3 soruda Anne Figuls ve yürüyüşlerinden geriye kalanlar

Paris’te yerleşik illüstratör Anne Figuls yatağında, okulda, arabada ya da evinde duvarlara, oturma odasındaki masaya; kısacası bulabildiği her yere çizerek geçirdiği bir çocukluğun ardından, pratiğini açık havaya da taşımış. Doğayı daha yakından tanımak, onunla kurduğumuz ilişkiye dair düşünmek ve elbette resim yapmak için çıktığı yürüyüşler, sanatını eşsiz kılacak türlü keşifler ve tabiatla hemhâl olmanın bıraktığı yoğun hislerle sonlanıyor.

Anne Figuls, işlerinin ardındakilere dair 3 soruluk anketimizi yanıtladı.

Birileri çizimlerindeki mekânlarda gezinecek olsa nasıl sesler duyardı? Burada biriyle karşılaşsa, bu nasıl biri / kim olurdu? Ne söylerdi?

Resimdeki her küçük detayın sesini duyacaklarını düşünmek isterim: Ağaçlar varsa yapraklara vuran rüzgârı, içinde yaşayan kuşlar ve böcekleri, bir kulübe varsa tahtaların gıcırtısını, ayaklarının altındaki zemini, su sesini… Gerçekten orada olandan başka bir şeyi değil ama umarım bunu sanki etraflarında olup biten her sesi gerçekten dinlemeye çalışıyorlarmış gibi, biraz abartılı bir şekilde duyarlar.

Umarım gerçekten hoşlandıkları, birlikte vakit geçirirken ve doğada dolaşırken rahat hissettikleri biriyle karşılaşırlar. Belki fazla konuşmazlardı, belki biraz daha yollarına devam edip tefekkür hâlinde etraflarında olanlardan bahsetmek konusunda anlaşırlardı.

İşlerin üzerinde çalışırken odaklanmana ya da ilham almana destek olan ritüel, rutin ya da metotların var mı? 

Açık hava resimlerim için değişiklik gösterebiliyor ama çoğunlukla bir yürüyüşle başlar. Bazen uzun süre resim yapmak ve yürümek niyetiyle dışarı çıkıyorum, konuma karar veremiyorum, sanki biraz daha yürürsem daha iyi bir şey çıkabilirmiş gibi hissediyorum ve sonra zaman tükeniyor! Çoğu zaman, tam bakmaktan vazgeçmek üzereyken beklenmedik bir şey buluyorum, bu da her zaman büyük bir rahatlama hissi veriyor.

Bazen birkaç fotoğraf çekiyorum ve başka bir gün resim yapmak için seçtiğim bir yere geri dönüyorum. Diğer zamanlarda, aslında resim yürüyüşü olarak planlamadığım bir yürüyüşte, resim yapmak için harika hissettiren bir şey buluyorum; malzemelerim ve zamanım varsa orada kalıyorum veya başka bir gün geri geliyorum.

Öte yandan evde resim yapıyorsam, gezintilerime dair eski fotoğraflara bakmayı seviyorum. COVID sırasında yapmaya başladığım bir şey ise rastgele yerlerdeki Google Maps sokak görüntülerine bakmak ve ilginç bulduğum şeyleri çizmek; yani dijital bir yürüyüş gibi.

Bunun dışında, en sevdiğim sanatçıların işlerine göz atmak, onların sürecini videolardan izlemek ya da garip bir şekilde bana gerçekten yardımcı olan başka şeyler: Malzemelerimi hazırlamak; fırçaları, kâğıtları ve renkleri seçmek… Bu da ne çizeceğimi bulmama yardım edecek yapıyı oluşturuyor. Ayrıca, kompozisyonum ve renk seçimim hakkında daha iyi bir fikir edinmeme yardımcı olması için önce, gelecekteki resmimin suda çözünür pastellerle küçük bir versiyonunu yapmayı da seviyorum.

İşlerinde dokunmayı sevdiğin duygular, fikirler ya da araştırıp derinleştirmeyi arzu ettiğin bazı sorular neler?

İnsanlar olarak doğayla kurduğumuz ilişkiyi daha fazla keşfetmek istiyorum; kendimizi nasıl ondan ayrı görme eğiliminde olduğumuzu, sıklıkla tıpkı diğer canlılar gibi olduğumuzu unuttuğumuzu… Çoğu zaman bilinçsizce, resimlerimin bakış açısını çok insani olarak seçtiğimi fark ediyorum. Bunu genellikle resimlerimde insanlar tarafından yapılan bir yolu takip ederek ya da onlara varlığımızı katarak yapıyorum. Henüz nasıl yapacağımı bilmesem de doğadan daha az kopuk bir biçimde resim yapmanın yollarını denemek ve bulmak istiyorum. Belki bu; bakış açımı değiştirmek, çizmek için daha fazla “el değmemiş” alan seçmek veya boyamak ya da işlerime bir şekilde dâhil etmek için kullanabileceğim doğal malzemeleri toplamak anlamına gelebilir, şimdilik bilmiyorum. Ayrıca, günlük hayatımızda doğanın varlığına, şehirlerimizdeki varlığına ve özellikle daha endüstriyel peyzajlarımızda kendini nasıl gösterdiğine odaklanmayı çok isterim. Göreceğiz!

Küreselliği içinde, açık hava çalışmalarımın odaklandığı duygunun basitçe, doğaya ve onun derin düşüncesine ait hissetmek olduğunu düşünüyorum. Umudum, huzuru ve aynı zamanda doğanın içinde var olmanın, onun ortasında resim yapmanın getirdiği merakı ve yoğunluğu paylaşmak. Ve umarım bu, insanları dışarı çıkmaya ve bunları kendilerinde daha çok hissetmeye teşvik eder.:)