Mikroskobun altında sadeleşen sesler: Arvo Pärt

Yazı: Tuvana Adalı

Arvo Pärt; alışılmışın dışında ve zamanının ötesinde teknikleri ve hayatı boyunca form değiştirerek devam ettirdiği denemeleriyle, keşfetmeye ve kendini yenilemeye devam ederek müziğin doğasına dair yepyeni bir algı oluşturacak denli önemli bir etki yarattı. Bu algının oluşması; Estonyalı bestecinin özellikle 70’lerin sonlarından itibaren yoğunlaştığı minimalist, kendi deyimiyle “tek bir notayı güzelce çalmak yeterli” yaklaşımının getirdiği oldukça sade ve sessizliğe alan tanıyan işitsel bir dünya yaratmasıyla mümkün oldu. Arvo Pärt, 2011-2018 aralığında dünya çapında (yaşayan besteciler arasında) en çok çalınan/seslendirilen besteciydi.

1993’te Estonya’nın başkentinde, orkestra şefi Tõnu Kaljuste tarafından oluşturulan Tallinn Oda Orkestrası, kuruldukları sene Pärt’in 1984 senesinde bestelediği “Te Deum” parçasını kaydettikleri albüm ile klasik müzik dünyasının saygın topluluklarından biri hâline gelmişti. Şef Kaljuste ise 2014 yılında yine Pärt’in “Adam’s Lament” bestesiyle Grammy ödülünü kazanmıştı. Orkestra, 2 Mayıs Salı akşamı Arvo Pärt eserlerini seslendirmek üzere İş Kuleleri Salonu’nda olacak. Biletler hemen burada

Tallinn Oda Orkestrası’nın kayıtlarını genellikle, mottosu “sessizliğin yanındaki en güzel ses” olan plak şirketi ECM yayımlıyor. 1969’da kurulan ECM (Edition of Contemporary Music) Records, aslen önde gelen caz müzisyenlerinin kayıtlarıyla bilinse de 1984’te Arvo Pärt’in “Tabula Rasa” kaydıyla başlayan yeni serisinde batılı klasik müzik işlerine de yer vermeye başladı. Bu süreçte Arvo Pärt ile plak şirketinin kurucusu  Manfred Eicher arasında gelişen güçlü ilişki de iş birliklerinin devam etmesine vesile oldu.  Estonyalı besteci, Eicher’in plak yapımcılığının başlı başına bir sanat olduğunu ve birlikte çalışmanın her zaman bir şölen niteliğinde olduğunu söylüyor.

Tökezlemeler ve takip eden filizlenmeler

7-8 yaşlarındayken orta kısmı kırık bir piyano üzerinde ilk derslerini almaya başlayan Arvo Pärt, o yaşlardan beri zihninde sürekli besteler yaptığını ve bunun kendisi için nefes almak gibi olduğunu anlatıyor. Besteci, kariyeri ve üretim süreci boyunca içinde yaşadığı coğrafyanın politik ikliminden de epey etkilenmiş. Doğduğu zaman Estonya bağımsız bir ülke olmasına rağmen 1940’ta Sovyetler Birliği tarafından işgal ediliyor ve sonraki 50 sene boyunca işgal altında. Üretimlerinde politik bir tavır taşımayan Pärt, yine de Sovyetler rejimi altında birçok baskıya maruz kalıyor ve bu süreç 1980’de önce Viyana, sonra da Berlin’e göç etmek zorunda kalmasına kadar gidiyor.  

Neredeyse evrimsel bir süreç geçiren işleri, ilk darbeyi 1960 tarihli “Nekrolog” parçasıyla alıyor. Neo-klasisizm ve avangart kompozisyon teknikleriyle çalıştığı bu dönemde, “Nekrolog”, Estonya’da 12 ton sistemiyle yazılmış ilk parça ve Sovyetler rejiminde batılı esintiler içermesi gerekçesiyle bir “skandal” olarak tanımlanıyor. Bu, Pärt’in batıda tanınmasının ilk adımları aynı zamanda.

Kariyerinde bir dönüm noktası olan bir diğer beste ise 1968 tarihli “Credo”. Bu kez de taşıdığı dini referanslar ve Pärt’in Hıristiyanlık inancına dair açık bir temsil yaratması yüzünden müziği, konser salonlarından sessizce yok edilerek sansürleniyor. Arvo Pärt, o zamana kadar uyguladığı tüm yöntemleri geride bırakarak kendi özgün sesini bulmaya çalışacağı sekiz senelik bir duraksama dönemine giriyor ve neredeyse hiç beste yapmıyor. Bu uzun soluklu sessizliğin nihayetinde; 1976’da “Für Alina” bestesiyle birlikte Pärt’in imza yaklaşımı, yarattığı büyük çaplı ve kalıcı etkinin yapıtaşı “Tintinnabuli” prensibi doğuyor.  

Fotoğraf: Kauppo Kikkas (ECM Records arşivinden)
Arvo Pärt’in içsel iklimi 

Tintinnabuli tekniği, giderek karmaşıklaşan bir yapı sunmak yerine ses materyallerinin olabildiğince kısıtlanıp temel olanın vurgulanmasını merkeze alıyor. Kelime, Latincede “küçük çanlar” anlamına gelmekte ve ilhamını kilise çanlarından alıyor. Zira Pärt, sekiz senelik arayışı sırasında Ortodoks kilisesine katılarak Gregoryen ilahileri ve klasik vokal çok sesliliği üzerinde çalışmalar yapıyor.

Tintinnabuli prensibinin, Pärt’in yaşamı algılama şeklinin işitsel bir forma kavuşmuş hâli olduğu da söylenebilir. 2007 yılında Uluslararası Brücke Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada şiirsel bir metafor anlatısı kuruyor. Bu anlatı, bestelerindeki felsefenin; minimalizm, sadelik ve kısıtlama tercihlerinin nedenine ve nasıl bir işlevleri olduğuna dair epey aydınlatıcı. Bununla birlikte, maneviyata verdiği önemin ve kendi hayatında sığındığı güvenli limanın izlerini de burada sürmek mümkün.  

“İzin verin hayal edelim. İzin verin insan ruhunu, merceği gittikçe yaklaştırarak bir mikroskobun altında inceleyelim. Bir insanın tüm yüzeysel özelliklerinin –tüm erdemleri ve zayıflıklarının– büyütme oranı arttıkça resimden kaybolduğuna tanık olacağız. Bizi çıplak gerçekliğe, temele götüren sonsuz bir eleme süreci gibi olacak. Bu ‘içe yolculuk’ sırasında tüm sosyal, kültürel, politik ve dini bağlamları geride bırakıyoruz. En sonda, ağ benzeri bir örüntüye varıyoruz. Buna netlikle organize edilmiş, mükemmel formda bir insan geometrisi denebilir ama hepsinden öte: Müthiş bir güzellik. Bu derinlikte birbirimize o kadar benziyoruz ki kendimizi birbirimizde bulabiliriz. Bu seviye, kullanışlı bir barış köprüsünün elde edilebileceği tek yer olabilir: Tüm sorunlarımızın –eğer bu seviyede varlarsa bile– çözülebildiği bir yer.”

Arvo Pärt, ona göre nefes almak kadar kolay ve doğal bir şeyin sıklıkla ve sert yollarla engellenip bastırıldığı bir ortamda kendini ve yaşamla kurduğu bağı ifade etmenin en gerçek yolunu bulmaya kendini adamış bir sanatçı. İçinden geçtiği çetrefilli yolun onu kavramlar, sınırlar ve ülkeler ötesi düşünmeye yöneltmesini; tanımlanması zor, kökleri birden fazla topraktan beslenen, ufuk açıcı ve jenerasyonlara ilham verecek yenilikte sarsıcı üretimlerine vazgeçmeden devam etmesini gözlemlemek bile başlı başına nefes kesici.   

Talinn Oda Orkestrası, 2 Mayıs’taki konserde Pärt’in Tintinnabuli ve sonrasındaki yıllara ait bestelerini seslendirecek. Birçok filmde kullanılmış ve tekniğin en ünlü örneklerinden “Für Alina”, “Spiegel im Spiegel” ve “Tabula Rasa” ile birlikte “Cantus in Memory of Benjamin Britten” de Tintinnabuli prensibini canlı dinlemek için ideal bestelerden.

Program: 

ARVO PÄRT Für Alina
ARVO PÄRT Fratres  
ARVO PÄRT Cantus in Memory of Benjamin Britten
ARVO PÄRT Trisagion
ARVO PÄRT L’Abbé Agathon 

——

ARVO PÄRT Spiegel im Spiegel                                           
ARVO PÄRT Tabula Rasa
ARVO PÄRT Vater Unser

Giriş fotoğrafı: Roberto Masotti (ECM Records arşivinden)