Sorular ve yanıtlarla afet atık yönetimi

Hazırlayan: İlayda Güler

6 Şubat’tan bu yana meydana gelen depremler, arkasında devasa miktarda enkaz bıraktı. Yıkılan binaların enkazındaki arama kurtarma çalışmalarının bitmesi ve cenazelerin çıkarılmasının ardından afet atıklarının ne şekilde kaldırılması gerektiğinin detaylarını öğrenmeye ve sürecin usulüne uygun yürütülüp yürütülmediğini takip etmeye odaklanıyoruz.

Depremlerin verdiği zararın, afetin boyutunun bu denli büyük olması; ilgili kurumların sorumluluklarını ne geçmişte ne de bugün gereğince yerine getirmemelerinin, ihmalleriyle toplumu ve kentleri savunmasızlığa mahkum etmelerinin bir sonucu. Binlerce insanın yaşam hakkını elinden alan rantçı zihniyetin tüm bileşenlerinin yargılandığını en yakın zamanda görmek umudu ve her birimize hissettirilen derin çaresizliği unutmayacağımıza dair verdiğimiz sözle geriye canı dışında çok az şeyi kalan bölge halkının ihtiyaçlarına, yaşadıkları mağduriyete ses olmaya, elden geldiğince çözüm bulmaya çalışıyor; dayanışmanın gücüne inanıyoruz. 

Görüyoruz ki afet yönetiminin birçok aşamasında olduğu gibi atık konusunda da plansızlık ve koordinasyonsuzluk söz konusu; hâlâ mevzuata aykırı, bir hayli yanlış uygulama yapılıyor. Çevre ve halk sağlığını tehdit eden zehirli kimyasalları içinde barındırabilen enkazların kontrolsüz biçimde sulak alanlar, iş sahaları gibi yerlere dökülmesi, tüm canlılığı tehlikeye atan başkaca felaketlere davetiye çıkarıyor.

Biyolojik çeşitlilik ve ekolojik dengeye verdiği zararın yanı sıra bugün bölgede bulunanlar için ilerleyen yıllarda ağır hastalıklara maruz kalma riski de oluşturan aldırışsız tutumlara karşı 12 soruda afet atık yönetimine baktık; bir usulsüzlüğe tanık olmamız hâlinde yasal haklarımız çerçevesinde nasıl itiraz edebileceğimizi öğrenmeye çalıştık.

Enkazların büyük tehlikesi olan “katil toz” asbest ve atıkların yarattığı ekolojik tehdidin detaylarını ise Sorular ve yanıtlarla asbest ve ekolojik tehdit başlıklı dosyamızda derledik.

Sürdürülebilir afet yönetimi

Sürdürülebilir afet yönetimi ne demek? Atıklar bunun neresinde?

Çevre Mühendisi Ülker Aslı Güler’in Sürdürülebilir Afet Yönetiminde Atık Yönetimi başlıklı derlemesine göre sürdürülebilir afet yönetimi; afet öncesi ve sonrası faaliyetlerini, bu alanda görev alacak kurum ve kuruluşların iş bölümlerini kapsayan oldukça detaylı hazırlanmış bir plan dâhilinde eldeki kaynakları en doğru biçimde kullanacak koordinasyonun sağlanması olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir afet yönetimi; “kurtarma / ilk yardım, yeniden inşa / iyileştirme, kalkınma, önleme / risk azaltma ve hazırlık aşamalarından oluşan bir döngü” olarak da ifade edilebilir.

Atıklar ise depremden etkilenen bölgelerdeki acil müdahaleleri takip eden çevre rehabilitasyonu aşamasında çalışılması gereken temel başlıklardan biri olması bakımından sürdürülebilir afet yönetiminin önemli bir parçası. Zira sebep oldukları çevre kirliliğiyle bütün bir ekosistem için pek çok yaşamsal tehdit oluşturmalarının yanı sıra alışkın olunan gündelik hayatın dışında kalan, kimileri için tetikleyici olabilecek görüntüleriyle toplum psikolojisine de zarar veriyorlar. Doğru uygulanmış bir atık yönetimi, afet sahasındaki hem ekonomik hem de sosyal iyileşmeye fayda sağlıyor.

Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 16 Şubat’ta yayımladığı Deprem Bölgesinde Atık Yönetimi adlı raporunda şöyle söylüyor: “Daha önce yaşanan depremler ve başta İstanbul Havalimanı olmak üzere irili ufaklı yapım işlerinde oluşan hafriyat ve inşaat atıkları ya denizlerin doldurulmasıyla ya da karada vahşi depolamayla yönetildi. Bu durumun yarattığı ekolojik yıkım ülkenin kıyı şeritlerinin değiştirilmesiyle, suların kirlenmesiyle, tarım ve orman alanlarının yok olmasıyla kendini göstermektedir. Pazarcık ve Elbistan depremlerinin yıkıma bir de ekolojik yıkımı eklememek için atık yönetiminin doğru yapılması, atık yönetiminin doğru yapılması için de sürecin ekonomik yükünün değil doğa ve canlı hayatının öncelenmesi gerekmektedir.”

Doğanın Çocukları adlı ekoloji kolektifi ise 11 Mart’ta paylaştığı bir tweet’te konuyu şu sözlerle değerlendiriyor: “Emek ve ekoloji mücadeleleri neden birbirinden ayrı yürütülemez: Aynı zamanda bir ekokırım olan rant uğruna ucuz malzemelerle yapılmış binalar depremde öldürmekle kalmıyor, yıkımları esnasında etrafa saçılan asbest gibi kimyasallar yine en çok işçileri ve yoksul halkı etkiliyor.”

Greenpeace Türkiye’nin 28 Şubat tarihli Instagram gönderisi
Atığın boyutuna dikkat çeken sayısal veriler

Enkazın miktarı neye denk?

ÇMO, aynı raporda “Depremin yaşandığı bölgede kişi başına 8-16 ton arasında inşaat ve yıkıntı atığı (İYA) oluştuğu kabulüyle  iyi niyetli bir tahminle deprem neticesinde 104 milyon ton gibi devasa bir İYA oluşumu beklenmektedir.” diyor. Bu, Greenpeace Türkiye’nin hazırladığı grafiğe göre 1999 Marmara depreminde ortaya çıkan yıkıntı atığının altı katından daha fazla bir miktarla karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor. 

Afetten etkilenen 11 ilde yıkılmış olan veya yıkılması gereken binaların sayısı 202 bin olarak telaffuz ediliyor. Bu yapıların geride bıraktığı enkaz büyüklüğü, TÜİK verilerine göre tüm Türkiye’nin 2020 boyunca ürettiği toplam atığa denk. Tablonun korkutucu olduğu çok açık.

Afet atıkları yönetimi

Afet atıkları nasıl sınıflandırılır?

*İnşaat ve yıkıntı atıkları
*Organik atık, ambalaj atığı gibi evsel nitelikli katı atıklar
*Medikal tedavi çıktıları, kullanılmış hijyenik ped gibi tıbbi atıklar 
*Zehirli maddeler içeren tehlikeli atıklar

Afet atık yönetimiyle ilgili mevzuat nedir?

Türkiye’de afet atık yönetimini doğrudan detaylandıran iki kaynağa başvuruluyor. Bunlardan biri 2004’te yayımlanmış Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, diğeri ise 2015’e tarihlenen Atık Yönetimi Yönetmeliği. İlk yönetmeliğe göre afetle birlikte oluşan inşaat ve yıkıntı atıkları için depolama sahası yerinin seçimi, inşaatı veya işletilmesi sırasında çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilemeyecek şekilde gerekli tedbirleri almak ya da aldırtmak ve belediye sınırları içindeki geri kazanım tesisleri ile depolama alanları hakkındaki izin süreçlerini yönetmek; ilgili belediyelerin görevi. Hatta bu tür atıklar için toplama, taşıma hizmeti verecek firmaların adresleri ve telefon numaraları ile nakliye bedellerini halkın bilgileneceği şekilde ilan etmek konusundaki mesuliyet de yine belediyelere ait.

Aynı yönetmelik, söz konusu mahallin en büyük mülki amirine, afet atıklarının yönetimiyle ilgili esasları belirlemek amacıyla bir Kriz Merkezi oluşturma sorumluluğu veriyor. Bu yapılanmalar, yönetmeliğin 44. maddesi gereğince, olası bir doğal afet durumunda oluşabilecek atık miktarını, bunların kaldırılması ve taşınması için gerekli araç-gereç, ekipman ile atıkların depolanacağı uygun alanları Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nde belirtilen esaslara göre önceden tespit etmek ve gereken hazırlıkları yapmakla yükümlü. Yani doğal afetler sonucunda oluşan yıkıntı atıklarının taşınması ve depolanması faaliyetlerinden, bölgedeki Kriz Merkezi tarafından yapılan planlamalar doğrultusunda ilgili belediyenin sorumluluğunda, belediye veya belediyenin yetkilerini devrettiği kişi ve kuruluşlar sorumlu.

AFAD’ın 2022’de yayımladığı Türkiye Afet Müdahale Planı’nın 46. sayfasında yer alan verilere göre ise enkaz yönetiminin yetkisi; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, yerel yönetimler, STK’lar ve özel sektörün dâhil olduğu çözüm ortaklarını bir araya getiren Afet Enkaz Kaldırma Grubu’nda. 

Hem yıkılmış binaların hem de yıkımını gerçekleştirmekle görevli olduğu hasarlı binaların -arama kurtarma çalışmalarının ardından- enkazlarının kaldırılmasını sağlamak ve enkaz döküm alanlarını belirlemek de bahsi geçen ekibin görevleri arasında. Öyleyse depremden etkilenen illerin belediyelerine, bölgedeki valilikler eliyle oluşturulan kriz merkezlerine, AFAD’ın Afet Enkaz Kaldırma Grubu’na ve afet atık yönetimiyle ilgili tüm süreçlerin denetimini yapmakla yükümlü olan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na şeffaflık talep ederek soruyoruz: Hasarlı binaların yıkımından önce, bulundurdukları tehlikeli maddelerle ilgili ne tür önlemler alınıyor? Hatay dışındaki illerde, geçmişte planlanmış olması gereken geçici ve düzenli atık depolama alanlarının konumları nerelerde? Kimi enkazlar hâlâ neden çevre ve halk sağlığını tehdit edecek biçimde, yanlış yerlere dökülüyor? Süreç niçin usulsüzlüklere mahal vermeden yönetilemiyor? Molozların bertarafı için uygun koşullar neden oluşturulamıyor? Şimdiye kadar engellenemeyen zararlar nasıl ve ne zaman tedavi edilecek?

Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin 13. maddesi gereğince yapılacak müdahale açık: Yapılan denetimlerde hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarını yönetmelikte belirtilen esaslara aykırı olarak çevre kirliliğine neden olacak şekilde alıcı ortama verdiği tespit edilen üretici, taşıyıcı ve depolayanlara Çevre Kanunu’nun 20, 21, 23, 24 ve 26. maddelerinde belirtilen cezalar verilir. Ayrıca tespit edilen eksiklik veya kirlilik, tebliğ edilen süreler içinde giderilmezse bu atıkların toplanması, taşınması ve bertarafı maliyeti, ilgililerden peşin olarak tahsil edilir.

İTÜ 6 Şubat Depremleri Ön İnceleme Raporu s.122
Enkaz kaldırma

Enkazın içinde neler var?

Yıkıntı atıkları; beton, tuğla, kiremit, seramik, metal, ahşap, plastik, cam, toprak, ev eşyaları, mobilya, elektronik malzemeler, organik evsel atıklar, tıbbi atıklar, ilaç atıkları ve tehlikeli atıklardan oluşur.

Enkazlar nasıl bir süreçten geçmeli? Aşamalar neler? 

Her afet kendine özgü. Hâliyle sağlıklı bir kriz yönetimi gerçekleştirebilmek için öncelikle yıkıntı atıklarının bileşenleri ve miktarını tespit etmek gerekiyor. İdeal şartlarda enkaz henüz yerindeyken, hem maddi hem de manevi değere sahip eşyaların ve -başka bir yerde bertaraf edilmek üzere- asbest, izolasyonda kullanılan kimyasallar, zararlı plastik türevleri, yanıcı – patlayıcılar, kan bulaşmış atıklar gibi tehlikeli maddelerin ayrıştırılması, enkaz hacminin kaynakta olabildiğince azaltılması esas. Yıkımla birlikte havaya karışan asbest liflerinin solunmasını engellemek için enkazı sulayarak tozu bastırmaya çalışılmalı.

Bundan bir adım sonra enkaz kaldırma işlemi başlıyor; yıkıntı atıkları bulundukları yerden toplanarak, konumu önceden belirlenmiş olması gereken geçici depolama alanlarına naklediliyor. Burada atıkların geri kazanıma taşınıp taşınamayacağı belirleniyor. 

Geri kazanım, yeniden inşa safhasında kullanılacak ham madde miktarının azaltılması bakımından oldukça önemli; sürece çevresel tehditleri azaltmanın yanı sıra ekonomik fayda sağlayarak da olumlu bir katkıda bulunuyor. Beton, özellikle altyapı malzemesi olarak pek çok alanda, tüm bu işlemlerden ayrı bir yerde geçmesi gereken asfalt atıkları ise düşük trafik yoğunluklu yollarda dolgu malzemesi olarak yeniden kullanılabiliyor. Tuğla, kiremit, pencere, kapı, mobilya gibi malzemeler de geri dönüşüm için elverişli. 

Bahsi geçen aşamalar boyunca değerlendirilemeyen yıkıntı atıkları ise gerekli ayrıştırma ve boyut küçültme yapıldıktan sonra kalıcı merkezler olan katı atık depolama alanlarına ulaştırılıyor. Yakma, kompostlaştırma ve arazi ıslahı gibi başkaca bertaraf seçenekleri de olmakla beraber, bu yolların her biri, afetin kendine has koşulları etrafında değerlendirilmeli.

Devlet yetkilileri ne gibi açıklamalarda bulundu, nasıl sözler verdi?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar’ın, 14 Şubat’ta Yasin İlemin’e cevaben paylaştığı bir tweet’te kullandığı “Hatay genelinde döküm alanlarını belirliyoruz. Sit alanları, milli park. Sulak alan vb. dışında kalan alanlardan seçeceğiz. Kesinlikle yerüstü ve yeraltı sularını koruyacak şekilde planlamayı yapıyoruz. Asbestli ve tehlikeli atıklar ayıklanacak.” ifadeleri, afet öncesi tedbirler yeterince alındı mı ve depremlerin üzerinden sekiz gün geçmiş olmasına rağmen hâlâ planlama aşamasında olunması ne kadar doğru sorularını beraberinde getiriyor.

Bakan Murat Kurum 17 Şubat tarihli bir tweet’inde “Yıkıntı atıklarını, depolamaya uygun şehirlerin çeperlerinde belirlenen alanlara taşıyoruz.” dedi. Ardından Birpınar 25 Şubat’ta, Hatay’da uygulanan yıkıntı atıkları yönetimini detaylandıran bir tweet zinciri paylaşarak  mevzuata uygun 19 geçici depolama alanı belirlendiğini ve buralarda ne tür çalışmalar yapılmakta olduğunu açıkladı. Depremden etkilenen tüm illerin atık yönetimi planlamasına dair şeffaflık beklenirken, Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, 8 Mart’ta yayımlanan Bianet röportajında konuya dair umutsuzluğunu şu sözlerle anlattı: “Biz oda olarak Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde enkaz çalışmalarıyla ilgili hem ilgili Bakanlığa hem de İl Müdürlüklerine en az 10-15 soru yönelttik. Merakla bekliyoruz verecekleri cevapları. Ancak bu soruların yanıtları bir sene içinde mi gelir örneğin, onu da bilmiyoruz.”

Takvimler 9 Mart’ı gösterdiğinde Mehmet Emin Birpınar, yine Twitter üzerinden bu kez şöyle bir açıklama yaptı: “Enkaz kaldırma ve yıkım çalışmalarında çevre hassasiyetine büyük önem veriyoruz. Yıkım ve döküm sahasında sürekli arazözlerle sulama yapılmaktadır. Asbest ölçümleri mobil çevre laboratuvarlarıyla yapılmaktadır. Enkaz atıkları geri dönüştürülecektir.” Ancak pek çok kentten yanlış müdahale haberleri gelmeye devam ediyor.

Fotoğraf: Metin Yoksu

Usulsüz yürütülen işlemlere örnekler neler?

Molozlar Hatay’daki Milleyha Kuş Cenneti’ne dökülmüş, kuş gözlemcisi ve yaban hayat uzmanı Emin Yoğurtçuoğlu’nun 13 Şubat’taki duyurusunun ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından toplatılmıştı. Greenpeace Türkiye 5 Mart tarihli paylaşımında, Samandağ’da Milleyha Kuş Cenneti’nin bulunduğu sulak alan etrafına enkaz dökümünün devam ettiğini ihbar etti. Yeniden Samandağ oluşumu 11 Mart tarihli tweet’inde, herkesi #samandagmoloztehlikesi hashtag’ini kullanmaya çağırdı.

Hürriyet’ten Neşe Karanfil’in 18 Şubat’ta yayımlanan haberi, bakanlık bürokratları ile MAPEG’in deprem bölgesinde bulunan atıl durumdaki açık maden sahalarını incelediğini söylüyor. Ancak Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi 27 Şubat’ta erişime açılan Kahramanmaraş Depremleri Çevre Boyutu Ön Değerlendirme Raporu’nda “Eski maden ocaklarına depolanması ile ilgili risklerin de ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.” sözleriyle bu konuda uyarıda bulunuyor.

Gazete Duvar’ın 22 Şubat tarihli haberine göre Adıyaman’da 15 bin işçinin bulunduğu Organize Sanayi Bölgesi’ne depremde yıkılan binaların molozu döküldü, uzmanlar asbest uyarısında bulundu.

TMMOB Mimarlar Odası, 23 Şubat’ta yayımlanan 6 Şubat 2023 Depremleri Tespit ve Değerlendirme Raporu’nda “En çok yıkımın yaşandığı ve ağır hasar gören Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya başta olmak üzere depremden etkilenen kentlerin ve kırsal yerleşimlerin tamamında enkaz kaldırma çalışmalarının denetimsiz biçimde yeterli donanım ve gerekli makineler sağlanmaksızın sürdürüldüğü görülmüştür. Bölgede yıkılan veya ağır hasar gören yapıların yıkıntı ve enkazlarının kaldırılmasına yönelik çalışmaların; sulama, atıkların ayrıştırılması gibi gerekli önlemler alınmaksızın, inşaat atığı, döküntü ve moloz kaldırma çalışmaları olarak sürdürüldüğü görülmüştür. Tehlikeli kimyasalların yanı sıra asbest, toz gibi zararlı bileşenlerin havaya karıştığı gözlemlenmiş; ayrıca, hasar gören veya yıkılan yapılara ait enkaz ve yıkıntıların gerekli önlemler alınmaksızın yakın bölgelerdeki koruma alanlarına, sanayi bölgelerine boşaltıldığı bilinmektedir.” ifadelerine yer verdi.

Metin Yoksu’nun 3 Mart’ta Yeşil Gazete’de yayımlanan video haberi, yine Adıyaman’da molozların bu kez kentin içinden geçen bir dere yatağına döküldüğünü ve yerlilerin, bu kontrolsüz müdahale sonucu oluşan yüksek miktardaki tozdan duydukları rahatsızlığı gösteriyor. Uzmanlara göre dere yatakları ve vadilere dökülen yıkıntı atıkları sel riski oluşturuyor. Ekoloji Örgütleri Deprem Raporu da bu olaydan “Molozların boşaltıldığı dere yatağındaki su, Antep ve Urfa halkının içme suyunun karşılandığı Karakaya Barajı’na karışmaktadır. Molozların biriktirildiği alan aynı zamanda yerleşim yerlerine yakın olup oradaki halk sağlığını da tehdit etmektedir.” sözleriyle bahsediyor. 10 başlıkta depremden etkilenen ya da gönüllü olarak bölgede bulunanların izlenimleri ile ekoloji örgütlerinin tespit ve analizlerini içeren bu rapora göz atmanız tavsiye edilir; ilgili doküman buradan indirilebilir.

Tarım İşçileri Sendikası 4 Mart’ta Twitter’da, Gaziantep’in Nurdağı ilçesine bağlı Sakçagözü Mahallesi’nde hayvanların sulak alanına moloz döküldüğünden bahseden bir video paylaştı.

Yeşil Gazete’de 9 Mart’ta yayımlanan bir başka habere göre ise Malatya şehir merkezine 10 km mesafedeki Mamurek bölgesine de depremde yıkılan binaların molozu döküldü. Yöre halkı, Malatya Çevre Platformu (Mal-Çep) ve HDP heyeti, alanda bir açıklama yaptı. HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz bu hatalı uygulamanın sebebini, taşıma maliyetini düşürme amacına bağladı; ayrıca Mamurek’in inanç ve etnik yapısı itibarıyla bir farklılığı olduğunu, yerlileri göçe teşvik edip bölgeyi insansızlaştırmaya çalışıyor olabileceklerini söyledi. Haberi yapan gazeteci Fırat Bulut, “halkı yanıltıcı bilgiyi yayma” iddiasıyla gözaltına alındı; savcılıktaki ifadesinin ardından serbest bırakıldı. 

TİP Hatay Milletvekili Barış Atay, 9 Mart’ta Türkiye İşçi Partisi’nin YouTube kanalında yayımlanan videoda, hem ailesinin köyü olan Mengüllü (Koçören) hem Samandağ hem de Altınözü bölgelerindeki moloz döküm alanlarını ziyaret ederek anlattı; Mengüllü’de yıkıntı atıklarının zeytinliklere dayanacağını söyledi; Samandağ’daki enkaz çalışmalarında baret ya da N95 maskesi kullanan kimsenin olmadığına dikkat çekti.

İklim Adaleti Koalisyonu 10 Mart’ta, enkazların Hatay’ın Altınözü ilçesinde bulunan zeytinliklerle dolu bir vadiye döküldüğünü duyurdu; Hakan Tosun’un Yeşil Gazete’de yayımlanan aynı tarihli video haberinde konuşan İklim Adaleti Koalisyonu’ndan Levent Büyükbozkırlı, enkazlar dökülürken tozumayı önlemek amacıyla sulama önleminin alınmadığını ve bölgenin yoğun rüzgâr alması sebebiyle zehirli maddelerin yakındaki Narlıca yerleşimine taşındığını aktardı. Hakan Tosun 10 Mart’ta paylaştığı videolu tweet’te binaların yıkımı ve enkazların yüklemesinde çalışan işçilerin sağlığının da tehlike altında olduğunu vurguladı. 

Maalesef, enkaz döküm hataları konusunda örnekleri çoğaltmak mümkün. Öte yandan Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre depremden etkilenen illerdeki OHAL kararına dayanarak, “ilgili mevzuatın deprem bölgesi ağırlıklı olmak üzere Ülkemiz genelinde uygulanması konusunda yaşanacak sıkıntıların önüne geçilmesi amacıyla” geçerli bir mazeret olması hâlinde çevre mevzuatına bağlı kimi yükümlülükler, 8 Mayıs’a kadar ertelenebilecek. Yerinde anlık ölçüm, yerinde analiz, numune alma, atık denetimi gibi faaliyetler bunlardan bazıları. Halkın Bilgilendirilmesi ve Sürece Katılımı Toplantıları’nın ise tamamı iptal edildi. Kararların gerekçesini makul bulup bulmamak size kalmış.

Usulsüz işlem yürütüldüğünü tespit edenler nerelere başvurabilir?

Mevzuata göre enkaz dökümünün idaresini üstlenen ilgili belediye, valilik ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bildirilebilir. Çevre Mühendisleri Odası’nın çağrısı üzerine deprem, enkaz ve ekokırıma dair her türlü bilgi 0552 032 56 85 numarasına iletilebilir. 0212 336 69 90 numaralı Enkaz Döküm İhbar Hattı ya da [email protected] üzerinden Greenpeace’e ulaşılabilir. Buradaki açıklamalar doğrultusunda Yeşil Gazete’ye yazılabilir. “Kendi çabalarımızla” sözlerinin dilimize pelesenk olduğu şu günlerde sosyal medya üzerinden çeşitli çevre aktivistleri, dernekler, çevre avukatları, ekolojik hassasiyet gösteren yayın kuruluşları ve / veya konuyla ilgilenen parti teşkilatlarına seslenerek usulsüzlüğün dolaşıma girmesini sağlamak da bir diğer seçenek.

Depolama alanları

Geçici / düzenli ayrımı niçin yapılıyor? Bu alanlar nasıl kullanılıyor? 

Atığın kapladığı geniş alan ve enkaz kaldırmanın aciliyeti, mevcut durumda yerinde ayrıştırma için uygun koşulları pek sağlamadığından, enkazların hızla toplanıp taşınabileceği geçici depolama alanlarına ihtiyaç duyuluyor. Henüz ayrışmamış inşaat yıkım atıklarının içinde bulunan kirletici yükün toprağa ve suya zarar vermesini önleyebilmek adına depolama alanlarının sızdırmaz zeminlere sahip olması şart; bunun için yayını 2010’a tarihlenen Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümlerini takip etmek gerekiyor. Yeniden kullanılamayacak yıkıntı atıklarının depolanması için minimum 2. sınıf düzenli depolama sahalarının inşasına başlanması öneriliyor.

Depolama alanlarıyla ilgili daha kapsamlı bilgi edinmek için İTÜ’lü akademisyenlerin hazırladığı 6 Şubat Depremleri Ön İnceleme Raporu karıştırılabilir.

Doğa Derneği’nin 20 Şubat tarihli Twitter gönderisi

Depolama alanları nerelerde olmalı, nerelerde olmamalı?

Sızdırmasız zeminlerde, molozların hem yeraltı hem de yerüstü sularıyla temas edemeyeceği, hayvanların uğrak alanı olmayan; yüzeysel suların, erozyonun ve yangın risklerinin kontrol edilebildiği; afetten etkilenen bölgeye hızlı ulaşabilecek kadar yakın ama sahadaki çalışmalardan etkilenemeyecek kadar yerleşimlere uzak yerlerde olmalı. 

Korunan alanlar, sulak alanlar, su havzaları, dere yatakları, taşkın alanlar, bataklık bölgeleri, tarım arazileri, ormanlar ve yaban hayatı bölgelerinde, endemik türlerin habitatında olmamalı. 

Doğa Derneği’nin yayımladığı, deprem bölgesinde nesli tehlike altındaki türlerin yaşadığı farklı ekosistemlerden oluşan 35 Önemli Doğa Alanı haritasını incelemekte fayda var.

Afet atıklarının vadi tabanlarına, doğal sulak alanlara veya tarım arazilerine dökülmesi nelere sebep olur?

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğretim Görevlisi biyolog Yasin İlemin, molozların bahsi geçen alanlara bırakılması hâlinde atıkların içeriğinde bulunan zararlı bileşenlerin madde çevrimleri ile toprağa ve yeraltı sularına karışacağını ve bu durumun, tarım alanlarında yetişen gıdalar yoluyla insanlarda kanser vakalarını artıracağını söylüyor. İlemin’in dikkat çektiği bir diğer konu da biyolojik çeşitlilik. Pervasızca doğaya salınan bu tehlikeli maddeler ekosistemdeki besin zinciriyle taşınarak, pek çok bitki ve hayvan türünün zarar görmesine sebep olacak.

İstanbul Üniversitesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Hürriyet’e verdiği röportajda biyolojik çeşitlilik üzerindeki tehdidi örnekliyor: “Kıyılardaki kumullar, yeşil deniz kaplumbağasının yumurtlama alanıdır. Hatay ve Adana kuş göç yollarının birleşme noktasıdır ve bu illerdeki sulak alanların korunması gerekir.” 

Afetin ilk günlerinden bu yana yaptığı sağduyulu yayınları ilgiyle takip ettiğimiz Şehir Plancıları Odası’nın, 11 Mart’ta paylaştığı “Depremler sonrasında yeterince inşaat odaklı vaat sunuldu; peki ya doğa?” başlıklı Instagram gönderisine kulak verelim: “Eğer yaklaşan seçimler gözetilerek, oy kaygısıyla hızlı ve plansız bir biçimde enkaz görüntülerinden kurtulma ve doğal alanlara kalıcı konut inşa etme  yönünde alınan akıl dışı karar engellenemezse bölgenin ekosistemi telafisi mümkün olmayacak ölçüde tahrip olacak. Depremzede yurttaşların temel geçim kaynaklarını ellerinden almadan, doğaya, ekosisteme kalıcı hasarlar vermeden, bir doğa olayına önlem almaya çalışırken başka afetlere zemin hazırlamadan tüm sorunlara çözüm üretmek; tüm ihtiyaçları karşılamak mümkün. Yaşadığımız felaketten sonra bir de iklim krizinin, ekolojik yok oluşun, gıda ve su krizinin yıkıcı sonuçlarıyla karşılaşmamak için; bugünü ve geleceği kurtarmak için akılcı, planlı ve ekosistemin tüm bileşenlerini gözeten bir süreç yönetimi talep ediyoruz.”