İlk izlenim: Altın Palmiye ödüllü ANORA

Yazı: Melikşah Altuntaş

Uzun yıllardır gördüğümüz en zayıf ana yarışma programıyla karşı karşıya olduğumuz 77. Cannes Film Festivali’nin sonuna geldik ve 25 Mayıs’ta gerçekleşen ödül töreniyle Greta Gerwig başkanlığındaki jürinin verdiği ödüller sahiplerini buldu. 

Francis Ford Coppola, David Cronenberg, Paul Schrader, Jacques Audiard gibi 70 yaşı devirmiş usta yönetmenlerle Paolo Sorrentino, Andrea Arnold, Jia Zhangke gibi deneyimli sinemacıların çoğunlukta olduğu yarışmanın pek çok yıl olduğu gibi bu yıl da isme bakılıp yarışmaya dâhil edilmiş yönetmenlerinin kariyerlerine yakışmayacak kadar zayıf filmlerini izlemek durumunda kalmak festivalin en hüzünlü tarafıydı.

Resmî seçkide yarışma dışı, özel gösterim ya da Belirli Bir Bakış bölümünde yer alan pek çok filmin ana yarışmadakilerden iyi olduğu bu yılın Altın Palmiye kazananının Sean Baker olması ise bu karanlık manzaranın en hoş yanı oldu. Başyapıtlarla dolu bir yıla denk gelse belki de arada kaynayacak olan nefis Amerikan bağımsızı Anora, Baker’ın kariyerinin en iyilerinden biri olmasının yanı sıra bu hantal yılda hareketli, güçlü ve umut dolu sinema diliyle de öne çıktı. 

Özbekistan kökenli Anora adlı bir gece kulübü dansçısı / seks işçisinin bir Rus milyarderin oğluyla geçirdiği fırtınalı bir haftaya odaklanan film, Baker’ın Tangerine, The Florida Project ve Red Rocket gibi nefis işlerinde olduğu gibi bizleri Amerika’nın alt sınıf kimliklerinin varoluş dertlerine usta işi bir mizah ve temposunun bir saniye bile düşmediği bir hikâyeyle ortak ediyor. 

Anora’nın bulunduğu kulüpten kurtulup hayalini bile kuramayacağı bir hayata adım atma olasılığı etrafında şekillendirdiği hikâyesinde, “yırtma” kaygısını kendine özgü bir adalet duygusuyla dengeleyen Baker’ın hümanizmi ve hayatın bizlere hazırladığı duygu yüklü açmazlara karşı metanetli tavrı her filminde olduğu gibi Anora’da da seyir zevkini doruğa çıkarıyor.

Başroldeki Mikey Madison başta olmak üzere, hemen her filminde olduğu gibi yine no-name bir oyuncu kadrosundan muazzam performanslar toplayan Sean Baker’ın sinemasının daha geniş kitlelerce görülmesini de sağlayacak olan Altın Palmiye ödülü hayırlı olsun ve bundan sonra bu tipte nefis, küçük ama kocaman dünyaları daha az para sıkıntısı çekerek yaratıp, bizi de içine sokmasına vesile olsun.