Kayıp, sömürge, kadınlık: Annemin Otobiyografisi
Yazı: Korcan Derinsu
Jamaica Kincaid, Umay Öze çevirisiyle ilk kez Türkçede. Aralık 2023’te Jaguar Kitap etiketiyle yayımlanan Annemin Otobiyografisi; kayıpla, sömürgeyle, ihmalle kendi kendini defalarca yeniden doğuran Xuela adlı bir kadının dünyada geçirdiği 70 yıla, Karayipler’deki fevkalade yaşamına bakıyor. Aylık okuma listemizdeki diğer kitaplara da buradan göz atabilirsiniz.
Zaman dilimi ve mekân
Mekânımız Karayipler’de bir ada ülkesi olan Dominika.
Net zaman verilmese de 20. yüzyılın başlarından sonuna uzanan kabaca 70 yıllık bir süre.
Ne hakkında? Hikâye ne?
Annesi doğumda ölen, Dominikalı Xuela’nın 70 yıllık hayat hikâyesini okuyoruz kendi ağzından. Klasik bir olay örgüsüne sahip olmayan romanda Xuela, hem annesiz olarak büyümenin hem kadın olmanın hem de bir sömürge ülkesinde yaşamanın her yönünü olabilecek en saf, en çarpıcı hâliyle anlatıyor.
Okumadan önce bilmemiz gerekenler
Ailesi yazarlık yapmasını onaylamadığı için kariyerinin başında doğum adı olan Elaine Potter Richardson’ı Jamaica Kincaid olarak değiştiren yazar, 2001’de Nobel kazanan V.S. Naipul’le birlikte Karayip kökenli yazarların en ünlülerinden.
16 yaşında ailesinin ekonomik durumu kötü gittiği için okuldan alınan Jamaica Kincaid, bir sene sonra çocuk bakıcısı olarak çalışmak için New York’a gönderilmiş. Annesinin bu kararına çok içerleyen yazar, 20 yıl boyunca onunla konuşmamış. Hemen tüm eserlerinde anne-kız ilişkisine dair bir şeyler görmemiz tesadüf değil yani.
1970’lerin ortasında yazdığı öykülerle dikkat çeken yazar, The New Yorker baş editörü William Shawn tarafından keşfedilmiş ve kadrolu yazar olarak çalışmaya başlamış.
Hâlihazırda Harvard’da Afro-Amerikan Çalışmaları’nda ders veren Jamaica Kincaid, aynı zamanda hobi olarak bahçıvanlıkla uğraşıyor. Kendi bahçesi hakkında yazdığı My Garden Book isimli bir kitabı olduğu gibi bitkiler üzerine yazdığı denemeleri de var.
Yazarın en bilinen eserlerinden olan Annie John ve Lucy de Jaguar Kitap tarafından yayımlanacak.
Kitaba dair en çok neyi sevdin?
En sevdiğim şey, anlatıcının ne anlatırsa anlatsın “cool” tonunu hiç bırakmaması oldu sanırım. Başına gelenleri ne ajite ediyor ne de kendi hikâyesine hayran oluyor; eksik fazla demeden, olanı biteni anlatıyor. Çocukken bile hayata ve dünyaya dair bir farkındalığı var. Yani böyle bir ton seçmesi de boşuna değil. Karakterin ismini sonradan öğrenmemiz, baba figürü özelinde tüm erkeklerin yokluğu, varmış gibi yapanın sevgisizliği; kötülüğün birbirinden farklı yüzleri, kadınlığa dair gözlemler, bir sığınak olarak cinsellik gibi unsurlarla da bu “cool” ton öyle tutarlı bir şekilde kullanılıyor ki hayran olmamak elde değil.
En az neyi sevdin?
Sevmediğim bir şey yok aslında ama biraz daha uzun olsa hayır demezdim sanırım.
Yazıma dair neler söyleyebilirsin?
Dil çok canlı; yazar, adanın tüm renklerini, seslerini okuyucuya birebir hissettiriyor. Anlatım da aynı şekilde oldukça akıcı ve ekonomik; ağırlıklı olarak kısa cümlelerden oluşuyor, bu da anlatıma güzel bir tempo veriyor.
Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi?
Kısa sürede sürüklenerek okudum ama duygusal olarak da yer yer süründüm. Özellikle yazarın çocukluğunu ve ergenliğini anlattığı kısımlar üstüme üstüme geldi; bu bölümlerde kitabı elimden bırakıp, derin nefes alarak şöyle bir dolaştım.
Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu?
Anlatıcının hayata dair gözlemlerinin olduğu bazı bölümler çok güzel. Özellikle günbatımlarının insana neler hissettirdiğini anlattığı paragrafa bayıldım.
Kitap, modunu nasıl etkiledi?
Kolay duygulanan bir okur değilim ama Annemin Otobiyografisi beni yer yer çok sarstı. Kısa olmasına rağmen duygusal olarak oldukça ağır. Kitabı bitirince o ağırlığı hissetmemek için taş olmak lazım.
Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu?
Hikâyenin geçtiği Dominika’ya haritadan baktım. Dominik Cumhuriyeti’yle aynı ülke sanıyordum; değillermiş. Biraz daha araştırınca, Karayipler hakkında ne kadar az şey bildiğimi fark ettim. Uzak coğrafyalardan bir şeyler okumanın en güzel yanı bu, bir sürü yeni şey öğreniyorsunuz.
Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?
Tek kelimeyle dahiyane bence. Şöyle ki Annemin Otobiyografisi adını taşıyan kitapta, anne birinci cümlede ölüyor ve ortaya kocaman bir “E o zaman bu kimin hikâyesi?” sorusu çıkıyor. Yazarın peşinde olduğu soru tam da bu zaten. Hayata annesiz başlayan bir kadının kendini ve kimliğini aramasını anlatıyor. Üstelik hikâye, bir sömürge adasında geçtiği için en baştan yok olan “anne” üzerinden “anayurt” kavramıyla da bir bağ kurarak, bu kimlik arayışını toplumsal bir yere de taşıyor.
Bu kitabı seven şunları da sever
Annemin Otobiyografisi, kişisel olanın aynı zamanda ne kadar politik olabileceğini düşündürdü bana. En son Annie Ernaux okuduğumda benzer bir düşünceye kapılmıştım. Jamaica Kincaid’in üslubu çok daha sert ama bu kitabı seven Annie Ernaux’nun Kızın Hikâyesi, Olay ve Bir Kadın kitaplarına bir baksın bence.
Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?
Asla net bir cevap vermeyeceğinden eminim ama anlatılanın ne kadarı gerçek, ne kadarı kurmaca diye sormak isterdim.