2024: Gündemimizden tiyatro oyunları

Yazılar: Asya Yigit, Başak Tanrıverdi, Defne Demirer, Deniz Dursun, Esin Çalışkan, Güven Yalın, Yağmur Ruken Kahraman, Zelal Buldan 

Klasik metinlere bugünden bakan uyarlamalar, göz alıcı sahne tasarımları, zamanı büken kurgular… 2024’te ilk kez sahnelenen ve yıl boyu hakkında konuşturan tiyatro oyunlarından bir seçkimiz var.


Afife
(Afife Tiyatro & Zorlu PSM)

Afife Jale’nin yaşamından ilham alarak hayali bir tiyatro kumpanyasının birçok gününü merkeze alan oyun, kişisel olanla toplumun görünmez kıldıkları arasında bir hattı dokuyor. Sahnelenen kumpanya kadar büyük bir ekibin elinden çıkan oyunda aksayan tek performans bile yok. 


Ayna
(DasDas)

İç içe geçmiş oyunlardan oluşan Ayna, herhangi bir şeye inanmanıza izin vermeyen tavrı ile güçlü bir bütünselliğe sahip. İnanmanıza gerek de olmayabilir çünkü o sahnedeki herkesin gerçeği bildiği bir düzlem inşa ediliyor, bir tür tanıklık üzerinden. Birçok çağdaş paralelliğin altının çizildiği metinde sanat ve sanatçının durduğu yer, bunların politik düzlem karşısındaki yeri sabırla deşiliyor. 


Bagajdaki Balta
(kumbaracı50)

Yiğit Sertdemir’in yazıp yönettiği Bagajdaki Balta, prömiyerini İstanbul Tiyatro Film Festivali’nde yaptı. Karakterlerimiz, bir gece park hâlinde bir arabanın önünde buluşan; aslında 20 yıl evvele uzanan, gerçek olamamış bir aşkın özneleri. Yaşananların, sözlerin, kişilerin hafızada muhafaza ediliş biçimlerinin nasıl çeşitlilik gösterebileceğine temas eden metin, şimdiyi ve geleceği de mesele ediyor. Pınar Güntürkün ve Aziz Caner İnan, eşine az rastlanır bir uyumla sahnede.


Haberci
(Omnia Yapım & Fiziksel Tiyatro Araştırmaları)

Oyun bir sürü katmana sahip. Ülke ve ideolojilerin, erkek egemen toplum yapısının taht ve güç kavgalarının, mevcut gerçekliğimizi oluşturmuş ve hâlâ da oluşturmakta olan gerçeklik algılarının arkasında yatan dinamikler üzerine düşünürken onları analiz etmemizi de sağlayacak bir sürü küçük nüansla bezenmiş. Haberci, içine kapıldığımız çaresizlik, beklemeye mecbur kalmak, hayatın üzerinde ve bizden çok daha büyük dengelerin söz konusu olduğu döngüleri kontrol etme içgüdümüz, özgürlük, umut ve ışık, ilerlemeye ve yürümeye devam etmek hakkında bir sürü duygu hissettiriyor. 


Herkesin Bildiği Sırlar
(D22)

Bazıları giderken yıkıp dökmeyi sever, bazıları yıkılıp dökülmemek için gitmeyi seçer. Her iki gidişin de izini bulabileceğiniz bir oyun Herkesin Bildiği Sırlar. “Mutlu anlar da vardır bu hikâyede” umuduna tutunduruyor olsa da mutlu anlar hep çok kısa sürüyor ve oyun ilerledikçe unutuluyor. Mutlu anlar sanki kolilerin içinde başka bir yere gidiyor, yağmura ve fırtınaya rağmen. 


Linçler ve Dudaklar
(Dolkun Production)

Hayata, dünyaya ve sanata dair konuştuğu sosyal medya yayınlarını bir rutine dönüştürmüş ve biraz da “tutunamamış” bir yazar olan Cemal’in ekseninde günümüz Türkiye’sine göz kırpan bir oyun. Oyunculukların tamamı nefis. Zaten çok boyutlu ve incelikle yazıldığı belli olan Cemal’i, Cihat Süvarioğlu üstüne güzelce giymekle kalmamış, her tavrıyla nakış gibi yeniden işlemiş. 


LOOP
(H6 Act & No Yapım)

Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı; Nagihan Gürkan’ın yönettiği LOOP, bir döngüyü kırıp bazı bitişler ve bazı başlangıçların peşine düşen baş karakteri Umut’un belirsizlikle -ve kendiyle- kucaklaşma serüvenini anlatıyor. Berfu Öngören, Uğur Karabulut ve Bora Çınar’ın performansıyla sahnelenen oyun, kendini sürekli farklı köşelere savrulmuş hissedip bir çıkış arayan her birimizle doğrudan konuşuyor.


Martı Mıyım?
(Tiyatro BeReZe)

Tiyatro BeReZe’nin Anton Çehov’un Martı’sını günümüze uyarladığı ve havada asılı kalan kimi sorulara cevap aramaya çalıştığı yeni oyunu zamanın, mekânın büküldüğü; rollerin, karakterlerin daima değiştiği bir akışa sahip. Hâliyle bir ihtiyaca dönen kostüm ve sahne tasarımının hakkını layığıyla veriyor. Sahnedeki ekibin aldığı keyfin izleyiciye doğrudan geçtiği nadir oyunlardan biri Martı Mıyım?.


Medea
(Dor Productions)

Hira Tekindor’un yönettiği oyun, bildiğimiz Medea metnine yepyeni ve çarpıcı bir bakış sunuyor. Defne Kayalar’ın yanı sıra (dönüşümlü olarak rol alan) dört çocuk oyuncunun performansları da alkışı hak ediyor. Yaşlarından büyük laflar etmeden tüm doğallıklarıyla bizi duvarlarında Federer posteri, kapısında basket potası asılı odalarına misafir ediyorlar.


Muskat
(Kadar)

Metni ve yönetmenliği Aksel Bonfil’e, performansı Esra Dermancıoğlu’na emanet oyun; Yaşar’ın bir kayıpla çözülen aile ilişkilerine, kendini hesaba çekmesine ve yasına eşlikçi neşesine davet ediyor seyirciyi. Doğduğu evle arasındaki çatlağın farkında ve baş ucundaki hayattan başka türlüsünün hayalini kuranların ortaklaşabileceği Muskat’ı; kaybetmenin altında ezilmeyenler ve kuş gibi hafiflemek isteyenler kaçırmasın. 


Müfettişler
(Tiyatro.IN)

Bu oyun, iç sıkıcı bir toplumsal yaşam ve acılarla örülmüş özel bir yaşamın ortasında, kurtuluşlarını eski evlerini satıp uzaklarda, deniz kıyısında bir eve taşınma hayali kuran evli bir çifti anlatıyor. Huzura deniz kıyısındaki evlerine taşınmakla ulaşabilecekleri aldanışına sığınan bu çiftin oynadıkları “umut oyunu”na ve isimlerini öğrenemediğimiz bu iki insandan adam olanının tüm iç hesaplaşmalarına tanık oluyoruz. 


On Adımda Unutmak (Anti-Prometheus)
(Studio Oyuncuları / Freestage)

Başına gelebilecekleri bilmesine rağmen ateşi çalarak insanlara getiren Prometheus’un aksine, acı çekme yetisini kaybetmiş çağdaş insanın “gönüllü kulluğu” üzerine düşündürüyor. Her şeyi çok hızlı unutan; sıkıştığı küçük, bireysel dünyasında yaşamını ve büyük umutlarını küçük kazanımlara feda eden, durmadan çalışan, bu küçük kazanımların peşinde durmadan koşan insanları izliyoruz. Hep daha ileriye gitmek uğruna verilen çabanın etrafında, dönüp dolaşılan ve varılan noktanın kocaman bir hiçbir yer oluşu konumuz. 


Öbür: Sonsuza Kadar
(Proje Difüzyon)

Sonsuza kadar yaşayacak olsaydık ne kadar uzun sarılırdık birbirimize? Silah seslerinin, kanın ve ölümün bulaştığı yerde insan olmayı unutup unutmama arasında gidip gelen Öbür: Sonsuza Kadar, sonsuzluk üzerinden inşa ettiği bir tahayyül ile insan olmayı yeniden hatırlatıyor aslında. Vampirlik teması üzerinden yola koyulan oyun, devising tekniğiyle ortaklaşa bir üretimin çıktısı. 


Ölüyor Mu Ne?
(Studio Oyuncuları)

Olimpos’un tepelerine götürdüğü izleyicisiyle birlikte insan olmanın türlü hâllerini, her şeyin çabucak hafızadan silinebilmesini, artık bir şey ifade etmeyen kavramları ve değişen çağdaş yaşam algısını kurcalıyor Ölüyor Mu Ne?. Şahika Tekand’ın yazıp yönettiği oyun, kelimelerin içerikleriyle olduğu kadar nasıl duyulduğuyla da ilgilenen kurgusuyla sesi ve sessel düzlemi merkezine alıyor. 


Öteki
(Luz Yapım)

Emin Alper’den bir Dostoyevski uyarlaması. Zaman kadar eski diyebileceğimiz insanın kendi ile savaşında en büyük düşmanının elbette kendi olduğu söyleminin bu kadar zorlamadan anlatılması çok çarpıcı. Erdem Şenocak ve Cem Yiğit Üzümoğlu resmen birbirlerine dönüşmüş; beden dillerinin karşılıklı uyumu kusursuzdu. 


Yalnız
(Decollage Art Space & JUA Production)

Geçtiğimiz sezon Treplev ile övgüler ve ödüller toplayan Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim, 2024’te Zeynep Kaçar’ın aynı isimli romanından uyarladığı Yalnız’la karşımızdaydı. Oyun, incelikle tasarlanmış video ve ses eşlikçileriyle olduğu kadar hikâyesini iki farklı zaman diliminde aktarma tercihiyle de çok yönlü bir deneyim vadediyor. Anlatı zamanı bükse de metin bugünün gerçekliğine dair çarpıcı bir tokat savuruyor.


Yıldız
(artalan kolektif)

Bir kuşun büyüme hikâyesi eşliğinde kendi büyüdüğüm zamanları hatırlatıyor Yıldız. İlk kez izleme fırsatı bulduğum Mine Nur Şen’in bir saniye bile dikkatimin dağıtmasına izin vermeyen oyunculuğu, metindeki mizahın dozu ve oldukça basit bir çözümle çok işler başaran dekoru harika.