3 soruda Pelin Bayçelebi ve büyülü resimleri

Ankara’da yerleşik ressam Pelin Bayçelebi, doğadan ilhamla yaptığı resimlerle 22 Kasım’da Decollage Art Space’te açılacak “Promesse” (Vadetmek) sergisinin katılımcılarından biri.

Günümüz Türkiye resminin ustalaşmış ve genç kuşak sanatçılarını bir araya getiren “Promesse” (Vadetmek) sergisi, umut teması etrafında şekilleniyor. Biçimsel ve kavramsal yaklaşımla ziyaretçileri düşündürmeyi ve sorgulamaya alan açmayı amaçlıyor. “Promesse”, 9 Ocak’a dek ziyaret edilebilir.

“Resim bizden daha güçlü” mottosuyla hazırlanan sergiden önce Pelin Bayçelebi, işlerinin ardındakilere dair üç soruluk anketimizi yanıtladı.

İşlerinde dokunmayı sevdiğin üç duygu ya da fikir?

Aklıma ilk gelen cevap zaman… Zamanın yaratım ve yok etme gücü, bana hiçbir şey için çok sevinmemek ya da üzülmemek gerektiğini öğretti. Bu konuyu eserlerimde işlemek hoşuma gidiyor. Hayat çoğu kez biz plan yaparken kendiliğinden gerçekleşiyor. Plan yapmamalıyız demiyorum; hedefini bilmeden yol alamazsın ama o yolculukta karar vericinin sadece sen olmadığını aklının ucuna yazmak lazım.

Doğadaki tüm detaylar ilham verici. Özellikle hayvanların, onlara hiçbir şey öğretilmeden kendi doğalarına bu denli hâkim olmaları, iç güdülerinin sağlamlığı, hayatta kalma gayeleri dışında başka canlılara zarar verme ihtiyacı duymamaları, insanoğlunun tüm yok etme çabasına rağmen sürdürülebilir bir dünyaya karşılıksız hizmet etmeleri, kendilerine has karakteristik özellikleri onları eserlerimde sıkça kullanmama sebep oluyor olabilir. 

Bir diğer konu da aşk. Yaşarken olağanüstü boyutlarda dolandığın, bittiğinde yanıp küllerine bulandığın; en akıllıyı en aptal, en kurnazı en saf, en iyiyi en kötüye dönüştürebilen sıfır noktasına ulaşma yolculuğu. Aşk biter mi? Yaşanan aşk muhakkak biter; bitmese bile dönüşür. Yaşanmayan aşk ise kişinin çoğu kez kendiyle yaşadığı, tamamen ütopik bir dünyada tükenmeden yaşanabilir diye düşünüyorum ve eserlerimde belki de o aşkın peşinden koşuyorum.

İnsanların senin ve/veya işlerin hakkında bilmesini istediğin bir şey?

Bu zor bir soru ama sanırım bir cevabım var. Yaptığım işin büyüsüne inanıyorum. Olumlu bir konu işlersem hayatımın genel akışında da olumlu bir ilerleyiş oluyor. Hüzün varsa çıkan işte; o hüzün bir şekilde gelip yine beni bulabiliyor. Yani eser yaratmak bir nevi evrene mesaj göndermek gibi. 

“İlham” mutlak gerekli mi, yoksa bir söylenti mi? 

İlhamın var olduğunu süreç içinde öğrendim. Gün geliyor fırça oynatamıyorum, oynatsam da yaptıklarımı bozuyorum. Böyle günlerde üretemeyince kendimi aşağı çekilmiş hissediyorum. Hayatın diğer kulvarlarında her şey yolunda olsa bile kendimi eksik hissediyorum. Böyle zamanlarda beklemek, gözlem yapmak, kitap okumak, film izlemek ve mümkünse üretmemek gerektiğini neyse ki öğrendim. Yeteri kadar demlenince, ansızın zihnime fikirler üşüşüyor. Bunun en sık ya tam uyumak üzereyken ya da tam uyanırken olduğunu fark ettim ama o frekansa girdiğim zamanlarda kalabalıkta sohbet ederken bile beynimin bir yanı üretiyor, çiziyor, renklendiriyor, hareket ediyor. Fikirler, not almasam sanki sıkışıp birbirlerini yok edecekler gibi durmaksızın çoğalıyor. O frekansı çok seviyorum. Peki başarı için ilham zorunlu mu derseniz, değil elbette. Esas olan çalışmak, zamanını başka işlere harcayacağına tuval başında geçirmek ve bunu mümkünse her gün yapmak.