Ağaçtaki Kız: Hem haykırmak isteyen hem de kaçan bir kızın hikâyesi

Şebnem İşigüzel’in 2016 yılında çıkan romanı Ağaçtaki Kız, İlksen Başarır tarafından DasDas’ta tiyatroya uyarlandı. Ahsen Eroğlu’nun başarılı bir performansla hayat verdiği, yaşadıkları sonrası çareyi bir ağaca sığınmakta bulan bu genç kızın hikâyesini hem İlksen Başarır’a hem de Ahsen Eroğlu’na sorduk…

Ağaçtaki Kız’ı sahneye uyarlarken en çok nelere dikkat ettiniz? Yani bütünlüğü nasıl bir yöntemle sağladınız?

İlksen Başarır: Romandan uyarlama olduğu için en baştan beri dikkat ettiğimiz en önemli şey Şebnem’in (İşigüzel) yazdığı şeyin bozulmamasıydı. Metnin hem dil hem de duygusunu kaybetmemeye çalıştık. Romandaki diyalogları kullandık ve onun dışında çok oynamadık. Sadece iki zaman çizgisini; yani kızın anlatması gereken hikâyesi ve de çocukla paralel olarak yürüyen ilişkisini; bu ikisini iç içe yapmaya çalıştık.

“Benim söylemek istediğim şeyleri söyleyen bir hikâye bu. Benim terapim gibi bir şeydi. Biraz umut, biraz umutsuzluk var. Hem acı verdi hem de iyileştirdi.” – İlksen Başarır

2016 yılında yazılan bu roman 2021’deki size neler söyledi? Yani her oyunun zamanlaması manidardır mutlaka ama biz Ağaçtaki Kız’ın zamanlamasını sizden dinlemek isteriz…

İ.B: Kitabı ben 2017’de okudum, hatta 2 günde okudum ve sebebini bilmediğim şekilde kitabı bitirdikten sonra çok sinirli olduğumu fark ettim. Sonra bunun kitap yüzünden olduğunu idrak ettim. Kitap beni istemeden uyuduğum uykudan uyandırdı diyebilirim. Sonraki süreçte de bana hissettirdiği şeyler hiç geçmedi. Benim söylemek istediğim şeyleri söyleyen bir hikâye bu. Benim terapim gibi bir şeydi. Biraz umut, biraz umutsuzluk var. Hem acı verdi hem de iyileştirdi.

Ahsen Eroğlu: Biz İlksen’le konuştuktan bir hafta sonra kendimi Ağaçtaki Kız’ın provalarında buldum. Kitabı da o zaman aldım. Oyunu okuduktan sonra gördüm ki, oyun kitabın çok sadeleşmiş hâli olmasına rağmen çok fazla bilgi var, son derece ağır. Ondan kitapta da belli bir yerde durdum. Şimdi ara ara ve de provalarda da her takıldığım yerde kitaba dönmek benim için güzel bir rehber oluyor.

“Ağaçtaki Kız’ın söyleyeceği o kadar çok şey var ki tek avazda hepsini söylemesi ve yaşadıklarını tek seferde bizimle paylaşması daha doğru, organik ve de sıcak geldi.”Ahsen Eroğlu

Toplum olarak aldığımız yaralara yer veren, meselesi olan bir roman Ağaçtaki Kız. Romandan farklı ne gibi eklemeleriniz veya çıkarmalarınız oldu?

İ.B: Kitap 355 sayfa ve mesela kızın roman yarışmasına katılmasını anlattığı ve kitabın neredeyse üçte birini oluşturan bir bölüm vardı, onu tamamen çıkardık. Yunus’un hikâyesinde de annesinin olduğu bir kısım vardı; o çıktı. Romandaki her şeyi almak biraz Türkiye’nin kısa tarihi dersi vermek gibi olabilirdi. Arka arkaya çok fazla detaya boğmamak ve didaktik kalmamak için bir sadeleşme yaptık. En baştan beri iki perde yapmak istemedik çünkü izlerken bile bölünmemesi gereken bir oyun bizce.

A.E: Son gün bile iki perde yapmayı konuştuk ama oyunun ruhuna uygun olmadığı görüşünde hemfikir olduk. Çünkü Ağaçtaki Kız’ın söyleyeceği o kadar çok şey var ki tek avazda hepsini söylemesi ve yaşadıklarını tek seferde bizimle paylaşması daha doğru, organik ve de sıcak geldi.

Ağaçtaki Kız’ın size en dokunan tarafı, sizde en yoğun uyandırdığı duygu nedir?

A.E: Sahne bazında konuşacak olursak; babaanneyi anlattığı sahne bende/bizde en yoğun duygu uyandıran sahne. Bir de kızın her anlattığı şeyden sonra arkadaşlarına dönüyor olması diyebilirim. Arkadaşlarına dönmesiyle aslında Ağaçtaki Kız’ın kalbini, ruhunu görüyoruz. O kısımlar okuduğumda benim de ruhuma dokunan yerlerdi.

İ.B: Beni de romana/oyuna en bağlayan şeylerden biri babaannenin hikâyesi. Babaannenin hayatta kalmakla ilgili inanılmaz bir azmi var. Ben halanın da hikâyesini çok seviyorum gerçi. Biz oyunda çok giremesek de o da çok iyi bir hikâye.

Oyunda; “insan anne-babasının hikâyesidir” diyor ama aslında tüm aile söz konusu…

İ.B: Evet, Ağaçtaki Kız’da dedikleri “nesilden nesle geçen travma”yı da görüyoruz.

“Ağaçtaki Kız, okuduğum anda ikna olduğum bir hikâyeydi.” – Ahsen Eroğlu

Ahsen, senin için Ağaçtaki Kız’ın çok önemli bir yerde durduğunu biliyorum. En başından bu zamana kadar geçen süreç senin için nasıldı? İlk tiyatro deneyimin nasıl geçiyor?

A.E: Ben konservatuar mezunu değilim ve oyunculuk eğitimi alamamış olmak senelerdir içimde ukdedir. Çorlu’da büyürken de bir kurum olsun eğitim alayım çok isterdim. Uzunca süredir de tiyatro yapmak istediğimi hep söylüyordum. O yüzden böyle bir metin geldiğinde hemen kabul ettim. Ağaçtaki Kız beni hem heyecanlandırdı hem de heyecan bir kenara, yeteneğim yetecek mi sorusunu da sordurdu; kızın hikâyesi çok yoğun. Bayağı büyük bir şey bu. İlk oyun için bu seçim doğru mu vs. bunların hepsi zor süreçlerdi ama Ağaçtaki Kız okuduğum anda ikna olduğum bir hikâyeydi.

Sanırım daha “popcorn” bir hikâye de seni tatmin etmezdi…

A.E: Evet kesinlikle. İçinde olduğum işlerin düzgün olduğuna, meselesi olan, içselleştireceğim yanları olan işler olmasına dikkat ediyorum. Bu tür işlerde hâliyle kendimi de çok eleştiriyorum ve bu sayede ben de bir sonraki dala tırmandığıma, tırmanacağıma inanıyorum.

Ağaçtaki Kız’ın dünyayla ilişkisini veya geldiği son noktada ilişkisizliğini nasıl tanımlarsınız?

A.E: Kız hem haykırmak hem de kaçmak istiyor. Direkt oyundaki replikle ifade etmem gerekirse; “Ben ölmeden ölmek istediğim için buradayım” diyor. Hem kendine çok büyük bir ceza veriyor hem de hayattan kaçarak kendini bir anlamda da kurtarıyor. Ben metni okuduğumda, hayattan kaçmışken, başına gelenleri, yaşadıklarını anlatma motivasyonunu ilk başta anlayamamıştım ama aslında acısını unutmak için anlattığını zaman içinde anladım.

Oyunu izleyen Ağaçtaki Kız’la yaşıt gençlerin tepkileri nasıl oluyor? Özellikle onları daha derinden etkiliyor olmalı…

A.E: Benim konuştuğum kişilerin çoğu epey küçüktü. Bu yaş grubunun çok azı konuya hâkimdi çünkü malum yaşları çok yetmeyebiliyor. Oyunda geçen olayları duyanlar vardı ama genelde daha habersizlerdi. Onlar biraz daha aşk hikâyesini baz alıyorlar. Yaş grubu biraz artınca ve deyim yerindeyse ortak toplumsal bilinç ortaya çıkınca hepimizin aklında kalan anılar akla geliyor, oyun çok yakın bir geçmişi anlattığı için seyirciyi etkilenmiş görüyorum. Yani biraz daha küçükleri aşk hikâyesinden daha büyükleri ise ortak toplumsal yaradan yakalıyor.

İ.B: Gelen seyirci bilmiyor bile olsa eve gittiğinde “Ankara Gar Yürüyüşü” bile yazsa neden bahsedildiğinden haberdar olacak. Amacımız bunları öğretmek değil tabii ama buna vesile olması güzel bir şey…

Ağaçtaki Kız’ın İstanbul dışı gösterimlerini de öngörüyor musunuz?

İ.B: Var var. Önce bir kendi sahnemiz DasDas’ta oturtmayı bekliyoruz. Hâlâ prova aldığımız için ocaktan sonra gideriz diye düşünüyorum.

Röportaj: Hande Sönmez