldukları bir iş. Bu 10 şarkılık albüm, Sleater-Kinney’nin her zaman güvenebileceğimiz bir sığınak olduğunu bir kez daha ispatlıyor. The Center Won’t Hold ile hissedilen art pop etkileşimlerinin punk özleri ile birleşiminin en rafine hâli denebilir Little Rope için. Tuana Özcan


55- Laurie Anderson – Amelia
(Nonesuch)

Avangart pop ve performans sanatı adına 70’lerden bu yana eşsiz bir külliyat oluşturan Laurie Anderson, tematik bir albümle sessizliğini bozdu. Amelia, Amerikalı havacı Amelia Earhart’ın son uçuşundan ilhamla hayat bulmuş. ANOHNI, Marc Ribot, Gabriel Cabezas, Rob Moose ve Kenny Wollesen gibilerinin de dokunuşlarını barındıran albümde anlatının temellerini yaylı düzenlemeleri ve Anderson’ın spoken word sekansları oluşturuyor. Trajik bir konuyu şarkılara taşısa da huzurlu, hatta meditatif bir etkisi var. Melis Tire


54- Klaus Johann Grobe – lo tu il loro
(Trouble In Mind)

“Dört biradan sonra kendimi dans ettiremezsem, eve de gidebilirim.” düşüncesiyle çıkılan yolun fonunda çalan müzik. İsviçreli ikili Klaus Johann Grobe altı yılın ardından, alıştırdığı Almanca sözlü kraut-disco kombinasyonundan epey taşan, yumuşayan bir albümle döndü. Uzak bir vadinin ucundaki bir kulübede geçen iki haftanın meyvesi lo tu il loro, yuvanın yönünü kaybetmeden ormandaki başka ağaçları da tanıma arzusunu, doğduğu dağın sıcak melankolisini buram buram hissettiren; sersemleten groove’u ve melodik zenginliğiyle zevk veren bir kayıt. İlayda Güler


53- Kid Simius – JOSÈ
(Shall Not Fade LTD)

Granada doğumlu, Berlin’de yerleşik prodüktör Kid Simius yılın en neşeli dans albümlerinden birine imza attı. Diskografisinin üçüncü uzunçalarına gerçek ismini veren Kid Simius, 46 dakikalık albümünde house’un çeşitli alt türleri ve Italo Disco arasında dolanarak 32 diş sırıtmalı salınımlara davet ediyor. “Karaoke”, “Mucho Fan (Lerele Mix) ve “Ask For My Number” çalma listelerimizi ele geçirdi. Melis Tire


52- MEMORIALS – Memorial Waterslides 
(Fire Records)

Verity Susman (Electrelane) ve Matthew Simms (Wire, It Hugs Back), film müziği yapma amacıyla bir araya gelerek MEMORIALS’ı oluşturdu. Soundtrack projelerinden kaçış noktası olarak doğan ilk albümleri Memorial Waterslides, her köşesinde farklı bir keşfi barındıran ses kolajı havasında psikedelik pop, caz ve folk’u aynı potada eriten bir dünya yaratıyor. Anıt olarak bir su kaydırağı teması etrafında şekillenen albüm, onları yönlendiren fikir kadar tuhaf, ilgi çekici ve eğlenceli. Tuana Özcan


51- Alan Sparhawk – White Roses, My God
(Sub Pop)

Geçtiğimiz iki yıl Alan Sparhawk için oldukça zordu. Low’u beraber kurduğu eşi Mimi Parker’ı kaybeden müzisyen yas döneminden sonra ilk defa bir solo albümle geri döndü. 11 şarkı boyunca, Sparhawk’un aslında çocuklarına aldığı elektronik ekipmanla çok vakit geçirmesinin sonucunu dinliyoruz. İnorganik sesler ve tanınmayacak hâle gelene kadar manipüle edilmiş vokallerle dolu bir koleksiyon çıkmış ortaya. Duygularını anlamak ve sindirmek için yepyeni şeyler denemeye mecbur olması, şu âna kadarki yöntemlerin yetmemiş olması muhtemel tabii; belki de kendi kendine yabancılaşmıştır, belki de elektronik bir cümbüşe gömmek istemiştir yasını. Elif Öz


50- Shellac – To All Trains
(Touch and Go Records)

Shellac, son albümü Dude Incredible’ı yayımladığında takvimler 2014’ü gösteriyordu. Üçlüden yeni bir albüm haberi, tarifi pek de kolay olmayan bir galeyan yaşatıyor. Gel gelelim, Steve Albini’nin (1962-2024) kalp kıran vedası ile duygusal yoğunluğu tonlarca artan bir şarkılar bütününe evrildi To All Trains. Yarım saate varmayan 10 şarkı ile, Shellac’ı Shellac yapan hemen her nüansı yeniden yaşatıyor; hiç olmadığı kadar rafine ve dolaysız bir şekilde üstelik. Güven Yalın 


49- Thou – Umbilical
(Sacred Bones Records)

Saç döktüren doom girdaplarıyla tanınan Louisiana çıkışlı Thou, karışımına hardcore punk unsurlarını da ekleyeceiğinin ipuçlarını vermişti. Alışılmışın tersine dört nala koşan bir gruba evrildikleri “I Feel Nothing When You Cry” bu yeniliğin en açık örneği. Ama grubun imzası olan ağır çekim ve bol feedbackle kavrulmuş gitarlara da tamamen veda edilmemiş, ne mutlu ki. Örneğin kapanış şarkısı “Siege Perilous”, güneş altında asfalta yapışma simülasyonu tadında bir sludge metal numarası. Cem Kayıran


48-  O. – WeirdOs
(Speedy Wunderground / [PIAS] / GRGDN Müzik) 

Tash Keary’nin incelikli davulları ve Jon Henwood’un distortion’a boğulmuş saksafonunun el birliğiyle yarattığı kontrollü kaos eşliğinde mest olmuşluktan surat ekşitmeyene, groove’uyla kafa sallamayana aşk olsun diyoruz. Dan Carey’nin prodüksiyonunu üstlendiği kayıt, tüm deneyselliği ve patlayıcılığı göz önüne alındığında çok kararlı ve kendinden emin bir iş. İkilinin İngiltere’nin yeni nesil sahnesinde kendilerine krater büyüklüğünde bir yer oymuş olması hiç şaşırtıcı değil. Zeynep Naz Günsal


47- KNEECAP – Fine Art
(Heavenly Recordings / [PIAS] / GRGDN Müzik)

Kuzey İrlandalı rap üçlüsü KNEECAP, ortaya koyduğu her işle Birleşik Krallık’a ve kültürel hegemonyasına hareket çekmeye devam ediyor. Ekibin ilk resmî stüdyo albümü, memleketleri Belfast’ta bulunan The Rutz adlı hayali bir pub’ı mekân ediniyor. Mo Chara, Móglaí Bap ve DJ Provaí’den tür bakımından fazlasıyla eklektik, resmen “yok yok” bir dinleti bu. Albüm ağırlıklı olarak UK grime ve garage tınısından gitse de dub, 90’lar hip hop, R&B, house, hatta reggaeton’a bile dokunuyor akışında. Zeynep Naz Günsal


46- La Luz – News of the Universe
(Sub Pop)

Yazar, ressam ve La Luz’un kurucusu Shana Cleveland, hamileliği ve anneliğinin ilk zamanlarına dair hislerini bir solo albümde birleştirdikten sonra, oğlu henüz iki yaşındayken aldığı meme kanseri teşhisiyle parçalanan hayatını sevgiyle tutkallayarak toplama yolunda şu sıralar. Değişimin daimi ve esas olduğu kabulüyle gruba döndüğü News of the Universe de ölüm fikri karşısında rahatlama ihtiyacının doğurduğu bir kayıt anlayacağınız. Sesler yine La Luz usulü hassas bir dengede; albüm meleksi vokallerle cool riffler arasında cambazlık eden bir psikedeli vadediyor. İlayda Güler


45- The Smile – Wall of Eyes
(XL Recordings / GRGDN Müzik) 

The Smile, iki yıl içindeki ikinci albümleriyle hafif umursamaz bir hava estiriyor desek abartmış olmayız. Kaygısız bir hâlde, keşfetmenin ve üretmenin keyfine varıyorlar. Radiohead’den Thom Yorke ve Jonny Greenwood, bir de Sons of Kemet’ten Tom Skinner işin içinde olunca, melankoli de hâliyle dinleyeni kolay kolay bırakmıyor. Zaman zaman saksafonda Robert Stillman’ın aralarına katıldığı üçlü, daha özgür salınıp art rock ve funk doğaçlamalarını diledikleri gibi eğip büküyor. Öykü Naz Gümüş


44 Okay Kaya – Oh My God – That’s So Me
(ONErpm)

Oslo’nun dışında, kendini her şeyden izole ettiği bir adada kurduğu yeni stüdyosunda yazıp kaydetmiş bu albümü Okay Kaya. Kayıtlar, çalım, prodüksiyon hepsi onun ellerinden çıkma. Dördüncü albümünde şarkı yazarı olarak ne denli geniş bir haritaya yayılma eğilimi olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. “The Wannabe” ve “Help, I’ve Been Put into Context!” gibi parçalarında dingin, kendine kulak kesilen bir üslupla geçmiş mikrofon başına. Tüm bedeni esneten bir groove’a yaslanan “The Groke” ya da 90’lardan bir PJ Harvey albümüne de sızabilecek kıvamdaki “Spacegirl (Shyirley’s)”; albümün geniş çapının özetini çıkaracaktır. Melis Tire


43- Kim Deal – Nobody Loves You More
(4AD)

40 yıla yakın zamandır Pixies ve ikizi Kelley ile kurduğu The Breeders’la bizleri keyiflendiren Kim Deal, 2010’ların başında Pixies’den ayrıldığından beri bu ilk solosuyla uğraşmakta. Prodüksiyonun, iyi yazılmış ve aranje edilmiş şarkıların kalitesine ulaşmakta zorlandığı görülse de Deal’in pozitif, kendi güvenli yaklaşımı ve vokali bu geç solo çıkışı yılın en ilgi çekici işlerinden biri kılmaya yetiyor. Hem türden türde geçişlerindeki rahatlık hem de yılların tecrübesinin getirdiği yakınlık hissini de yadsıyamayız. The Dandy Warhols’un boşuna “Cool as Kim Deal” diye şarkısı yok! Steve Albini’nin de geçen yılki zamansız vefatından önce kaydettiği son işlerden. Utkan Çınar


42- SAICOBAB – NRTYA
(Thrill Jockey Records)

NRTYA, Sanskritçede “dans” anlamına geliyor. Boredoms ve OOIOO üyesi YoshimiO’nun başını çektiği Japon kolektif SAICOBAB, geleneksel Hindistan müziklerinden aldığı ilhamı ters köşe dokunuşlarla yontarak dansa kaldırıyor ikinci albümünde. Yerinde duramayan vokallere, çok katmanlı ritimlere ve Yoshida Daikiti’nin elinde âdeta alev alan sitardan çıkan melodilere kendinizi teslim etmek; tek yön biletle havalanıp hiç yere inmemeye benziyor. Cem Kayıran


41- Kali Malone – All Life Long
(Ideologic Organ)

Tematik ve drone temelli ses bütünleri inşa eden Kali Malone, geçtiğimiz yıl Stephen O’Malley & Lucy Railton ile kaydettiği Does Spring Hide Its Joy ile kara bulutları tepemize dikmişti. Macadam Ensemble ve Anima Brass’ın katkılarını içeren son albümü ise avangart minimal bestecilikte ulaştığı ustalık mertebesinin bir çıktısı. Minik değişimlerin büyük yankılar uyandırdığı kompozisyonları, zamanı durdurmanın mümkün olduğunu ispatlıyor. Cem Kayıran


40- Actress – Statik
(Smalltown Supersound)

Actress diskografisinin 10. albümünü herhâlde en iyi başlığı açıklar. Radyo cızırtıları, su altı kayıtları, uğultular, kum veya rüzgâr sesleri, hatta neredeyse duyulur hâle gelmiş dokuları… Bazen dümeni bunların eline aldığı, ufak aralıklarla sırtımızın minimal ve kararlı beatlere yaslandığı geniş ve heybetli bir iş. Actress’ten alışık olduğumuz kayıtlara kıyasla biraz daha ruhani. Meditatifl ses manzaralarına yer verdiği kadar karamsar, belki de tekinsiz anlar da barındıran Statik, tüm duyularınızla birden temas kuruyor. Zeynep Naz Günsal


39- Nidia & Valentina – Estradas
(Latency)  

Beatmaker Nídia’nın keskin ve sallantılı ritimleri ile Valentina Magaletti’nin oyuncu perküsyonları bir araya gelince; biraz asi, mükemmel olanla uğraşmayan ama tam da bu yüzden capcanlı bir albüm çıkmış ortaya. Her şeyin biraz karışık olduğu ama bir şekilde kendi dengesiyle yürüyebilen bir dünya gibi. Ayrıksı seslerin bu kadar samimi bir sohbete girdiğini duymak damakta kalıcı bir tat bırakıyor. Öykü Naz Gümüş


38- IDLES – TANGK
(Partisan Records / GRGDN Müzik)

Nigel Godrich’in de parçası olduğu prodüksiyon ve şarkı yazım süreciyle TANGK için IDLES diskografisinin en ayrıksı albümü diyebiliriz. Açılışı yapan “IDEA 01”, Mark Bowen ve Godrich’in Ekim 2022’deki ilk stüdyo seansında kaydedilmiş tape loop denemeleri üzerine kurgulanmış örneğin. Bas tellerinin uzun uzun çınlamasına eşlik eden döngüsel tom tomlarıyla ensenizden tutuveren “Roy”, dramatik bir yakarışla patlayan bir yanardağ formuna dönüşüyor. Piyano ve yaylıların üstüne Joe Talbot’un yalın vokallerini duyduğumuz “A Gospel”, muhtemelen bugüne dek yazdıkları en kırılgan parça. “Hall & Oates” ve “Gift Horse” gibi kayıtlar; son sürat, tavizsiz IDLES parçalarından vazgeçmeyenlerin favorileri olmaya aday. Güven Yalın


37- Anadol & Marie Klock – La grande accumulation
(Pingipung)

Anadol ve Marie Klock, başlangıç ve sonların silikleştiği, puslu ama ferahlatıcı bir girdap yaratmış La grande accumulation ile. Anadol’un vintage synth numaraları ve Fransız müzisyenin masal anlatır gibi icrasıyla her parçada yeni kapılardan yeni manzaralara açılıyoruz. Yeri geldiğinde “Bir Twin Peaks sahnesinde miyiz?” ya da “Onlarca yıl kimsenin elini sürmediği bir müzik kutusunu mu açtık az önce?” gibi sorular sordurabilir, yeri geldiğinde karşı koyması güç bir ıslık çalma isteği uyandırabilir; hepsinden öte size bir gündüz düşü deneyimi yaratabilir. Cem Kayıran


36- Jessica Pratt – Here in the Pitch
(City Slang)

Beş yıllık aradan sonra yeni albümüyle çıkageldi Californialı besteci ve müzisyen Jessica Pratt. Albümün etiketinde 2024 yazıyor olsa da rahatlıkla 1969 da yazabilirdi. Pratt dönemin soundunu eforsuzca yaratabiliyor. Çok öne çıkan bir şarkı olmaması, albümü olması gerektiği gibi bütünüyle tecrübe etme için de faydalı. Here in the Pitch nostaljiden nemalanan bir çalışma değil; dönemin stilini iliklerine kadar hisseden bir şarkı yazarı ile karşı karşıyayız. Ayrıca hafif freak folk atmosferi yakalamanız, Devendra Banhart veya Joanna Newsom tadı almanız da mümkün. Utkan Çınar


35- Caribou – Honey
(City Slang / Merge Records)

Dan Snaith’in Caribou ile dönüşü pek çok açıdan heyecan verici elbette. Honey, Kanadalı müzisyenin günlük hayatın alelade hislerinden hareketle yazdığı karşı koyması güç dans parçalarından oluşuyor. Kalabalık dinlendiğinde lezzetinin arttığı aşikâr. Snaith’in kimi vokal oyunları için yapay zekâ araçlarına başvurmuş olması da Honey’i ilerleyen yıllarda müzik üretim teknolojilerine dair kimi tartışmaların parçası yapacak muhtemelen. Melis Tire


34- Efterklang – Things We Have In Common
(City Slang)

Danimarkalı grup Efterklang, incelikli besteciliği ve sonik paletinde gözettiği çeşitlilik ile etrafınıza bir yuva örüyor. Bir Efterklang albümünden bekleyeceğiniz sıcaklık, eksiksiz şekilde nüfuz etmiş Things We Have In Common’a. Albümün konukları Mabe Fratti, Beirut ve Sønderjysk Pigekor’a da çeşitli duraklarda manzaraya kendi renklerini katmak için alan tanınmış. 20 yılı deviren grubu özel kılan nüanslar, tüm iniş ve çıkışlarıyla dokuz şarkıda kendini belli ediyor. Melis Tire


33- E L U C I D – REVELATOR
(Fat Possum Records)

New York çıkışlı Chaz Hall’un üçüncü stüdyo albümünün prodüktörleri arasında Samiyam, DJ Haram, The Lasso, Alan Duggan gibi isimler var. Kendisine kadim dostları billy woods, Creature ve Sketch185 dizeleriyle eşlik ediyor. Çiğliği ve ince in-your-face tavrıyla toplumsal koşullara, evrensel sağduyuya konuşan bir koleksiyon REVELATOR. Endüstriyel, caz, noise, hatta kimi anlarda metal gibi türlerden nemalanan uzunçalar, müzisyenin diğer işlerine kıyasla daha fazla akustik enstrüman içeriyor. Zeynep Naz Günsal


32- Nick Cave & The Bad Seeds – Wild God
([PIAS] / GRGDN Müzik)

Yaşadığı evlat kayıplarından sonra kendini işine veren ve film müzikleri, kitaplar, albümlerle oldukça verimli bir dönem geçiren Nick Cave’in grubu The Bad Seeds ile tam 18. albümü. Kendi deyimiyle “yaşadığı trajedilerden ardından yazdığı hassas ve kırılgan albümlerden sonra ayakları yere basan ve neşeli bir albüm” yapmaya çalışmışlar. Bu da normalde onlardan alışık olmadığımız bir yaklaşım tabii. Külliyatları için oldukça katartik, oldukça farklı, “kalabalık” bir albüm. Cave ve grubunun kendilerini kanıtlamaya ihtiyacı yok; zaten uzun süredir de kendi istedikleri gibi işler yayımlama lüksleri var. Bu da her albümlerinden önce bir heyecan ve merak hissi uyandırıyor. Bu kadar uzun süre var olup da hâlâ bu tazeliği koruyabilmeleri de onları çok özel bir grubun üyeleri yapıyor. Utkan Çınar 


31- Ariel Kalma, Jeremiah Chiu, Marta Sofia Honer – The Closest Thing to Silence
(International Anthem)

Ağustos 2022’de Ariel Kalma’ya BBC Radio 3’nin, daha önce hiç birlikte çalışmamış müzisyenleri ortak üretmeye çağıran “Late Junction” serisinde Jeremiah Chiu ve Marta Sofia Honer ile buluşması için bir davet geliyor. Henüz kapısından içeri girmeden, adıyla bile yakınlık kurduran bu albümün hikâyesi o günlere dayanıyor. Doğaçlamadan doğup kolajlamayla büyümüş bir koleksiyon The Closest Thing to Silence. Şık bir enstrümantasyon ile birbirinden çok uzak zamanlarda titreşmiş, zaman zaman sözlü bilgiler de veren çeşitli ses kayıtlarını derliyor. Nefis. İlayda Güler


30- Kendrick Lamar – GNX
(pgLang/Interscope)

K-Dot’tan  kimi eski arkadaş ve idollerini yarın yokmuşçasına çarmıha gerdiği, böylesine acımasızken alabildiğine zarif kalabildiği literatürüyle parlayan bir albüm daha. Tedirgin edici ve narin keman partisyonları, kemiklere çarpıp omuriliği titreten baslar ve belki de duyulabilecek en derin kicklerden bazıları donatılmış kupleleri fazlasıyla 90’la / 2000’ler desenlerinde aranjmanlar peş peşe diziliyor. Bir yandan da müzisyenin bu dönemlerden kahramanları Tupac, Biggie ve Nas’ın saklı kimi parçalarına apaçık ve niyetli göndermeler var. Zeynep Naz Günsal


29- Oren Ambarchi, Johan Berthling, Andreas Werliin – Ghosted II
(Drag City)

Ambarchi – Berthling – Werliin üçlüsü, 2018’de İsveç’te kaydedilmiş psikedelik caz doğaçlamalarını Ghosted adında albümleştirmişti. Üzerinden iki yıl geçti ve serinin ikinci edisyonuyla karşımızdalar. Yer yer bir gitar – bas – davul üçlüsü dinlediğinizi unutturan sekanslarla dolu dört uzun parçayla tamamlanıyor Ghosted II. Kimi zaman bütünlüklü bir punk enerjisiyle kimi zaman da poliritmik groove’lar yaratarak enstrümanla bütünleşmeye dair epey kafa açıyor. Cem Kayıran 


28- Clairo – Charm
(Bağımsız)   

Clairo, türler arasında dolaşmayı alışkanlık hâline getirmiş bir müzisyen. Üçüncü stüdyo albümü ile soft-jazz sularına dalarken, retro dokunuşlara modern bir estetikle yaklaşıyor.  El Michels Affair’in Leon Michels’i ile birlikte yarattığı bu albüm, kayıt sürecinde ikilinin arkadaşlığından da epey bir beslenmiş. Birbirlerine olan güven ile ortaya çıkan bolca doğaçlama, enerjilerinin banta geçtiği albümde neşeli bir havayı hâkim kılmış (“Second Nature”daki gülüşmeler!).  60’ların pop nostaljisinde yakaladıkları ilhamın yanı sıra Michels’in analog dokunuşları Clairo’nun yumuşak vokallerinin her zamankinden daha özgür ve parlak bir yapıya büründürmüş. Her köşesinde farklı bir tınıyı keşfettikleri Charm, melodik zenginliğini hiç zorlamadan, duygusal derinliğini ise hiç bunaltmadan hissettiriyor. Tuana Özcan


27- Nilüfer Yanya – My Method Actor
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)

Yanya’nın sıkışmış ruhların doğasını işlediği şarkılarla dolu son albümü PAINLESS’ın üstünden iki yıl geçti, artık köklü plak şirketi Ninja Tune’un bir parçası olarak geri döndü. Üçüncü albümünde kendine dönük çıkarımlarını nokta atışı bir sembolizmle şarkılaştırmış. Girift ve akıcı kompozisyonlarla dolu My Method Actor’ın prodüksiyonuyla da parladığına şüphe yok; alkışlar müzisyenin önceki albümlerinde çeşitli şarkılarda birlikte çalıştığı Wilma Archer’a gidiyor. Melis Tire


26- Avalanche Kaito – Talitakum
(Glitterbeat Records)    

Bazı albümler sizi yavaşça içine alır. Belçika’da kurulsa da kalbi Batı Afrika’da atan Avalanche Kaito’nun son numarası Talitakum da onlardan biri. Köşeli poliritmik enerjisiyle üzerinize hücum ediyor âdeta. Vokaller ve enstrümanlar arasındaki sınırlar yerle bir edilip yeniden biçimleniyor. Bu kaosu kucaklayabilirseniz, Talitakum Afro-fütürizm ve post-punk seslerine kadar uzanan bir yörüngede, zihni her saniyesi değişen bir ses girdabına fırlatıyor. Öykü Naz Gümüş


25- Xiu Xiu – 13″ Frank Beltrame Italian Stiletto with Bison Horn Grips
(Polyvinyl)

Dümeni keskin şekilde kırma cesaretini her daim barındıran özel gruplardan biri Xiu Xiu. Diskografilerinin yayıldığı uçsuz bucaksız haritada kendilerine küçük ve karanlık kuyular kazdıkları son dönem işleri, dinleyici için kimi zaman bir meydan okumaya dönüşen yoğun dinleyiş hâinde olmayı talep ediyordu. Los Angeles’tan Berlin’e taşınıp, estetik algılarını yıkıp yeniden şekillendirmeye karar verdikleri dönemin ürünü olan 14. stüdyo albümü, Xiu Xiu’nun ekstrem ve ayrıksı uçlarda dolanmaktan duyduğu hazla yanıp tutuşuyor. Teatral monologlar, fuzz kasırgaları, hipnotik döngülerle kaosta haz bulmaya çağırıyor Jamie Stewart ve Angela Seo. Melis Tire


24- Knocked Loose – You Won’t Go Before You’re Supposed To
(Pure Noise Records)   

10 parçalık derin bir kaos ve saldırgan rifflerle örülü bu albüm, metalcore’u günümüzde hâlâ gidilmez sanılan yeni eşiklere taşıyor ve türün sınırlarını yeniden çiziyor. Poppy ile “Suffocate” ve Chris Motionless ile yaptıkları “Slaughterhouse 2” iş birlikleriyle tatlı/sert müzik sularına olta atarken, işitme duyunuzu sakatlamak için 2024’ün en ideal 27 dakikasının bu albümde garanti ediyorlar. Deniz Bankal


23- Shabaka – Perceive Its Beauty, Acknowledge Its Grace
(Impulse!)

Shabaka Hutchings, sevgi yaymaya adından başlayan ikinci solo albümünde virtüözü olduğu enstrümanı bir kenara bırakıp, yeni oyunlarda yeni duygular keşfetmekle ilgileniyor. Bu yaklaşımdan doğan şarkılarındaki ham, ilkel, içgüdüsel, ruhani tavır tek kelimeyle baştan çıkarıcı. Moses Sumney, Saul Williams, Laraaji, Lianne La Havas gibi süper konuklarının aklını çelerek, kendi seslerinin o frekansta neye dönüştüğünü keşfetmelerine vesile olması ise dinleyici perspektifinden de epey tatlı. İlayda Güler


22- The Cure – Songs Of A Lost World
(Polydor Records)

The Cure’un 16 yılın ardından dönüşü, baştan sona soğuk bir hava estiriyor ama arada bir Robert Smith’in sakinleştirici sesiyle aynı anda karanlık ve huzurlu olabilen bir keşfe kapı aralıyor. Smith, “Alone”da “Bu söylediğimiz her şarkının sonu” diyerek daha ilk parçadan derinlerde olan bir şeyleri harekete geçiriyor. Finalde ise on dakikadan uzun süren “Endsong” var; post-rock ve shoegaze gitarlarıyla oluşturduğu belirgin hayalperest atmosferle albüme uygun bir kapanış sunmuş. Albümde ön planda olan ölümlülük ve kayıp temaları; Smith’in kaybettiği abisi Richard için yazdığı “I Can Never Say Goodbye” ve iç burkan “Nothing Is Forever” gibi hikâyelerle derinleşiyor. Öykü Naz Gümüş


21- Chris Corsano – The Key (Became the Important Thing [and Then Just Faded Away])
(Drag City)

Zamanının en yetenekli ve açık fikirli davulcularından biri Chris Corsano. Yeni albümünün temelinde, kendi tasarımı olan yaylı davul var. Rotasını tamamen içgüdüler ile çizdiği serbest doğaçalama sekanslarının yanı sıra tek başına bir post-punk orkestrasına dönüştüğü “The Full-Measure Wash Down” ve “I Don’t Have Missions” parçalarında gitar ve bas overdublarıyla kirli ve kırık sarmallar yaratıyor. Avucunun içinde sizi hem konforlu hissettiriyor hem de sürekli diken üstünde tutuyor. Cem Kayıran


20- Skee Mask – Resort
(Ilian Tape)

2018’deki harika albümü Compro’dan beri oldukça verimli bir dönem geçiren Alman prodüktör Bryan Müller, Skee Mask mahlasıyla yayımladığı her işte olduğu gibi yine dipsiz bir kuyuyu andıran elektronik kompozisyonlarla zamansız bir duygu kapsülü yarattı Resort ile. Martta yayımladığı ISS010 koleksiyonuna nazaran sınırları çok daha saydamlaşmış prodüksiyonlarıyla dinleyiciye bulanık bir ferahlık yaşatıyor. Prodüktörün bugüne dek yayımladığı işler arasından geçmişle ve retro alışkanlıklarla haşır neşir olmasıyla ayrılıyor.  Güven Yalın


19- Mabe Fratti – Sentir Que No Sabes
(Unheard of Hope)

“Hiçbir şey bilmediğinizi, jöle gibi yumuşak olduğunuzu ve her çatalın içinizden geçebileceğini hissettiğiniz o an. Soru işaretinin olduğu o hassas noktada fikirler de değişiyor ve büyüyor.” diyor Guatemala doğumlu, Meksika’da yerleşik vokalist ve çellist Mabe Fratti. Ve dinleyicisini tam da o kişi hâline getiriyor yeni albümünde. Play’e basıyor; post-rock, pop, caz, klasik müziğin topraklarına girip girip çıkıyoruz. Tam konumumuzu bilmiyor, bilmek de istemiyoruz. Bir anda gümbürdeyen bir davul, gıcırdayan bir yaylı teli kaybolduğumuza işaret ederken, Fratti’nin yumuşacık vokalleri elimizden tutuveriyor; 41 dakika boyunca aynı duyguyu, aynı döngüyü tekrar tekrar yaşıyoruz. İlayda Güler


18- Geordie Greep – The New Sound
(Rough Trade Records / GRGDN Müzik)

The New Sound’u kaydederken, hayatımda ilk defa cevap vermem gereken kimse yoktu. Sahip olduğum her dürtüyle, bunu sonuna kadar takip etmem mümkün oldu.” black midi’nin dağıldığını duyurmasından kısa bir süre sonra, grubun vokalist ve gitaristi Geordie Greep ilk solo albümünü yayımladı. Kayıtların yarısı Londra, yarısı São Paulo’da; 30’u aşkın müzisyenin katkısıyla gerçekleşmiş. Hatta Brezilya seanslarında, daha önce Greep’in yaptığı herhangi bir müziği duymamış olan bir grup yerel müzisyen, onunla stüdyoya girmiş. Hayli zengin bir manzara tasarlayan bir ilk albüm, hatta yer yer Arto Lindsay tatları alıyoruz. Cem Kayıran


17-  De Schuurman – Bubbling Forever
(Nyege Nyege Tapes)

80’lerin sonunda Hollanda’daki bir kulüpte, 33’lük bir plağın yanlışlıkla 45 devirde çalınmasıyla ortaya çıkan “bubbling house” müziği; ülkedeki Afrika diasporasının nesillendir sahiplendiği bir kültüre evrildi. Lahey’de yaşayan prodüktör Guillermo Schuurman, aile geleneğinin (amcası DJ Chippie, janrın yaratıcılarından biri) izinden heyecanla gitmeye devam ediyor. Vintage ses cihazlarından galaktik dancehall tınıları üreten De Schuurman, ikinci albümünde oyun alanını 8-bit, turntablism gibi eski tatlar ve başka coğrafyaların dans müziği geleneklerine yaptığı referanslarıyla genişletiyor. İçerisi gerçekten fokur fokur! Cem Kayıran


16- Tyler, The Creator – CHROMAKOPIA
(Columbia)

Odd Future yıllarından beri her işinde daha çok spot ışığına maruz kalan Tyler, The Creator, neyse ki müziğini formülize etmeye, tekrara düşmeye hiç yanaşmıyor. Prodüktörlüğünü bizzat üstlendiği 14 şarkılık son işi, müzisyen için bir nevi “öz keşif” albümü. Pek çoğumuz gibi 30’larına girdiğinde dönüp bakmış ve çıkarımlarını kendi bildiği şekilde dökmeye karar vermiş. Albümün genelinde iddiasız, “laid-back” bir tavır var. Neredeyse başka albümlere girebilecek şarkılardan oluşsa da baştan sona tek bir tümseğe takılmadan akabiliyor olması da bu tavırla mümkün oluyor. Zeynep Naz Günsal


15- Good Sad Happy Bad – All kinds of days
(TEXTILE RECORDS)

Kolektif yaratıcılık ve doğaçlama, Good Sad Happy Bad’in temel yapıtaşları. Mica Levi, Raisa Khan, CJ Calderwood ve Marc Pell’ten oluşan dörtlünün, her birinin vokal katkısıyla bir armoni oluşturan ikinci albümü, tüyleri diken diken eden üflemeliler ve nostaljik elektroniklerle donanmış bir ses paletine sahip. “Tüm günlerin aynı olmadığı” mesajı etrafında şekillenen koleksiyonda “Twist the Handle” ironik anlatısı ve titreşimli synth dokunuşlarında günlerin tuhaflığını yakalarken, “DIY” daha enerjik ama minimalist düzenlemeleriyle çarpıcı bir kraut esintisine sahip.  “Find My Way” ise albümün tematik odağı olan bireysel yolculuk hissini içsel monologunda yansıtıyor. Bir yanda dağılmış melodiler diğer yanda ise güçlü bir ritmik temel üzerine oturan parçalarıyla Good Sad Happy Bad günümüzün en büyük heyecan sebeplerinden biri olmaya devam ediyor. Tuana Özcan


14-  Doechii – Alligator Bites Never Heal
(Top Dawg Entertainment/Capitol Records)  

Doechii’nin keskin lirikleri bazen kaotik, çoğunlukla sınırsız, her zaman özgüvenli performansları ile hayat bulan albüm; hip hop, elektronik ve soul’un gizemli tarafını mükemmel bir kokteyle dönüştürüyor. Yarattığı bataklık atmosferinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız senenin en iyi işlerinden, hatta en büyük hadiselerinden biri. Berk Çakmakçı


13- Fievel Is Glauque – Rong Weicknes
(Fat Possum Records)

Albümle ilgili bir röportajdaRong Weickness için 35 şarkı kaydetmişsiniz, albümün şarkı listesine nasıl karar verdiniz?” sorusuna “Tamamen içgüdüsel” cevabını vermiş Zach Phillips. Bu cevabı Fievel is Glauque’ın tüm kayıtları ve bunlara yaklaşımları için de geçerli. Geleneksel şarkı yapılarını büyük bir kararlılıkla reddeden ikilinin ortaya çıkardığı müzik hem özgün hem de akışkan bir hava yaratıyor. Bir yandan çok dürüst bir yandan da kıvamında ciddiyetsiz hissettiren koleksiyonu birbirine zıt sıfatlar kullanmadan tasvir etmek güç. Elif Öz


12- Arooj Aftab – Night Reign
(Verve Records)

Güney Asya geleneksel müziği, caz ve Batı klasik müziği arasında kurduğu, üzerine pus çökmüş köprülerden seslenen Pakistanlı müzisyen Arooj Aftab yapmış yine yapacağını. 18. yüzyılda Urduca yazan bir kadın şair, Mah Laqa Bai Chanda’nın dizelerini ve aktör arkadaşı Yasra Rizvi’nin Instagram’da gelişigüzel paylaştığı bir metni bestelemiş; caz klasiği “Autumn Leaves”i akla kolay gelmeyecek bir biçimde yeniden yorumlamış; onunla aynı karanlıktan geçtiği konusunda şüphe bırakmayan Moor Mother’ın köşeli anlatıcılığıyla kendi uçucu ağırlığını birleştirmiş ve daha bir sürü şey… Yaratıcılığa çarpmanın coşkusunu yaşatıyor dinleyicisine, yine. İlayda Güler


11- Beak> – >>>>
(Invada Records)

Geoff Barrow, Billy Fuller, Will Young üçlüsü, diskografilerinin her durağında olduğu gibi çarpıcı bir açılış yapılıyor “Strawberry Line” ile. Motorik, krautrock-vari yaklaşım yine yerli yerinde. “Hungry Are We” ve “Bloody Miles” gibi parçalar, ambient sekanslarıyla beyin damarlarını genleştirip sonrasında üçlünün imza groove’uyla oluşturduğu bir girdabın içine atıyor. “Secrets”ın bas yürüyüşü ve tonları baştan çıkarıcı. Beak> ile her zaman güvenli ellerde olduğunuza şüphe yok.  Güven Yalın


10- Nala Sinephro – Endlessness
(Warp Records)

Nala Sinephro ve yetenekli müzisyen dostlarından (James Mollison, Morgan Simpson, Sheila Maurice-Grey, Nubya Garcia, Lyle Barton, Natcyet Wakili ve Dwayne Kilvington), her bir vuruşun üzerinize ağır ağır damlayarak yavaş yavaş sizi kavurduğunu hissedeceğiniz bir seans. Olduğunuz yerden, zamandan, telaşlardan ya da zihninizde köşe kapmaca oynayan tilkilerden bir nebze uzaklaşmaya ihtiyacınız varsa, reçetenizde Endlessness yazıyor. Zamanının en özel ve yaratıcı zihinlerinden biri olduğunu tekrar ispatlıyor Nala Sinephro. Melis Tire


9- Fontaines D.C.- Romance
(XL Recordings / GRGDN Müzik)

Romance ile “işi yeni bir yöne çekiyorlar” demek yetersiz kalır; bambaşka bir Fontaines D.C. dinliyoruz. Alaycı ve karamsar tavır bir bakıma geride kalmış, gri bulutlar nefes almamız için dağılıyor. Belki bir yere değil de bir kişiye ait olma ihtimali ilk defa akllarını kurcalıyor. Nitekim bu sefer yeni gerçekliklerde ve kurgusal yerlerde konumlanıyoruz. Grian Chatten’ın aklına giren “dünyanın sonunda âşık olma” meselesi kıyameti, aşkı ve umudu aynı anda içinde taşıyor ve koleksiyon boyunca bu konseptin etrafında döndüğümüzü hissediyoruz. Romance, Fontaines D.C. üyelerinin kendilerine yarattığı kurgusal bir alan ve içini de bu şarkılar dolduruyor. Gitarist Conor Curley ile röportajımız da hemen burada. Elif Öz


8- Charli xcx – BRAT
(Atlantic)

Charli xcx’i “bilen bilir” gizli starlıktan alenen mega-popstarlığa zıplatan BRAT, sadakatli bir fan kitlesi ve “trend yakalama” değil “trend yaratma” odaklı yaklaşımın nelere kadir olabileceğinin harika bir tezi oldu. Uzun zamandır yaşamadığımız kadar heyecanlı ve doyurucu bir pop erası yaşatan albümün Charli’nin çok iyi yaptığı her şeyden bir lokma barındırmasıyla neredeyse bir retrospektif görevi gördüğünü de söylemek mümkün. Hakkında söylenmemiş ne söylenebilir bilmiyorum ama bundan sonra 2024’ü her düşündüğümüzde etrafı BRAT yeşili göreceğimizden eminim. Berk Çakmakçı


7- Still House Plants – If I don’t make it, i love u
(Bison Records)

İngiliz üçlü Still House Plants artık bir deneysel rock müzik üçlüsü olmanın ötesinde anaakım ringine çıkmış bir kitle grubu gibi duyuluyor. Londra’nın etkileyici ve şaşırtıcı müzik sahnesi Cafe OTO’nun gediklilerinden olan ekip, o sahnede yaptıkları deneylerin neticesinde R&B ve post-rock gibi iki benzemez tür arasında salınıp durmaya devam ediyor. Asırlık kayaları yıkayan dalgalar gibi yankılanan vokallerin, kesik gitar arpejleri ve güçlü davul tekrarları ile tamamlandığı müzikleri, toplamda kararlı bir bütünü oluşturabilme kapasitesine sahip. Sonunda ortaya çıkan, duygusal ve bir o kadar da coşkulu bir kayıt. Berk Sayan


6- Bolis Pupul – Letter To Yu
(DEEWEE & Because Music)

Charlotte Adigéry ile kaydettiği Topical Dancer albümüyle geride kalan iki yılda kulaklarını sık sık çınlattığımız Belçikalı müzisyen Bolis Pupul, ilk solo uzunçalarıyla dans pistlerinde yoğun ve karmaşık duygulara da yer açıyor. Yellow Magic Orchestra’nın 80’lere kattığı renkten esinlendiği gibi farklı Doğu Asya ülkelerinin gelenesel dans müziklerinden etkileşimleri bohçasına atmış. “Causeway Bae”nin parlak labirentlerinde kaybolmak, “Doctor Says”in endüstriyel beatlerine kalp atışlarıyla eşlik etmek ya da “Kowloon”un old-school hip hop hissiyle kasları esnetmek çok zevkli. Cem Kayıran


5- Godspeed You! Black Emperor – “NO TITLE AS OF 13 FEBRUARY 2024 28,340 DEAD”
(Constellation)

BAŞLIKSIZ = Küçücük bedenler yere düşerken hangi hareket anlam ifade eder; hangi bağlam?; hangi kırık melodi?*  

2024’ün en etkileyici albüm ismi. 7 Ekim 2023 ile 13 Şubat 2024 arasında İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı; yirmi sekiz bin üç yüz kırk. Bugün tahmin edilen 45 bini geçtiği. GY!B gibi bir gruptan derin ve epik enstrümantal pasajlarla bu trajediyi ele almaları beklenirdi, ancak bunu böylesine cesur bir şekilde yapmaları, onları 2024’ün en güçlü ifadelerinden birine imza atmaya götürdü. Bu, belki en iyi GY!BE albümü değil ama enstrümantal post-rock aracılığıyla dünyaya yayılan, sinematik bir savaş gerçeği. Savaşın dehşetine ve bombaların susmasının ardından yaşamın yeniden inşasına dair imgeler içerirken, sadece yıkımı değil, umudu da işleyen bir insanlık manifestosu. Grubun albüm içine bıraktığı mesaj gibi: “bu yeni yüzyıl daha da acımasız olacak. / savaş geliyor. / pes etme. / bir taraf seç. / tutun. / sev.” 🇵🇸 Deniz Bankal

*Albüm kapağındaki nottan alıntı.


4- Jlin – Akoma 
(Planet Mu)

Indiana’da çelik fabrikası işçisi olarak yaşayan bir matematik nerd’ünün, güncel elektronik müzik sahnesinin en ilham verici figürlerinden birine nasıl dönüştüğünün hikâyesi Jlin’inki. Rick Owens tarafından keşfedilen ilk parçasının Paris Moda Haftası defilesinde yankılanması, henüz yayımlanan son albümü Akoma’da Björk, Kronos Quartet ve Philip Glass gibi göz kamaştıran bir üçlüyü konuk etmesinin de yolunu açıyor. Yine detaycılığını, tür anlamında gezginliğini her ânından belli eden soyut, hiper ritmik oyunlarında kaybolmaya itiyor dinleyicisini. Matematik nerd’ü olduğunu söylemiştik di mi? İlayda Güler


3- Kim Gordon – The Collective
(Matador / GRGDN Müzik)

Dünyasını Jennifer Egan’ın The Candy House (2022) kitabından ilhamla yarattığı ikinci albümünü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde salıverdi, daima ayrıksı rock ikonu ve sanatçı Kim Gordon. İlk solo işi olan No Home Record’a (2019) da el atmış prodüktör Justin Raisen ile beatlere odaklı, kaotik bir zihnin gürültü dolu düşünce akışı gibi bir albüm yaratmış bu sefer. Deadpan ama sataşır gibi vokaliyle çağrışımlı spoken-word dizelerini trap tınısında sıralarken katır kutur beatler ve endüstriyel cızırtılarla başka işlerinden, hatta kimi performanslarından aşina olduğumuz noise üslubuna koşum takmış. Bunun enerjisini de tüm ifadeselliğiyle şekillendirmiş. Anksiyete yaşatan; bir o kadar da kışkırtıcı, zihnin içini dışına çıkarıp sonra tümünü öğüten bir başyapıt. Zeynep Naz Günsal


2- Moin – You Never End
(AD 93)

Yılın son dakika gollerinden biri. Tam manasıyla jeneriklik bir gol. 25 Ekim’de yayımlanan yeni Moin albümü You Never End, 80’lerin İngiliz post-punk estetiğinin mirasını taşıyan ama bir yandan da 90’lar ve erken 2000’lerin post-rock, post-hardcore ve elektronik etkili rock albümlerini çağrıştırıyor. Bir çeşit nostalji girdabında defalarca kez “bu ânı yaşamıştım ben” hissi içinde savrulup gidiyorsunuz. Valentina Magaletti’nin katılımıyla sacın ayağını tamamlayan Tom Halstead ve Joe Andrews ikilisi (Raime) bu albümde vokal desteği de alarak Moin için yeni bir sayfayı açtı. Olan Monk, james K, Coby Sey ve Sophia Al-Maria müziğin düşünsel açıdan derinliğini artıran sözlerle albümün parçası oldular. Berk Sayan


1- Beth Gibbons – Lives Outgrown
(Domino Recording / GRGDN Müzik)

Bazı müzikler, en baştan yüz göz olmayacağı bir mesafede tutar dinleyicisini; bazıları avcıdır, sanki sizi sindirip kendi içine karıştırır; bazıları ise özünü usulca sunarken, seçimi karşısındakine bırakır. Lives Outgrown, o “yakın”lıkta işte. Portishead’in sesi Beth Gibbons, 30 yıllık müzisyenlik serüvenini taçlandırdığı ilk solo uzunçalarında zamanla hesaplaşıyor; kâh ona karşı hep yenik hissedişini kurcalıyor, kâh daimi akışını kabul ediyor. Çıt desen kırılacak gibi vokalleri bu kez; aşinalığını da genişleme niyetini de gösteren, farklı coğrafyalardan esintiler getiren, sıcak, zengin bir enstrümantasyona sızıyor. Kederli bir albüm bu ama mutsuz değil; ışığını yer yer karanlığa devretse de tekinsiz değil. Olgun bir ruhun hafızasında, sonbaharda bir ormanda yürüyüşe çıkmak gibi. Kalbe gölgesi düşmüş türlü kayıplar; bir dost, bir aşk, kimi bedensel işlevler, iyi gelen birtakım duygular giderken, arkalarında kalakalmak; onları geri getirememenin sızısını taşımak hakkında. Beth Gibbons’ın üretim konusundaki acelesizliği de zamanla kurduğu bu yavaş, sabırlı ilişkinin bir parçasıdır belki. 60’ına merdiven dayamış biri, her şeyin geçiciliğiyle şöyle baş ediyor: “Tatlı aşk fısıltısı, gel bana, ne zaman yapabilirsen.” Ve kuşlar cıvıldıyor. İlayda Güler


Değerlendirme: Aylin Güngör, Berk Çakmakçı, Berk Sayan, Beyza Yıldırım, Biçem Kaya, Burcu Teker, Cem Kayıran, Cem Pekdoğru, Deniz Bankal, Deniz Cuylan, Deniz Dursun, Ekin Sanaç, Elif Öz, Engin Ertan, Esin Çalışkan, Ezgi Oğraş, Güven Yalın, İlayda Güler, J. Hakan Dedeoğlu, Kiraz Mısırlıoğlu, Korcan Derinsu, Mehmet Ekinci, Melis Tire, Meltem Demiraran, Öykü Naz Gümüş, Seray Soylu, Sezen Sayınalp, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Utkan Çınar, Yiğit Atılgan, Zelal Buldan, Zeynep Naz Günsal