41. İstanbul Film Festivali: Flux Gourmet üzerine

72. Berlin Film Festivali’nin Karşılaşmalar bölümünde prömiyer yapmasından kısa süre sonra 41. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma seçkisinde kendine yer edinen Flux Gourmet; önceki Peter Strickland filmlerinden Berberian Sound Studio gibi sesle örülü, stilize ve bol yemekli bir komedi. Oyuncu kadrosunun başını çekenler de pek tanıdık: Gwendoline Christie (Game of Thrones) ile Asa Butterfield (Sex Education).

Zaman dilimi ve mekân

Dışarıya kapalı, gotik bir sonik aşçılık enstitüsünde -mutfak dışında- hemen her yerdeyiz. Yemeğe dair bildiğimiz kavramlar tuzla buz olmuş, muhtemelen o bile yok masada. Bir deney(im)in içindeyiz.

Konu nedir?

Sonic Catering Institute adlı, mutfak ve beslenme performansına adanmış bir sanat enstitüsüne her ay bir grup seçiliyor; kaldıkları süre boyunca, final gösterilerine zemin hazırlayacak çeşitli sunumlar gerçekleştiriliyor. Bu merkezde yaşanacakları yazması için tutulan ancak midesinde biriken gazdan kurtulmak asıl önceliğine dönüşen “belgeci” ile birlikte, halüsinatif bir etkiyle içeri çekiliyoruz. 

Elle di Elle ile grubu, mekânın şimdiki sahipleri ve hikâye onların etrafında gelişen gizemli olayları izliyor. Bu kolektif, canlı performanslarında yemek pişirirken elektronik cihazlar aracılığıyla çeşitli sesler üretiyor. Bu esnada doğrama/yakma/pişirme gibi aşamalara ait seslerin sonik dünyasına yakın çekim duruluyor,  yetmiyor bir ASMR videosundan fırlamış titreşimler finale doğru canlı kolonoskopi görüntüleri ve -beslenmenin bir parçası olan- dışkıya benzer madde kullanımları ile zirveye ulaşıyor.

İlk intiba

Eşsiz, renkli görüntüleri ve duyuların işlevselliğini zorlayan diliyle Peter Strickland’ın kanlı komedisi, hayal gücünün doğadan azade düşünülmemesi gerektiğini hatırlatıyor. Strickland, Flux Gourmet ile hicvi baştan sonra aperatif olarak kullanıyor, modern sanatı parçalarına ayırıyor, sanatçı alter egoları ve vizyonları arasındaki çatışmayı absürt boyutlara taşıyor ve üzerlerine ses bombası ekleyip fitili ateşliyor! Kendisinin diğer üretimlerinde görülen (Berberian Sound Studio, Cold Meridian, Guo4) bedene, organa, fetişe ve elbette sese olan ilgisi burada da tamtakır yer alıyor.  

Flux Gourmet‘nin geri kalanıyla aynı doğrultuda, Strickland hem rahatsız edici mizahı hem de sanatsal yaratımın ikircikli, duygusal açıdan zorlayıcı sürecine sahneden yorum getiriyor. Aslında alana bir sahne demek hem yerinde bir tanım hem de değil. Çünkü gösteriler, bir yemek pişirme alanından ziyade konseri andırıyor.

En çok neyi sevdin?

Enstitünün gastroenterologu Glock’un zayıf, insanı kirli hissettiren tehditkâr gülümsemesinden grubun performans sonrası âlemlerine, neon ışıklı montajlardan her bir sonik duyumsamaya kadar Strickland’ın ekrana koyduğu tüm ayrıntılar işlevsel ve bir o kadar gerçek dışı. Bu hâli hikâyesini bir akışa, bağlama ve anlama bağlılık şartından koparıyor; geriye duyular âlemini önceleyen, etkileyici ve tetikleyici bir kokteyli yudumlamak kalıyor.

Karakterlere dair

Esasında sahne isimlerine bir türlü karar veremeyen bu kolektif, durmadan baş yaratıcıları olan Elle’in etrafında geziniyor. Elle ses tasarımını meslektaşlarına bırakıyor, performanslarda liderliği üstleniyor. Billy ve Lamina kolektifin iki teknisyeni olarak Elle’in eski âşıkları ve kendi güç mücadelelerine kapılmış durumdalar. Enstitü başkanı Jan ile yemek sonrası toplantılarına oturmak zorunda olduklarında işlevsiz dinamikleri daha da kötüleşiyor. Stones ise enstitünün dosyası. Zihinlerin tozu kalksın diye çıkılan sessiz sabah yürüyüşlerinde, hedonizm içeren kayıtlarda, kışkırtıcı akşam yemeklerinde baş köşede konumlanıyor. Jan’in ses miksajlarında flanging kullanmayı bırakmalarını önermesiyle işler kızışırken; gönülsüz Stones, kolektifin sağlık durumunu sanatlarında kullanma planlarına katlanıyor.

Kimler sever?

Arka arkaya film izleme ritüelinde tanıştığım, sonradan Arjantinli bir gazeteci olduğunu anladığım festival buddy’m salonu yarıda terk ederken şöyle demişti: It’s not my type! (Benlik değil!) Bu grotesk deneyime bir miktar ama midesi tok olanlar, Strickland’ın tekinsiz sinemasında bir tur atmak isteyenler, “görüntü” besinin öncülü değil ardılıdır diyenler merak etmesin, tam sizlik.

Bunu seven şunu da sever

Yönetmenin yine ses ve foley üzerine gelişen, korku türündeki anlatısı Berberian Sound Studio, başka bir duyunun şöleni Perfume: The Story of a Murderer, bir de Yorgos Lanthimos hissiyatına kapılmam nedeniyle Dogtooth.

Yazı: Esin Çalışkan