Yıl boyu konuşulacak 40 filmle: 40. Toronto Film Festivali
Dünyanın en önemli ve endüstriyel anlamda en büyük beş festivalinden biri olan Toronto Film Festivali’nin çeşitli bölümlerinden merakla beklenen 24 filmi sizler için gördük ve pek önemli 16 başka filmi de sizler için göremesek de hakkında bilgi topladık. 24, 16 daha, 40 yapaaar! Ve Toronto Film Festivali’nin 40. yılı!
Yazı: Melikşah Altuntaş, Kolaj: Hilal Can
Her yıl Oscar sezonu açılmadan hemen önce, bu yılki adaylar hakkında en belirgin fikirlerin oluşmasında kılavuz hizmeti gören, geniş çaptaki endüstri katılımı ve film pazarıyla sektörü epey tatmin eden, yan bölümleri ve galalarıyla pek çok yeni filmi ilk kez seyirci karşısına çıkaran “Festivallerin Festivali” sloganlı Toronto Film Festivali, 40. kez Kanada’da yaklaşık 450 bin seyirci katılımıyla gerçekleşti.
10-20 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen festivalde, Oscar’ın da habercisi olan ve festivalin en büyük ödülü niteliğindeki İzleyici Ödülü, Lenny Abrahamson imzalı Room ’a giderken, 11 günlük koşuşturma içerisinde 20’den fazla salonda, 400 civarında film, halk ve sektör profesyonelleriyle buluştu.
Festivalin merkez salonları, yaklaşık 2 bin kişilik Ray Thomson Hall ve bir o kadar devasa Princess of Wales’in önüne kurulan kırmızı halılarda Matt Damon, Sandra Bullock, Johnny Depp, Tom Hardy, Mark Ruffalo ve daha pek çok Hollywood yıldızının arzı endam etti ve salonları dolduran binlerce kişiyle birlikte filmlerini ilk kez izledi. Midnight Madness ve Contemporary World Cinema gibi klasikleşmiş yan bölümlerin yanına, bu yıl Platform ve gittikçe büyüyen bir sektörle sinemayla giriştiği rekabetten nitelikli örnekler çıkaran televizyon dizilerinin prömiyerlerinin yapıldığı PrimeTime gibi yeni yan bölümler de eklendi.
Çiçeği burnunda prömiyerlerin yanı sıra, Cannes, Berlin, Sundance ve Venedik gibi büyük film festivallerinin bu yılki programından en iyi filmlerin de gösterildiği programın tüm filmlerinden bahsetmek elbette mümkün değil. Ancak aşağıda okuyacağınız yazıda, festivalin öne çıkan bölümlerinden 40 kadar filmin adını anmayı başardık. Yıl boyu adından söz edeceklerimizin sayısı bir hayli fazla ama şimdiden kısacık da olsa fikriniz olması adına işte o filmler:
ABLUKA Contemporary World Cinema Yön: Emin Alper
İlk filmi Tepenin Ardı ile güçlü bir çıkış yapan ve ulusal, uluslararası çok sayıda ödül ve övgünün sahibi olan Emin Alper’in merakla beklenen ikinci filmi Abluka , festivalin dünya sinemasına ayrılmış bölümünün öne çıkan filmlerinden biriydi. Alper’in yaşadığı coğrafyadaki düşmanlık kavramını bir kez daha usta işi bir senaryo ve katran karası bir atmosferle tanımladığı filmi, Toronto’daki gösterimlerinde de ilgiyle karşılandı.
Ödül potansiyelleri: Geçtiğimiz ay Altın Aslan için yarıştığı Venedik Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’yle ayrılan film, yıl boyu daha pek çok festival ve ödül listesinde karşımıza çıkacağa benziyor.
ANOMALISA
Special Presentation
Yön: Charlie Kaufman, Duke Johnson
Being John Malkovich, Adaptation . ve Eternal Sunshine of the Spotless Mind gibi senaryolarıyla akılları baştan aldıktan sonra yönetmenliğe soyunduğu ilk filmi Synecdoche, New York ile de kendine has bir hayran kitlesi edinen Charlie Kaufman’ın yazıp, animasyon yönetmeni Duke Johnson’la ortaklaşa yönettiği bu aşırı derecede kendine özgü stop-motion animasyon, seyircisini orta yaş bunalımındaki kahramanının renksiz dünyasına hapsedip yabancılaşmaya doyuruyor.
Ödül potansiyelleri: Abluka gibi Altın Aslan için yarıştığı Venedik Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü kazanan film, Oscar ve Altın Küre dahil, yıl boyu verilecek hemen her animasyon ödülünün büyük potansiyelli adaylarından.
BASKIN
Midnight Madness
Yön: Can Evrenol
Çektiği kısa filmlerle gore türünün Türkiye sinemasındaki en özgün ve yegâne temsilcisi niteliğindeki Can Evrenol’un çok uzun süredir beklenen ilk uzun metrajlı korku filmi Baskın, nihayet Toronto’nun klasikleşmiş bölümlerinden Midnight Madness’ta prömiyer yaptı ve salonu dolduran yüzlerce kişinin ağzını açık bıraktı. Çok katmanlı senaryosu kimileri tarafından karışık bulunsa da, atmosfer yaratma becerisiyle salonu dolduran seyircileri avucunun içine alan film, düşük bütçesine rağmen özenli sanat yönetimi ve yapım tasarımıyla da dikkat çekici.
Ödül potansiyelleri: Festival sırasında Amerika satışı gerçekleşen Baskın’ın, dünya çapında çok sayıda fantastik ve korku festivalini gezeceği ve önemli festivallerin de gece yarısı bölümlerine seçileceği kesin gibi.
CHEVALIER
Contemporary World Cinema
Yön: Athina Rachel Tsangari
Yunanistan yeni dalgasının Yorgos Lanthimos’la beraber öncü isimlerinden birine dönüşen senarist, yönetmen, yapımcı Athina Rachel Tsangari, Attenberg’in ardından çektiği kısalardan sonra yeni bir uzun metrajla da karşımızda. Bir grup erkeği bir tekne yolculuğunda toplayıp eğlenceli ve sinir bozucu bir oyunun içine hapseden film, kahramanlarının değişken egoları ve tutarsız davranış biçimleri üzerinden erkek egemen toplum düzenine zehirli oklar fırlatıyor.
Ödül potansiyelleri: Locarno, Saraybosna ve Londra Film Festivali’nde en iyi film ödülü için yarışan ve Saraybosna’da başrol erkek oyuncularına ödül kazandıran filmin, doğru bir strateji ve tanıtımla birkaç yabancı dilde en iyi film adaylığı kaçınılmaz görünüyor.
DEMOLITION
Gala
Yön: Jean-Marc Vallee
C.R.A.Z.Y. ve Café de Flore gibi mütevazı ve pek nefis filmlerinin ardından Dallas Buyers Club ile daha geniş kitlelere seslenen ve son olarak geçtiğimiz yıl Wild ile karşımıza çıkan Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallee’nin üst üste çektiği filmlerin sonuncusu olan Jake Gyllenhaal, Naomi Watts ve Chris Cooper’lı Demolition, eşini kaybeden bir genç adamın duygusal iniş çıkışlarını merkeze alıyor. Senaryoda, özellikle ikinci yarıda başlayan karmaşa nedeniyle hafif yoldan sapan film, Vallee’nin her zamanki olağanüstü kurgu marifetinden nasibini alıyor.
Ödül potansiyelleri: Yönetmenin her zaman seyirci tarafından kucaklandığı Toronto’dan dahi, açılış filmi olmasına rağmen harika dönüşler almayan film, Oscar yarışını ıskalayıp Amerika’da nisan aylarında gösterime girecek gibi. Ancak başrolde Gyllenhaal’un epey başarılı bir performans sergilediğini söyleyebiliriz.
ENDORPHINE
Vanguard
Yön: Andre Turpin
Kanadalı görüntü yönetmeni Andre Turpin’in bu üçüncü uzun metrajlı filmi, deneysel sularda yüzen ve sırtını yarattığı tedirgin edici atmosfere dayayan bir gerilim filmi. Festivalin bu yılki örtük temalarından birine dönüşmüş olan kayıp meselesine bir örnek teşkil eden film, annesi gözleri önünde öldürülen bir genç kızın içine düştüğü korkunç psikolojiyi, parçalı bir anlatım yapısı ve zaman atlamalarıyla, takip etmesi zor bir kâbusu andıran şekilde karşımıza getiriyor.
Ödül potansiyelleri: Geniş kitlelerin içine girmesi zor bir film olsa da tematik festivallerin radarına girdiği takdirde ödül ve övgüyle karşılanabilecek bir film Endorphine.
EQUALS
Special Presentation
Yön: Drake Doremus
Amerikan bağımsız sinemasının sevilen yönetmenlerinden Drake Doremus’un bundan dört yıl önce Like Crazyile sağladığı yükselişin ardından, yoluna bu kez bir bilim kurgu romansıyla devam ettiği Equals için ciddi bir geri adım demek yanlış olmaz. Doremus’un ekstrem yakın planlarla dolu filmi, herhangi bir duygu hissetmenin hastalık sayıldığı bir gelecek tasvir edip, başrole yerleştirdiği iki âşığı bu engellere rağmen ayakta tutmaya çalışıyor. İçinde uzun metrajlı bir filme yetecek malzeme barındırmayan zayıf senaryosu nedeniyle tökezleyen ve yer yer sıkıcı bir hâl alan filmi, başroldeki Nicolas Hoult ve Kristen Stewart ikilisi dahi kurtaramıyor.
Ödül potansiyelleri: Filmi izleyen ergenlerin sıkıntıdan kendini kesebilme ihtimali nedeniyle Equals’ın MTV Movie Awards Best Kiss adaylığı bile sallantıda.
Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:43’e ulaşabilirsiniz.