Anlatılan benim hikâyem: Afife

Yazı: Esin Çalışkan

Bir tiyatro sahnesinden daha gerçek ne olabilir? Hayatın belirsizliklerinde savrulduğun bir anda karşına çıkan birinin, bir canlının gözleriyle buluşmak da bu sahneye dâhil mi? Sahne dediğin bir rüya. Rüya dediğin bir hayat. Hayat ise yarı dolu yarı boş bir fanus. Yönetmenliğini Serdar Biliş’in üstlendiği Afife; Demet Evgar, Tilbe Saran, Necip Memili, Bora Akkaş, İdil Sivritepe, Öykü Su Okur gibi isimlerden oluşan kalabalık kadrosuyla sahnelenirken seyircisini bir düşe davet ediyor.

Afife sezon boyunca Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde olacak. En yakın temsiller 20-21 Ekim’de, biletler burada.


Konu nedir?

“Bu dünyada kadın olmanın gereği
Var olmak istiyorsan yanman gerek.
Yanarken peşinden gelenlerin yolunu aydınlatman,
Kendini feda etmen gerek.”

Afife’nin ne ilk ne de son sözleri bunlar. Koca bir ömre yayılsa da sayıya vurulduğunda acı veren bir hayatın, kendisiyle birlikte herkesin yolunu açmak için sarf ettiği birkaç cümle sadece. Tiyatro sahnesinin en önemli figürlerinden Afife Jale’nin yaşamından ilham alarak hayali bir tiyatro kumpanyasının birçok gününü merkeze alan oyun, kişisel olanla toplumun görünmez kıldıkları arasında bir hattı dokuyor. Afife’nin tiyatroya olan tutkusu, karşılaştığı engeller ve sahneye çıkan ilk Müslüman kadın tiyatro oyuncusu kimliğiyle yüzleştiği toplumsal baskıya karşı verdiği mücadeleyi, -bir komünün imkânları dâhilinde- ilmek ilmek işliyor.

İlk intiba?

İlk 10-15 dakikada oyuna tam olarak kendinizi vermeden içine girmek biraz zorlayıcı olabilir ama sonrasında işler öyle bir hâl alıyor ki özellikle ikinci yarı ivedilikle geçiyor. Yaklaşık iki saate varan kesintisiz performansları düşünürsek biyografik yönü güçlü bir metnin tüm oyuncuların kimliklerine nüfuz etmesi gerçekten hayranlık uyandırıcı. Özellikle müzikal bölümlerde sahne üstüne eklenen oyuncular ve dansçıların etkileyici sunumları sadece sahneyi canlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda metinle, dolayısıyla Afife’nin hikâyesiyle kurulan ortaklıkta izleyiciye nefes aldırıyor. 

En çok neyi sevdin?

Oyunun duygusal tonunun Afife’nin avucunun içinde sıkıca tutulmasını; etrafında dönüp dolaşan, değişen ve sonunda (kendine ve) kendisini mahveden her şeye rağmen yaşanan duyguların onun tarafından şekillendirmesini.

En çok hangi âna yükseldin?

Bir klişeye düşüp sonu demek istemem zaten aynı anda herhangi bir şeyin sonunun bu denli etkileyici olmasının pek de sık rastlanmadığı aşikâr, değil mi? Bir düşünün, en sevdiğiniz şeylerin kaçının özellikle sonuna bu kadar yükseldiniz? Sahne sihirli. Afife öfkeli. Sahne bitiyor. Afife ölüyor. Perde kapanıyor. Afife yaşıyor.

Oyunculuk için neler söyleyebilirsin?

Konu Demet Evgar’ı sahnede izlemeye geldiğinde epey hazırlıklı ve ne beklediğini bilen bir seyirci olsam da kendisi her seferinde beklentilerin ötesine geçmeyi başarıyor. Afife karakteriyle kurduğu büyülü bağ, -ve az önce bahsini geçirdiğim- duyguların kontrolü ve istikrarı konusunda övgülerin yetersiz kalacağı bir seviyede. Öte yandan Necip Memili sahnenin ateşini yakmada bu kadar başarılı olmasa sanırım ne kurgu ne de ritim bu denli etkileyici olurdu. En az sahnelenen kumpanya kadar büyük bir ekibin elinden çıkan oyunda aksayan tek performans bile yoktu; hepsinin kulakları alkışlarla daha çok çınlasın.  

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Müzisyenler farklı şarkılar yazarken onları genelde bir albümle birbirine bağlar. Hâlihazırda sahnelenen birçok oyunun yönetmeni olarak zihninizin bölünmüş hissettiği anlar oluyor mu? Bu oyunlar arasında sizi birbirine bağlayan şey ne?