Yoğun çalışmalar, yaş bağlamı ve beklentiler: Genç yetenek Hakan Başar’la konuştuk

Sekiz yaşında piyano çalmaya başladığı günden itibaren kariyerinde başarılı adımlar atan Hakan Başar, Türkiye cazının en genç piyanist olarak tanınıyor. İlk albümü On Top Of The Roof’tan bir yıl sonra, geçtiğimiz günlerde Jimmy Haslip ve Will Kennedy ile beraber kaydettiği tekli projesi “Hub Art”ı paylaşan genç sanatçıya; çalışmalarına ve yolculuğuna dair sorularımızı yönelttik.

Röportaj: İpek Temizkan

İlk konserinin üstünden altı sene geçti ve şimdi; usta müzisyenlerle beraber çalmış, önemli caz platformlarında yer almış bir caz piyanisti olarak karşımızdasın. Geçen altı seneyi, belki aklında yer etmiş ânlardan yola çıkarak, kısaca özetleyebilir misin?

Bugüne kadar gerçekleşenlere bakarsak, hayat her şeyi benim için planlamış gibi görünüyor. Sanki bazı güçler bir yerlerde tökezlememem için önceden yolu açıyor. Bunun en güzel örneği; ilkokul dördüncü sınıftayken ilk konserim olan Pera Müzik Festivali’ne ve ilk albümüm On Top Of The Roof lansmanına ev sahipliği yaparak beni onurlandıran değerli okulum, Pera Güzel Sanatlar Lisesi’de, bugün 10. sınıf öğrencisi olmam.

Evdeki çalışmalar tüm hızıyla devam ederken, 2017 yılı pek çok konser ve caz festivalinde yer aldığım bir sene oldu. Akbank Sanat Young Talent Concert ile başlayan yolculuk; İzmir, İstanbul, Ankara, Zorlu PSM, Akbank Caz Festivali’nin yanı sıra Ahmet Ertegün Anma Gecesi gibi konserlerle devam etti. Tüm bu konserlerde bana yardımcı olan Nezih Yeşilnil ve Alkan Başar’a teşekkür ederim.

Yoğun 2017 yılının ardından 2018’in sessiz geçmesi yüksek bir ihtimaldi. Bu durumu ortadan kaldırabilmek için, 2017 sonlarında ilk deneme kaydını, Dancin’ Feet / Oscar Peterson ile yaptık. Sonrasında İzzet Öz’ün katkılarıyla Babajim Stüdyoları bana kapılarını açtı. Organizasyon anlamında tecrübesizlik, iki başarısız kayıt gününü de beraberinde getirdi. 9 Şubat 2018 ise benim için tarihi bir gündü. İki şarkı kaydetmek üzere İmer Demirer, Ferit Odman, Engin Recepoğulları ve Kağan Yıldız’la aynı stüdyodaydım. Sadece bu kadarı bile benim için bir ödüldü diyebilirim. Halil Çağlar Serin’in de katılımıyla albümün son dört parçasını 2018’in kasım ayında bitirdik. Albümde çalan müzisyenlerin programları yoğun olduğundan kayıtlar da geniş bir zamana yayıldı. Bu durum daha iyi hazırlanmada bana avantaj sağladı.

Kayıtların son aşamasına yaklaştığımızda, beni sosyal medyadan takip eden, Londra Ubuntu Music ve Ubuntu Managemet Group’un değerli kurucusu Martin Hummel’ın inanılmaz teklifi ile çok heyecanlandık. Benim bu zor ve çok kıymetli müziği öğrenmem ve boşa geçmesini istemediğimiz bir yıl için planlanan kayıtlar, albüm olarak tüm dünyada çıkacaktı. Yazışmalarların ardından, 22 Mayıs 2019’daki Akbank Sanat Hakan Başar Trio konserine katılmak ve ailece tanışmak için, Martin Hummel eşiyle birlikte İstanbul’a geldi. Biz de onları, Ferit Odman, Halil Çağlar Serin ve İzzet Öz ile birlikte evimizde konuk ettik. Konser akşamı ise Martin hem albümü, hem de benim Ubuntu Music ailesinin bir parçası olduğumu açıkladı.

18 Ekim 2019’da çıkan albümden sonra, yine Martin Hummel organizasyonuyla katıldığım London Jazz Festival açılış konseri, benim için ilk yurt dışı konser deneyimi oldu. Pizza Express Jazz Club Soho’da sahneye çıktığım konser, iş günü ve  öğlen saatlerinde olmasına rağmen tamamen dolu salonda çok da coşkulu gerçekleşti.

Böylelikle 10 yaşımda Pera Müzik Festivali ile başladığım yolculuk, London Jazz Festival’e kadar uzandı. 2020’ye de çok iyi bir giriş yapmamıza rağmen, pandemi süreci Gran Canaria, Madrid ve olası Kanada konserlerinin yanında, Zorlu PSM konseri başta olmak üzere yurt içinde de pek çok programın gerçekleşmemesine sebep oldu. Yine de bu süreçte boş durmayarak Hub Art Special Edition Single çıkarmanın yanında Ankara Caz Festivali, pek çok yazı ve röportaja katılım sağladım. Yurt içi ve yurt dışı caz radyo programlarında da albüm ve teklinin yer aldığını söyleyebilirim.

İlk albümünden bir yıl sonra Yellowjackets’ın Jimmy Haslip ve Will Kennedy ile yeni tekli projeni paylaştın. Onlarla aynı projede yer almak nasıl bir his? Bu yolculuğu biraz anlatabilir misin?

Her müzisyen gibi ben de YouTube’daki videolar üzerinden yeni araştırmalar yapıyorum. Bir ara Jeff Lorber Group 2010 tanıtım videosu dikkatimi çekmişti. “Pixel” adlı parçayla başlıyordu ve Jimmy Haslip ile Will Kennedy beni çok etkilemişti. Yellowjackets’ın iki önemli müzisyeni olduklarını sonradan öğrendim. İlk aklıma gelen şey “Albümde yer alan ‘Hub Art’ın funk introsu onlarla nasıl olabilirdi?” oldu. Biz bunları konuşurken sürpriz bir temas kurduk, demin de bahsettiğim gibi sanki benim için önceden karar verilmiş bazı şeyleri gerçekleştirmeye devam ediyordu. Her ikisinden de olumlu cevap alındıktan sonra kayıtlarını yapıp gönderdiler. 2019 sonbaharında ben de piyano kayıtlarını yaptım. Erim Arkman miks ve masteringi ile proje tamamlandı ve Martin Hummel bir sürpriz daha yaparak bu parçayı Hub Art Special Edition Single olarak Ubuntu Music’ten çıkaracağını söyledi. Albümün yıl dönümüne çok yakın bir tarih olan 16 Ekim 2020’de, single tüm dijital platformlarda yerini aldı.

Bu iki efsane müzisyenle aynı projede yer almak inanılmaz. Benim için söyledikleri, gurur ve mutluluk verici ve daha çok çalışıp iyi bir şeyler yapmam için motivasyon kaynağı.

Jimmy Haslip, “Hakan Başar parlak bir genç piyanist ve yeni ‘Hub Art’ projesi onun performansını ve kompozisyonlarının güzelliğini çerçeveliyor” şeklinde yorumluyor.

Will Kennedy ise “Gelecek gençlerin elinde ve bayrağı teslim ettiklerimizi cesaretlendirmek ve onlara ilham vermek için elimizden gelenin en iyisini yaparken, geleceğin emin ellerde olduğunu bilerek içimiz rahat. Hakan’ın elleri, ardındaki canlılık ve ruh ile bize gelecek için güven veriyor” diye devam ediyor.

Martin Hummel, “Bu inanılmaz genç yetenek için başka bir rüya daha gerçek oluyor. Ve herkes ondan çok daha fazlasını beklemeli! Hakan gerçekten yetenekli bir sanatçı ve çok özel bir insan. Onu seviyoruz” diye noktalıyor.

Hakan Başar ve Martin Hummel

Geçtiğimiz günlerde verdiğin bir röportajda, karantinayı caz besteleri analizlerinin yanında; Bach, Chopin, Debussy çalışarak geçirdiğini söylemiştin. Klasik ve caz gibi farklı ama tabii ki birbiri için bir o kadar da besleyici olan iki müzik disiplinini bir arada düşünmek, çalışmak nasıl gidiyor biraz bahseder misin?

İlk zamanlarımda çalıştığım Jazz Czerny kitabıyla kısmen de olsa, ilk kez klasik müzik ekolüyle tanıştım. Burada durum, sadece piyano tekniği ve hakimiyeti sağlamak için bir çalışmaydı. Yaklaşık iki sene önce müzikal gelişimimi zenginleştirmek adına, klasik müziğe biraz daha yoğunlaşmama karar verdik. Başlangıcı hangi isimle yapacağımız ise bir bilinmezdi. Herkes bir şeyler tavsiye ediyordu. Dinlediğimiz birkaç örnek sonrası, caza en yakın ve benim öğrenmeme en hızlı katkı sağlayacak ismin Debussy olduğuna karar verdik. En hızlı şekilde The Ultimate Piano Collection adlı kapsamı geniş bir kitap getirttik. Ne kadar doğru bir seçim olduğunu çalıştıkça daha iyi anladım. Başta Bill Evans olmak üzere pek çok caz müzisyeninin de Debussy’den etkilendiğini fark ediyorsunuz. Bach, Chopin gibi isimlerin müfredatını pandemi koşullarında temin etmem zor göründüğünden (pek çok kitabı temin ettiğimiz web sitesi Scribd de maalesef kapanmış durumda olduğundan), şimdilik onları dinleme aşamasındayım. Her şey bir yana önemli olan, benim burada bilinçli bir şekilde eksiklerimi gidermeye çalışmam.

Hakan Başar ve babası F. Hakan Başar

Babanın, müzikal gelişimindeki önemli rolünü sık sık dile getiriyorsun. Farklı disiplinlerden ve farklı repertuvar arka planlarından gelerek, nasıl bir müzikal iletişim dili kuruyorsunuz? Bu iki ayrı perspektifin sentezinden, caza ve piyanoya bakmanın nasıl güzellikleri oluyor?

İnanın babamla ilgili şeyleri yeterince anlatmıyorum, bu kadarına bile zor izin veriyor. Olayların gelişimi ve akışı içerisinde mecburen değinmek zorunda kalıyorum.

Farklı bir disiplinden ve repertuardan gelmiyoruz aslında, çünkü sadece müzik değil okul ve sporun da içinde bulunduğu üç ayrı kültürle yetiştirildim. Spordan, özellikle basketboldan etkilenmeyi; takım oyunu, birlikte hareket etme, fiziksel güç, kondisyonda devamlılık vb. olarak açıklayabiliriz. Okul kültüründen ise, caz müfredatını düzenli ve istikrarlı bir çalışma disiplini içerisinde gerçekleştirmeyi kazandığımı söyleyebiliriz.

Müzikal olarak düşünürsek, ilk zamanlarda babamın orkestrasında Bee Gees, Kool The Gang, Stevie Wonder, Aretha Franklin vb. parçalarını çalarak başladım. Zaten bunların hepsinde cazı bulabilirsiniz. Sonrasında yollarımız ayrıldı. Ben babamı da peşimden sürükleyerek onun da tamamen caza yönelmesini sağladım, o da bana destek olabilmek için kendi aktif müzik yaşantısını uzun süre önce sonlandırdı. Müzikal yardımların dışında en önemli desteği hep yanımda olmasıydı. İlk zamanlarımda neredeyse bir dakikamız bile ayrı geçmiyordu. Bu zor müziğe karşı “Haydi yap bakalım!” gibi bir zihniyet olamaz diyerek, sınırsız destek verdi. Özellikle repertuar seçimi konusunda çok yardımcı oldu. Hangi parçaların dinleyiciyle en hızlı şekilde buluşabileceği her zaman çok iyi bildi. Tüm Real Book ve birkaç farklı kitaptan yaklaşık 10 bin parçayı birkaç ayda inceledi ve bunları YouTube’dan değişik versiyonları ile dinledi. Bu da yaklaşık 40 bin hamle demek, nasıl bir emek olduğunu düşünün. Albümdeki parçaların uygun sıralaması için bile 50 CD harcadığımızı söyleyebilirim. Son dönemde ise sadece çalışmalarımı takip ediyor. Tabii ki organizasyon anlamında bağlantılarımı da babamın kurduğunu belirtmeliyim. Tüm caz festivalleri, caz radyo programları yazı ve röportajlar; yurt dışı label, management, booking anlaşmaları vb. için fazla vakit ve enerji harcandı.

İlerlemeyi sağlayan çalışmaları sadece metodik değil; parçalar ve özel versiyonlar üzerinde de yaptık. Böylelikle etüdler daha eğlenceli bir hâl aldı. Oscar Peterson, Michel Petrucciani, Keith Jarrett, Bill Evans, Kenny Barron ilk örnek aldığım isimler. Hank Jones, Tommy Flanagan, Sonny Clark, Art Tatum, Scott Joplin, Chick Corea, Thelonious Monk stillerini de inceleyip arada da Walter Norris ve Clare Fisher gibi daha gizli kalmış isimlerin çalışmalarını araştırdım.

Son olarak, pandemi döneminde ise daha modern caz diye tanımlayabileceğimiz Miles Davis, John Coltrane, Kenny Dorham, Lee Morgan, Wayne Shorter, Freddie Hubbard, Ornette Coleman vb. besteleri üzerinde analizler yaparak kendi kimliğimi oluştururken hiçbir detayı kaçırmak istemedim.

Farklı sanat pratiklerine baktığımızda (belki de farklı rekabet ortamlarının değişen dinamikleri sebebiyle) genç sanatçıların, yaş üzerinden kurulan tabuları değiştirmek ve kendilerine sanat ortamlarında daha fazla yer edinebilmek için bir araya geldiğini gördüğümüz örnekler olabiliyor. Ancak, Türkiye’de caz sanatçılarının birbirini desteklediği ve birbiriyle dayanıştığı çok da zorlanmadan gözlemlenebiliyor. Bu durum yaş faktörünü de gözetmiyor olsa gerek. Türkiye cazından çok önemli isimler; Ferit Odman, Halil Çağlar Serin, Kağan Yıldız ve İmer Demirer ile stüdyoya girmiş genç bir sanatçı olarak, yaş bağlamında sanat ortamında var olmaya dair bize neler söyleyebilirsin?

Maalesef ülkemizde benim yaş grubumda bu müzikle uğraşan yok. Bir de 5-6 sene öncesini düşünürsek… Destek konusunda beni hiç yalnız bırakmayan çok sevdiğim iki isim var: Ferit Odman ve Kerem Görsev. Tabii stüdyo kayıtları ve konserler sırasında da başta İmer Demirer, Engin Recepoğulları, Kağan Yıldız ve Halil Çağlar Serin isimlerini sayabiliriz.

Yaş bağlamı ve genel olarak benim gelişimimle ilgili, ülkemizde daha çok sahne alabilseydim çok daha kısa bir sürede her şey hazır olurdu. Bugüne kadar benim yaşımda biri Türkiye’de caz mecrasında hiç olmamış. Çok daha efektif ve hızlı hareket etmeme yardımcı olunabilirdi. Bizim planlarımız arasında aksayan bir konu bu. Buna rağmen 2019’un mayıs, temmuz ve ekim aylarındaki konser yoğunluğu, London Jazz Festival’de başarıyı da beraberinde getirdi. Montreux, Jazz Vienna, North Sea Jazz vb. konserlerde başarıları yakalayabilmek için daha fazla hareket etmeniz gerekli. Bu hareket şekli de sadece evdeki çalışmalarla olmaz, sahnede daha çok çalınmalı. Salgın sebebiyle ertelenen ve iptal olan yurt dışı konserlerinin de hız kestiğini söylemeliyim.

Müziğin, yaklaşımın ve genç yaşında klasik caz gibi bir ustalar liginde çalıyor olman çok takdir ediliyor ve beğeniliyor. Tüm iyi dileklerin seni motive ettiğinden eminim ama bu durumun üstünde herhangi bir baskı oluşturup oluşturmadığını da merak ediyorum. Dinleyicilerinin geleceğe yönelik  beklentileri yüksek. Senin aklında neler var, işlerin gidişatına dair neler düşünüyorsun?

İlk günlerimden itibaren bana caz yolculuğumda eşlik etmiş, dünyanın pek çok yerinden sevenlerim var. Hatta takipçilerimden biri, Amerikalı Alan Leson, bana “Quick finger” lakabını takmış, sosyal medyadaki en son paylaşımıma (“Stella by Starlight”) “En sevdiğim parçalardan biri. Çok uzun bir yoldan geldin. Seninle ve başarılarınla ​​gurur duyuyorum” yazarak duygularını dile getirmişti. Üzerimde hiçbir baskı yok, ben sadece güzel müzik yapıp insanları ve kendimi mutlu etmeye çalışıyorum. Kimse benimle ilgili beklentilerinden vazgeçmesin. Ancak bugüne kadar tüm şartları ailem oluşturdu. Tüm vizyonun sağlanması için başka dinamiklerin de devreye girmesi gerekiyor.