Arşivden: 6 Hollywood efsanesi, 6 az bilinen hazine

20 Ocak 1993’te hayatını kaybeden Audrey Hepburn’ün sinema tarihinin en bilinen ikonlarından biri olduğu yadsınamaz elbette. Aynı şekilde Kenneth Branagh’ın canlandırdığı Laurence Olivier ve Julia Ormand’ın canlandırdığı Vivien Leigh de bir döneme damgasını vurmuş, tüm zamanların en ünlü yıldızlarındandı. Bu dosyada incelemek üzere seçtiğimiz altı yıldız şu veya bu şekilde sinema tarihine damgasını vurmuş isimler. Bizim söz etmek istediklerimizse en bilinen işleri değil de her sahnesi ezbere bilinmeyen bazı cevherler ve içinde bizimkilerden birinin oynadığını bile unuttuğumuz bazı başka filmler.

Yazı: Melikşah Altuntaş – İllüstrasyon: Berkay Dağlar

Bant Mag. No:4 / Şubat 2012

HUMPHREY BOGART

Kükreyen Yirmiler / The Roaring Twenties (1939)

Nedir: 1920’li yıllar Amerika’sında içki ve tütün yasağının en sert cezalarla uygulandığı Büyük Buhran Dönemi’nde, sıfırdan bir imparatorluk kuran James Cagney ve etrafına örülmüş enfes bir suç hikâyesi…

Yıldızımız: Humphrey Bogart’ın henüz parlak bir Hollywood yıldızına dönüşmeden önce, yardımcı rollerde karşımıza çıktığı yıllara tekabül ettiğinden, bizde Kükreyen Yirmiler gibi nefis bir isimle bilinen bu film, bir Bogart filmi olarak zihinlerde yer etmemiştir. Ancak hem Bogart harika bir performans sergiler, hem de ne yalan söyleyelim, elinden geldiğince başroldeki James Cagney’nin hafif sıyırmış karakterine ayak uydurmaya çalışır.

Bogart için önemi: İleride başrolünde oynayacağı onlarca film öncesi, bir karakter oyuncusu olarak da ne kadar başarılı performanslar sunabileceğini ıspat etme fırsatı buldu.

MARLON BRANDO

Hong Kong’lu Kontes / A Countess From Hong Kong (1967)

Nedir: Charlie Chaplin’in yönettiği son film olmakla birlikte, kariyerinde imza attığı ilk renkli film olma özelliği de taşıyan film, bir gemi yolculuğunun içine yerleştirilmiş, klişelerle dolu eski usul bir romantik komedi ve hem gişede hem de eleştirmenler nezdinde feci geri dönüşler almış.

Yıldızımız: Başrolünü Sophia Loren’le paylaştığı film, Marlon Brando’nun parlak işlerle dolu kariyerindeki kara deliklerden biri olup, tam da bu nedenle ilgiye değer bir iş. Brando’nun tüm dünyada kabul edilmiş gerçek bir yıldız olduğu bir dönemde, her zaman takdir ettiği Chaplin’le çalışma fırsatına karşı koyamadığı için kabul ettiği filmin setinde yaşananlar da filmi, tüm zamanların en olaylı setlerinden birine dönüştürmüş. Brando’nun başrolü paylaştığı Loren’i fiziksel özellikleriyle yargılayıp, Chaplin’i sadistlikle suçladığı filmin setinde yolunda giden tek şey, filmin tamamlanarak gösterime sokulabilmesi olmalı.

Brando için önemi: Film, Brando’nun kaprislerle dolu döneminin en elle tutulur duraklarından biri olup, oyuncunun başını medyayla da belaya sokmuş. Hem de Brando’nun kariyerinin son dönemindeki filmlerinden bile daha beter bir tecrübe. Buna rağmen garip bir cazibesi var ve pazar günü kahvaltı eşliğinde izleyince bambaşka bir tat verme olasılığı yüksek, aklınızda bulunsun.

MARILYN MONROE

Uygunsuzlar / The Misfits (1961)

Nedir: Senaryosunu ünlü tiyatro yazarı Arthur Miller’ın kaleme aldığı, John Huston’ın çektiği ve Marilyn Monroe, Clark Gable ve Montgomery Clift gibi üç efsane ismi başrole taşıyan, durgun, karamsar ve üzgün bir western…

Yıldızımız: Monroe’nun yaşamındaki en sorunlu döneme denk gelen film, hayatla olan derdini bir türlü çözememiş kırgın karakterleri merkez aldığından, Monroe filmde gerçekten de depresyondaki kendini mi oynar, yoksa karakterini olağanüstü bir gerçekçiliğe mi büründürür kestirmek zordur. Gable ve Monroe gibi iki Hollywood efsanesinin, filmden kısa bir süre sonra hayatını kaybetmesi nedeniyle lanetli bir film olarak anılır, yorucu diyalogları ve içine girilemediği sürece sıkıcı bulunabilecek atmosferiyle zor bir filmdir. Ama pek çoklarına göre Monroe’nun kariyerindeki en başarılı performansıdır.

Monroe için önemi: Monroe’nun beyazperdeye kırık bir veda hediye ettiği filmi, her hâliyle masum ve üzücü bir Monroe resmetmesi nedeniyle, ünlü yıldızın kariyerinde ayrıksı bir yer edinmiştir. Tüm kariyeri boyunca bir seks sembolü olarak betimlenmenin dahi yorgunluğunu taşıdığını hissettirir Monroe The Misfits‘te ve sırf bunun için bile özel bir iştir.

ELIZABETH TAYLOR

Lassie Come Home (1943)

Nedir: Geniş kitlelerin atlarla, köpeklerle ve diğer hayvanlarla kurduğu duygusal bağı keşfetmiş yapımcıların, efsane kitabı beyazperdeye uyarladığı bu duygulu kahraman köpek filmi, gösterildiği dönem ve sonrasında büyük bir fenomene dönüşmüş ve devam filmleri de gelmişti.

Yıldızımız: Her ne kadar filmin kahramanı başka bir küçük erkek çocuğu olsa da Elizabeth Taylor filmde küçük bir kız çocuğu olarak karşımıza çıkar ve filmin dağıtımcıları da sonraki onyıllarda bir pazarlama taktiği olarak kendisini bu filmin afişine yerleştirmekten gocunmaz. Taylor, beyazperdedeki bu ikinci işinde henüz 11 yaşındadır ve henüz o yaşta eteğindeki taşları dökmeye başlamıştır. Öyle ki, filmden üç yıl sonra çekilen devam filmi Courage of Lassie‘de başrolü kapmakta hiçbir zorluk çekmez.

Taylor için önemi: Gerçek bir hayvansever olan Taylor’ın kariyerinin de bir hayvan filmiyle parlaması oldukça manidardır ve kendisi çocukluğundan genç kızlığa geçtiği dönemde de köpekli, atlı filmlerde sık sık hayvanlarla iç içedir. Bugün geriye dönülüp bakıldığında, kariyerindeki onlarca parlak iş arasında en az önemsenen işlerindendir ama hem bir çocuk klasiği, hem de pek çoklarımız için 80’li ve 90’lı yılların televizyon anılarından biri olarak değeri paha biçilmezdir.

AUDREY HEPBURN

Daima / Always (1989)

Nedir: Steven Spielberg’ün gerçekle gerçeküstüyü harmanladığı, duygu yüklü bir romantik dram. Kariyerinin, vakti zamanında hit olmuş ama geri dönüp bakıldığında pek de önemsenmeyen işlerinden biri. Ghost, What Dreams May Come gibi filmlerin de esin kaynağını oluşturur.

Yıldızımız: Hollywood’un romantik komedi kraliçelerinden Audrey Hepburn’ün, kısa bir rolde karşımıza çıkmasına rağmen, filmin ruhani duygusunu öne çıkarmasında en güçlü faktör de yine kendisidir. Sinema tarihindeki karşılığı hassas, kırılgan, narin ve meleksi bir prensese tekabül eden Hepburn’ü, filmin öldükten sonra öteki tarafa giden kahramanını karşılayan bir huri olarak resmetmek, neresinden bakılırsa bakılsın iyi bir fikirdir.

Hepburn için önemi: Hollywood’un bu en parlak yıldızlarından biri olan Audrey Hepburn’ün beyazperdeye veda ettiği filmdir aynı zamanda Always. Perdedeki son arz-ı endamında yine çok güzel ve göz kamaştırıcıdır. Filmi sevip sevmemek, kişisine göre değişebilir ama bu filmdeki Hepburn’den insanın gözlerini alabilmesi epey zordur.

JAMES DEAN

Cennetin Doğusu / East of Eden (1955)

Nedir: John Steinbeck’in aynı adlı romanından uyarlanan ve Elia Kazan’ın yönetmenliğini üstlendiği film, Cannes’da Altın Palmiye için yarışmış ve en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar’ı kazanmış, gerçek bir klasik.

Yıldızımız: Muhtemelen bu dosyadaki en popüler film olduğu gibi aslında pek de kenarda köşede kalmış bir film olduğunu söyleyemeyiz East of Eden‘ın. Ancak Dean’in, hepi topu üç sinema filminden oluşan kariyerindeki belki de en nadide iş olduğu söylenebilir rahatlıkla. Dean’in henüz 24 yaşında bir delikanlıyken oynadığı ve parıl parıl parladığı bu ilk filmi, diğer filmleri Rebel Without A Cause ve Giant‘ın da yolunu açmış ve onu tüm dünyanın arzuladığı gerçek bir yıldıza dönüştürmüştür. Ölümüyle efsaneleşen aktörün, ilk Oscar adaylığı da bu filmle geçekleşmiştir.

Dean için önemi: Henüz bebekliğinden itibaren irili ufaklı rollerde oynadığı onlarca televizyon dizisinin üstüne, Dean’in yeteneğinin beyazperdede kanıtlandığı ve kısa süreli sinema kariyerine parlak bir giriş yaptığı filmdir East of Eden ve yalnızca bu sebepten değil, pek çok açıdan da görülmeye değer, önemli bir edebiyat uyarlamasıdır.