Akira Kurosawa’nın filmleri ve filmler için çizdiği storyboardlar
Japon sinemacı Akira Kurosawa, sinema evrenine bıraktığı her biri eşsiz otuzdan fazla filmle, dünya sinemasının da gelmiş geçmiş en güçlü isimlerinden. Roshomon, Seven Samurai, Yojimbo gibi ikonik filmleriyle pek çok yeniliğin öncüsü. Geleneksel olanı modern bir bakışla ele alışı, sorgulayışı, törensel sahneleri, doğayı anlatıcıya dönüştürmesi, kadrajın içindeki her figürü incelikli bir nizamla bir araya getirişi, şiirsel anlatımı, renkleri mükemmel bir uyumla kullanışı gibi pek çok ustalığıyla dünya sinemasının ilham veren yönetmenlerinden.
Hazırlayan: Mine Metin
Kurosawa’nın filmleri, zamanın ve mekânın çok ötesinde. Onun sinemasının her unsuru, ne zaman izlenirse izlensin yaşamı başka başka bağlamlarda düşündüren, huzuru ve hüznü içinde taşıyan, insanlığı, tüm canlılarla, doğayla aramızdaki bağı, savaşları, dürüstlüğü, hırsları tartıştıran, varoluşun derinlerine uzanan çok güçlü bir etkiye sahip.
Büyük yönetmeni doğum gününde, mirasının önemli parçalarından Ran, Dreams ve Madadayo’ya ve bu filmler için çizdiği stroryboardlara uzanarak anıyoruz.
Ran
1985 yapımı Ran, Kurosawa’nın kanlı savaşlarla dolu Sengoku Japonya’sının geleneklerini yerinden ettiği bir baş yapıt. Zalimliklerle dolu geçmişiyle iktidar hırsını sürdüren bir monarkın hikâyesini anlatan film, William Shakespare’in Kral Lear’ından uyarlama. Öyle ki, samuray geleneğinden gelen Kurosawa’nın yaşamı boyunca Japon kültüründen olduğu kadar başka kültürlerin sanatından etkilenişinin en güzel örneklerinden. Ran, savaşın yıkıcılığını ve iktidar hırsının açtığı yaraları, çerçeve içinde sağladığı mükemmel düzenle ve görkemli savaş görüntüleriyle nefes kesici bir biçimde gözler önüne seriyor.








Yume / Dreams
Hayranlık uyandıran görüntüleri, törensel büyüsü, çarpıcı diyalogları ve şiirselliği ile Dreams, sarsıcılığını hiç yitirmeyecek tarihin ötesinde bir film. Sekiz düşü büyüleyici bir takibe çıktığımız film, doğayı, gökkuşağını izleyen ya da şeftali ağaçlarının peşinden giden masum çocuk düşleriyle başlar. Zamanla, aynı kişinin çocukluğundan yetişkinliğine bilinçaltını aralarız. Geçtiğimiz yetişkinlik düşleri, savaşların ve doğaya hükmetmenin öznesi olan insanlığa, kendi elleriyle çağırdığı kıyameti işaret etmeye başlar. Sinema evrenine 1990 yılında doğan film, izleyicisini her düşte bir yandan görüntüleriyle, felsefesiyle mest ederken bir yandan cehennemiyle silkeler. Bütün düşlerde yaptığını son düşte pekiştirir ve içimize doğayla bir bütün olduğumuzu görmekten başka çaremiz olmadığını kazır.






Madadayo
Japonya’da 1993 yılında yayınlanan Madadayo, Kurosawa’nın son filmi. Bu son armağan, Tatsuo Matsumura’nın oyunculuğuyla popüler yazar ve eğitimci Hyakken Uchida’nın hayatını odağına alıyor. Profesör Uchida, emekli olduğunda bile öğrencilerinin profesörü, “som altın”ı olmaya devam eder. Eski öğrencileri ve özellikle ikisi Uchida’ya adeta kendilerini adar. Kuşkusuz ki Uchida için de öğrencileri çok kıymetlidir. Profesör ve öğrenciler arasındaki duygunun yoğunluğuyla izlediğimiz naif ve dokunaklı filmde Kurosawa, savaş sonrasının yaralarını da bir kez daha gözler önüne serer: “Savaş zamanında güzel şeyleri unutmuştuk. Ay gibi.” Profesörün bombalanan ve yıkılan evi, sonrasında yaşadıkları, etrafımızı saran savaş yıkıntıları… Madadayo, Uchida’nın hassasiyetlerini ve zaaflarını izlememize olanak tanır. Uchida’nın ve eşinin kedisi Nora kaybolduğunda bütün dokunaklılığıyla “som altın”ın yüreğine eğiliriz. Madadayo, Kurosawa’nın diğer filmlerine göre daha küçük, daha sade bir hikâyeyi esas alsa da mükemmel izler bırakan bir veda filmi.





