5. İstanbul Tasarım Bienali katılımcıları yanıtlıyor: Bits to Atoms

“Empatiye Dönüş: birden fazlası için tasarım” başlıklı 5. İstanbul Tasarım Bienali, 15 Ekim’de başladı ve altı ay süresince dönüşerek devam edecek. Sergiler, kamusal alanda yer alan açık hava yerleştirmeleri ve dijital video serileri olmak üzere üç farklı formatta takip edilebilen, küratörlüğünü Mariana Pestana’nın Sumitra Upham ve Billie Muraben ile birlikte yürüttüğü bienalin katılımcılarıyla, bienalin temasından yola çıkarak yaptığımız röportaj serisini de bu süreçte takip edebileceksiniz. 

Röportaj: İpek Temizkan

İlk konuğumuz, Beyrut’ta Guillaume Credoz tarafından kurulmuş ödüllü mimarlık girişimi Bits to Atoms. Bienal kapsamında Karaköy Sahili’nde görülebilen “Devrimin Sobası” isimli açıkhava odun sobası, Bits to Atoms’un sitesinden paylaştığı açık kaynaklı CAD dosyası model alınarak imal edildi. Siyah sac lazer kesim işlemiyle yaklaşık bir saatte parçaları birleştirilen sobada takoz doğramacılık adlı yüzyıllık bir teknik kullanılıyor. Isı sağlaması için tasarlanan ve yağmurlu havalarda da çalışan sobada bir ocak, kahve ve çaydanlık için iki oyuk var. Bu soba, aslen Lübnan’da devrimi desteklemek ve soğuk havada pratik ihtiyaçları karşılamak amacıyla, direnişe basit bir katkı olarak üretilmişti. 

Görseller:
Devrimin Sobası / Sobya’t Thawra / The Revolution Woodstove 
Bits to Atoms + BeirutMakers 
Lokasyon: Karaköy Sahili, Karaköy Motor İskelesi’nin yanı
Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz 

“İnsanların yaşadıkları çevreyi ne kadar kötü etkilediğini gördüğümüz Antroposen çağının ortasında varlığımızın ve birtakım eylemlerimizin arkasında durmamızın tek mantıklı gerekçesinin güzel şeyler yaratmamız olabileceğine inanıyorum.”

Empati senin için ne anlam ifade ediyor?

Empati benim için kendini önündeki insanın pozisyonunda hayal edebilme, onun bakış açısını görebilme çabasıyIa ilgili. Bunun için öncelikle meseleye yaklaşırken o kişinin tarihi, kültürü, cinsiyet kimliği, gündemi, ilgisi, ihtiyaçları ve kafa yapısını tasavvur etmenin dışında daha meşru bir yol olabileceğini kabul etmek gerekiyor. Çoğunlukla empatiyi zekânın ikinci aşaması olarak görüyorum. Beynimizde önümüzdeki kişinin ruh halini bize geçiren “aynalama sinapsları” var. Gülümsemeleri ya da duyguları paylaşmamızı sağlıyorlar. Empati bizim içimizde hâlihazırda olan bir şey ama yine de bunun okullarda öğretilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü özellikle profesyonel dünyada bu konuda çok eksik olduğumuzu gözlemliyorum.

Bienal temasını, empati sözcüğünün kökenleri üzerine kuruyor. Empatiyi bugün sen yeniden tanımlayacak olsan, kelimeyi daha önce hiç duymayan birine neler söylerdin?

İyilik ve özen göstermenin arkasındaki mekanizma olduğunu ve dünyanın bu mekanizmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu söylerdim. Ayrıca yalnızca insanlarda değil pek çok hayvanda da bulunduğunu eklerdim.

Pandemiyle birlikte ilk defa bu kadar global ölçekte imkânsızlıklar söz konusu. Bu perspektifte sence toplumda empati algısı nasıl değişti? 

Lübnan’da yaşayan biri olarak üst üste yığılmakta olan krizlere (devrim, devalüasyon, liman patlamaları) karşı sivil toplumun çok büyük adımlar attığını söylemem şart. Katastrofun büyük zarar verdiği mahallelere çok sayıda insan yardım etmek, onarmak ve yemek dağıtmak için geldi. Benim başlattığım BeirutMakers kolektifi de bu faaliyetlerde görev aldı. 

Üretim yapmak için motivasyonların neler?

Asıl itici kuvveti genel olarak üretmenin verdiği mutlulukta buluyorum. İnsanların yaşadıkları çevreyi ne kadar kötü etkilediğini gördüğümüz Antroposen çağının ortasında varlığımızın ve birtakım eylemlerimizin arkasında durmamızın tek mantıklı gerekçesinin güzel şeyler yaratmamız olabileceğine inanıyorum. 

Pandemi döneminde üretim yapmak nasıl bir deneyimdi/deneyim?

Yaklaşık 20 kişinin çalıştığı bir mimarlık ofisinin başındaki kişi olarak karantina süreci bu ortamdan bir süreliğine de olsa kaçmak ve daha samimi bir pratiğe yönelmek için bir şans verdi. Evden çalışabilmek ve daha fazla zamana sahip olabilmek bir süredir ertelediğim araştırmaların başına oturmama olanak sağladı. 

Peki evde kalmak, üretimlerin üzerine yeniden düşündürdü mü?

Bu sürecin en önemli etkisi, haftanın bir gününü daha evde geçirmeye karar vermem oldu. Artık pazartesiden perşembeye ofise gidiyor, cumadan pazara evde kalıyorum. Kendi başıma yürüttüğüm yaratıcı işlerin miktarı da arttı. 

Çevrimiçi kültür sanat etkinliklerini (festivalleri, söyleşileri, konserleri) nasıl değerlendiriyorsun?

Tam olarak ne anlam ifade ettikleri konusunda hâlâ kafam karışık. BeirutMakers kolektifiyle bir “iyileşme etkinliği” düzenledik. Bu etkinlik için sokakta yaklaşık 150 kişi (hepimiz maskeliydik) olarak toplandık. Bir hayır duası söyledik ve sokak ışıklarının artık çalışmadığı arka sokakta sembolik olarak, geri dönüştürülmüş plastik kullanılarak 3D yazıcı ile basılmış büyük bir sokak lambası yaktık. Bu etkinlik çevrimiçi düzenlenseydi aynı duygu ortaklığını yakalayabileceğimizi pek sanmıyorum. 

Bir “yeni normal”in var mı?

Yok. Hâlâ birçok konu hakkında kendimizi kayıp ve belirsiz hissediyoruz. Plan yapmaya çalışıyoruz ama paralarımız bankada esirken, ortada bir devlet yönetimi yokken, devalüasyon sürerken birkaç günün ötesini düşünmek mümkün değil. Bu belirsizlik büyük bir yük ve hayatlarımızı çok etkiliyor. Onunla iyimser olmaya çalışarak ve mimarların daha iyi bir gelecek düşünmeye yönelik kapasitesini kullanarak mücadele ediyoruz.