Apollo 10 ½ ile 1969 yazında çocuk olmak

Richard Linklater’ın Jack Black, Zachary Levi ve Glen Powell gibi isimleri kadrosuna kattığı yarı otobiyografik animasyon filmi Apollo 10 ½: A Space Age Childhood, ilk fragmanla yüzünü gösterdi.

Apollo ½: A Space Age Childhood, adının da çağrıştırdığı gibi ABD tarihinin dönüm noktalarından 1969 yazında çocuk olmaya dair bir anlatı. NASA yanlışlıkla içine bir yetişkinin sığamayacağı kadar küçük bir ay modülü tasarladığında, 11 yaşındaki Stanley kendini beklenmedik bir macera içinde buluyor. Böylelikle uzay çağının nefesler tutularak takip edilen galaksiler arası yolculuğu; aynı zaman diliminde Texas, Houston’da büyüyen bir çocuğun gözlerinden alışılmadık bir biçimde yeniden yaratılıyor.

Filmde Linklater, Walking Life ve A Scanner Darkly’de de karşımıza çıkan animasyon stilini kullanıyor. İlham kaynaklarının geçmiş yıllardan klasik animasyon filmler ve 60’ların pazar sabahı çizgi filmlerinin olduğu bu teknik, Linklater’a göre hem hafıza ve hayal gücünün uçuculuğun hem de Apollo ½’in merkezindeki nostalji hissini vurguluyor.

Her ne kadar Linklater’ın diğer animasyon işlerini aklımıza getirse de Apollo ½ aslında en çok yönetmenin13 yıllık süre zarfında çektiği Boyhood’dan parçalar taşıyor. Tıpkı Boyhood’da olduğu gibi baş karakter kendi çocukluk anılarından esinle yaratılmış. Öyle ki Apollo ½’in hikâyesi de Linklater’ın aklına Boyhood’un çekimleri sırasında gelmiş. Astronotlar ve uzay maceraları üzerine onlarca film varken tüm bunları dışarıdan bir göz olarak izlemenin nasıl bir his olduğunu irdeleyen bir işin yokluğu, onu bu açığı kapamaya iten sebep olmuş. 10 yıllık bir araştırma ve yaratım sürecinden sonra ortaya Apollo 10 1/2: A Space Age Childhood çıkmış. Filmin yapım aşamasının belirsizliklerle dolu pandemi günlerine denk gelişi Linklater ve ekibine, Apollo ½’in umut, cesaret ve iyimserlik dolu mesajını daha iyi yansıtabilmek adına motivasyon sağlamış.

60’lar ABD’sinden bir fotoğraf albümü değeri taşıyan, hayalgücü ve hafızanın kesiştiği bu alışılmadık büyüme öyküsü, SXSW Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından 1 Nisan’dan itibaren Netflix’te izlemeye açık olacak.  

Yazı: Eylül Başkaya