2024 yıl ortası raporu: Komedi dizileri
Yazı: Burcu Teker, Elif Yılmaz, Meltem Demiraran, Sezen Sayınalp
Kendini kazara bir kenevir imparatorluğunun lideri olarak bulanlar, 60’lar Florida’sının yüksek sosyetesine giriş bileti kapmaya niyetliler, zedelenen itibarını koruma derdinde bir özel okul ve hemen her şeyin ters gittiği bir film seti… Komedi dizileri seçkimizde yalnızca ekran macerasına 2024’te başlamış diziler bulunmakta.

Boarders (BBC Three)
Jaheim, Leah, Omar, Toby ve Femi. Londra’nın iç kesimlerinden bu beş yetenekli siyah öğrenci, itibar sorunları olan oldukça prestijli bir özel okula burs kazanır. Amaç, kurumun zedelenen itibarını yeniden kazandırmak. Bu yeni dünyada hayatta kalıp başarılı olmak için yazılı olmayan sosyal kuralları hızla çözmeleri gerekmekte; peki okul mu onları değiştirecek, onlar mı okulu? Toplumsal adalet, fırsat eşitliği, ırkçılıkla mücadele, nesnelleştirilmek, kimlik arayışı ve aidiyet gibi temaları bir gençlik dizisi paketiyle servis eden Boarders’ın acımasız bir dürüstlük ile hassas bir empati arasında yakaladığı denge övgüye değer.

The Completely Made-up Adventures of Dick Turpin (Apple TV+)
Bu tarihi komedi dizisinde İngiliz komedyen ve aktör Noel Fielding’in hayat verdiği Dick Turpin, eski yaşamını geride bırakıp tarihin gelmiş geçmiş en büyük haydutu olmak için yola çıkıyor. Eşkıya olamayacak kadar iyi biri olması önündeki en büyük engelken, bir de yeni bir lidere ihtiyaç duyan gruba gönülsüz önder olarak atanıp Jonathan Wilde’ı (Hugh Bonneville) alt etmekle görevlendirilmesi, absürt maceralarla dolu yolculuğun temellerini atıyor. 18. yüzyıl Britanya’sına parodik olduğu kadar kaotik bir bakış atan yapıma, “karikatürize” kavramının sınırlarını zorlayan Noel Fielding performansı için dahi şans verilebilir.

Dinosaur (Hulu)
Otizm ile yaşayan Nina (dizinin yaratıcılarından da olan Ashley Storrie), birlikte keyifli bir yaşam sürdüğü -ayrıca en yakın arkadaşı misyonunu da edinmiş- kardeşi Evie’nin (Kat Ronney) apar topar aldığı nişan kararı sonrası konfor alanından çıkartılır ve alt üst olacağından emin olduğu hayatının arkasından el sallamak durumunda kalır. Fleabag’in yapım şirketi tarafından geliştirilen, Nina’nın bir yandan kız kardeşinin fevri kararıyla baş etmeye çalışırken bir yandan da aşk, kardeşlik ve bir teşhis ile ters yüz olan yaşamıyla cebelleşmek zorunda kaldığı dizi; otizmin kurmacada temsiliyetine taze bir bakış açısı getirirken, güçlü inşa edilmiş karakterleriyle de mizahının odağını hiç şaşırmıyor.

Elsbeth (Showtime)
En uygunsuz zamanlarda yaptığı zekice tespitlerle kendine apayrı bir hayran kitlesi yaratan zeki, kural tanımaz avukat Elsbeth Tascioni’nin (Carrie Preston), Chicago’dan New York’a uzanıp yeni gayeler ve idealler peşinde koşmasını ve suçluları köşeye sıkıştırmak için uzmanlığını bu kez NYPD ile paylaşmasını merkeze alan The Good Wife spin-off’u. Serinin yaratıcıları, ana öyküde olduğu gibi Michelle & Robert King ikilisi. Geleneksel suç draması kalıplarının kırıldığı ve suçlu kimliğinin baş karakterden önce izleyiciye açık edildiği dizi; Carrie Preston’dan bekleneceği üzere ıskalamayan bir performans, müthiş konuk yıldızlar ve -bazen biraz safça lakin gayet isabetli gözlemleriyle- vakalara sıra dışı ve içgörü sahibi yaklaşımlar getiren bir baş karakteri bünyesinde barındırıyor.

Fantasmas (HBO / BluTV)
Kafkaesk bir New York’ta geçen hikâyede, kendi adıyla kendisini canlandıran Julio Torres’in maceralarını izliyoruz. Menajeri Vanesja’nın (Martine Gutierrez) yol göstericiliğiyle şehirde tutunmaya çalışan Julio, bir taraftan şehrin onu yutmaması için çabalarken diğer taraftan kaybettiği istiridye küpesi vesilesiyle fark ettiği büyümüş beninin (o büyüdüğünü düşünüyor) bir sağlık sorunu olabileceği endişesini taşıyor. Dizinin, hem kendisinin Saturday Night Live’da yazdığı skeçlerde de rastladığımız “Peki bir de bu şekilde baksak?” hâli hem gerçek/hayal ayrımında yeni bir gerçeklik algısı yaratması hem de göçmenlik meselelerine dair yaşadığı deneyimleri mizahıyla birleştirerek ortaya ona özgü bir kara komedi çıkarması, Julio Torres’in şimdiye ürettiği her şeyi bir arada görebilmemize olanak yaratıyor.

Fiasco (Netflix)
Bir film setinde işlerin ters gitme olasılığı hiç de düşük bir oran değil, peki tam olarak ne kadar ters gidebilir? Büyükannesinin II. Dünya Savaşı’ndaki kahramanlık hikâyesini konu edinen ilk uzun metrajlı filmini çekmeye çalışan genç ve hırslı yönetmen Raphaël, planlarını altüst edecek ve sonu gelmez bir kaosa yol açacak bazı gelişmelerle karşı karşıya: Şantaj, sabotaj, otorite kaybı ve dahası… Frantz, Yves Saint Laurent, Le Livre des solutions gibi filmleriyle tanıdığımız Fransız yıldız Pierre Niney’nin hem başrolde olduğu hem de yapımcı kimliğiyle işin mutfağında yer aldığı bu mockumentary; polisiye olmayı deneğinde belki yeterince tatmin edici hissettirmiyor fakat bir talihsizlikler komedisi olarak -Raphaël’in sınırlarını zorladığı anlarıyla- kesinlikle şans vermeye değer.

Geek Girl (Netflix)
House of the Dragon’un ilk beş bölümünde Alicent Hightower’ın gençliğini canlandırdıktan sonra bayrağı Olivia Cooke’a devreden genç oyuncu Emily Carey, arayı çok açmadan bir büyüme hikâyesinin başrolü olarak huzurlarda. Holly Smale’in aynı adlı popüler genç yetişkin romanından uyarlanan Geek Girl’de, toplumsal normlardan uzak ve sosyal becerileri bilişsel becerileri kadar gelişmemiş olan Harriet Manners adlı genç bir kızın, tesadüfi bir şekilde modellik dünyasına adım atması üzerinden gelişiyor anlatı. Daima gergin model ajansı sahipleri, eksantrik tasarımcılar ve aşırı yüksek topuklar karşısında “geek” kimliğini koruma mücadelesi veren kahramanımızın yolculuğunu; “kendini iyi hisset” formunda, farklılıkların kabulü ve bireysel kimliklerin korunmasının öneminin altını çizerek aktaran, keyifli bir mini dizi.

The Gentlemen (Netflix)
Aristokratların ünvanlarını gösterişli şapkalar gibi taşıdığı ve gangsterlerin kenevir işini âdeta bir limonata tezgahı gibi yönettiği bir İngiltere burası. Bir ordu kaptanıyken babasının ölümünün ardından ailesinin finansal sorunlarını çözmeye çalışan Eddie Horniman kendisini kazara bir suç dükü olarak buluyor. Yürüyen bir felaket olan kardeşi Freddie ve Glass ailesinin de -çatışmalar ve ihanetler ile başa çıkmaya çalışan- Eddie için işleri kolaylaştırmaya hiç niyeti yok. Hikâye anlatımı, aksiyon sahneleri ve ani zoomları ile tam bir Guy Ritchie işi olan dizi, kimi öngörülebilir öğeler taşımasına rağmen eğlenceli bir anlatı sunuyor.

My Lady Jane (Prime Video)
Biraz sivri dilli, biraz da çok bilmiş ama kesinlikle sıcak kalpli Lady Jane’in (yeni yükselen yıldızımız olmaya aday Emily Bader) ciddiyetsiz olduğu kadar çekici öyküsü. Tudor Dönemi’ni mesken alırken tarihsel gerçekliği bir kenara bırakan cüretkar senaryosuyla kıkırdatmaya (biraz da iç geçirtmeye) niyetli My Lady Jane, tıpkı sinopsisinde tarif edildiği gibi bir seyirlik: “Gerçek aşk, çılgın maceralar, gözünü kral kanı bürümüş manyaklar, anlamsız kahramanlıklar, sapkın entrikalar, gösterişli kılıç dövüşleri, biraz büyülü gerçekçilik ve bolca seksle dolu destansı bir hikâye.”

Palm Royale (Apple TV+)
1969’da, Florida’daki Palm Beach yüksek sosyetesine girmeye çalışan hırslı Maxine Simmons D’ellacourt (yine tüm maharetlerini ortaya seren bir performansla Kristen Wiig), ne kadar varlıklı olursanız olun, size birileri referans olmadıkça girilmesi imkansız bu “seçkin” topluluk tarafından kabul görmeyi arzular, bu uğurda adeta kılı kırk yarar. Palm Royale, onun kimlik arayışı ekseninde; güç mücadelesi, sınıf farklılıkları, toplumsal cinsiyet rolleri ve feminizm gibi meseleleri mizahına katık ediyor. İlk sezonuyla “En İyi Dizi” dâhil 11 dalda Emmy adaylığı kapan yapımı, pek harika oyuncu kadrosundaki isimler için dahi bir şans vermemek -düpedüz- ayıp: Kristen Wiig, Allison Janney, Laura Dern, Ricky Martin, Carol Burnett, Bruce Dern…