Herkesin bildikleri ve eğilip bükülenler: Ayna
Yazı: Asya Yigit
Yeni sezonu İngiliz yazar Sam Holcroft’un Ayna adlı oyununun prömiyeri ile açan DasDas, 8. yaşını sürprizlerle dolu bu yeni oyunla kutladı. Yönetmenliğini İlham Yazar’ın üstlendiği oyunun sahne üstü performansları Aytek Şayan, Barış Gönenen, Begüm Akkaya, Serhat Barış ve Uğur Uzunel’e emanet. En yakın temsillere buradan ulaşabilirsiniz.

Konu nedir?
“Şeylerin kırılma noktalarını bilmen gerek!”
Seyircilerini nikah törenine davet eden oyun, girişte elinize birer davetiye ile sizi salona alıyor ve gelinin içeri girişini hep berber alkışa tutuyor. Leyla ve Joel’in nikah töreni. Fakat bu oyunun bir yalan olduğu bize en başından söylenir, siren çalar ve ışıklar kapanır. Gizli bir oyun için özenle süslenmiş bir düğün ve oyun içinde durmadan açılan yeni oyunlar… Bakanlık onayına sunulmayan bu kışkırtıcı bir hicve sahip olan oyun, devletin sansür ve propaganda faaliyetlerini ifşa etmesi amaçlanan bir yeraltı performansı olur.
Yeryüzünde herhangi bir toprak parçasında hüküm sürebilecek olan totaliter bir rejimde tüm sanat eserlerinin Kültür Bakanlığı tarafından onaylanması gerekmektedir. Görünenin ve gördüklerinin arasındaki büyük boşluğu kapatmak isteyen bir tiyatro grubu bu sansürün karşısında yeni ve çok katmanlı bir çatlak açar. Eski bir ordu teknisyeni olan Adem, yaşadığı apartmandaki kasveti, dökülen duvarları ve yoksulluktan sallanan gerçekliği olduğu gibi yazarak devletin dikkatini çeker.
İlk intiba
“Buradaki herkes gerçeği biliyor!”
İç içe geçmiş oyunlardan oluşan Ayna, herhangi bir şeye inanmanıza izin vermeyen tavrı ile güçlü bir bütünselliğe sahip. İnanmanıza gerek de olmayabilir çünkü o sahnedeki herkesin gerçeği bildiği bir düzlem inşa ediliyor, bir tür tanıklık üzerinden. Birçok çağdaş paralelliğin altının çizildiği metinde sanat ve sanatçının durduğu yer, bunların politik düzlem karşısındaki yeri sabırla deşiliyor. Sanatın gerçeklikle karşılaştığı zaman onu nasıl manipüle ettiğini ve sanatçının bu manipülasyonun neresinde durduğunu, nasıl bir konumda yer aldığını; vatansever oyunlar üreterek şöhret ve onay kazanan Bax’ın, Adem’in unutmayan belleği karşısındaki yıkılışı ile görüyoruz. Adem’in o kadar da derine inmesine gerek yoktur çünkü gerçek oldukça yüzeydedir.

En çok neyi sevdin?
Oyunda kurulan yapı ve ikili kimliklerin sallanan, yıkılan hâlini. Gördüğümüz, duyduğumuz ve ayakta alkışladığımız her şeyin yıkılarak, yerini yeni ihtimallere bırakmasını.
Bunun yanında bir de Adem’in unutmayışını. Hatta her şeyi kelimesi kelimesine hatırlayan hâli, oyunu en güçlü kılan taşlardan biri sanırım benim için. Unutmanın aksine hatırlamak, delilik derecesinde. Bir toplumu dönüştürecek olan en temel şeylerden biri belki de.
En çok hangi âna yükseldin?
Bax’ın kendi konumu ve durduğu yer ile Adem’in hafızasında karşılaştığı an. Sanatçı gerçekleri mi yazar yoksa o gerçekleri eğip bükerek yeni bir gerçeklik mi yaratır? Bax’ın kendisinin de inandığı bu illüzyon ile karşılaşma ânı ve buna unutmayan bir belleğin aracı olması.
Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin?
Oyun içinde açılan oyun ve seyircinin de dâhil olduğu reji, bütünsel yapıyı ve orada olma deneyimini kompakt bir şekilde kurguluyor. Her zaman seyirci koltuğunda olduğunuzun farkındasınız elbet fakat hem Adem’in odası hem de bakanlığın masası oldukça yakın bir mesafede ve yeteri kadar tanıdık.
Sahnenin sadeliği, kolayca yer değiştiren düğün mekânı ve merkezi sahneler için kullanılan sade mobilyalar dikkate değer. Dekor bir yer altı performansı olarak tasarlanan oyun için oldukça kullanışlı. Işık kullanımı farklı katmanların geçişlerini destekliyor ve yönümüzü bulmamıza yardımcı oluyor.
Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar…
Bütün oyunlar açıldıktan ve bütün örtüler kaldırıldıktan sonra bir soru kaldı cebimde: Peki şimdi n’apıcaz? Şimdilik yeni çatlaklar açmak ve o çatlakların arasından geçmek bu ihtimallerin en güzeli sanırım.
