Altyazı Sinema Dergisi ekibi, “20. Yıl Özel Sayısı”nı anlatıyor

Bir grup üniversite öğrencisinin girişimleriyle kurulup ülkenin en köklü ve nitelikli yayınlarından birine evrilen Altyazı Sinema Dergisi; 2001’den bu yana sinema üzerine düşünüp yazmaya, bağımsız yayıncılığın tüm zorlu koşullarına rağmen çeşitli eşikleri aşıp okuyucusuyla buluşmaya devam ediyor. 

Derginin 20 yılı devirmesi şerefine külliyata katılacak yeni bir özel sayı için kolları sıvayan Altyazı ekibi; sinemanın başlangıcından günümüze, farklı türlerden ve çeşitli akımlardan seçilmiş tam 200 filmi alternatif bir bakışla ele aldı. 200 Film: Sinema Tarihinde Devri Âlem seçili kitabevleri veya merkezi gazete bayilerinden temin edilebileceği gibi, Altyazı Dükkân’dan da satın alınabiliyor.

Altyazı ekibinden Gözde Onaran, Berke Göl ve Ali Deniz Şensöz; hem bu arşivlik çalışma hem de derginin uzun soluklu serüveni hakkında merak ettiklerimizi yanıtladı.

Altyazı’nın 20. Yıl Özel Sayısı, ya da tam adıyla 200 Film: Sinema Tarihinde Devri Âlem; kolektif, çok sesli, büyük emek verilmiş bir çalışmanın ürünü. Ne gibi motivasyonlarla ortaya çıktı, fikirden sonuca ne kadarlık zaman aralığı gerektirdi?

Gözde Onaran: Birkaç farklı unsur bir araya geldi aslında. Pandemi boyunca, evde kapalıyken, biz de pek çok insan gibi bol bol film izledik; eskiden izlediğimiz filmlere yeniden baktık, klasikleri hatırladık… Altyazı okurlarının da bu süreçte kendilerini benzer şekillerde meşgul tuttuklarını tahmin ederek, sinema tarihine hep birlikte dönüp yeniden bakmanın güzel olacağını düşündük. Diğer yandan, akademik sinema çalışmalarında uzun yıllardır süren ve sinema tarihinin kimler tarafından nasıl yazıldığına eleştirel bir gözle bakmayı öngören yaklaşım bizim sinemaya bakışımızı bir süredir etkilemekteydi. Pandemiden önceki dönemde ve esnasında bu eleştirel tavır ve daha kapsayıcı olma çabası gündelik pratiklerde hatta popüler kültürde de ciddi bir yaygınlık kazandı. Sinema sektöründe çalışan kadınların tacize karşı eylemlerini, eşit ücret için mücadelelerini; ırkçılık ve ayrımcılık konusunda hem farkındalığın artmasını hem de “Beyaz” olmayan yaratıcıların işlerinin çok daha görünür olmasını bu dönemde oluşan hareketlilikler arasında sayabiliriz. Biz de sinema tarihine bu yeni politik perspektiften bakmak, kanonik filmleri, “büyük” yönetmenleri bu mercekten değerlendirmek istedik.

Sinema sanatının icadından günümüze, dünyanın her bir köşesinden, belli başlı türlerden ve akımlardan seçilmiş tam 200 film masaya yatırılmış. Kapsamı böylesine geniş bir seçkiyi hazırlamadan önce nasıl bir yol haritası çizdiniz?

G.O.: İlk iş olarak farklı coğrafyaların ve dönemlerin sinemalarını araştırıp oralardan filmler seçecek bir danışmanlar kurulu oluşturduk. Toplamda 19 kategorimiz ve 16 danışmanımız vardı. Örneğin, Övgü Gökçe ve Eren Odabaşı Uzakdoğu sinemasını, Engin Ertan 80’lerden günümüze Avrupa sinemasını, Aslı Özgen ve Elif Rongen-Kaynakçı sessiz sinema dönemini araştırdılar ve seçkiye girebileceğini düşündükleri, girmesi gerektiğine inandıkları filmlerden listeler oluşturdular. Sonra onlarla bu listelerdeki filmleri tartışa tartışa birlikte nihai seçkiye girecek filmleri belirledik. Tahmin edebileceğiniz gibi, işin en zorlu kısımlarından biri bu seçimleri yapmaktı.

Sunuş kısmında seçkinin “sinema tarihinin en iyilerine” yönelik olmadığından, alternatif bir bakışın ürünü olarak görülmesini arzuladığınızdan bahsetmişsiniz. Klasik addedilebilecek, liste gediklisi yapımların yanı sıra okuyucu için keşif mahiyeti taşıyabilecek filmler de var. Bu dengeyi kurarken ne gibi unsurlar gözettiniz?

Berke Göl: Gözde’nin de bahsettiği üzere, önceliğimiz farklı coğrafyalara, dönemlere, türlere, akımlara, sinema tarihinin kıyıda köşede kalmış yapımlarına olabildiğince alan açmaktı. Bu tür listelerde kaçınılmaz olarak Hollywood’un ve Avrupa sinemasının ezici bir üstünlüğü oluyor. Oylamayla sinema tarihinin en iyi 200 filmini seçelim desek, listeye giren filmlerin belki yarısı Amerikan filmi olacaktı. 200 filmin 195’inin yönetmeni erkek olacaktı. Kuir sinemayı temsilen ancak bir iki film seçilecekti. Böyle bir oylama sonucu Suriye’den, Filipinler’den, Güney Afrika’dan herhangi bir yapımın listeye girme, görünme, tartışmaya açılma şansı olmayacaktı. Biz kültür endüstrisinin ve daha genel anlamıyla toplumsal tarihin yol açtığı tüm bu dengesizlikleri bir nebze de olsa tersine çevirecek bir yaklaşım benimsemeye çalıştık. Sinema kanonunda kendine hiç yer bulamamış kimi filmlere, yönetmenlere dikkat çekmeyi hedefledik. Ama bu yaklaşımın sinema kanonuna savaş açmak gibi görülmesini de istemeyiz. Sessiz sinemanın klasiklerinden Hollywood’un Altın Çağı’na, modernist Avrupa sinemasının başyapıtlarından dünyanın çeşitli bölgelerindeki “yeni dalga” akımlarına, bugün kanonun baş tacı ettiği çok sayıda filmi biz de seçkimize dâhil etmeye gayret ettik. Sonuç olarak sizin de bahsettiğiniz gibi, her sinemaseverin ezbere bildiği filmlerle kimileri bizim için dahi “keşif” niteliği taşıyan nadir örnekleri bir araya getiren bir liste çıktı.

Bir de şunu ekleyeyim: Editöryel sürecin erken bir aşamasında “her yönetmenden yalnız bir film” şeklinde bir kural koyduk, bu da bir yandan yer verebileceğimiz yönetmen sayısını artırırken diğer yandan başka bir zorlukla karşı karşıya bıraktı bizi: Hitchcock sinemasını temsilen İp’i mi, Arka Pencere’yi mi, Ölüm Korkusu’nu mu yoksa Sapık’ı mı seçeceksiniz? Ingmar Bergman’ın devasa filmografisini tek başına temsil etme gücüne sahip filmi hangisi? Agnès Varda’nınki gibi 60 yıla yayılan, kısa filmden kurmacaya, deneyselden belgesele uzanan bir filmografiden tek bir tercih yapmak nasıl mümkün olabilir? 6 ayı aşan çalışmamız boyunca bu tür zorlukları işin eğlenceli tarafı olarak görmeyi, bir şeylere alan açarken bir şeylerden de feragat etmeyi öğrendik. Bahsettiğiniz denge bu şekilde ortaya çıktı.

Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan bir grup arkadaş tarafından 2001 senesinde kurulan Altyazı Sinema Dergisi, bugün Türkiye’deki sinema yayıncılığının en güçlü kalelerinden. 20 yılı devirdiğiniz bu günlerde uzun soluklu bir serüvene sahip olmasını, kültür sanat dünyamızdaki mühim konumunu ne gibi etmenlere bağlıyorsunuz?

Ali Deniz Şensöz: Altyazı’nın 20 yıllık yolculuğunda onlarca insanın ve kurumun emeği var. Öncelikle yıllardır bir arada çalışan ekibin kolektif üretim anlayışını benimsemiş olmasının dergiyi uzun yıllar ayakta tuttuğunu düşünüyorum. Yıllarca Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde, sevgili Mithat Alam’ın ve Mithat Alam Film Merkezi’nin desteğiyle bağımsız bir şekilde üretim yapabilmiş olmamız yolculuğun uzun soluklu olmasının bir diğer nedeni. Diğer yandan Altyazı, çekirdek kadronun dışında onlarca yazar, editör, tasarımcı ve fotoğrafçının katkılarıyla da yıllar içinde büyüdü. Kültür sanata destek veren kimi kurumların yıllardır yanımızda olması da sürdürülebilir bir yapı kurmamızı sağladı. Fakat bence her şeyden önemlisi Altyazı’ya katkı veren herkesin büyük bir sinema tutkusuna sahip olması. Ekibimizde yer alan birçok kişinin hem profesyonel hem de akademik anlamda kendisini sürekli geliştirmesi ve öğrenmeye olan merakı, Altyazı’nın bunca yıl sinemaseverlerin ilgisini çeken içerikleri üretebilmesine neden oldu.

Altyazı’nın köklü tarihine dönüp baktığınızda unutamadığınız kimi sayılar, içerikler ve etkinliklerin yanı sıra dönemeçlerden ve yeniliklerden bahsedebiliriz diye tahmin ediyorum. İyi ki bu serüvenin bir parçası olmuş dediğiniz neler var?

B.G.: 20 yıllık bir süreç söz konusu olduğu için tabii çok fazla şey var söylenebilecek. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’yle ortaklığımız ve 2005- 2018 arasında üniversiteden aldığımız destek, derginin erken dönemlerinde ekonomik anlamda ayakta kalabilmesinin en önemli sebeplerinden biri. Rotterdam’dan Crossing Europe’a, İstanbul Film Festivali’nden !f İstanbul’a sayısız festivalle yaptığımız iş birlikleri, kürasyonunu üstlendiğimiz film programları, düzenlediğimiz panel ve söyleşiler çok değerli. Sinema alanındaki ifade özgürlüğü ihlalleri, sansür vakaları, sektördeki cinsiyet eşitliği mücadelesi gibi konulara odaklanan “Fasikül” de 2019’dan bu yana, Altyazı’nın misyonu açısından çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Son olarak, daha önce farklı denemeler yapmakla birlikte 2020 itibariyle daha kararlı bir şekilde adım attığımız dijital yayıncılık alanı, bizim için geleceğe dönük önemli bir girişim.

Bunun dışında şahsen benim unutamadığım sayıların başında, 2015 ve 2018’de yayımladığımız Türkiye Sinema Sözlüğü ve Dünya Sinema Sözlüğü geliyor. Ayrıca Hitchcock’tan Akerman’a, Kieslowski’den Varda’ya, Godard’dan Kiarostami’ye büyük yönetmenlerin sinemalarına odaklanan dosyalarımız da benim gönlümde ayrı bir yere sahiptir.

G.O.: Berke’nin bahsettiği festival iş birlikleri sanırım benim için de en heyecan verici işlerdendi. Özellikle yurt dışındaki festivaller için hazırladığımız yayınlar benim için hâlâ çok değerli. Yeni Türkiye Sineması’nın büyük bir hareketlilik kazandığı dönemde o filmleri ve yönetmenleri yurt dışındaki izleyicilere Türkiye bağlamından anlatmak bizim için önemliydi ve bunun bir parçası olabilmiş olmaktan çok memnunum.

Sizlere nice uzun yaşlar dilemeden önce yayıncılığın değişip dönüşen pratikleri hakkında öngörülerinizi, Altyazı ile ilgili plan ve temennilerinizi de soralım.

A.D.Ş: Altyazı, küçük bir kadroyla ve birçok insanın gönüllü katkısıyla yıllarca periyodik matbu bir yayın olarak okuyucuyla buluştu. Mart 2019’da kendi derneğimizi kurup faaliyetlerimizi onun üzerinden devam ettirmeye karar verdiğimizde ekibimiz büyüdü, yaptığımız işin hacmi genişledi. Şu an Altyazı tarihinde daha önce olmadığı kadar fazla insan tam zamanlı olarak emeğini ortaya koyuyor. Bu süreçte sadece bir dergi olmaktan çıkıp, sinemaya dair içerikleri birçok farklı mecradan okuyucularla buluşturan bir yapı kurmaya çalıştık. Pandeminin getirdiği zorunlu koşullar nedeniyle matbuya ara vermek zorunda kaldık ve dijital dönüşüm sürecimizi hızlandırdık. Pandemi dijitalleşme sürecimizi tamamlamamız için bir vesile oldu aslında. Önümüzdeki süreçte okuyucuları sinema üzerine düşünmeye teşvik eden içeriklerimizi sitemizde, dijital dergimizde, matbu yayınlarımızda, YouTube kanalımızda ve sosyal medya hesaplarımızda paylaşmaya devam etmek istiyoruz. Çok yakında çıkacak uygulamamızla da okuyucularımız aylık olarak çıkardığımız dijital dergilerimizin yanında eski sayılarımızın bir kısmına tablet ve telefonlardan kolayca erişebilecekler. Şimdilik eski sayılarımızın bir kısmının yer aldığı dijital arşivimizi ise yıl sonuna kadar genişletmek istiyoruz. 2022’nin ilk çeyreğinde Altyazı’nın 20 yıllık arşivini tamamen dijitalleştirip abonelerimizle paylaşmayı hedefliyoruz.

Röportaj: Merdan Çaba Geçer